Showing posts with label Süheyla Şen. Show all posts
Showing posts with label Süheyla Şen. Show all posts

Friday, 13 March 2020

Sona Yaklaşırken


Hey hey, herkese selamlar değerli Iyaca blog okuyucuları. Size yine bir sürü anıyla geldim. Herhalde en yoğun olduğum ay bu oldu diyebilirim. Dikkat dikkat! Şu an da Slovenya’da ünlü olmuş birisinin yazısını okuyorsunuz . Türkiye’den geldiğimi ve burada gönüllü olduğumu duyan televizyon çalışanları hemen benimle röportaj yapmak istediler, eh ben de kırmadım onları kabul ettim. Röportajda kültürümüzden geleneklerimize ve yaşam tarzımıza kadar birçok değişik konuya değindik. Benim için gerçekten çok güzel bir deneyim oldu. Bu ay yine farklı yerlere (ilkokullara, gençlik merkezlerine, liselere) giderek kendi ülkemizle ve projeyle ilgili sunumlar yapmaya devam ettik. Bu sunumlar sayesinde hem onlar birinci ağızdan Türk kültürünü öğrendiler hem de onların kültürü hakkında bir sürü bilgi edinme imkânı buldum. Tamamen kazan kazan üzerine kurulu bir sistem diyebilirim size. Tabi şimdi merak ediyorsunuzdur dünyanın dört bir tarafında festivaller, karnavallar oluyor, yok mu Slovenya’nın da bir festivali karnavalı? diye. Hemen size aşırı orijinal Kurentovanje Festivali’nden bahsedeyim o zaman. Şubat ortası gibi başlayan ve on beş gün süren bu festivalin amacı ne peki? Tabi ki de kışı kovmak. Eskiden Slovenya’da kışlar epey sert geçiyormuş. Çok ilginç kostümler giyerek ve değişik sesler çıkararak kış mevsimini korkutup kaçırıp, baharın gelmesini sağlıyorlar. Festivalin asıl karakteri Kurent isimli tüylü kostüm giyen kişiler. Son gün ise büyük bir geçiş töreni oluyor ve geçiş töreninde sadece Kurentler değil çok farklı kostümlü gruplar da yer alıyor. Bu festival Slovenya’nın en eski şehirlerinden biri olan Ptuj’da oluyor ama kutlamalar ülkenin değişik şehirlerinde de devam ediyor bu gruplar oralara da gidip geçiş törenine katılıyorlar. Çalıştığım kurum ve aile merkeziyle birlikte çocuklar için bir parti düzenledik. Onlarla oyunlar oynadık, dans ettik, şarkı söyledik. Ben de bu partide bal kabağı kostümü giydim. Festivalin olduğu gün hava tıpkı bahar havası gibiydi fakat festival bitti ertesi gün kar yağdı, Kurentler amacına ulaşamadı anlayacağınız .   Bu ay Türkiye’den ziyaretime üç arkadaşım geldi, ev sahibi olduğum için onların rehberi oldum ve Slovenya’daki mutlaka görülmesi gereken yerlere gidip, yine keşifler yaptık. Slovenya deyince herkesin aklına direkt olarak Bled gölü ve kalesi geliyor ondan listemizin başında orası vardı. Sonra Bohinj ve Ljubljana. 8 Şubat Preseren Günü (Slovenya’nın milli marşının yazarı) olarak kutlandığı için bütün müzelere, galerilere, sanatsal faaliyetlere giriş ücretsiz oluyor. Biz de durmadık, modern sanatlar müzesinden, ulusal galeriye, savaş müzesine bugünü epey güzel değerlendirdik Varış eğitiminde ve orta dönem eğitiminde tanıştığımız gönüllülerin çalıştıkları kurumlar eğer bir etkinlik düzenliyorsa genelde başka şehirlerdeki gönüllüleri de davet ediyorlar. Ben de bu ay Trbovlje’deki gönüllülerin kostüm partisine katıldım. Yine çılgınlar gibi eğlendiğim ve yepyeni bilgiler öğrendiğim bir parti oldu. Bu ay çalıştığım kurumda yine birbirinden çeşitli etkinlikler düzendik. Çömlek yapmayı öğrendik, vegan beslenme üzerine konuşmalar düzenleyip vegan tarifler denedik.




Saturday, 8 February 2020

Travel, Discover, Eat!


Yorgun ama o kadar da mutlu bir Süheyla olarak tekrardan sizlerleyim değerli İyaca blog okuyucuları. Resmen dördüncü ayımı tamamladım. Bu ay benim için kendimi keşfettiğim, yine yeni yerler gördüğüm, yeni insanlar tanıdığım bir ay oldu. Geçmiş aylarda olduğu gibi yine etkinlikten etkinliğe koştuğum bir aydı. 😊 Bulunduğum bölge kabak yetiştirmeye  çok elverişli olduğu için yaşadığımız yer hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamız için bizi kabak çekirdeği fabrikasına götürdüler. Bu gezimizi emekli olan kişilerle yaptık, çalıştığım kurum bizim yerel hayata daha fazla adapte olmamızı istiyor, bu sebeple farklı organizasyonların oluşturduğu etkinlik ve gezilere de katılmamız için bizi destekliyor. Ee bakalım bu ay hangi ülkeye gittin diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Sizi daha fazla heyecanlandırmadan söyleyeyim hemen. Bu ay Hollanda’ya seyahat ettim. Bütün aile üyeleri olarak Hollanda’da buluştuk. Benim için harika bir zamandı. Hollanda’ya en son on yıl önce gelmiştim gerçekten çok sevmiştim bu sefer ki gezim daha heyecanlıydı benim için çünkü Hollanda’yı ailemle keşfetmek, 4 ay sonra onlarla tekrardan vakit geçirmek benim için aşırı motive ediciydi. Amsterdam, Rotterdam, Den Haag, Delft derken bir hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Bu buluşmada enerji depoladım ve sevimli küçük Ormoz’uma geri döndüm. Eve döndükten sonra hemen başka bir gezi için bavulumu hazırladım. Bu sefer hazırlıklarım Slovenya’nın beşinci büyük şehri olan Velenje’de ki orta dönem değerlendirme programı içindi. Yine harika bir hafta oldu benim için çünkü yine yepyeni gönüllülerle tanıştım ve onlardan çok şey öğrendim. Bu değerlendirme eğitiminde daha önce hiç deneyimlemediğim bir şeye katıldım. Eğitmenlerimiz ve gönüllüler olarak maden ocağına gittik ve yerin altında bulunan zor ama bir o kadar da değişik dünyayı keşfettik. Ben bu geziyi şöyle yorumladım. Biz de bu gönüllülük sürecinde tıpkı bir madenci gibi sürekli kendimizi zorluyor, karşılaştığımız olaylar karşısında başka bakış açıları kazanarak ortaya yeni bir şeyler çıkarmaya çalışıyoruz.  Bu orta dönem değerlendirme eğitiminde önce şöyle bir geçmişe bakıp neler yaptık onları görüp sonrasında ise peki şimdi ve gelecekte neler yapabiliriz onlar hakkında konuştuk, bu eğitim benim için gerçekten çok faydalı oldu. Varış eğitiminde kendimize mektup yazmıştık ve bu eğitimde o mektupları bize geri verdiler ve ilk geldiğim zamanki Süheyla ile şimdiki Süheyla’yı karşılaştırınca kendimdeki olumlu değişimleri çok net görebiliyorum.  Çünkü artık daha özgüvenli, topluluk önünde fikirlerimi rahatlıkla ifade eden, daha açık fikirli ve yaratıcı biri olduğumu ve diğer gönüllülerle daha rahat iletişim kurabildiğimi fark ettim. Ve bu durum beni gerçekten aşırı motive etti. Bu ay Yetişkinler Merkezinin ev sahipliğini yaptığı bir proje sebebiyle Polonya, Hırvatistan, Romanya, Sırbistan’dan gelen davetlilere mentörlük yaptım. Her grup kendi ülkesini temsil eden çeşitli etkinlikler düzenledi. Bu proje sayesinde yine farklı ülkelerden bir sürü insan tanıma, onların kültürlerini öğrenme, kendi kültürümü anlatma fırsatım oldu. Ve bu tarz projelerde beni en çok etkileyen şey farklı ülkelerden ve kültürlerden olsak bile aslında temel değerler olarak birbirimize çok benzediğimiz ve aslında düşündüğümüz kadar farklı olmadığımız. Tüm bunların dışında Ormoz’daki hayatım gün geçtikçe daha da güzelleşiyor, çünkü artık insanlar beni tanıyor, sokakta gördükleri zaman durup benimle konuşuyorlar. Beni de kendileri gibi görüyorlar. Bazen bana yumurta, bal getiriyorlar. Bu gerçekten tarifsiz bir duygu. Buraya ilk geldiğimde buradaki insanlarla bu kadar sıcak ve samimi ilişkiler kuracağım aklıma gelmezdi, şimdi projemin sonuna yaklaşırken çok değişik duygular içerisindeyim. Evet bu yazım biraz iç dökmeli bir yazı oldu sanırım ha, ne dersiniz? Hepinizi buralara bekliyorum diyerek yazıma son veriyorum güzel insanlar.

Nasvidenje! 😊














Friday, 10 January 2020

Süheyla Yollarda


Evet sevgili Iyaca blog okuyucuları, üçüncü ayını tamamlamış Prlek olma yolunda hızla ilerleyen (Ormož’da yaşayan insanlara böyle deniyor.) biri olarak tekrar karşınızdayım. Size anlatacağım bir sürü anım oldu. Bu ay benim için gezi ayı oldu diyebilirim. Ondan size bu yazımda sadece Ormož hayatımdan değil, keşfettiğim yeni yerlerden de bahsetmek istiyorum. Bu ay yine dolu dolu bir ay oldu benim için. Belki hatırlarsınız geçen ay ki yazımda bahsetmiştim. Evet mentörümle yeni hedefimiz İtalya’daki maratona katılmaktı ve bunu gerçekleştirdik. Maraton İtalya’nın küçük ama harika şehri Palmanova’daydı. Maratonu tamamladıktan sonra bu küçük şehri ve yakınındaki şehirleri (Udine ve Aquileia) de gezdik. Dördüncü yüzyıldan kalma mozaiklerin olduğu bazilikayı da gezme imkanımız oldu ve gördüklerimiz karşısında büyülendik. Hafta sonumuzu burada geçirdikten sonra Ormož’a döndük. Aralık ayı her yer de yılbaşı hazırlıklarının yapıldığını bir ay olarak geçti. Çalıştığımız merkezi süsledik. Ormož’da kurulan Christmas Market’te bizim için de ayrılan bir çadır vardı. İnsanlara salep, kurabiye ve altın süt hazırladık, bunları gelen misafirlere ikram ettik. Çocuklara küçük odun parçalarından yıldız yapmayı öğrettik. Ormož küçük bir yer olduğu için her kurum birbiri ile bağlantılı. İnsanlar, farklı ülkelerden gönüllü geldiğini duyunca bizim kültürümüzle ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorlar. Bu yüzden yine farklı gruplara sunum yaptım. Engelli insanlara, emeklilere ve özel ihtiyaçlara sahip çocuklara Türkiye ile ilgili sunumlar yaptım. Daha öncede bahsettiğim gibi bu ay benim için tam bir gezme, keşfetme, yeni insanlar tanıma ayı oldu. Varış eğitiminde tanıştığım diğer gönüllülerle Zagreb’e gittik. Gerçekten Christmas sezonunda görülmesi gereken bir yer olduğunu gidince bir kez daha anlamış oldum. Çünkü her yer ışıl ışıldı. Ve birbirinden farklı etkinlikler düzenlemişti. Ormož’a geri döndüğümüzde Eva ile Türkiye/ Slovenya gecesi düzenledik. Eva Slovenyalı fakat Türk birisi ile evli ve İstanbul’da yaşıyor. Bu sebeple onun gözünden Türkiye benim gözümden Slovenya’yı anlattığımız bir gece düzenledik. Benim için gerçekten farklı bir deneyim oldu. Çünkü daha önce büyük bir topluluk karşısında çekirdeğin nasıl çitleneceğini göstermemiştim😊. Bu etkinliği de bitirdikten sonra iki haftalık yeni yıl tatilimiz başladı. Ve ben tabi ki yine yerimde durmadım, bu sefer rotamı önce Polonya’ya sonra Almanya’ya çevirdim. Varşova, Gdansk, Berlin derken tatilimi bitirdim ve tekrardan küçük ama sevimli Ormož’a geri döndüm. Şimdi yazımı okurken belki içinizden ‘’ Hiç mi bir sorun yaşamadın?’’, ‘’Her şey bu kadar harika gidemez!’’ diye düşünmüş olabilirsiniz. Tabi ki de benim de karşılaştığım zorluklar oluyor, bende evimi, ailemi ve arkadaşlarımı özlüyorum. Ama eğer bunlara takılıp kalırsam diğer güzellikleri fark edemeyeceğimi bildiğim için çok üzerinde durmayıp anın tadını çıkarmaya bakıyorum. Ve inanın işe yarıyor. E hadi ne bekliyorsunuz?? Bir an önce sizde yola koyulun ve kendinizdeki değişimi görün. Burası çok güzel gelsenize 
Nasvidenje!





Saturday, 14 December 2019

Slovenya’da Zaman Uçuyor Resmen


Dober dan! Evet sevgili okuyucular tekrardan sizlerleyim ve Slovenya’da ikinci ayımı doldurmuş bulunmaktayım. Bu ayın başında bir haftalık geliş eğitimine katıldık. Çoğul konuşuyorum çünkü projede yalnız değilim artık, Fransa’dan gelen başka bir gönüllü ile birlikte çalışıyorum. Bir aydır birlikte yaşıyoruz ve bence iyi de anlaşıyoruz. O bana bazen Fransızca öğretiyor bazen ben ona Türkçe öğretiyorum. Fransız kültürüne dair bir çok şey öğrendim diyebilirim. Evet yukarıda da bahsettiğim gibi bir haftalık geliş eğitimine katıldık, orada Slovenya’da farklı kurumlarda gönüllülük yapan bambaşka ülkelerden gelen gönüllüler ile tanıştık. Ormoz’ dan (yaşadığım kasabanın adı) ayrılıp Slovenya’nın deniz kıyısındaki küçük ama yine yemyeşil her tarafı üzüm bağlarıyla çevrili Koper şehrinin Ankaran ilçesine gittik. Slovenya’nın sahil şeridi çok uzun değil bu sebeple  burası Slovenya halkı için önemli bir yer. Varış eğitimde neler öğrendik hemen size bahsetmek istiyorum.  Bir haftalık bir programdı ama epey yoğundu diyebilirim. Hem kendimizi keşfetmemizi hem de bambaşka ülkelerden ve kültürlerden gelen insanlarla bir arada çalışmayı, bilgi aktarımı yapmayı kendi tecrübelerimizi anlatmamızı, aynı zamanda kendi ülkemizi / kültürümüzü tanıtmamızı sağlayan bir eğitim programı oldu.  Ama benim için en önemlisi farklı ülkelerden bir sürü arkadaşım oldu.  Eğitimimizi tamamladıktan sonra evimize geri döndük. Biz varış eğitimindeyken gönüllülük yaptığım kurumda da bir haftalık ‘’Gençlik Değişim Programı’’ vardı Yunanistan’dan, İtalya’dan, Çek Cumhuriyeti’nden   gönüllüler gelmişti. Onlarla sadece Hallowen  partisinde vakit geçirme fırsatımız olsa da az ama yine de güzel bir deneyim oldu bizim için.  Peki bu ay neler yaptım ? Neler yapmadım ki  Yaşadığım bölge üzüm bağlarıyla ünlü olduğu için burada Şarap önemli bir geçim kaynağı. O sebeple bende dedim ki, madem burada 6 ay yaşayacağım. Ben neden öğrenmeyeyim ki nasıl şarap yapıldığını. Ve ta daaa. Karşınızda artık bir şarap ustası var.  Şaka şaka. Sadece temel şeyleri öğrenmiş olsam da fena sayılmam yani :P. Size biraz da ofis hayatından bahsetmek istiyorum. Ofis dışında bir etkinliğimiz yoksa, hafta içi her gün ofisteyiz. Gençlik merkezinin sosyal medya hesaplarını düzenliyoruz, geliştiriyoruz. Yapacağımız etkinliklerin planlamasını yapıyoruz, okul sonrası gençler yanımıza gelirlerse onlarla vakit geçiriyoruz. Boş zamanlarımda ise buradaki insanlarla daha yakın olabilmek, onları daha iyi tanımak için burada düzenlenen çeşitli kurslara katılıyorum. Salsaya ve dikiş kursuna başladım. Evet biraz garip oldu benim içinde çünkü önceden en ufak bir fikrimin olmadığı bu alanları bambaşka bir yerde ve bambaşka bir dilde öğreniyorum. Ama Slovenler çok cana yakınlar, dillerini bilmesem de hemen ortama uyum sağlamama yardımcı oluyorlar.   Belki duymuşsunuzdur Slovenya yemyeşil olmasıyla ünlü bir ülke. O yüzden her yerde ormanlar mevcut. E tabi benim yaşadığım kasaba da yemyeşil haliyle. Haftasonları ormanda koşmak gibi harika bir fırsatım var.  Herhalde dönünce en çok özleyeceğim şeylerden biri ormanda koşmak olacak.  Mentorum konusunda da çok şanslı olduğumu söylemek istiyorum. Çünkü kendisi de koşuyor hatta birlikte diğer ülkelerdeki maratonlara katılıyoruz. Bu ay Hırvatistanda düzenlenen bir Maratona katıldık. Gelecek ay da İtalya da bir maratona katılacağız. Evet dostlar size daha anlatmak istediğim çok şey var ama yazımı şimdilik burada sonlandırıyorum. Bakalım öbür ay beni neler bekliyor.
Beklemede kalın…
Adijo.



Saturday, 2 November 2019

Adventures in Slovenia

Uzun bir oturum kartı bekleme sürecinin ardından sonunda oturum kartımı aldım ve projeme başlayabileceğim.  Şimdi hemen niye vize değildi oturum kartı diyenleriniz olmuş olabilir hemen açıklayayım, Slovenya uzun dönemli gönüllülük için orada bulunacaksanız size oturum kartı çıkarttırıyor. Bu şekilde siz tıpkı vize sahibi olmuşsunuz gibi Shengen ülkelerine rahatlıkla gidebiliyorsunuz.
Evet şimdi gelelim yolculuğuma bu projeyi nereden bulduğuma ve projemin neyle ilgili olduğuna. Ben projemi European Solidarity Corps’un database’indeki projelerden buldum sonra onlar benimle irtibata geçti. Facebook üzerinden mülakat yaptık ve beni projeye kabul ettiklerini söylediler (Tabi ki bu süreç hemen olmadı diyebilirim,  sayısını hatırlayamadığım kadar projeye başvurmuş olabilirim. Ama asla vazgeçmedim bu konuda kendimle gurur duyuyorum , her araştırmamda ne gibi şeyler eklesem de daha dikkat çekici olurum diye araştırdım, gerçekten de çok faydasını gördüm diyebilirim.). Ev sahibi kuruluş tamam. Peki gönderen kuruluş? Ankara’da yaşadığım için, hemen Ankara’daki gönderici olabilecek kuruluşları araştırdım ve bu konuda çok şanslı olduğumu belirtmek istiyorum en iyi kuruluşlardan birini bulmuştum, IYACA. Neden kendimi şanslı gördüm çünkü bu konuda çok deneyimlilerdi ve onlarla konuştuktan ve süreç hakkında daha fazla bilgi aldıktan sonra kafamda hiçbir soru işareti kalmadı diyebilirim. Ve evet benim gönderici kuruluşum olmayı kabul etmişlerdi. Bundan sonra gönderen kuruluş ve ev sahibi kuruluş arasında bir mail köprüsü kurdum ve rahatlıkla iletişime geçtiler.  Ve bütün işlemleri hallettikten sonra artık yola çıkabildim. Önce Zagreb’e indim oradan projemin olduğu şehre geldim. Ormoz/ Slovenya. Küçük ama harika manzarası olan ve şaraplarıyla ünlü bu küçük yemyeşil şehirde tam bir ayımı doldurmuşum ve gerçekten ne ara geçti zaman hiç anlayamadım. Bu bir aya o kadar çok şey sığdırdım ki. Çalıştığım yer kalenin içinde Mladinski Center Ormoz olarak geçiyor ismi. Gençler ve çocuklar okul çıkışında buraya gelip çeşitli oyunlar oynuyorlar, kendilerine atıştırmalık bir şeyler hazırlıyorlar ve benimle konuşuyorlar. Türkiye’ye dair, Türkçeye dair bir sürü sorular soruyorlar. Bazen de biz kurum olarak gidip ilk okulda ve lise de sunum yapıyoruz farklı workshoplar düzenliyoruz. Bende dört kere Türkiye ile ilgili sunum yaptım. Onlara Türk kültürünü anlattım birkaç kelime öğrettim. Bir kerede anaokuluna gittim. Oradaki çocuklara Nasreddin Hoca’nın masallarından okudum, onlara Türkçe çocuk şarkısı öğrettim (sadece 1 den 5 e kadar saymayı öğrenmiş olsalar da bence bu da bir başarı ) Yetişkinlere yönelik olarak da Türk gecesi düzenledik, onlara kısır, simit ve tatlı yaptım. Sonrasında da Türkiye’den getirdiğim kahveyle Türk kahvesi yaptım sonrasında fal bakmayı anlattım, onların fallarına bakmaya çalıştım Burada 10 yıl öncesine kadar Meksika dizileri fenomenmiş, şimdi ise Türk dizileri yükselişteymiş. Benim Türkiye’den geldiğimi duyan insanlar hemen tanışmak ve Türkçe öğrenmek için yanıma geliyorlar. (Türk dizileri sayesinde bu küçük yerde bir ayda ünlü oldum diyebilirim.

Şimdilik yazıma burada son vereyim son beş ayım umarım en az bu kadar güzel ve eğlenceli geçer.
Zaman çok hızlı akıyor eğer gönüllülük yapmak gibi planlarınız varsa hemen araştırmaya koyulun ve asla hayallerinizden vazgeçmeyin.
Adijo!