Tuesday 16 November 2021

HARİKA BİR ATMOSFER "KAPOSVAR"

 


  


Ben Şeyma, size Macaristan/Kaposvar’da geçen bir aylık sürecimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle beni en cezbeden tarafı bulunduğum şehrin bir ruhu olması Kaposvar kadar sakin bir şehre Türkiye’de rastladığımı hiç anımsamıyorum. Şehirde gün çok erken bitiyor, sokaklar boşalıyor, kalabalığa hem gece hem gündüz denk gelmek epey zor bir durum. Ankara’da (metropol) yaşamış biri olarak buranın sakinliğine alışmak açık konuşmak gerekirse beni zorladı, sürekli bir yere yetişme hissiyatı içerisindeydim. Ayrıca Türkiye’de geç saatlere kadar süren iş yoğunluğumun, yetmeyen zamanların burada yerini erken saatlerde biten ve kendime ayıracak uzun zaman dilimlerine bırakmış oluşu beni mutlu ediyor. Özellikle Türkiye’de hep yapmak istediğim gece yürüyüşlerini burada sıklıkla yapıyorum şehrin gürültüsünü değil de sessizliğini dinliyorum, harika bir atmosfere sahip! Şimdi hiç mi kötü bir şeyi yok bu Kaposvar’ın diyebilirsiniz o yüzden biraz da onlardan bahsetmek istiyorum;

  


Macaristan’ın tamamını henüz keşfetmediğim için genel bir yorumda bulunmak istemiyorum fakat bulunduğum şehrin kurallar konusunda katı olduğunu söyleyebilirim. Kırmızı ışıklar, yaya geçitleri, çalışma saatleri, biletler… Yayalar ve bisikletler için ayrı yollar ve ayrı ışıklar kullanıyorlar bunun yanı sıra araba gelmiyor dahi olsa yola atlanmamalı, yaya geçidi kullanılmalı ve ışıklara dikkat edilmeli çünkü her an ceza yiyebilirsiniz aynı şekilde toplu taşımalara binerken biletsiz binmeyin onun da cezası var. Özellikle çalıştığım yere giderken ışıklar nedeniyle erken çıkmam gerekebiliyor ne yazık ki kırmızı ışıkların süresi biraz uzun, yola bir de ışıklarda bekleme süremi ekliyorum. Çalışma saatleri ise en garipsediğim durumlardan biri olmalı ki hala kabullenmekte güçlük yaşıyorum, akşam 6’dan sonra neredeyse bütün dükkanlar kapanıyor. Çalıştığım yerde ise günler bazen çok yoğun bazen çok sakin geçebiliyor, geldiğim ilk iki hafta ‘Summer Camp’ etkinliği vardı çocuklarla birlikte oyunlar oynadık onlara Türkiye’den kültürümüzden bahsettik. Summer Camp bittikten sonra bir de maraton etkinliğimiz oldu buraya çok uzak mesafede olmayan Nagyatad diye bir şehre geldik çok güzel bir etkinlik alanı vardı oradaki yarışmacılara destekte bulunduk en eğlendiğim etkinlik diyebilirim ayrıca bir sürü Macar arkadaş edindim bu etkinlikte hepsi çok yardımseverdi. Maraton etkinliğinin sonunda ise on günlük bir iznimiz vardı henüz yeni geldiğim için diğer ülkelere seyahat etmeden önce Macaristan’ı keşfetmek istedim. İlk durağım elbette Budapeşte (metropol) oldu; tarihi, mimarisi, doğası gerçekten muazzamdı. Budapeşte’yi ziyaret etmek için 20 Ağustos Macaristan’ın kuruluş yıldönümünü seçtik güzel bir zamanlama oldu şehirde bir sürü etkinliğe, kutlamaya şahit olduk ayrıca Macar kültürünü ve tarihini tanımak için iyi bir fırsattı. Şehri keşfetmeye çalışırken başımın döndüğünü söyleyebilirim bu asla mecazi anlamda değil gerçekten her yer çok farklı ve anlamlıydı. Özellikle bazı mimarilerde Türk izlerini koruduklarını ve birtakım kültürleri de benliklerine telkin ettiklerini görebilirsiniz. Sanırım Türk olduklarını iddia etmiyorlar, Türkler! Budapeşte’de Türkçe konuşan birçok Macar görebilirsiniz hatta onlara Türk olduğunuzu söylerseniz muhtemelen şöyle bir cevap alırsınız; ‘Macarlar ve Türkler dost.’


İkinci durağım ise 592 metrekarelik yüz ölçümü ile Orta Avrupa’nın en büyük gölü olan Balaton Gölü oldu. Ege’nin bir kasabasında yazın dolaşıyormuşsunuz gibi bir havası vardı tabi gecesi pek öyle olmuyor en azından bu aylarda. Balaton’da gün batımını izlerken mest olabilirsiniz manzara o kadar hoş ki. Ayrıca gölün yanında festival tadında etkinlikler yapılıyor ‘Keşke Macarca bilseydim de şarkılara eşlik etseydim.’ diyebiliyorsunuz çünkü oldukça eğlenceli geçiyor. On günlük tatilim bu şekildeydi yakın zamanda tekrar seyahate çıkacağım bu sefer ülke değiştireceğim umarım onlarda bu kadar güzel geçer.


Gelelim beni burada en etkileyen ve hayatım boyunca unutamayacağım bana çok şey kazandıran olaya. Şu an çalıştığım yerde haftada iki gün düzenlediğimiz bir etkinlik var ‘Mother Shelter’. Bu etkinlikte Kadın Sığınma Evi’ndeki çocuklarla birlikte zaman geçiriyor, oyunlar oynuyoruz. Başta bu durumun beni etkileyebileceğini pek düşünmüyordum kapıdan içeri girmemle birlikte bütün fikirlerim değişti. Çocukların dilini bilmiyordum ama anlaşmak hiç zor değildi şimdi bu size çok normal gelebilir fakat ben hayat felsefesi edindiğim bir düşünceyi yaşadım. Dil, din ve ırk bizi biz yapan bütün farklılıklar bunlar sadece üzerimize giydirilmiş birer kıyafet oraya gittiğimde bunların hepsini çıkarıp bir kenara koyduğumu hissettim geride sadece ben ve insanlığım vardı. Küçük çocuğun peşimden koşuşunu hiçbir zaman unutmayacağım. Her gülüşünüze bir çiçek çocuklar!


Daha yazılacak çok şey var fakat bu ay bu kadar olsun, gelecek ay yeniden görüşmek üzere.

Köszönöm Magyarország


No comments:

Post a Comment