Merhabalar,



Eğitimden sonra küçük ve gittikçe
sıkıcı olmaya başlayan kasabama geri döndüm. Bir süre vakit Varşova’daki
günleri özleyerek geçti. Okulda bir hareketlilik yine yoktu. Vaktimin çoğu çocuklarla
yapılan etkinliklerde geçiyordu. Ayrıca Lehçe dersleri almaya başladık.
Derslerin verimli geçtiğini söyleyemem, çünkü dersin öğretmeni İngilizce
bilmiyor ve Lehçeyi Lehçe öğretmeye çalışıyor. Lehçe zaten çok zor bir dil,
ağır ve detaylı gramer kuralları var, bizim alışık olmadığımız seslere sahip
bir dil ve bir Slav dili olan Lehçe’yi Latin alfabesine uyarlamışlar ki bu
durumu iyice karmaşık hale getirmiş. Dolayısıyla
çok yavaş ilerliyoruz ama ilerliyoruz.
Günler geçip giderken mevsimler
değişirken burada havalar sürekli kapalı. Güneşin hakkını vererek göründüğü bir
güne denk gelemedim hala. İki günde bir yağmur yağıyor. Ama baharın ve yazın
güzel geçeceğine dair ümidimi hala yitirmiş değilim.
Proje böyle devam ederken ve ben
baharın gelişiyle Avrupa’nın diğer ülkelerine gezi planlarımı yapmaya yeni
başlamışken hevesim kursağımda kaldı. Hepinizin bildiği gibi coronavirus
vakaları Avrupa’yı dört bir yandan sardı ve seyahat etmek imkansız hale geldi.
Her yerde okullar tatil edildi; konserler toplantılar, festivaller iptal
edilmeye başlandı. Bunlar bir yana virüs ile ilgili endişeler insanları eve
hapsetmeye neden olmuş durumda. Herkes yiyecek stoku yapmaya çalışıyor ve
insanlar bir şekilde salgına karşı savaş açmış gibi bir telaş içerisinde. Kısa
vadede durumlar iyiye gitmeyecek gibi ve projemi bitirmeme 6 ay kalmışken bir
anda ortaya çıkan bu salgın Avrupa ile ilgili hayallerimin çoğunu buruşturup
çöpe attı bile. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Tabi ki dünyanın sonu değil ama
insan bir noktadan sonra durumu şanssızlıkla açıklayamıyor. Fakat ümitliyim,
bilim bunun üstesinden gelecektir. Zaten başka çaremiz de yok. Yazımı
sonlandırırken hepimizin salgına yönelik daha dikkatli hareket etmesi
gerektiğini hatırlatmak isterim, hoşçakalın.