Saturday 27 November 2021

Romanya'da ESC

 Merhaba değerli okuyucular... Bu yazımda sizlere Romanya’da sürdürmüş olduğum ‘European Solidarity Corps’ gönüllülük aktivitesinden ve elde ettiğim bazı kazanımlarımdan bahsedeceğim. Ben, Ahmet Burak Arık, Hacettepe Üniversitesi iktisat bölümü 4. sınıf öğrencisiyim. 

Erasmus+ faaliyetleriyle ilk tanışmam 5-14 Şubat 2020 tarihlerinde Güney Kıbrıs’ın Paralimni şehrinde gerçekleşen ‘Sharing Different History, Shaping Common Future’ adlı gençlik değişimi sayesinde oldu. Projemizi bitirdikten sonra bulunmuş olduğum ortamın atmosferi beni çok etkilemişti ve ESC gönüllüsü olmaya karar verdim. İlk gönüllülük faaliyetimi Tunus’un Sousse şehrinde, ‘ESC 4YOU’ adlı projede, 1 Nisan 2021 – 30 Mayıs 2021 tarihlerinde, yer alarak tamamladım. Daha sonrasında da IYACA’nın açmış olduğu kısa dönemlik ‘Volunteer For Planetise’ adlı Romanya ilanını görüp bir kez daha gönüllü olmak üzere başvurmaya karar verdim. Şu anda da ikinci gönüllülük projemin içerisindeyim.

2 Eylül 2021 sabahı İstanbul’da Eminönü’nde yer alan Ahi Çelebi Camisi önünde diğer grup arkadaşlarımızla ve koordinatörümüz Adrian Apostol ile buluşarak karayoluyla yolculuğumuza başladık. Yaklaşık 12 saat süren yolculuğun ardından iki ayımızı geçireceğimiz Bükreş’in Ciorogârla bölgesinde yer alan Liceul Tehnologic Pamfil Șeicaru okulunun yurduna geldik. İlk izlenim olarak biraz hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. Ne yazık ki konakladığımız yerin çok hijyenik olduğu söylenemez. Tabi bu durum sizin de biraz temizlik anlayışına göre değişiklik gösterir. Benim gibi titiz insanlar biraz zorlanabilir. Ayrıca kış aylarına doğru yaklaşırken yurdun kapısı açıksa eğer içeriye fare girebiliyor. Bu da ufak çaplı krizlere sebep olabilir. Özellikle buna dikkat etmekte fayda var. Kapılarınızı her zaman kapalı tutmanızı öneririm. 

Aktivitelerimizi kaldığımız Technology School Pamfil Şeicaru kampüsünde ve Brănești’de yer alan Liceul Tehnologic Cezar Nicolau’da lise öğrencileriyle beraber gerçekleştirmekteyiz. Projemizin adından da anlaşılacağı üzere doğa üzerine birtakım çalışmalarda bulunuyoruz. Her hafta da eski şehir bölgesine oldukça yakın olan ev sahibi kuruluşumuz Asociatia pentru Tineret SAKURA’nın ofisine gidiyoruz. Orada Rumence derslerine katılıp yapacağımız aktiviteler için planımızı ve programımızı belirliyoruz.

Maalesef bulunduğumuz dönemde biz Türklerden başka diğer ülkelerden gelen gönüllüler olmadığı için dil gelişimimiz açısından ve kültürel alışveriş bakımından biraz sınırlandığımızı söyleyebilirim. Dernekteki reşit gönüllü sayısı da sadece üç kişi. Yoğun olarak muhatap olduğumuz kişiler mentörümüz Mihai ve Georgiana. Buna ek olarak İngilizce bilen lise öğrencileriyle iletişim kuruyoruz. Fakat bu lise öğrencilerinin sayısı çok değil. Ayrıca kaldığımız bölgenin de şehir merkezine uzak olması ve yurdumuza giden otobüslerin saat 22.30 dan sonra bitmesinden ötürü şehir merkezinde dolu dolu zaman geçirmek ve yerel halkla doyasıya kaynaşmak için taksi parası ödemeyi göze almanız gerekebilir.

Aldığımız cep, yemek ve ulaşım harçlığı toplamda aylık 1185 Lei ediyor. Bu miktar hayatınızı idame ettirebilmeniz için yeterli bir para. Romanya’yı birim fiyat olarak Türkiye ile aynı düşünebilirsiniz. Ancak farklı ülkeleri ve şehirleri ziyaret etmek isterseniz harcamalarınıza bağlı olarak yanınıza ekstra para almanızı tavsiye ederim. Döviz bürolarının çoğunda Türk parasını da rahatlıkla çevirebilirsiniz. 

Bükreş parkları ve tarihi binalarıyla ünlü bir yer. Kolaylıkla farklı fotoğraflar çekecek birçok yer bulabilirsiniz. Gezilecek oldukça ilginç müzeleri de var. Güzel havalarda parklara gidip kaliteli zaman geçirebilirsiniz. Şehrin Türk nüfusunun da fazla olması nedeniyle neredeyse her bir köşede Türk lokantalarıyla ya da fırınlarıyla karşılaşabilirsiniz.



Buradaki ilk ayımı tamamladım. Bir sürü yeni ve farklı kazanımlar elde ettim. Mentörümüz Mihai,Georgiana ve koordinatörümüz Adrian bizler için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama ne yazık ki covid19 virüsü halen dünyayı kasıp kavurmakta. Bu da ister istemez aktivitelerimize sekte vuruyor. Bazen yaptığımız planlarda anlık değişikliklerde bulunmak zorunda kalıyoruz. Bu bloğun yazıldığı tarihte yeni kısıtlamalar da Rumen yetkililer tarafından onaylandı. Umarım bir gün her şey yoluna girer ve bizler de eski normal hayatlarımıza döneriz.

Doğayla iç içe olmayı ve çocuklarla beraber çalışmayı seviyorsanız bunun yanında da Rumen kültürünü yakından tanımayı istiyorsanız, gönüllülük işlerine bir yerden başlamalıyım diyorsanız bu proje sizin için bir fırsat olabilir. Esenlikler… 


ROMANYA, BUNA ZİVA!


Bu yazıyı okuyan kişi buna ziva J
Yazıma kendimi tanıtarak başlamak istiyorum. Ben Gamze EROL, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Çeşitli gönüllülük faaliyetlerinde gönüllü olarak yer aldım ve bana insanlık adına gerçekten bir şeyler kattığına inanıyorum. Romanya’ya da bu sebepten geldim. Size ilk aydaki düşüncelerimi, deneyimlerimi, derslerimi anlatmaya çalışacağım.

İlk olarak Türkiye’den gelirken yaşamış olduğumuz yolculuktan bahsetmek istiyorum. İstanbul’dan otobüs ile yolculuğumuz Adrian’ın şoförlüğüyle başladı. Yolculuk eğlenceliydi, arkadaşlarla çok çabuk kaynaştık ve oyunlar bile oynadık. Yolculuğun en kötü yönü Bulgaristan’daki yollar ve virajlardı. O yollar sonrasında sağ salim ulaştığımıza çok sevinmiştikJ

Romanya’ya alışma sürecimiz çok zaman almadı. Kaldığımız yerde iki tane ınternship öğrecisi vardı ve bize Bükreş’e dair birçok bilmemiz gereken bilgileri aktardılar. Sanırım onlar bizim şansımızdıJ


 İlk haftamızda çok etkinlik yapmadık adapte sürecimiz vardı ve ikinci hafta başında etkinliklere başladık. Etkinliklerimiz fazlasıyla eğlenceli geçiyordu. Etkinliklerden birisi her hafta ofis toplantıları bu toplantıda haftalık yapılacaklar konuşuluyordu. Her hafta Ciorogarla’da bulunan öğrencilerle buluşuluyordu ve dil açısından yararlı bir etkinlik oluyordu. Rumence dersleri, İngilizce dersleri, turistik yer gezileri ve bize verilmiş bol bol zaman.


Gezmiş olduğumuz turistik yerlerden en çok Samurcaşeşti Ciorogarla Monastery idi bunun nedeni ise rahibenin bize manastır ile ilgili verdiği bilgilerdi. İkinci olarak ise Dimitrie Gusti National Village Museumdu Romanya’nın köy evi mimarisi anlayışını yansıtan çok güzel bir müzeydi. Daha bir çok etkinlik var ama en çok bana hitap eden iki etkinliği buraya yazmak istedim . ilk ayım bu şekilde bitti ikinci ayımda beni nelerle karşılaşacağımı dört gözle bekliyor olacağım. Bir sonraki yazıya kadar görüşmek üzere!


DOLU DOLU ROMANYA!


 2. aydan herkese merhaba. Romanya maceramız kaldığı yerden devam ediyor. Benim için kötü bir başlangıç oldu diyebilirim. Köy müzesi etkinliği çok güzel giderken ufak bir kaza yaşadım ve gözümü arı soktu . hemen müdahale ettim ama 3-4 gün gözüm kapalı gezdim. Hafta sonu planımız olan Moldova gezisi de ertelendi ama olsun sağlık her şeyden önemli. Lütfen köy müzesi ziyaretinde evlerin içine fazla göz atmayın gözünüzden olursunuz .Ayrıca sağlık sigortası cidden iyi ilk başta siz ödeme yapıyorsunuz ama yaptığınız tutarı alıyorsunuz 1-2 hafta içinde fakat Romanya'da hasta olmayın derim sağlık sistemleri iyi değil Türkiye cennet cennet!

Okul etkinlikleri ile devam edeyim. Sunumlar hazırlayıp Braneşti de ki okula gittik ve sunumlarımızı gerçekleştirdik. Öğrenciler ile sohbet etme ve vakit geçirme şansı bulduk. Etkinlikler güzel ve verimli geçiyor.          

Son ayımız olduğu için gezi planlarımızda devam ediyordu ve Moldova’yı ziyaret etme şansım oldu.  Moldova içinde tek taraflı bağımsızlığını ilan eden De facto bir cumhuriyet olan Transdinyesteri de ziyaret etme şansım oldu ve kendi siyasi yapısı, meclisi, ordusu, polisi ve posta sistemi olan bölgede halk pasaport istediği zaman ülkedeki Rusya makamlarına başvuruyorlarmış  ve yerleşik halkın neredeyse tamamında Rus pasaportu varmış. Ülkede tamamen Rus esintisi var diyebilirim. Kendi gümrüklerinden geçerken herhangi bir sıkıntı yaşamadım ve günü birlik bir ziyaret gerçekleştirdim. Para birimi sadece kendi ülkesinde geçerli ve adı Transdinyester rublesi monopoli gibi parası var diyebilirim . Ama ülkenin başkenti Tiraspol Kşinevden daha düzenli ve bakımlı diyebilirim.    


Yavaş yavaş dönüş zamanı geldikçe etkinliklerden sonra gezi planlarımıza devam ettik ve Romanya’nın bir ili olan Temeşvar’a gitmeye karar verdim. Ekipten 3 kişi ile araç kiralayıp yola çıktık. Ayrıca şöyle bir durumda var Türk ehliyeti Romanya da geçerli. Araba ile doğayla iç içe yolculuk yaparak güzel anılar biriktirerek yolculuğumuzu bitirdik. Araçla gidecek olanlara tavsiye Cestelul Corvinilor’a mutlaka uğrasınlar.        


Evet Türkiye’ye dönmemize yaklaşıyorduk ve bizi mentörümüz Sinaia’ya götüreceğini söyledi. Trenle güzel bir yolculuktan sonra doğa harikası olan Sinaia’ya geldik gerçekten beni büyüledi tekrara gitme şansım olsa buraya gelirim. Peleş Castle gerçekten büyüleyici. Mutlaka ama mutlaka bu şehri  ziyaret edin.

 

9 günlük tatilimiz yaklaşıyordu ve ben bir ülke daha ziyaret etmek için hemen araştırmaya başladım ve Hırvatistan yolculuğuna karar verdim. Ekipçe gitmeye karar verdik ve 6 kişi yola çıktık. İlk durağımız Zadar oldu ve oradan başkent Zagreb’e geçtik 2 gün boyunca şehri gezdik ve güzel zaman geçirdik.   

29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Atamızı ziyaret ettik ve bayramımızı ekipçe kutladık.


Ve Türkiye’ye dönüş…. 2 ay gerçekten çok çabuk geçti sanki dün buradaydım diyebilirim. Ayrılık günü geldi artık otogarda mentörümüz bizi uğurladı ve bu güzel ülkeye veda ettik. Belki bir gün tekrardan görüşürüz elveda Romanya…. Sinaia    

      

 

Tuesday 23 November 2021

ROMANYA’DA BİR AYIN SONU


 Merhaba sevgili okurlar, sizlere Romanya’da katılım göstermiş olduğum ‘’European Solidarity Corps’  programının ‘’Volunteer For Planetise’’ projesinden bahsedeceğim.

Kendimi tanıtmam gerekirse; Ben Nurgül MİMİR. 24 yaşındayım. Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden bu yıl mezun oldum ve Eylül ayı itibariyle Romanya’daki projeme başladım hatta şu an buradaki ilk ayımı tamamlamış bulunmaktayım. Sizlere bu süreçte edindiğim deneyimlerden bahsedeceğim.

    Öncelikle bu projeyle ilk karşılaşmamın IYACA’nın sosyal medya hesabı vasıtasıyla olduğunu belirtmek isterim. Sonrasında projeye başvurumu yaptım ve hiç beklemediğim bir anda gelen bir arama ile birlikte kabul aldığımı öğrendim ve böylece süreç benim için resmen başlamış oldu. Sonrasında yaşanan belge trafiği ve vize başvuru sürecimin biraz sıkıntılı geçmesinden bahsetmeden edemeyeceğim. Konsoloslukla verdiğim bu uğraştırıcı süreçte vizemin son günlere dek çıkmamış olması hevesimi oldukça kırmıştı ancak projenin başlamasına birkaç gün kala konsolosluğa gittiğimde ve vizemin çıkmış olduğu haberini aldığımda yaşadığım mutluluğumu anlatamam. Bu gelişme benim için bir son dakika sürprizi olmuştu adeta. O günden sonra her şey o kadar hızlı gerçekleşti ki uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından kendimi Romanya’da buldum.


Bu benim Romanya’ya ilk gelişim ve ilk uluslararası projem olacaktı. Bir süredir katılmayı çok istediğim bir projenin içerisinde yer alacak olmak oldukça heyecan verici bir histi. Üstelik bunu farklı bir kültürün ve yaşam biçiminin hâkim olduğu bir ülkede yapacak olmam merakımı daha da arttırıyordu.  Burada yeni bir ülkeyi ve yeni insanları tanımanın heyecanıyla günler çok hızlı geçiyordu.  Mentorümüz, diğer gönüllü arkadaşlar ve öğrenciler ile birlikte çeşitli aktivitelere katılıyor ve eğlenceli vakitler geçiriyorduk. Bunun yanında Bükreş’i ve buraya özgü olan şeyleri keşfetmeye devam ettik. Romanya’nın kültürel ve tarihi yerlerini gezip görmeye hız kesmeden devam ediyorduk. Bunların yanında her hafta Rumence dil derslerine katılarak Rumen diline ve kültürüne dair yeni şeyler öğrenmek oldukça keyifli geçiyordu. Tüm bunlarla birlikte Romanya’da ilk ayımın sonuna gelmiş bulunmaktayım. Burada güzel anılar ve insanlar biriktirmek dileğiyle. Görüşmek üzere. Sevgilerimle…


TUNUS MACERASI BAŞLASIN!

TUNUS MACERASI BAŞLASIN !


İki ay süren Tunus maceramın ilk bölümünde sizlerle proje hakkında deneyimlerimi ve Tunus hakkında genel bilgiler paylaşmak istiyorum. Daha sonra yayınlanacak ikinci bölümde ise gönüllülük sürem boyunca Tunus’da gezdiğim yerler ve anılarımdan yola çıkarak bazı gezilebilecek yerler hakkında kısa bilgiler vereceğim.




Bir yılı aşkın süredir dünyayı etkisi altına alan salgının yıldönümünü devirmiş, yine de geleceğe dair pek de aydınlık olmayan bir süreçle karşı karşıyaydık. Böyle bir dönemde Tunus’ta iki ay sürecek bir projede yer almak aslında hem heyecanlı hem de cesaret isteyen bir işti. Neyse ki cesaretimiz korkumuzdan üstün gelmiş, değerli dernek başkanımız Serdar abinin destekleri, Ayhan ve IYACA ekibinin gayretleriyle her şey hazırlanmış, projeye gideceğimiz gün gelip çatmıştı. Tunusair havayolu ile uçağa binip Tunus’un başkentinde yer alan Kartaca havalimanına ulaştık ve proje şehrimiz olan Sousse’ya gittik. Uçuşumuzda Tunusair’i kullanmak her ne kadar kalite konusunda istenilen seviyelerde olmasa da 23+23+8kg toplamda 54kg’lık bagaj hakkı ile alkışları topladı. Başlasın Macera! 


TUNUS’A DAİR GENEL NOTLAR


Roma dahil farklı büyük medeniyetlerin izlerini barındıran Tunus, 1574 yıllarında Osmanlı topraklarına katılmış ve 1881 yılında ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren Fransız sömürgesi olarak varlığını sürdüren Tunus, Habib Bourguiba önderliğinde 20 Mart 1956 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Tunus tarihinde başka bir önemli olay da Arap baharının başladığı ilk ülke olmasıdır. 1956 yılında bağımsızlığını ilan eden Tunus’ta halen Fransız kültürünün etkisi fiilen devam etmektedir. Ülkenin anadili her ne kadar Arapça olsa da eğitimli kimselerin hemen hepsi Fransızcayı da bilmektedir. Hala okullarda fen bilimleri ve matematik gibi derslerin eğitim dili Fransızca olarak devam etmektedir. Fransızca bilmek Arapça bilmek kadar işinizi kolaylaştırır.

Uzun yıllar önce tarihi bağımız kesintiye uğramış olsa da Tunus’un Türklere olan ilgilerini, dostça yaklaşımlarını ve misafirperver tutumlarını hemen her yerde görmek mümkün. Çarşı pazar gezerken Türk olduğunuzu öğrendiklerinde, size Türkçe kelimeler söyleyecekler; Türk dizilerinden ve ünlülerden bahsetmeyle devam eden sohbetlere şahit olacaksınız. Tabi bazı esnafların ticari kaygılarla rol yaptığını unutmamak lazım.  

Para birimi Tunus Dinarı olan ülkede şu an itibari ile (Ağustos 2021) 1 TND = 3,10 TRY’ye denk gelmektedir. Türk lirasında 100 kuruş 1 liraya eşitken, Tunus dinarında da kuruş kısmı 3 hanelidir yani 1000 kuruş, 1 tunus dinarına denk geldmektedir. Tunus’a dair bir başka önemli nokta da yerel saat dilimi GMT+1 olduğu için Türkiye’den 2 saat geridedirler.  Tunus’ta Orange, Ooredoo ve Tunisie Telecom olmak üzere üç farklı telekom operatörü vardır. Bu firmaların sim kartını havaalanlarındaki ofislerinden ücretsiz temin edebilirsiniz. Sonrasında ise içerisine istediğiniz paketi yükleyerek kulanmaya başlarsınız. Yalnız dikkat edin bazı simkartların süresi var. Diğer bir önemli nokta da Türkiye’den yanınızda götürdüğünüz kimi telefonlar birkaç aydan sonra dolaşıma kapanabiliyor. Nedenini anlayan kimse bulamadık :)


PROJEYE DAİR


Katıldığımız bu proje Sousse’da faliyet gösteren bu sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışmamız ve aktivitelerde bulunmamız gerekiyordu. Pandemi nedeniyle her aktiviteyi gerçekleştiremesek de ana aktivitelerimiz: plaj temizliği, kreşte çocuklarla ekinlikler yapmak, konuşma kulübü ve botanik bahçesi işlerine yardım etmek gibi ana görevlerden oluşuyordu. Aynı zamanda kültür merkezi temizliği, ülke geneli sınavlarda öğrencilerin ateş ölçümü ve dezenfektan sıkma gibi ara aktivitelerimiz vardı. Bu görevlerin yanısıra temel düzeyde Tunus Arapçası dersi alıyorduk. 

Aktiviteler sadece çalışmadan ibaret olmayıp devamında farklı spor oyunları ve etkinliklerle devam ediyordu. Örneğin plaj temizliği yaptıktan sonra dinlenip, plaj voleybolu, yüzme gibi farklı eğlencelerle devam ediyorduk. Haftalık en az iki gün tatil hakkımız olmakla birlikte ekstradan ayda 2 gün tatil hakkımız vardı. Yalnız pandemi ve politik sebeplerle uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları bizlere bolca boş zaman vermişti. Bol bol gezip eğlenmek için fırsat doğmuştu. :) 


IYACA kordinatörlüğünde gerçekleşen projede altı kişilik bir ekiple katılmıştık ancak ev sahibi kuruluşun başka ülke ve kurumlarla projeler yapıyor olması nedeniyle Türk, İtalyan ve Polonyalı’ların yer aldığı 24 kişilik bir katılımcı grubuna ulaştığımız günler de oldu. Tabi bu sayı sürekli değişiyordu, bazı gönüllüler yeni gelmişken diğerleri projeyi tamamlamış ve evine dönecek oluyordu. Bu yabancı gönüllüler dışında Tunus’un kendi yerel gönüllülerini de hesaba kattığımızda çok kültürlü bir ortamımız olmuştu. 


Proje kapsamında her gruba konaklayacağı eşyalı bir ev tahsis ediyor, herkes kendi grup arkadaşlarıyla birlikte o evde yaşıyordu. Bu kapsamda bizim için apartman dairesi ayarlanmıştı. Bu evi, denize 5 dk yürüme mesafesinde olması nedeniyle seviyorduk. Ev içerisinde ihtiyacımız olacak temel ev ve mutfak eşyalarımız vardı. Her ne kadar her şey bulsak da ülkenin yerel kültürü itibariyle çaydanlık bulamayabilir, efsane bir çamaşır makinesi kullanmak durumunda kalabiliyorduk.

TUNUS’TA YEME-İÇME KÜLTÜRÜ


Yeni bir ülkeyi keşfetmenin güzelliği hiçbir şekilde ölçülemez fakat yemek kültürü konusunda endişelerimiz yok değildi. Fırsat buldukça alışık olduğumuz lezzetleri evde pişirsek de dışardan yemeye her zaman ihtiyacımız vardı. İlk zamanlarda yemeklerini bilmediğimiz için ne yiyebileceğimiz konusunda emin olamadık. Zamanla damak zevkimize uygun fastfood ve pizza türlerini keşfettik tabi. Devamında ocakbaşı dahi keşfedeceğimiz günler gelecekti. Tabi ki her Türkün yurtdışına çıktığında değişmez kaderi tatlı ve tuzlulardan oluşan zengin menü kahvaltıya burada da özlem kaldık. Tunus’da Fransız kültürünün de etkisiyle kahvaltılarda genellikle tatlı şeyler, kruvasan gibi atıştırmalıklar yanında da kahve tercih ediyorlardı. Ülkede şekerli yiyecekler o kadar fazlaydı ki bizim gibi tuzlu menüsü zengin bir millete  alışmak çok zor geliyordu. Tunus’a gelmeden önce Türkiye’de alışageldiğimiz hijyenin daha altında manzaralar göreceğimize  psikolojik olarak hazırlıklıydık fakat geldiğimizde gayet temiz ve düzenli mekanlar da bulmuştuk. 


Fastfood kültürünün yaygın olduğu Tunus’ta, pizzacı ve dürümcüleri andıran mekanlar her köşebaşında görmek mümkündü. Pizza kültürü o kadar yaygındı ki hemen her lokantada karşılaşır olmuştuk. Yöresel yemekler ve çorba kültürüyle ise daha az karşılaştık. Kullanılan baharatlar nedeniyle sarı, kırmızı ve turuncu renklerin yemek üzerinde yoğun olması bizi şüpheye düşürse de eğer önyargıyı bir kenara bırakıp denerseniz damak zevkimize uygun lezzetler bulabilirsiniz. Diğer taraftan sahil ülkesi olması nedeniyle geniş yelpazade balık pazarları ve restoranları görmek mümkündü.  Temel besin kaynağı ekmek konusunda ise ülkede yaygın bir şekilde baget ekmek tüketiliyordu. Bu konuda gerçekten güzel baget ekmek yapıyorlardı. Bunun dışında tandırda hazıradıkları Tabouna ekmeğine ve yağlı bir bazlamayı andıran ekmekler de görmek mümkündü.

Fastfood kültürünü ilk başlarda anlamlandırmak zor olsa da sonrasında gördük ki tavuk, ton balığı, salam ve yumurta gibi ana yiyecekler farklı ekmekleri kullanarak servis ediyorlardı. Genellikle Sandwich (gobit ekmek), Mlawi (lavaş inceliğinde yağlı yufka), Baguette gibi ekmeklerde sandiviç/dürüm satılıyordu. Bizim börekler gibi pişirilen Makloub da sıkça karşılaşılan fastfoodlardandı. Bu dürümler bizim döner gibi değil de, tavuk göğüs eti (escalope) ya da tavuk but etini (chawarma) sote benzeri biçimde pişirerek hazırlıyorlardı. İçerisine yeşillik, domates, kızartma, Harissa ve farklı soslar ekleyip hazırlıyorlardı. Bizim ezmeyi andıran Harissa hemen her yemekte kullandıkları geleneksel sosları, eğer acı sevmiyorsanız “Harissa” istemediğinizi her seferinde belirtmeniz gerekir. Aksi takdirde doğrudan eklerler. :) 

Kahveyi odukça sık tüketen Tunus, işlek caddelerinde her elli metrede kahvehane bulmak mümkün. Hemen her mekanda kahve makineleri olduğu için espresso ve latte türlerini rahatlıkla bulabilirsiniz. Aynı zamanda oldukça yaygın tüketilen Coffe Direct dedikleri büyük bir kazanda hazırlanmış kahveleri de bulabilirsiniz. Alacağınız kahveye göe fiyatlar 1tnd-5tnd değişmektedir. Lezzet olarak çok iyi kahveler buldum diyemem ama orta kalitede kahveler içtim diyebilirim. Tunus günlük yaşamında çay olarak yeşil çay, nane, şekerin kaynatılarak elde edilmiş hali sevilmektedir, onun dışında siyah çayı pek göremezsiniz. 

  ULAŞIM


 
Tunus’ta uçak, tren ve dolmuş kullanarak şehirlerarası ulaşım sağlayabilirsiniz. Büyük otobüsler çok fazla tercih edilmemekte. Dolmuş ve tren seferlerini dijital ortamdan incelemek ve bilet satın almak ne yazık ki mümkün değil. Bunun için o vasıtanın kalkış istasyonuna gitmeniz gerekir. Ulaşım konusu bazı güzergahlara giderken öyle karmaşık ki Louage istasyonun nerede oduğunu bulamayıp, sorduğunuz kişilerin tarifiyle 3-4 yer gezebilirsiniz, tecrübeyle sabit.

Şehiriçi ulaşımında otobüslerden ziyade genellikle Louage denilen sarı ve beyaz dolmuşlar tercih ediliyor. Bu dolmuşlar belli kalkış saatleri olmayıp, koltuk sayısı dolunca hareket eden çalışma sistemleri vardır. Başkent Tunus’ta ise belli rotalara tramvay ve banliyö tren de bulabilirsiniz. Diğer taraftan ülkede taxi kullanımı oldukça yaygın olup fiyatları da makul değerlerdedir. Taximetre açılışını 0,540 tnd ile yapıp her 100m için 0,040 tnd artış yapmaktadır. Burada dikkat etmeniz gereken saat 21:00’dan sonra bu rakamların iki katı tarife ile çalışmaktadırlar. Her yerde olduğu gibi taksiciler burada da sizden daha fazla para kazanmak için çeşitli hileler ve sahtekarlık yollarını denemektedir. O yüzden taksimetrenin yeni başlatıldığından ve rotayı gps uygulamalarından takip ederek dikkatli olmalısınız. Taksimetre yerine telefon uygulaması kullanmayı teklif ederlerse, taksimetre fiyat artışında anormallik varsa ve yolu uzatarak götürmeyi seçmişse hemen orada itiraz edin, gerekirse inip başka taksiye binin.  Hepsi tecrübe ürünüdür.

ÇARŞI, PAZAR, MARKET

Ülkede genellikle hemen her yerde küçük marketler bulmak mümkün. Bu marketlerde fiyatların üzerinde yazmıyor oluşu ve piyasa değerinden pahalı olması nedeniyle inceleyerek almak lazım. Süpermarket konusunda ise Carrefour, Magazine, Monoprix ve Aziza Shop’u ülke genelinde bulabilirsiniz.

Süpermarketlerde hemen her şey satılsa da her markette bizdeki gibi ürün çeşitliliği bulmak pek mümkün olmayabiliyor. Peynir gibi bazı ürünler de kültürel farklılık nedeniyle bizdekinden oldukça farklı. Peynire hasret kaldığımızı söyleyebilirim. Temel yiyecekler çoğunlukla ya Türkiye ile aynı değerlerde ya da %20’ye varan pahalılıkta oluyordu. Ancak cips, çikolata, kraker, kuruyemiş, dondurma gibi ürünler Türkiye’ye nispeten iki üç katı fiyattan satılıyordu. 

Şehrin farklı noktalarında kurulan pazarlarda sebze, meyve, kıyafet, ev gereçleri gibi şeyler bulabilirsiniz. Fiyatları piyasa değerlerinden uygun olmakla birlikte, kalite olarak daha düşük şeyler de bulabilirsiniz. 

Tunus’ta tekstil, ayakkabı gibi ürünler Türkiye’ye kıyasla pahalı. Buna alternatif olarak şehir merkezinin belli bölgelerinde çok uygun fiyatlarla ikici el pazarları kurulmakta. Buradaki ürünlerin büyük kısmı yıpranmış ola da pahalı markaların az kullanılmış mallarını bulmak da mümkün.  Teknolojik, elektronik vb ürünler ise Türkiye’ye nispeten ya aynı değerlerde ya da daha pahalı diyebilirim.

ALKOL ve GECE HAYATI

Müslüman bir Arap ülkesi olan Tunus’ta, her yerde karşılaşılabileceği üzere alkol içenler de var içmeyenlerde. Eğer alkollü bir şeyler içmek istiyorsanız ya eğlence mekanlarına gitmelisiniz ya da “bazı süpermarketlerden” satın alabilirsiniz. Eğlence mekanlarına gelecek olursak Tunus’un gençleri kopuyor :) Yaşadığımız kent Sousse,  turistik olmasının da etkisi olsa da pandemi döneminde bile ciddi doluluk çalışan clubları vardı. Fiyatlara gelecek olursak bira fiyatları 5 ile 7 dinar arasında değişiyor, kokteyller ise 10 dinardan başlayıp mekanına göre artarak gidiyor.

Ülkede alkollü ürünler sadece Carrefour ve Magazine marketlerinin belirli şubelerinde satılıyor. Onun dışında içki bulabilmek öyle kolay iş değil. Burada dikkat etmeniz gereken bir başka konu da dini gün ve bayramlarda alkol satışı yasak. Örneğin Cuma günü ve Ramazanda alkol satışı yok. Bira konusunda Heinken, Bekc’s gibi bilindik markaların ve Amstel, Stello, Celtia gibi yerel markalar bulabilirsiniz, onun dışında diğer biralardan bulmak pek mümkün değil. Bu biralar genellikle 24cl ve 33cl’lik olarak ve soğuk dolabına koyulmadan satılıyor. Fiyatlarına gelecek olursak 24cl’lik bir bira için 1,500-3,50 dinar arasında markasına göre değişiyor. Bu arada süpermarketlerde % 0 alkollü biralar görmek de mümkün. Diğer içkilere baktığımızda, birçok çeşit şarap bulabilirsiniz. Fiyatları ortalama 8tnd’den başlayıp giderek artıyor. Vodka, viski, tekila gibi diğer ağır alkollü içecekler ise ya Türkiye değerlerinde ya da çok pahalı diyebilirim. Örnek vermek gerekirse Absulut vodka 1lt 100tnd Türkiye değerlerinde iken, Jack Daniels No7 1lt 230tnd ile Türkiye’ye göre çok yüksek değerlerde. Fiyat politikasını anlayamadım. Tunus’a girmeden önce Duty Free alışverişi yapmak mantıklı. 

COVID, SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI ve POLİTİK PROBLEMLER

Tunus’ta bulunduğumuz ilk dönemlerde Covid tedbirleri konusunda oldukça rahattık. Toplu taşımalarda vs bile hiç kimse maske kullanmıyor, normal bir yaşantı devam ediyordu. Bir yılı aşkın süredir salgının vermiş olduğu bunalımla kendimizi bu özgürlüğün içerisine salmıştık. Her akşam 10’da sokağa çıkma kısıtlaması olmasa salgın oluğunun farkına bile varmayacaktık. 


Pandemi kuralları sürekli bir değişim içerisinde olduğu için belli bir düzen yoktu. Vaka sayılarının yükselince yeni kısıtlamalar geliyor, sokağa çıkma yasakları daha erkene çekiliyordu. Bu dönemlerde toplu taşımalarda maske kullanılmak zorunlu hale geldi ve polisler bazı anayolları kapatarak sıkı bir denetim yapıyorlardı. Kısıtlamalarda dışarda insanlar görmek mümkündü fakat açık bir lokanta market vs bulmak imkansız gibiydi. Bizler bu süreçte turist olmanın verdiği rahatlıkla birçok polis noktasında çevirme olsa dahi sorunsuz geziyorduk lakin mekanlar kapalı olunca  yapacak çok bir şey de kalmıyordu aslında.


Tunus’ta bulunduğumuz dönemde bir sürprizde cumhurbaşkanından geldi. Cumhurbaşkanı olağanüstü hal ilan ederek başbakanı görevden aldı, meclisi durdurdu ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı. O olaydan sonra bütün halk sokağa dökülerek destek yürüyüşleri düzenlediler. İlginçtir ki halk bu kararın yanında yer almıştı. 


Erdinç Yermez

Haziran-Temmuz-Ağustos 2021




Thursday 18 November 2021

ESC İLE DÜNYA İNSANI OLABİLMEK!

 



Herkese Merhaba, 2 ay çok çabuk geçti ve bana bir çok şey konusunda tecrübe kazandırdı. Mayıs ayıyla birlikte pandemi koşulları biraz daha rahat geçti. Hem vaka sayılarının azalması hem de havaların ısınmasıyla Mayıs ayı bool etkinlikli bir ay oldu. Önce 2 farklı lise grubuyla  halka açık alanda anket çalışması yaptık daha sonra   gençlerle  doğa yürüyüşlerimiz gerçekleşti. Projemizin son haftasında ise lisemizde bulunan kuşlara minik ve şirin yuvalar yaptık.




Yuvalarımızın özelliği kullandığımız geri dönüşüm malzemelerini  kullanarak minik yavrulara yuva yapmak oldu . Bu etkinlikler  sayesinde özlenilen okul ortamına dönüş yaptım ve bir nebze olsa da özlemimi giderdim 😊 Proje aracılığıyla ‘’Yeni Bir Kültür, Yeni Bir Dil ve Yeni İnsanlar, Dostluklar  ‘’ kazandım.




             

Bir Dünya İnsanı olma yolunda ilk adımlarımı attığımı düşünüyorum ESC sayesinde. Umarım herkes bir gün ESC ‘de yer alabilir ve bu eşsiz tecrübeyi deneyimleyip ,yaşayabilir. Gönderen Kuruluşum ve Ev Sahibimi Kuruluşuma Yürekten TEŞEKKÜR EDİYORUM. Sevgiyle kalın 😊






ROMANYA SERÜVENİM!

Herkese Merhaba,


Benim adım Emre Yılmaz. 22 yaşındayım. İstanbul’da ailem ile birlikte yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Fakültesi, Lojistik Yönetimi Bölümünden geçtiğimiz yıl mezun oldum. Şuan hem İYACA hem de Asociatia pentru Tineret SAKURA’nın Romanya gönüllüsüyüm. Bu projenin öncesi, proje dönemi ve ilk deneyimlerim ile ilgili bazı bilgiler paylaşacağım.

Projemizin adı ‘’ Volunteer for Planetise’’. Projemizin genel teması; başta çevremiz olmak üzere gezegenimizi korumak, kaynaklarımızın sınırlı olduğu farkındalığını arttırmak, elimizdekileri en verimli şekilde nasıl kullanabileceğimizi öğrenmek, gelecek nesillerden emanet almış olduğumuz bu dünyanın sürdürülebilirliğine destek olmak ve nice fazlası…  Bu bir Erasmus Plus projesi yani Avrupa Birliği destekli, finanse edilen ve yönetilen bir organizasyondur. Proje için İYACA’ya başvurdum ve seçilen şanslı gönüllülerden birisi oldum. Daha önce birçok gönüllülük projesinin parçası olma fırsatı bulmuştum fakat bu benim ilk uluslararası deneyimim olacaktı. Bu yüzden bendeki yeri daha başlamadan çok ayrıydı. Projeye 8 gönüllü olarak başladık. Romanya’ya karayolu ile ulaştık. Buraya geldiğimizde bir teknik lisenin kampüsünün içinde öğrenci yurdunda odalarımız hazırlanmıştı. 2 arkadaşımla birlikte aynı odayı paylaştık. Şanslıydık ki buraya geldiğimizde Sevcan ve İrem adında iki Türk stajyer öğrenci bizimle aynı yurtta kalıyordu ve onların sayesinde buraya alışma sürecim çok daha hızlı ilerledi. Kaldığımız bölgenin adı Ciorogarla ve başkent Bükreş’e yaklaşık 20 km uzaklıktadır.

Buraya gelip yerleştikten sonra burada neler yapacağımız haftalık planlamalar ile belli oluyordu. Mentorumuz Mihai ile hafta içi 1 gün planlamalar ve etkinlikler hakkında toplantılarımız oluyordu. Bu toplantılarda haftalık süreç yönetimi ve etkinlik planlarının programa dönüş seyrini konuşuyor oluyorduk ve haliyle İngilize iletişim kurabiliyorduk. Geldiğim ilk dönemde İngilizce konuşmaya çekiniyor ve çok heyecanlanıyordum ama sonrasında konuşa konuşa pratiğimi arttırmayı başardım. Siz de hiç merak etmeyin, eğer benim gibi çekinceleriniz varsa, burası size çok iyi gelecektir. Diğer günlerle ilgili olarak kalmış olduğumuz kampüsteki öğrencilerle haftada en az 1 gün olmak üzere düzenli etkinliklerimiz ve geziler oluyordu. Örneğin etkinlik öncesi küçük bir oyun ile birbirimize ısınıyorduk. Bu oyunlarda ortaya çok eğlenceli şeyler çıkıyordu ve gerçekten çocukluktaki gibi eğleniyordum. Sonrasında haftalık çevre etkinliğimizi yapıyorduk. Örneğin bu bir sunum da olabiliyordu ya da sloganlar ve afişler hazırladığımız bir etkinlikte… Gezilerimiz ise genellikte çevreyi tanımak ve Romanya kültürü ile entegre olmak adına hazırlanmış etkinliklerdi. Örneğin ilk hafta Hazine Avı etkinliği oldu. 2 gruba ayrılıp Bükreş’teki önemli yapıları gezip görme fırsatımız oldu. Bu etkinlikte benim en çok ilgimi çeken kısım, Romanya’da bir ATATÜRK Büstü bulunmasıydı. Ayrıca çok güzel yapılar görme şansımız olmuştu. Sonra buradaki öğrenciler ile birlikte sonraki haftalarda hayvanların çok gerçekçi maketlerinin bulunduğu Antipa Müzesi’ne gittik, Ciorogarla’ daki ormana gidip oyunlar oynadık, afiş çalışmalarımız ile oyunları entegre ettik ve daha niceleri…


Bu aktiviteler dışında haftada 1 gün ofise gidip genel toplantılarımızı yapıyorduk ve 1 gün de ‘’Romanian Class’’ adındaki Romence derslerimiz oluyordu. Burada daha çok günlük hayatta işimizi kolaylaştıracak basit iletişim metodları öğreniyorduk. Örneğin; sayılar, günler – aylar, renkler, selamlaşma, yiyeceklerin adı, nezaket bildiren sözcükler ve daha fazlası…

Hafta sonları etkinlik olmadığı için bize çok güzel zamanlar kalıyordu. Arkadaşlarım ile birlikte Bükreş Derbisi izlemek için futbol maçına gittik, Romanya’nın bir başka şehri olan Cluj’u gezme şansımız oldu, manastır ve kiliseleri gezip çok farklı kültürler ve insanlar ile tanışma şansımız oldu. Romanya kültürünü daha yakından tanımak için yöresel lezzetlerini deneyimledik. Örneğin Papanaşi, Gogoşi, Mamaliga ve daha fazlası...

Projemiz bu şekilde tüm hızı ve eğlencesi ile devam ediyor. Farklı kültürden insanların, aynı dili konuşabilir olduğu ve konuşamadığı zamanlardaki ortaya çıkan o muazzam anları deneyimledim ve serüvenim devam ediyor. Umarım bir gün sizler de bu deneyimi yaşarsınız.

 

 

İYACA GÖNÜLLÜSÜ

Emre YILMAZ


Tuesday 16 November 2021

HARİKA BİR ATMOSFER "KAPOSVAR"

 


  


Ben Şeyma, size Macaristan/Kaposvar’da geçen bir aylık sürecimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle beni en cezbeden tarafı bulunduğum şehrin bir ruhu olması Kaposvar kadar sakin bir şehre Türkiye’de rastladığımı hiç anımsamıyorum. Şehirde gün çok erken bitiyor, sokaklar boşalıyor, kalabalığa hem gece hem gündüz denk gelmek epey zor bir durum. Ankara’da (metropol) yaşamış biri olarak buranın sakinliğine alışmak açık konuşmak gerekirse beni zorladı, sürekli bir yere yetişme hissiyatı içerisindeydim. Ayrıca Türkiye’de geç saatlere kadar süren iş yoğunluğumun, yetmeyen zamanların burada yerini erken saatlerde biten ve kendime ayıracak uzun zaman dilimlerine bırakmış oluşu beni mutlu ediyor. Özellikle Türkiye’de hep yapmak istediğim gece yürüyüşlerini burada sıklıkla yapıyorum şehrin gürültüsünü değil de sessizliğini dinliyorum, harika bir atmosfere sahip! Şimdi hiç mi kötü bir şeyi yok bu Kaposvar’ın diyebilirsiniz o yüzden biraz da onlardan bahsetmek istiyorum;

  


Macaristan’ın tamamını henüz keşfetmediğim için genel bir yorumda bulunmak istemiyorum fakat bulunduğum şehrin kurallar konusunda katı olduğunu söyleyebilirim. Kırmızı ışıklar, yaya geçitleri, çalışma saatleri, biletler… Yayalar ve bisikletler için ayrı yollar ve ayrı ışıklar kullanıyorlar bunun yanı sıra araba gelmiyor dahi olsa yola atlanmamalı, yaya geçidi kullanılmalı ve ışıklara dikkat edilmeli çünkü her an ceza yiyebilirsiniz aynı şekilde toplu taşımalara binerken biletsiz binmeyin onun da cezası var. Özellikle çalıştığım yere giderken ışıklar nedeniyle erken çıkmam gerekebiliyor ne yazık ki kırmızı ışıkların süresi biraz uzun, yola bir de ışıklarda bekleme süremi ekliyorum. Çalışma saatleri ise en garipsediğim durumlardan biri olmalı ki hala kabullenmekte güçlük yaşıyorum, akşam 6’dan sonra neredeyse bütün dükkanlar kapanıyor. Çalıştığım yerde ise günler bazen çok yoğun bazen çok sakin geçebiliyor, geldiğim ilk iki hafta ‘Summer Camp’ etkinliği vardı çocuklarla birlikte oyunlar oynadık onlara Türkiye’den kültürümüzden bahsettik. Summer Camp bittikten sonra bir de maraton etkinliğimiz oldu buraya çok uzak mesafede olmayan Nagyatad diye bir şehre geldik çok güzel bir etkinlik alanı vardı oradaki yarışmacılara destekte bulunduk en eğlendiğim etkinlik diyebilirim ayrıca bir sürü Macar arkadaş edindim bu etkinlikte hepsi çok yardımseverdi. Maraton etkinliğinin sonunda ise on günlük bir iznimiz vardı henüz yeni geldiğim için diğer ülkelere seyahat etmeden önce Macaristan’ı keşfetmek istedim. İlk durağım elbette Budapeşte (metropol) oldu; tarihi, mimarisi, doğası gerçekten muazzamdı. Budapeşte’yi ziyaret etmek için 20 Ağustos Macaristan’ın kuruluş yıldönümünü seçtik güzel bir zamanlama oldu şehirde bir sürü etkinliğe, kutlamaya şahit olduk ayrıca Macar kültürünü ve tarihini tanımak için iyi bir fırsattı. Şehri keşfetmeye çalışırken başımın döndüğünü söyleyebilirim bu asla mecazi anlamda değil gerçekten her yer çok farklı ve anlamlıydı. Özellikle bazı mimarilerde Türk izlerini koruduklarını ve birtakım kültürleri de benliklerine telkin ettiklerini görebilirsiniz. Sanırım Türk olduklarını iddia etmiyorlar, Türkler! Budapeşte’de Türkçe konuşan birçok Macar görebilirsiniz hatta onlara Türk olduğunuzu söylerseniz muhtemelen şöyle bir cevap alırsınız; ‘Macarlar ve Türkler dost.’


İkinci durağım ise 592 metrekarelik yüz ölçümü ile Orta Avrupa’nın en büyük gölü olan Balaton Gölü oldu. Ege’nin bir kasabasında yazın dolaşıyormuşsunuz gibi bir havası vardı tabi gecesi pek öyle olmuyor en azından bu aylarda. Balaton’da gün batımını izlerken mest olabilirsiniz manzara o kadar hoş ki. Ayrıca gölün yanında festival tadında etkinlikler yapılıyor ‘Keşke Macarca bilseydim de şarkılara eşlik etseydim.’ diyebiliyorsunuz çünkü oldukça eğlenceli geçiyor. On günlük tatilim bu şekildeydi yakın zamanda tekrar seyahate çıkacağım bu sefer ülke değiştireceğim umarım onlarda bu kadar güzel geçer.


Gelelim beni burada en etkileyen ve hayatım boyunca unutamayacağım bana çok şey kazandıran olaya. Şu an çalıştığım yerde haftada iki gün düzenlediğimiz bir etkinlik var ‘Mother Shelter’. Bu etkinlikte Kadın Sığınma Evi’ndeki çocuklarla birlikte zaman geçiriyor, oyunlar oynuyoruz. Başta bu durumun beni etkileyebileceğini pek düşünmüyordum kapıdan içeri girmemle birlikte bütün fikirlerim değişti. Çocukların dilini bilmiyordum ama anlaşmak hiç zor değildi şimdi bu size çok normal gelebilir fakat ben hayat felsefesi edindiğim bir düşünceyi yaşadım. Dil, din ve ırk bizi biz yapan bütün farklılıklar bunlar sadece üzerimize giydirilmiş birer kıyafet oraya gittiğimde bunların hepsini çıkarıp bir kenara koyduğumu hissettim geride sadece ben ve insanlığım vardı. Küçük çocuğun peşimden koşuşunu hiçbir zaman unutmayacağım. Her gülüşünüze bir çiçek çocuklar!


Daha yazılacak çok şey var fakat bu ay bu kadar olsun, gelecek ay yeniden görüşmek üzere.

Köszönöm Magyarország


BAMBAŞKA BİR KÜLTÜR: ROMANYA

 

Öncelikle herkese merhaba bu yazıyı okuyorsanız ve Romanya hakkında bilgi almak istiyorsunuz doğru yerdesiniz. :)

Serüvenim IYACA’nın volunteer for planetise projesine başvurmakla başladı. Mülakatı geçen 10 kişinin arasındaydım , hemen evraklarımı hazırlamaya başladım. Her şey bir anda oldu bitti ve İstanbul’da elimde valizlerle beklerken buldum kendimi. Bizi karşı kuruluşun başkanı Adrian İstanbul’da Bükreş’e götürecekti. Uzun ve yorucu bir araç yolculuğundan sonra yurdumuza , 2 ay kalacağımız evimize geldik. 
Bükreş’e 18 km olan bu küçük şirin köy Cioragarla. Şehir merkezine bir otobüs ve bir metro seyahati ile ulaşabilirsiniz. (431 numaralı otobüs ve paci metre hattı )

Peki burada 1 ay neler yaptık dersek şöyle anlatayım: Bükreş’te ki SAKURA derneğine haftada bir kez giderek değerlendirmeler yaptık. Mentörümüz Mihai ile haftalık neler yapacağımız hakkında toplantılarda bulunup planlamalar yaptık. Okuldaki çocuklar ile doğa ve çevre hakkında bilgilendirmeler yaptık. Doğa yürüyüşlerine çıkıp konuyu tamamen benimsemeye çalıştık. Okulda ki çocuklar çok cana yakın ve sohbet etmeyi seviyorlardı. Etkinlik olmadığı zamanlarda da bizler gibi yurtta kalan çocuklarla futbol v.s gibi oyunlar oynadık.


Sürekli etkinliklerle kalmadı tabi ki Romanya maceramız. Farklı bir kültüre farklı bir ülke neler göreceğiz acaba diye bekliyorduk ve daha geldiğimizin ilk haftası ilginç şeylerle karşılaştık. 
Durakta otobüs beklerken gelinlik giymiş ve yüzünü siyaha boyamış bir adamla kalabalık bir grup vardı otostop çekiyordu çok şaşırdık ve ilgimizi çekti. Hemen Olayın iç yüzünü öğrenmeye çalıştık tabi kalabalık gruptan bir kaç kişiye sohbet edip niçin gelinlik giydiğini sorduğumuzda ; bu bölgede evlenen çiftten erkek olan kişi düğünden 1 gün sonra gelinlik giyip dolaşırmış. Nasıl da ilginç bir adet… Allah'tan Romanyalı değiliz yoksa karizma yerlerde :)

Bükreş gerçekten yapılarıyla sizi cezbediyor. Kasvetli hava sevenler için mutlaka tavsiye ederim. Parlomento sarayı olsun old town da gayet güzel eserleri var. Ayrıca insanları çok rahat ve çok sakinler. O kadar rahatlar ki cuma günü öğleden sonra çalışmayıp cuma akşam ve cumartesi akşamları eğlenmeyi seviyorlar.
Şimdilik aktaracaklarım bu kadar diğer ay görüşmek üzere.