Friday 29 July 2022

İyi Ki Gönüllüyüm!

Merhabalar, Ben Esila, 19 yaşındayım. Nisan ayının başından beri ilk ESC projem olan “Volunteer for Planetise” projesine katılım sağlamak hasebiyle Romanya’nın Bükreş’e 20 km uzaklığında olan Ciorogarla Kasabasında bulunuyorum. Bu projeyi ilk duyduğumda katılmak aklımın ucundan bile geçmemişti, zira hazırlanmam gereken bir üniversite sınavı vardı. Daha önce severek gönüllülük faaliyetlerinde bulunmuştum fakat hayatımın bu döneminde akademik hedeflerime ulaşmam için daha başka önceliklerimin olduğuna inanıyordum. Sonrasında aklımda soru işaretleri belirmeye başladı. Evet akademik kariyer önemli idi fakat bireysel gelişimin de beraberinde gelmesi gerektiğini biliyordum. Hiç tanımadığın bir ülkede, aşina olmadığın bir dili konuşan insanlar için gönüllülük faaliyetlerinde bulunmak kendimi daha önce keşfetmediğim bir şekilde sınamak için mükemmel bir fırsat diye düşünmeye başladım. Aynı zamanda hep toplumdan almak yerine topluma da bir şeyler vermenin sosyal beceri kazanmanın bir gereği olduğuna inanıyordum. Ekolojinin kendimi daha çok geliştirmek istediğim bir alan olmasından dolayı projeye daha sıcak bakmaya başladım. Uzunca bir tefekkürden sonra projeye başvurma kararı aldım. 

Buraya geleli yaklaşık bir ay oluyor. Edindiğim deneyimler bana iyi ki kısa bir süreliğine de olsa akademik hayatımdan feragat edip buraya gelmişim dedirtti. Her şeyden önce Romenler çok sıcak kanlı insanlar dolayısıyla bu toplumda gönüllülük yapmak toplum bilincimi daha da geliştirdi. Örneğin okulumuzun yakınlarında oturan yaşlı bir teyze bir gün bizden gelip evine bir şey taşımasına yardım etmemiz için yardım istemişti. Kendisi ingilizce bilmediği, biz de Romence bilmediğimiz için iletişim kuramamıştık. Sonrasında Romen bir arkadaşımızı arayıp çeviri yapmasını rica etmiştik. Teyzenin ne dediğini anladıktan sonra arkadaşlarım yardım etti kendisine. Teyzemiz çok tatlı biriydi, yardım eden arkadaşlara marketten bir şeyler almak istedi ancak çoğunluğun oruç olduğunu öğrenince bahçesinden bir sürü sebze toplayıp kaldığımız yurda iftar için yöresel bir çorba yapmaya geldi. Ki gelirken poşet dolusu atıştırmalık da getirmişti. Bu olay üzerinden henüz iki hafta geçmeden güzel teyzemiz bugün mutfağımıza bir tencere yöresel tavuk çorbası bırakıp not yazmış. Öğrencilerle olan aktivitemiz bittiğinde mutfağa girince gördük. Biraz hasta olduğum için çorbanın gelmesine çok sevindim zira bağışıklığımı güçlendirecekti. Fakat asıl beni mutlu eden şey; aynı dili konuşmayıp iletişim kuramadığımız bir insanın aradan günler geçse de bizi tekrardan hatırlamasıydı. Biz onların toplumuna elimizden geldiği kadar fayda sağlamaya çalışırken onların da aynı özeni gönüllüler için göstermesi bana yaptığım işi çok sevdirdi. Gönüllülüğün belirli bir zaman sonra karşılıklı bir dayanışmaya dönüştüğünü keşfettim. 

Aynı zamanda buradaki öğrencilerle yahut yaşıtım olan okul dışında edindiğim arkadaşlarımla olan ilişkilerim de benzer minvalde. Ben onlara ne kadar bir şeyler öğretmeye çalışırsam onlar da aynı arzu ile bana kendi kültürlerini, kendi tarihlerini öğretmeye çalışıyorlar. Mesela bana Bükreş’i gezdirmek için bir çok Romen arkadaşım fazlasıyla enerji sarf ediyor. Onlar sayesinde şehri ve şehrin tarihi dokusunu, ve bunların ardına saklanan hikayeleri öğreniyorum. Yani ben gönüllü olarak buradaki öğrencilerle aktiviteler yapıp bilgilerimi paylaşırken, ben de onlardan ya da diğer arkadaşlarımdan öğreniyorum. Anlayacağınız karşılıklı bir öğreniş söz konusu. 

Bükreş’in tarihi dokusundan söz etmişken, dün her hafta gerçekleşen ofis toplantımıza gitmeden önce şehri gezmek istedim. Bu sefer daha önce hiç gitmediğim bir bölgedeki müzeye gittim lakin müze kapalıydı. Sonrasında yürümeye başladım ve mimarisi çok ilginç olan bir bina gözüme çarptı “Nicolae Iorga Institute of History”. Muazzam bir biçimde içeri girme isteği oluştu ve girdim. Bahçede sonradan tarihçi olduklarını öğrendiğim 3 kişi sohbet ediyordu. Onlara binanın içine girip giremeyeceğimi sordum, maalesef dışarıdan ziyaretçi kabul etmiyorlardı fakat sonrasında bana binanın tarihini anlatmalarıyla uzunca süren bir sohbet başladı. Romanya hakkında hiç edinmediğim bilgiler edindim. Daha sonra Türk olduğumu duyunca tarihçilerden biri harf inkılabının nasıl gerçekleştiğini bilip bilmediğimi sordu. Elbette bildiğimi söyledim. Sonrasında anlatmaya koyuldu; Atatürk bize en uygun alfabeyi araştırmak için bir komisyon oluşturduğunda Romenlerin en büyük tarihçilerinden biri olan Nicolae Iorga komisyona latin alfabesini Romen versiyonu ile kabul etmeyi önermiş. Çünkü bizdeki “ı” “i” “o” “ş” sesleri için Romenlerin latin alfabesine kattığı harfler vardı ki şuan onları kullanıyoruz. Yapılan incelemeden sonra komisyon Nicolae Iorga’nın önerisini uygun görmüş. Bilmediğim ve çoğumuzun da bilmediğini düşündüğüm bir hikayeydi. Sohbet sonrası Viorel Bey’in mail adresini aldım kendisi bu konu ile ilgili kaynak gönderebileceğini söyledi. Yani aslında akademik kariyerimden feragat edip geldiğim programım aslında akademik hayatımı da edindiğim yeni bilgilerle etkiliyor. 

Bu bir aylık süre hem kendimi hem Romanya'yı keşfettiğim bir süre oldu. Bir ülkeye, bir topluma aşinalık kazandığım için mutluyum çünkü ne kadar çok toplumla iletişim kurarsak vizyonumuzun o denli geniş olacağını düşünüyorum. Tabi bunu biraz genç yaşlarda da yapmak gerek diye de düşünüyorum. Kendimle ilgili keşfettiklerimin ise bana çeşitli farkındalıklar kazandırdığını düşünüyorum. İyi ki hayatımın bu döneminde örgün eğitime biraz ara verip gönüllülük yapmışım diyeceğimi hissediyorum ileride. Örgün eğitim dedim zira eğitim sadece okulda olan değildir, benim deneyimimde Romanya mükemmel bir eğitim yuvası oldu. İyi ki bu programı hayallerime giden yolda vaktimi uzatacak bir durum olarak görmeyip hayallerime giden yolun bir parçası haline getirmişim. Umarım daha çok insan bu bilinçle hareket edip, hayatlarında belki işlerinin, belki okullarının, belki tatillerinin birkaç ayından feragat edip gönüllü olmayı seçer. Zira hiçbir kazanıma küçük ya da büyük bir şeyleri feda etmeden ulaşılmıyor. 

No comments:

Post a Comment