Merhaba,
Ben
Emre Yılmaz. 22 yaşındayım. İstanbul’da yaşıyorum. ESC ‘’ Volunteer for Planetise ’’ Romanya Projesi’nin, 2 Eylül
2021 – 31 Ekim 2021 tarihleri arasında görev almış 8 gönüllüsünden birisiyim.
Projenin 2. ayı ile ilgili yaşamış olduğum deneyimleri bu yazımda paylaşıyor
olacağım.
Geride
kalan 1 aylık süreçte, Romanya’da yaşama, kültürel farklılıklar ve burada var
olduğunu hissetme kısmı alışılageldik bir hal almıştı. Artık burada yaşamak benim
için normaldi. Haftalık geziler, ofis çalışmaları, ‘’Romanian Class’’, lise
öğrencileri ile çevre temalı çalışmalar ve daha fazlası gelişerek devam ediyordu.
Ekimin ilk haftası Dimitrie Gusti Ulusal Köy Müzesi’ni gezip buradaki eski
evlerin yapılarını inceleme ve onların yakından görüp bilgi sahibi olma fırsatı
yakaladık. Herastrau Park’ın içinde ve gölün kıyısında yer alan bu açık hava
müzesi gerçekten görülmeye değerdi. Bir
sonraki etkinlikte lise öğrencileri ile Tineretului Parkı’na giderek burada
yaklaşık bir buçuk saat kadar bisiklet sürdük ve yeni öğrenciler ile tanıştık.
Bu kadar çok zamanımız olmasına rağmen park o kadar büyük ve güzeldi ki tamamını
görmeye vaktimiz yetmemiş olabilir. Sonraki hafta içerisinde de Braneşti’deki Cezar Nicolau
Lisesi öğrencileri ile çevre kirliliği hakkında sunum çalışması yaptık ve
oyunlar oynadık. Hafta sonları bizim serbest zamanımız olduğu için kurumdan
gerekli izinleri alıp programımı yaptıktan sonra Moldova’ya gittim. Burada
Başkent Kişinev’i ve özerk bir bölge olan; kendi para birimi, bayrağı,
sınırları olan bir ülkeyi yanı Transdinyester’i görme şansım oldu. Moldova ve
Romanya’dan daha çok SSBC ve Rus kültürü altında kalmış olan bu ülkede Kiril
alfabesi kullanılıyor ve birçok yerde kendi bayrakları ile birlikte Rus Bayrağı
bulunuyordu. Keza Moldova’da Romanya’nın bir parçası gibi gözükse de, birçok
yönü ile kendine has özellikler kazanmış. Bu yeni ülkeleri görmek bir haftasonu
için yapılabilecek en iyi aktivitelerdendi.
Bükreş’e döndükten sonra
haftalık etkinliklerimiz kaldığı yerden devam ediyordu. Ben de etkinlikler
dışında kalan zamanlarımı değerlendirmeye devam ediyordum. Bir sonraki haftasonu
için Romanya’nın Sırbistan’a komşu olan şehri Tamışvar’a gittim ve burada da çok
güzel yapılar görüp yeni insanlarla tanıştım. İngilizcemi pratik olarak
geliştirmeme büyük yardımı olan bu gezilerde basit Romence kelimeler de
kullanarak insanlarla daha samimi konuşmalar yapabiliyordum. Hafta içerisinde
ofis çalışmalarımız, Romence derslerimiz devam etmekle birlikte, en çok çalışma
yaptığımız ve kampüsü bizim yaşam alanımız olan Pamfil Şeicaru Lisesi öğrencileri
ile hazırlamış olduğumuz sunumları paylaştık ve hangi malzemenin hangi geri
dönüşüm kutusuyla eşleşmesi ve daha sonra bu yolculuğun nasıl devam ettiği
konusunda bilgilendirmeler yaptık. Yaptığımız iş yasal bir çalışma olsa da
eğitimler informal olduğu için oyunlarla eğlenerek öğrenme, öğrenirken öğretme
safhaları çok eğlenceli olabiliyordu. Daha önceleri sadece o sıralarda öğrenci
olan bizler, sınıfta öğretici / örnek kişi sıfatıyla bulunmanın tadını
yaşıyorduk. Haftanın ve projenin son etkinliği olan Peleş Kalesi gezisi için
Cuma günü Braşov’a bağlı olan Sinaia’ya gittik ve benim hayatımda gördüğüm en
güzel en huzurlu yerlerden birisiydi. Göz ile görülen her yer farklı bir tablo
gibi olmakla birlikte her renkten yaprak her çeşitten ağaç sanki o dağlarda
mevcuttu. Peleş Kalesi ayrı güzel Sinaia ayrı güzeldi. Kale içerisinde 100’ün
üzerinde oda olmakla birlikte bir Türk Odası olması beni çok mutlu etmişti.
Birçok kültür bu kale içerisinde tanıtılırken kendimizden bir şeyler bulmak
mutluluk vericiydi. Kalenin içerisi ve dışarısı o kadar güzel yapılmıştı ki
gerçekten Romanya’nın masalları ve kaleleri ile neden meşhur olduğunu
anlamamızı sağlıyordu. Gezi tamamlanıp Bükreş’e döndükten sonra haftalık tatilimiz başlayacaktı ve
arkadaşlarımla planladığımız üzere Hırvatistan’a gitme kararı almıştık. Biletleri
önceden aldığımız için ciddi indirim fırsatları yakalayabiliyorduk ve bu
geziler çok uygun fiyatlarla yapılabiliyordu.
Cumartesi
gecesi uçuşu ile başlayan Hırvatistan gezisinde, Zadar ve Zagreb’i görebilme
şansım oldu. Zagreb’de Tunel Gric, Zagrebacka Katedrali, St. Mark’s Kilisesi,
Kral Tomislav Meydanı, Han Jelacic Heykeli ve daha birçok yapıyı ve Hırvat
kültürünü görme şansım oldu ve Vincek adlı tatlıcıda yerel tatlıların tadına
baktım. Pazartesi günü Zagreb’de gezmek için güzel bir gündü fakat birçok
müzenin tatil günü olduğu için Kırık Kalpler Müzesi, Nikola Tesla Müzesi gibi
merak ettiğim bazı yerleri göremedim. Ama yine de Zagreb’de olmak, buralara
kadar gelebilmek benim için çok güzeldi. Daha sonra Zadar’a geçip bu küçük
sahil şehrinde gezmek iyi hissettirdi. Günler sonra deniz görebilmek ve o
havayı hissetmek gerçekten güzeldi. Zadar Zagreb’e çok benzeyen bir yer değildi
aslında daha çok bana Yunan ve İtalyan kültürünü anımsattı. Kara Kapısı, Aziz
Donat Kilisesi, Deniz Orgu, Beş Kuyu Meydanı gibi yerler ile benim için çok
güzel bir deneyim oldu. Daha sonrasında buradan ayrılıp Bükreş’ e geri döndük.
29 Ekim günü Atatürk Büstü’ne gidip bayramımızı kutladık ve bizim gibi orada
olan birçok Türk ile tanıştık. Daha sonraki günlerimi Bükreş’te sevdiğim
yerlerde geçirerek projeyi tamamladık. Son gün uluslararası bir online etkinlik
ile projemizi tanıttık ve bizimkisi gibi başka projeleri olan yeni ekiplerle
tanıştık. Gün sonunda sertifikalarımızı alarak Romanya maceramı tamamlamış
oldum ve her ne olursa olsun her zaman herkese tavsiye edeceğim bir deneyim
oldu. Bu imkânı sunan başta Avrupa Birliği olmak üzere Sakura ve İYACA
kurumlarına ve ekibime teşekkür ederim.
No comments:
Post a Comment