Merhabalar, Ben Esila, 19
yaşındayım. Nisan ayının başından beri ilk ESC projem olan “Volunteer for
Planetise” projesine katılım sağlamak hasebiyle Romanya’nın Bükreş’e 20 km
uzaklığında olan Ciorogarla Kasabasında bulunuyorum. Bu projeyi ilk duyduğumda
katılmak aklımın ucundan bile geçmemişti, zira hazırlanmam gereken bir
üniversite sınavı vardı. Daha önce severek gönüllülük faaliyetlerinde
bulunmuştum fakat hayatımın bu döneminde akademik hedeflerime ulaşmam için daha
başka önceliklerimin olduğuna inanıyordum. Sonrasında aklımda soru işaretleri
belirmeye başladı. Evet akademik kariyer önemli idi fakat bireysel gelişimin de
beraberinde gelmesi gerektiğini biliyordum. Hiç tanımadığın bir ülkede, aşina
olmadığın bir dili konuşan insanlar için gönüllülük faaliyetlerinde bulunmak
kendimi daha önce keşfetmediğim bir şekilde sınamak için mükemmel bir fırsat
diye düşünmeye başladım. Aynı zamanda hep toplumdan almak yerine topluma da bir
şeyler vermenin sosyal beceri kazanmanın bir gereği olduğuna inanıyordum.
Ekolojinin kendimi daha çok geliştirmek istediğim bir alan olmasından dolayı
projeye daha sıcak bakmaya başladım. Uzunca bir tefekkürden sonra projeye
başvurma kararı aldım.
Buraya geleli yaklaşık
bir ay oluyor. Edindiğim deneyimler bana iyi ki kısa bir süreliğine de olsa
akademik hayatımdan feragat edip buraya gelmişim dedirtti. Her şeyden önce
Romenler çok sıcak kanlı insanlar dolayısıyla bu toplumda gönüllülük yapmak
toplum bilincimi daha da geliştirdi. Örneğin okulumuzun yakınlarında oturan
yaşlı bir teyze bir gün bizden gelip evine bir şey taşımasına yardım etmemiz
için yardım istemişti. Kendisi ingilizce bilmediği, biz de Romence bilmediğimiz
için iletişim kuramamıştık. Sonrasında Romen bir arkadaşımızı arayıp çeviri
yapmasını rica etmiştik. Teyzenin ne dediğini anladıktan sonra arkadaşlarım
yardım etti kendisine. Teyzemiz çok tatlı biriydi, yardım eden arkadaşlara
marketten bir şeyler almak istedi ancak çoğunluğun oruç olduğunu öğrenince
bahçesinden bir sürü sebze toplayıp kaldığımız yurda iftar için yöresel bir
çorba yapmaya geldi. Ki gelirken poşet dolusu atıştırmalık da getirmişti. Bu
olay üzerinden henüz iki hafta geçmeden güzel teyzemiz bugün mutfağımıza bir
tencere yöresel tavuk çorbası bırakıp not yazmış. Öğrencilerle olan aktivitemiz
bittiğinde mutfağa girince gördük. Biraz hasta olduğum için çorbanın gelmesine
çok sevindim zira bağışıklığımı güçlendirecekti. Fakat asıl beni mutlu eden
şey; aynı dili konuşmayıp iletişim kuramadığımız bir insanın aradan günler
geçse de bizi tekrardan hatırlamasıydı. Biz onların toplumuna elimizden geldiği
kadar fayda sağlamaya çalışırken onların da aynı özeni gönüllüler için
göstermesi bana yaptığım işi çok sevdirdi. Gönüllülüğün belirli bir zaman sonra
karşılıklı bir dayanışmaya dönüştüğünü keşfettim.
Aynı zamanda buradaki
öğrencilerle yahut yaşıtım olan okul dışında edindiğim arkadaşlarımla olan
ilişkilerim de benzer minvalde. Ben onlara ne kadar bir şeyler öğretmeye
çalışırsam onlar da aynı arzu ile bana kendi kültürlerini, kendi tarihlerini
öğretmeye çalışıyorlar. Mesela bana Bükreş’i gezdirmek için bir çok Romen
arkadaşım fazlasıyla enerji sarf ediyor. Onlar sayesinde şehri ve şehrin tarihi
dokusunu, ve bunların ardına saklanan hikayeleri öğreniyorum. Yani ben gönüllü
olarak buradaki öğrencilerle aktiviteler yapıp bilgilerimi paylaşırken, ben de
onlardan ya da diğer arkadaşlarımdan öğreniyorum. Anlayacağınız karşılıklı bir
öğreniş söz konusu.
Bükreş’in tarihi
dokusundan söz etmişken, dün her hafta gerçekleşen ofis toplantımıza gitmeden
önce şehri gezmek istedim. Bu sefer daha önce hiç gitmediğim bir bölgedeki
müzeye gittim lakin müze kapalıydı. Sonrasında yürümeye başladım ve mimarisi
çok ilginç olan bir bina gözüme çarptı “Nicolae Iorga Institute of History”.
Muazzam bir biçimde içeri girme isteği oluştu ve girdim. Bahçede sonradan
tarihçi olduklarını öğrendiğim 3 kişi sohbet ediyordu. Onlara binanın içine
girip giremeyeceğimi sordum, maalesef dışarıdan ziyaretçi kabul etmiyorlardı
fakat sonrasında bana binanın tarihini anlatmalarıyla uzunca süren bir sohbet
başladı. Romanya hakkında hiç edinmediğim bilgiler edindim. Daha sonra Türk
olduğumu duyunca tarihçilerden biri harf inkılabının nasıl gerçekleştiğini
bilip bilmediğimi sordu. Elbette bildiğimi söyledim. Sonrasında anlatmaya
koyuldu; Atatürk bize en uygun alfabeyi araştırmak için bir komisyon
oluşturduğunda Romenlerin en büyük tarihçilerinden biri olan Nicolae Iorga
komisyona latin alfabesini Romen versiyonu ile kabul etmeyi önermiş. Çünkü
bizdeki “ı” “i” “o” “ş” sesleri için Romenlerin latin alfabesine kattığı
harfler vardı ki şuan onları kullanıyoruz. Yapılan incelemeden sonra komisyon
Nicolae Iorga’nın önerisini uygun görmüş. Bilmediğim ve çoğumuzun da
bilmediğini düşündüğüm bir hikayeydi. Sohbet sonrası Viorel Bey’in mail
adresini aldım kendisi bu konu ile ilgili kaynak gönderebileceğini söyledi.
Yani aslında akademik kariyerimden feragat edip geldiğim programım aslında
akademik hayatımı da edindiğim yeni bilgilerle etkiliyor.
Bu bir aylık süre hem
kendimi hem Romanya'yı keşfettiğim bir süre oldu. Bir ülkeye, bir topluma
aşinalık kazandığım için mutluyum çünkü ne kadar çok toplumla iletişim kurarsak
vizyonumuzun o denli geniş olacağını düşünüyorum. Tabi bunu biraz genç yaşlarda
da yapmak gerek diye de düşünüyorum. Kendimle ilgili keşfettiklerimin ise bana
çeşitli farkındalıklar kazandırdığını düşünüyorum. İyi ki hayatımın bu
döneminde örgün eğitime biraz ara verip gönüllülük yapmışım diyeceğimi
hissediyorum ileride. Örgün eğitim dedim zira eğitim sadece okulda olan
değildir, benim deneyimimde Romanya mükemmel bir eğitim yuvası oldu. İyi ki bu
programı hayallerime giden yolda vaktimi uzatacak bir durum olarak görmeyip
hayallerime giden yolun bir parçası haline getirmişim. Umarım daha çok insan bu
bilinçle hareket edip, hayatlarında belki işlerinin, belki okullarının, belki
tatillerinin birkaç ayından feragat edip gönüllü olmayı seçer. Zira hiçbir
kazanıma küçük ya da büyük bir şeyleri feda etmeden ulaşılmıyor.
No comments:
Post a Comment