Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama Romanya’daki son blogumu yazıyorum. Zaman nasıl bu kadar hızlı geçebilir hala idrak edemiyorum. Koskoca 10 ay göz açıp kapayıncaya kadar geçti Şimdi Cioragarla’da anılarıma veda ediyorum.
Romanya’da hayatı hiç bitmeyecekmişçesine yaşamayı öğrendim diyebilirim. Sadece son bir ayımda bile iki farklı şehir gezdim. Sibiu isimli 2007 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen şehri ziyaret ettim. Eski bir Alman şehri olan Sibiu gözlü evleriyle ve mimarisiyle ünlü. Avrupa’nın en yaşanabilir sekizinci şehri seçildiğine dair de bir veriye denk gelmiştim. Şans o ki tiyatro sevdalısı bir insan olarak Sibiu’da Uluslararası Tiyatro Festivaline denk geldik. Orada olduğum süre boyunca meydanlar ve sokaklar tiyatrolarını icra eden tiyatrocular ve onları canı gönülden beğenerek izleyen insanlarla dolup taşıyordu. Neşeyi ve huzuru iliklerime kadar hissettim diyebilirim. Ayrıca pastane ürünleri de abartmıyorum Romanya’nın en iyisi olabilir. Vanilyasından çikolatalısına kadar çeşit çeşit simit yemeye doyamadım.
İkinci gezdiğim şehir aslında tam olarak bir şehir ziyareti değildi. Constanta yakınlarında Eferie Nord isimli küçük bir yere gittik. Yüzdük güneşlendik ve eğlendik. Haziran ayı Bükreş’te geçirdiğim son ve en verimli ayımdı. Vakit buldukça arkadaşlarımızla parklara koştuk sayısız piknikler ve yoga-pilates seansları yaptık diyebilirim. Her açıdan 10 puanlık bir aydı. Son etkinliklere çok katılım olmadı çünkü okulun son haftaları olduğu için öğrenciler isteksizdi ve sayıları oldukça azdı. Yine de son etkinlikte bir hüzün çökmedi diyemem.
Sınıfta çevre ile ilgili soruların olduğu bir yarışma yaptık ve kültürel etkileşimin önemini anlatmaya çalıştığımız bir oyun oynadık. Ve bir de Erasmus gönüllülük ve gençlik değişimlerinde verilen Youthpass Sertifikası'nın öneminden bahsettik. Son etkinliğimin de resmini ekledim.
Önceki bloglarımda bahsetmiş olabilirim ancak Constanta Teyzemden bir daha bahsetmek istiyorum. Bir gün muşambasını okulun bahçesine serip toplamasına yardım etmiştik. O günden beri bize sürekli yaptığı çorbalardan gogoşilerden ikram etmeye başladı. Yeri geldi Türk adetidir diye bir irmik helvası yapıp götürdük ancak yoğun bir günün ardından mutfağa girdiğimizde görüyorduk ki mis gibi çorbalar bırakılmış bizim adımıza. Son defa vedalaşmak istedik ve ona küçük bir hediye vermek istedik. Evinde bulamadık. Üzgün üzgün yurda dönerken yolda karşılaştık. Rumen bir arkadaşımdan çevirme yapmasını rica ettim. Ona teşekkür ettiğimizi ve onu çol özleyeceğimizi söyledik. Elimizde küçük kek kutusunu görünce bize “Anı en büyük hediyedir.” Dedi ve içinden kek çıkarıp bize ikram etti ve beraber yiyelim dedi. Romanya’da sayısız insanla tanıştım. Rumenlerin en çok bu samimiyetine ve iyi kalpliliğine hayran kaldım. Teşekkürler Romanya. Beni büyüttüğün için.
No comments:
Post a Comment