Wednesday, 23 January 2019

Pastırmanın merkezinden, Balkanların Parisine...

Ben Musa. Balkanların küçük Paris'i Bükreş'ten selamlar. İlk yurtdışı ve AGH deneyimimi iklimi soğuk, fakat bu soğuğu hissettirmeyecek kadar sıcakkanlı, sevecen ve güzel insanların ülkesinde; Romanya’da gerçekleştirdim. Projeden evvel direkt Romanya'dan bahsetmek istiyorum.
Bükreş çeşitli ulusların egemenliği altında kalmış ve çok farklı yönetim biçimlerine tanıklık etmiş tarih yüklü bir açık hava müzesi gibi… Bükreş merkezin old town bölgesinde tarihi binalar insanı o yıllara alıp götürmek istercesine büyüleyici ve ihtişamlı duruyor. Dünyanın en büyük 2. Parlamento binası olan, Çavuşesku Sarayı ve civarındaki neo-klasik tarzda yapılmış apartmanlar hem güzel hem dehşet verici; hem de hayranlık uyandırıyor. Yolunuzu mutlaka düşürün. :)
Romanya'nın toplu taşıma ve şehirler arası ulaşım sistemi Türkiye'dekinden baya farklı şöyle anlatayım; komünist rejimin her insanın en ucuza ulaşımın ihtiyacını sağlaması için düşündüğü demiryolu ülkeyi tamamen kaplamış durumda.



      Şehir içinde de aynı durum var gibi tramvay yollarının kesiştiği dörtlü kavşaklar gördüm. Otobüse iniş binişlerde tüm kapılar aynı anda açılıyor binenler 3 ayrı cihaza biletini okutuyor, bizdeki gibi sadece ön kapıdan biniş olmadığından gayet hızlı ve etkili bir yöntem baya hoşuma gitti. Bu arada yaklaşık bir aydır ne bir trafik kazası ne de bir polisiye olayla karşılaştım şehir baya huzurlu ve güvenli.

     Romen halkına gelecek olursak; 490 yıl Atalarımızın hüküm sürdüğü bu topraklarda artık bizden birileri gibi olmuşlar o kadar sevecen sıcakkanlı insanlar ki ayrıca Türk'leri de çok seviyorlar. Türkçe'ye karşı ayrı bir ilgileri var, öğrenmeye çok hevesliler. Türk dizileri ve yemeklerine olan hayranlıklarını dememe gerek yok.
Ortak kültürümüz olduğundan dolayı buralarda hiç de yabancılık, zorluk çekmiyorum.
Bazen arkadaşlarla tanımadığımız insanlar Türk mü Romen mi diye iddiaya giriyoruz ve baya şaşırıyoruz. Çünkü Romenler fiziksel olarak bize çok benziyor ve Türkçe bilenleri de baya iyi Türkçe konuşuyor.
Projeden kalan vakitleri gezerek değerlendiriyorum. Cluj ve Braşov illerini gezme fırsatım oldu. Clujla başlayım; Cluj Romanya'nın ikinci popüler şehridir.
Tarihi binaların zamanı durdurmuş sokaklarında gezerken yorulmak ne güzel... Bu güzelliğin yanına birde, bizi abi kardeş gibi görüp, ağırlayan Kadir Baba Türk restoranı sahibi Mehmet ağabeyime teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Cluj'a Kadir Baba için gidilir o derece yani :) Sonrasında bölgenin önemli sembollerinden olan Turda Salina (tuz madeni)’ya gittik. Benzersiz bir deneyimdi. Binalardan sıkılanlar için özellikle tavsiye ederim.
Tuz madeninin havasının insan sağlığına iyi geldiği, insanı rahatlattığı söyleniyor aklınızda bulunsun.

Projemizden de kısaca bahsedeyim; Romanya'da seçime katılım oranı genel olarak % 30 civarlarındayken bu oran genç nüfusta % 20'nin daha da altında kalmaktadır. Apolitik olan bu gençlerin seçime katılımlarını teşvik eden çalışmalar yaparak bu güzel insanların güzel memleketine bizimde olumlu katkılarımız olmuştur inşallah...
Bu arada yaklaşan Türk Kültür gecesinin heyecanıyla sözlerime bir virgül koymak istiyorum. Bu arada projedeki desteklerinden dolayı diğer arkadaşlarıma ve özellikle Serdar bey ve İyaca ailesine canı gönülden teşekkürü borç bilirim. Mulțumesc ;)


La revedere ;)

No comments:

Post a Comment