Gezilerle dolu bir aydan daha merhaba : ) Bu ay
daha öncede bahsettiğim gibi Easter tatilimiz vardı ve Çek Cumhuriyetinin iki
iline, Cesky Krumlov ve Prag’a, gittim. Cesky Krumlov, gezmek için bir günün
yeterli olabileceği, masalsı bir şehir. Neden Unesco Dünya Mirası’na girdiğini
masalsılığından anlayabiliyorsunuz gerçekten. İkinci durağım ise daha önce de
gittiğim Prag’dı. Hem daha önce gördüğüm yerleri, hem de daha önce görmediğim yerlerini
gezmeye fırsat buldum bu sefer. Önceki geldiğimde her yeri yeni yıl süsleriyle
dolu olan Prag’ı bu sefer de Easter yumurtaları süslüyordu. Bu şehir beni
kendisine hayran bırakıyor her seferinde fakat bir yerden sonra, hele de
turistseniz, gezdiğiniz yerler bittiğinde canınız sıkılmaya, yeni yerler
aramaya başlıyorsunuz. Birçok kez durduğum bu durakta bir daha durur muyum
bilmiyorum. Artık daha farklı yerleri görmem gerekiyor sanki.
Easter gezimizin ardından hemen yeni bir gezi
planı yapmak istedim Ramazan ayı gelmeden. Bu sefer arkadaşlarımı ziyaret etmeye, tanıdık
bir yüz ile gittiğim yerleri gezmeye karar verdim. Geçen yıl İzmir’de
katıldığım bir kampta tanıştığım iki arkadaşımı ziyaret ettim. Neslihan,
Budapeşte’de erasmus yapıyor. Daha önce gittiğimde içime ürperti salan bu
şehir, tanıdık bir yüz eşliğinde içimdeki bu ürpertiyi aldı götürdü sanki. İki
günlüğüne de olsa Türkçe konuşmakta cabası : ) Oradan da Sırbistan’ın başkenti
Belgrat’a geçtim. Arkadaşım sırp ve beni kendi aile evinde ağırladı. Oraya
gitmeden önce biraz araştırma yapmıştım. İçerisinde en çok Türkçe kelime
bulunduran dilin Sıpça olduğunu bilmiyordum. O kadar misafirperver ve
gülümseyen bir aileydi ki.. Bu arada Sırbistan Ortodoks mezhebi yaygın olan bir
ülke olduğu için onların Easter bayramı Katoliklere göre bir hafta geç
oluyormuş onu öğrendim. Dolayısıyla gittiğim her şehirde bu bayramı görmüş
oldum : ) Oradayken diller hakkında sohbet etmek çok güzeldi. O kadar çok
Türkçe kelime aynı ya da farklı olsada anlaşılabilir ki. Aynı zamanda Sırpça
biraz Slovakçaya’da benzediği için burda öğrendiklerimi onlara söylediğimde
beni anladılar. Bütün bunların yanı sıra bir de yemek kültürünün benzerliği
beni gerçekten şaşırttı. Şimdiye kadar gezdiğim ülkelerdeki en güzel yemekler
oradaydı diyebilirim. Börek ve sarma yapmıştı annesi benim için. Farklı bir
ülkede, farklı kültürde ve dinde bir ailenin içinde kendi evimdeymişim gibi
hissettirdi bana ve çok güzel bir anı
olarak kaldı benim için Belgrade.
Eve geldim ama gezmelerim bitmedi. 1 Mayıs tatil
olduğu için buraya çok yakın olan Cesky Tesin’e gittik. Bu şehrin özelliği,
buraya yarım saat uzaklıkta ve şehrin ortasında bulunan nehrin aslında iki
farklı ülkeyi birbirinden ayırması. Polonya ve Çek Cumhuriyeti. Tamamen aynı
görünen, birbirine çok yakın olan bu yer nasıl olurda bir köprüyle birbirine
geçiş sağlanır ve anında tabelaların dili değişir. Her hangi bir kontrol
olmadan, sadece köprüyü yürürken ülke değiştirmek fikri hala benim için tanıdık
bir duygu değil açıkçası : )
Gezilerim şu anlık bitti. Bu aralar normal
işlerimizin yanı sıra bir de Euroweek dediğimiz, okullara kendi ülkemiz ve
kültürümüz ile sunumlar yaptığımız bir etkinliğimiz başladı. Neden başörtü
kullanıyorsun, neden çayı küçük bardakta içiyorsunuz?gibi bazıları yeni
bazıları bilindik sorularla etkinliklerimizi sonlandırıyoruz. : ) Dur durak
bilmeyen farklı etkinliklerimiz, çalışmamızı rutinleştirmiyor. Bu da çok fazla
canımızın sıkılmasını önlüyor sanki. Bizim 8 ayımız bitti ama önümüzdeki
günlerde ekibimize Vietnam’dan bir gönüllü daha katılacak. Tabii bir de ramazan
ayı geldi. Benim için çok normal olan bu sürecin evdeki arkadaşlarım için akıl
almaz bir durum olduğunu, onların yüzlerindeki ifadelerinden görüyorum. Türlü
türlü sorular soruyorlar, iftar vakti dakikaları sayıp “çok az kaldııı” diyorlar bizim için : )
Ve
böylece zaman; biraz daha farklı, daha yeni etkinliklerle dolup taşarken akıp
geçiyor.. Son 4 ayım kaldı. Bakalım daha neler olacak. : )
Görüşmek
üzere
No comments:
Post a Comment