Showing posts with label Dilan Aydoğan. Show all posts
Showing posts with label Dilan Aydoğan. Show all posts

Tuesday, 17 March 2020

Ah Ne De Güzel Gönüllü Olmak Part II


Bir önceki yazımda şu an yaptığım işin iki ayrı proje gibi olduğundan bahsetmiştim. Bu yazımda yaşama kısmından bahsetmek istiyorum.
Şu an kaldığım evi Alice isimli bir operatörle paylaşıyorum ve haftanın dört günü üç tane engelliyle birlikte yaşıyoruz. Çarşamba günleri öğleden sonra dört günlük eşyalarıyla birlikte eve geliyorlar. Odalarına yerleştikten sonra yaptığımız ilk şey alışveriş parası olan 100 Euroyu bulunduğum kurumun (aslında ismi dayanışma köyü diye geçiyor ve birçok toplantı ve etkinlik burada yapılıyor) muhasebesinden alıyoruz. (Bu paranın bir kısmı aileler bir kısmı da kurum tarafından sağlanıyor. Her hafta geçen haftadan artan para fişlerle birlikte iade edilip yeni para alınıyor) Sonra hep birlikte eve dönüyoruz ve fotoğrafta görmüş olduğunuz haftalık programa o hafta için unutmamaları gereken şeyleri not ediyorlar. Ardından haftanın 4 günü için öğlen ve akşam olmak üzere bir menü çıkarıyorlar ve daha sonrasında bu menüden yola çıkarak alışveriş listesi oluşturuyorlar. Evde eksik olan şeyler listeye ekleniyor ve buzdolabına asılıyor. Onlar bunları yaparken mümkün olduğunca hiçbir şeye karışmıyoruz.
Ardından yemek hazırlama süreci başlıyorlar. Bir kişi yemek yaparken diğeri masayı hazırlıyor, diğeri de yemekten sonra bulaşıkları yıkıyor. Sabah 6.00'da uyanmak üzere akşam 22.30'da yataklara gidiliyor. Sabah kahvaltıdan sonra 7.00'de evden çıkarak herkes işyerine gidiyor. Öğlen geri dönüyorlar ve aynı yemek yapma süreci devam ediyor. Yemekten sonra hazırlamış oldukları alışveriş listesi üçe bölünüp markete gidiliyor. Çıkarken kapıyı kimin kilitmesi gerektiğini söylüyoruz böylece o kişi bu sorumluluğun altına girmiş oluyor. Markete kimin götüreceğini söylüyoruz böylece o kişi yolu ezberinde tutması ve karşıdan karşıya geçerken dikkatli olması gerektiğini görüyor. Markette de yardıma ihtiyaçları olmadığı sürece onları yalnız bırakıp kasada bekliyoruz ve alışverişleri bitince bütün sepetleri ve listeleri doğru mu diye tek tek karşılaştırıyoruz. Yanlış bir şey varsa düzeltiyoruz ve kasaya doğru geçiyoruz. Burada da ödemeyi onlara bırakıyoruz. Bu şekilde paralarına sahip çıkmayı ve hesap yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı oluyoruz. Marketten çıkıp eve giderken de içlerinden başka biri bizi eve götürüyor.
 Evde bütün alınan eşyalar yerleştirilir yerleştirilmez, yaklaşık on kişiyle çeşitli konularda eğitim veriyoruz. Mesela son üç haftadır bir yere gidince nasıl para öderiz, paranın üstünü nasıl hesaplarız tarzında eğitimler veriyoruz. Sonrasında eve geliyoruz ve yemek yapma süreci bir önceki günde olduğu gibi devam ediyor. Yine 22.00'da yataklara gidiliyor. Ertesi günü işten döndükten sonra kimisi ütü yapıyor, kimisi dinleniyor, kimisi duş alıyor, kimisi de çeşitli etkinliklere katılıyor. Cuma günü de aynı tempoyla geçiyor. Tek farkı, cumartesi günü iş olmadığı için yatağa yarım saat geç gidiyorlar ve sabah biraz daha geç uyanıyorlar. Cumartesi sabah kahvaltıdan sonra çarşamba günü belirlenmiş olan iş bölümü yardımıyla herkes temizliğe girişiyor ve öğlen yemeğinden önce ailelerinin yanına dönüyorlar. Çarşamba günü tekrar geliyorlar ve her hafta bu tempoyla ilerliyor.
Bu evin içinde plan yapmayı, ev arkadaşlığını, yemek ve temizlik yapmayı, bulaşık ve çamaşır yıkamayı, ütü yapmayı, alışveriş bütçesini, kapı kitlemenin önemini özetle kendi evimizde yaptığımız herşeyi öğreniyorlar. Toplam üç senelik olan bu projenin bir yılı dolmak üzere. Her hafta neredeyse ailelerle toplantı yapılıyor ve gördüğüm kadarıyla çocukları gibi onlarda bu projeden çok memnunlar.
Şu an yazdığım benim yaşadığım evde olan düzen. Bu ev dışında bir çok farklı evde aynı proje yönetiliyor. Engellinin engelinin şiddettine göre aldıkları sorumluluklar daha az ya da daha çok olabiliyor. Biz benim evimde şanslıyız. Çünkü Enrico, Pietro ve Luana çok istekliler ve çok başarılılar. Eminim ki ilerde kendi evdelerinde yalnız başlarına ya da partnerleriyle problemsiz bir şekilde yaşayabilecekler. Not: Bu arada Enrico ve Luana üç yıldır birlikteler ve gördüğüm en renkli çiftler.
Buraya taşınmadan önce hiç böyle bir tecrübem olmadığından dolayı çok önyargılıydım ve biraz korkmuştum. Ama şu an verdiğim karardan ötürü ve hayatlarına dokunabildiğim için çok mutluyum. Ayrılacağımız günü düşünmek bile istemiyorum.
Fotoğrafta küçük ailemi karnı yarık ve pilav yerken görebilirsiniz. Soldan sağa ben, Enrico, Pietro, Alice ve Luana.




Friday, 6 March 2020

Ne De Güzel Gönüllü Olmak Part I


Bir önceki yazımın askine bu yazım bir o kadar pozitif bir o kadar neşeli. Gerçekten ne de güzel gönüllü olmak. Kötü geçen günlerimin ardından yeni evimde, yeni işimde rahat bir nefes aldım.
Kalan gönüllülük sürecimde artık sadece engellilerle çalışıyorum ve bu süreci benim açımdan iki ayrı proje gibi düşünebiliriz. Birincisi engelli vatandaşların çalıştığı yerlere gidip bende onlarla birlikte çalışıyorum. İkincisi ise engelli vatandaşların herkesten bağımsız bir şekilde yaşayabilme özgürlüklerini sağlamak. Bu yazımda ilk kısımdan bahsetmek istiyorum.
Her hafta çalıştığım kuruma bağlı olan bir çok tesisi geziyorum ve çalışıyorum.
Şuana kadar gördüğüm ve yaptığım işler:
-Tahtadan figürler yapma ve boyama
-Seramik yapımı ve boyama
-Özel günler için şeker paketleme
-Çikolata yapımı
-Organik tarım
Tahtadan figürlerin yapıldığı yerde tahta kesimi hem güç hem de tecrübe gerektirdiği ve biraz da tehlikeli olduğu için sadece tek bir kişi yapıyor. Oradan belli işlemlerden geçirilip boyanmaya gidiyor orada da boyandıktan sonra kuruyunca paketleniyor ve ardından satılıyorlar. Tüm bu işler hep operatörler eşliğinde yapılıyor.
Seramik bölümü de tahta bölümünün hemen üst katında. Seramikler yapılıyor ve ardından boyanıyor.
Şeker paketleme bölümünde genelde yaşları biraz daha büyük kadınlar çalışıyor. Sipariş üzerine özel günler için paketleme yapıyorlar.
Çikolata yapımı daha yeni başladı ve tabiki hemen favorilerim arasına girdi. Mükemmel bir sterillik sürecinden sonra çikolata yapılan küçük odaya giriyoruz. Minik çikolatalarımızı bir operatör ve üç engelli eşliğinde yapıyoruz.
Organik tarım da genelde stres atma gibi geçiyor. Yine bir operatör eşliğinde küçük bir alanda yabani otları temizliyoruz, tohum dikiyoruz, suluyoruz.
Genelde 9.30 civarında başlayıp 16.00 civarında çalışmayı bitiriyorlar. Ben birçok farklı yerde çalıştığım için genelde yarım gün kalıyorum.
Gözlemlediğim kadarıyla kimse bir iş yapmaya zorlanmıyor ama bu engelli kişinin durumunun ağırlığına göre de değişiyor diye düşünüyorum. Bazı yerlerde işten ziyade zaman geçirmeleri sağlanıyor gibi hissediyorum.
Ortam inanılmaz eğlenceli, her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes çok sıcakkanlı. Bunun yanında engellilerin aslında çalışmak için bir engeli olmadığını görmek beni çok mutlu ediyor ve ister istemez acaba ülkemizdeki engellilerin durumu nasıl diye düşünüyorum. Belki Türkiye'de de bu tarz kurumlar vardır, daha önce bir tecübem olmadığı için bilemiyorum. Şu an aklımdaki şey Türkiye'ye döndüğümde varsa eğer bu tarz kurumlara gidip oralarda da gönüllülük yapmak hatta ileri gidip belki kendi derneğimi bile kurabilirim diye düşünüyorum :)





Friday, 7 February 2020

Bu Sefer Hüzünlü Bir Yazı

Eğer ki http://iyaca-evs.blogspot.com/ sitesinde paylaşılan blog yazılarını takip edenler varsa, uzun zamandır blog yazmadığımı farkedebilirler. Evs sürecince maalesef her şey istediğimiz gibi gitmeyebiliyor arkadaşlar. Benim yazamamamın sebebi de buydu. Yazacak birşeyim yoktu. Çünkü ev sahibi kurumumla kavga ettim ve projem kısmen askıya alındı. Bu yazımda da size yaşadığım bu kötü deneyimden bahsetmek istiyorum. Olumsuz şeyler yazmak istemezdim tabi ama Evs sürecinizde dediğim gibi her şey mükemmel olmayabiliyor ve Evs yapmayı düşünüyorsanız (özellikle uzun dönem düşünüyorsanız) bunları da göz önünde bulundurmanız gerekir diye düşünüyorum.
En başından beri sorun yaşadığım ev sahibi kurumumla çoğunlukla iletişimsizlikten dolayı ortaya çıkan sürtüşmelerimiz oldu. Yaz aylarından beri aklıma yatmayan çok fazla şey vardı ve hepsi bir anda patlak verdi.
Yaşadığım yerin şehre 8 kilometre uzaklıkta olması ve akşam saat 20'den sonra ulaşım aracının olmaması en büyük sorunlarımdan biriydi. Yaşadığım evin mentörüme ait olması sebebiyle bir ara her haftasonu eve gelip birşeyleri tamir etmesiyle geçti. Yaz aylarında küçücük müstakil bir evde 5 kişi aynı anda yaşamaya başladık. Banyo sırası için çıkan kavgalardan bahsetmiyorum bile. Çalışma saatlerimin çok fazla olması ve aktivitelerimiz için hiç bir materyalin bize sunulmaması da çok hoş karşılamadık tabi. Üstelik birde mentör ve dernek başkanının çocuklarına yaz kampı adı altında bakıcılık yapmaya başlayınca artık sabır filan yalan oldu. :)
Gönüllülük bilinciyle, sıfır beklentiyle gelmiş olsam bile aylar geçtikçe ailenizden uzakta, bambaşka bir yerde bu tarz küçük gibi görünen şeyler üst üste geldiğinde dağ gibi büyüyebiliyor.
Yaptığımın doğru olmadığının bilincinde çirkin tartışmalara girdim ve malesef kavga boyutuna geldi. Bir ay kadar süren hayatımın en stresli dönemiydi. Artık projemi iptal edip, Türkiye'ye dönmeme çok az kalmıştı. Açıkçası mutluydum da bundan çünkü bu kadar stres yaşadıktan sonra kalmak istememiştim burada. Hiçbir şeyi yarım bırakmaktan hoşlanmadığım ve İtalyanca kursumu bitirmeyi çok istediğim için gönderen kuruluşum Iyaca'nın da sayesinde bir şekilde orta yolu bulduk ve konakladığım yeri ve işimi tamamen değiştirdik.
Şuanda yaşadığım yerde çok mutluyum. En azından son aylarımı sakin, huzurlu ve insanlığa daha faydalı işler yaparak geçireceğim. Bir sonraki yazımda da yeni evim ve içinde bulunduğum projeden bahsedeceğim.
Tekrar edeyim, bu yazıyı yazmamın sebebi Evs sürecinde size her zaman her şeyin güzel gitmediğini belirtmek. Yapmanız gereken her zaman sakinliğinizi korumak. Eğer ki hoşunuza gitmeyen bir şey varsa içinizde biriktirmeden direk ev sahibi kuruluşunuzla konuşmanız. Baktınız hala işler yoluna girmiyor ondan sonra gönderen kuruluşunuzla iletişime geçip ara yolu bulmaya çalışmanız. Umarım ki, hiç kimse büyük sıkıntılar yaşamadan bu güzel süreci mutlu bir şekilde bitirir.
Not: Gördüğünüz fotoğraflar hüzünlü günlerimde yüzümü güldüren manzara fotoğrafları :)



Wednesday, 5 February 2020

Keşiflerle Yaşıyorum Blog Sahibi Arkadaşım Çağla Kuru'yla Gerçekleştirdiğimiz EVS Röportajı


1)Merhaba Dilan, bize kısaca kendinden bahseder misin?
Merhaba :) Ben Dilan Aydoğan. 1994 doğumluyum ve Ankaralıyım. Ankara Üniversitesi istatistik bölümünden 2.5 sene önce mezun oldum. Şuan da İtalya’nın Treviso kentinde yaşıyorum.
2)İtalya deyince herkes bir durur. Çoğumuzun bir an da olsa mutlaka bir gitme planı yaptığı bu hayaller ülkesine ne için gittin ve İtalya’yı tercih etme sebebin nedir? (Bu kısımda EVS’den detaylıca bahsedebilirsin, nedir ne değildir, konaklama, ulaşım neleri karşıladığı gibi ve neden EVS’i İtalya’da yapmak istediğinden.)
İlk yurtdışı maceram 19 yaşındayken Erasmus kapsamında Milano’ya gitmemle başlamıştı. İlk deneyimim olmasından mı, İtalyanca’ya olan düşkünlüğüm mü yoksa gerçekten bu güzel ülkeyle bir bağımızın olmasında mıdır bilmem, Erasmus'tan sonra da hep İtalya’ya geri dönmek istedim. Üniversite bittikten sonra önümde bir engel kalmadığından uzun dönemli İtalya’ya gidebilmenin yollarını araştırmaya başladım ve karşıma Evs (European Voluntary Service) çıktı. Nedir bu Evs? 1 aydan 12 aya kadar, Avrupa’nın her yerinde yapabileceğiniz bir gönüllülük programı. Ulaşım, vize, barınma ve cep harçlığınız ulusal ajans tarafından karşılanır ve gittiğiniz derneğin belirlemiş olduğu işi yapmanız beklenir. Yapacağınız işte projeden projeye değişiklik gösterir.
Kendinize uygun projeyi bulmak için Avrupa'daki bütün dernekleri bulabileceğiniz bir site mevcut. (https://europa.eu/youth/volunteering/organisations_en). Fakat buna gerek kalmadan da proje bulabilirsiniz. Mesela benim gönderici kuruluşum “Iyaca” isimli bir kuruluş (http://www.iyaca.org). Iyaca gibi birçok derneği Facebook ya da Instagram’dan takip edip, hem daha çok bilgi edinip hem de size uyan projeyi bulup başvurabilirsiniz. Açıkçası bu şekilde bulması daha kolay bence :)
3)Şu an EVS kapsamında çalıştığın projede neler yapıyorsun? Ve iyi kötü yanlarını bize aktarır mısın?
Gönüllüğümün 6. ayını tamamladım sayılır ve her ayı ayrı ayrı düşünürsem birbirinden farklı çok fazla iş yaptım. Küçük çocuklara basit İngilizce dersleri, yetişkinlerle İngilizce konuşma kulüpleri, engelli merkezinde engellilerle vakit geçirme, çalıştığım derneğin ofis işleri ve organik tarım yapılan biryerde bahçe işleri başlıca sorumluluklarım. Bunlar dışında sadece 1 hafta süren geçici işlerde de yer aldım. Rugby kampında çocuklarla ilgilenme, festivalde yemek servisi gibi.
Daha önce hiç yapma şansımın olmadığı değişik işlerde çalışıyorum, sürekli yeni insanlarla tanışıyorum ve benim için en önemlisi yeni bir dil öğreniyorum. Bunlar projemin güzel yanları. Ama bu hayatta maalesef hiçbir şey mükemmel değil :D Ara ara dernek başkanıyla ya da mentorumle büüüüyük sıkıntılar yaşayabiliyorum. Ama olumlu olduğum sürece ki bu benim yaşam felsefem her şey yoluna giriyor.
4)EVS’e katılmadan önce endişelerin var mıydı? Ya da yurt dışına çıkmak, Türkiye’den ayrılmak seni korkutuyor muydu? Bu konuyla ilgili ilk kez yurt dışına çıkacak arkadaşlara ne gibi önerilerde bulunabilirsin?
Tabiki ilk yurtdışına çıkışımla şu andaki çıkışım arasında dağlar kadar fark var. İlk yurtdışına çıktığımda yaşımında verdiği toylukla çok gergindim, İngilizce konusunda çok güvensizdim, ilk kez ailemden ayrıldım. Ama gittim, çok fazla zorlukla karşılaştım yine de asla pişman olmadım. Hayatımın en güzel tecrübelerinden biriydi. Şuanki çıkışımda korkularım daha farklıydı. Üniversiteyi bitirmiş olduğum için iş mi aramalıyım yoksa maceraya devam mı etmeliyim ikileminde geldim buraya. Ama yine de doğru olanı yaptığımı düşünüyorum.
İlk kez yurtdışına çıkacaklara tavsiyem de şu: Benim en büyük çektiğim sıkıntı dildi. Her Türk gibi anlıyorum ama konuşamıyorumculardandım. Tek diyeceğim sadece konuşun. Karşınızdaki sizi anladıktan sonra doğru mu söylemişsiniz yanlış mı söylemişsiniz hiç önemli değil. Her anınızın tadını çıkarın. Değişik çok fazla kültürle tanışın ve çok eğlenin.
5)İtalyanlar Türklere gerçekten de benziyor mu? Sıcak ülke vatandaşları olmak bizi ortak bir noktada buluşturmaya yetiyor mu sence de?
Avrupa’da ki kuzey ülkeleriyle karşılaştırınca İtalyanlarla gerçekten birbirimize benziyoruz. Sıcakkanlılığımız, yemek kültürümüz, aile bağlarımız çok benzer.
6)Türkiye’de yapmadığın ama İtalya’da rutinin haline gelen bir şey var mı?
Hayatımda hiç spor yapmayan biri olarak buraya gelince koşu yapmaya başlamıştım ama o da çok uzun sürmedi :)
7)İtalya’da bir kişi için yeme, içme, konaklama, ulaşım gibi temel ihtiyaçlara harcanan aylık ortalama ücret ne kadar?
İtalya’nın neresi olduğuna bağlı olarak değişir. Güney her zaman kuzeye göre daha ucuz. Ama benim kaldığım şehri düşünürsek (kuzeyde küçük bir şehir) ortalama fiyatlar; konaklama(oda) 350€, ulaşım 30€, yeme içme 350€ diye bir genelleme yapabilirim.
8)İtalya’da kalıcı oturum almak zor mu, ne gerekiyor? Bilgin, deneyimin varsa bizimle paylaşabilir misin?
Maalesef yok.
9)Turist olarak gelecek arkadaşlara, ‘’mutlaka dene ve gör’’ dediğin şeyler var mı?
İtalya’nın her şehri ayrı güzel. Venedik’in sokaklarında kaybolun, Milano’da dünyanın en güzel katedralini (linç yemek istemem ama bana göre öyle:)) ziyaret edin, Verona’da şehri tepeden izleyin, Floransa’da Davut heykelini görün, Roma’da dondurma, Napoli’de pizza yiyin.
Bu popüler yerler dışında hiç adını duymadığınız çok güzel şehirler olduğunu da unutmayın :)
10) Son olarak, sorulardan bağımsız senin söylemek istediklerini ve varsa tavsiyelerini alabiliriz…
Bu hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığına inanıyorum. Bir şeyi çok istersek mutlaka oluyor. Sizinde bir hayaliniz varsa ertelemeyin, gerçekleştirin :)