Friday 29 May 2020

Kovboy Şapkamı Aldım da Geldim...


Nereden başlayacağımı bilmiyorum.. Süslü başlangıçları da hiç sevmem. Nasıl başlayacağımı düşünürken, basitçe bir kaç tuşa basıyorum ve giriş cümleleri ortaya çıkıyor işte. Aynı Romanya projesinin haberini ilk aldığımda olduğu gibi. Yatağıma uzandım ve düşündüm: İki ay farklı bir ülke, farklı insanlar, farklı kültürler ve daha bir dizi farklı şey. Dilleri hakkında hiçbir fikrim yoktu, bir kelime bile bilmiyordum. Belki ingilizce bilen birileri vardır diye düşündüm ama uzun zamandır ingilizce de konuşmuyordum. Bir an tereddüt ettim; "gitmesem mi?" diye ama  bir şeylerin sonunu düşünmeden yapmak huyumdur. Eğer beni dünkü benden daha farklı bir insan yapacaksa ''here we go'' dedim ve hızlıca bavulumu hazırlayıp kahverengi kovboy şapkamı kafama oturtup yola koyuldum.  Evet, işte sonunu bilmediğim bir serüven başlıyordu yine. Havaalanında Romanya'ya beraber gideceğim ekip üyelerime tam zamanında, onların uçağa bineceği anda tanıştım ve uçağa bindik. Bu arada, havaalanının girişinde bavulumu tartırmayı unutmuştum.. ufak tefek aksilikler hayatımızda hep olurlar.. öyle değil mi:). Uçağa bindiğimde heyacanlıydım, daha şimdiden etrafımda yabancı dilde konuşan bir dizi insan vardı. Heyecanım yatışmalıydı. Heyecandan daha da bozulan aksanımla, diğer yolcularla ingilizce ufak sohbetler kurdum. Dediklerini kelimesi kelimesine anlamasam da sohbet iyiydi. Konuştuğum yabancılar da  heyacanlandılar benimle konuşurken. Ansızın yeni bir insanla tanışmanın heyacanıydı bu.. Fazla da sürmedi zaten heyecanlarımız. Ve konuşmamız bittiginde, hala gülümsüyorlardı. Daha sonra, uçağın arkasında kabin çalışanları ile kahve içip biraz lafladık. Bilirsiniz, bir kaç komik hatıra, biraz espri ve birkaç sihir numarası. Kovboy şapkalı adam etrafa enerji saçıyor ve bir ömür unutulmayacak hatıralar bırakıyordu yine.. 

Romanya'ya inmeden heyacanım yatışmıştı sanki, en azından ben öyle düşünmüşüm. Ta ki pasaport kontroldeki memurla karşılaşana kadar. Bir anda, nasıl olduysa işler biraz karıştı ve kendimi adeta Cem Yılmaz skecinde buldum. Karşımdaki kız bir şeyler söylüyor (ufak bir yanlış anlaşılmadan başka bir şey değildi) ben anlamıyorum.. Beynim fazla hızlı çalışıyorken, kızın söylediği kelimeler aklımda büyürken, ağzımdan bir şeyler dökülmeye çalışıyor ve aynı zamanda da arkadaşıma seslenmeye çalışıyorum. Sonra tabii ki halledildi. Sonuç olarak ben bu anıyı ömrüm boyunca unutmuyacağım. Zaten bu akla gelince gülümseten ufak tefek aksilikler olmasa, hayatın ne anlamı var ki... öyle değil mi? Bavulları alıp bize proje boyunca yardımcı olacak mentorumuzla tanışıyoruz, sonra aracımız gelip bizi yurda doğru götürürken kırsal alanlardan geçiyoruz, etraftaki boş arazilerin ve  gözüme çok da yabancı gözükmeyen ağaçların ardındaki ufuk çizgisine bakıyorum ve karşılacağım şeyleri düşünüyorum. Okula vardığımızda ortamı biraz garipsemiştim aslında, pek aklımdaki yere benzemiyordu. Daha önce yatılı okulda kalmamıştım ve bir kasaba okulunun bu kadar büyük ve gizemli görünen bir kampüsü olabileceğini düşünmemiştim. Sonraki birkaç gün başkent Bükreş'i dolaştım ve ortama alışmaya çalıştım.

Burası büyülüydü sanki, binalar soğuk savaşın kalıntılarını hala üzerinde taşıyordu. Sokaklarda, bir oraya bir buraya acele etmeden yürüyen ve kulağıma fazlası ile yabancı gelen kelimeleri sarfeden insanlar vardı. İşte tam o sıralarda, insanların gözlerine rastgele çarpan kovboy şapkamla durdum ve anlam veremediğim belli belirsiz bir gülümseme belirdi yüzümde. Sanırım bir yabancı olarak farklı bir kültürü dışarıdan izliyor olmamdan... Daha önce birçok ülkeye vizesiz girebiliyor olmama rağmen yurtdışına çıkmamıştım. Bir nedenden, fazla büyümüştü bu olay gözümde; ama o anda içimdeki kendimi gerçekleştirmiş olma duygusunun, belli belirsiz bir gülümseme ve boş bakış olarak yansımasıydı yüzümde olan şeyler sanırım. Esc For All sayesinde yaşıyordum bu garip duyguları.. İyi ki o haberi aldığım gün sonunu bilmediğim halde kaygılarımın üzerine gidip buraya gelmiştim. Her şey bir rüya gibiydi. Farklı bir kültüre bakıyordum; insanların mimiklerini, beden dilini, yaşayışını izliyordum. Keşif sırasında insanları sadece izlemiyordum. Metroda, otobüste, alışveriş kuyruğunda dilini bilmediğim bu insanlarla İngilizce konuşmaya çalışarak, kültürlerini tanımaya çalışıyordum. Çalışarak diyorum, çünkü bu büyük Avrupa ülkesindeki insanlar da en az benim kadar İngilizce bilmiyorlardı. Gariptir yine de benimle konuşmaya isteklilerdi. Tamam tamam kabul ediyorum, bazen fazla utangaç olan insanlara denk gelebiliyordum ama genelde dostane ve sempatik görüntüm sayesinde onlarda dostane bir tavır takınıyordu. Dedim ya, her şey bir rüya gibiydi sanki. Hani bazen uykudayken evcil hayvanınız veya uyurken etrafınızda olan birisi size değer ve uykuda irkilirsiniz, rüyanızda düşüyormuş gibi hisseder ama uyanmazsınız ve o temas rüyanın işleyişini de değiştirir.
Esc For All projesi kapsamında ilgileneceğimiz öğrenci dostlarımızla tanışma gününü dün gibi hatırlıyorum. Sabah özveriyle hazırlandık ve okula gidiyoruz, ekipce heyecanlıyız. İlk sınıfımıza girdik, birkaç etkinlik organize ettik. Çok geçmeden hem bizim, hem öğrenci dostlarımızın heyacanı yatıştı ve dostluk havası yaratıldı. İkinci sınıfla dersimizi bitirmiş ve tenefüse çıkıyorken, Mentorumuz "toplanmamız lazım" dedi. Bu normal bir toplantı değildi, herkes bunun farkındaydı. Ve işte o bahsettiğim rüyadayken irkilme gelmişti, ilk temas... O ilk boşluğa düşme hissi. Okullar, covid-19 salgın hastalığına önlem alma kapsamında bir süreliğine kapanmıştı. Daha geleli bir kaç gün oldu, iki sınıf ile etkinlik yaptık ve okullar tatil edildi. Evet biraz üzücü bir haber ama en azından kısa süreliğine, belki bir veya iki haftalığına!!!. Sonrasında ekip arkadaşlarımla birlikte eğlenceli ve geliştirici etkinlikler düzenliyor, Bükreşin sokaklarında bazen ekip arkadaşlarımla, bazen tek başıma keşfe çıkıyordum. Tarihi, dini ve kültürel yerleri geziyor, farklı tatları deniyordum. Özellikle, kilise gibi tarihi mekanlar ve yapıtlar fazlası ile dikkatimi çekiyordu. Rüya hala güzel gidiyordu, ama çok geçmeden cafe ve eğlence mekanları da kapatıldı. İkinci temas.. Ve o boşlukta salınma hissi bir daha geldi. Aslında pek sıkıntı değil gibiydi, zaten İlk zamanlar eğlence mekanları ve kafelerinden ziyade kültürünü yakından inceleyebileceğim yerleri;  parklarını, kliselerini ve mezarlıklarını geziyordum. Sonuçta Romanya büyük, tarihi yapı fazla ve zaten bunlar da kısa sürelikmiş!!! Ama bir süre sonra hem okulların hem de mekanların uzun süreliğine kapandığı açıklandı. Rüya sanırım biraz kötüleşiyordu, ardına gelen sokağa çıkma yasağı.. ''oh my god'' daha ne olabilirdi ki? Aslında daha fazla birşey olmadı, bu anlattığım olaylar ilk 3 hafta içerisinde gerçekleşti ve alışverişe çıktığımız zamanlar da gerekli önlemlerimizi aldığımız taktirde gezebiliyorduk. Ne kadar tek yaşamaktan zevk alan bir yapım olsa da; beraber yaşadığım, hayatıma farklı şeyler katan proje dostlarımla birlikte olmaktan hoşlanıyordum. Tamam tamam dürüstçe söylemek gerekirse bazen anlaşamadığımız zamanlarda oldu, ki bu  çok normaldi. Sonuçta hepimiz farklı bir hayatın içinden geldik, farklı yönlerimiz var, olaylara karşı farklı bakış açılarımız var.

Zaten Esc All Projesinin temel amacı farklılıkları bir kenara bırakıp hayatı paylaşmak ve yardımlaşmak. Projenin son haftalarında genelde yurttaydık ve Romanya'daki kurum sagolsun, her türlü imkanımız vardı. Dışarı çıkamasak da, proje dostlarımlarla kampüste geliştirici ve eğlenceli etkinlikler yapıyorduk. Spor hayatıma kaldığım yerden devam ediyordum. İyi bakımlı bir bahçede çimenlerin üzerinde köpeklerle oynuyor, güneşlenip kitap okuyordum. Yurttaki hızlı internet ağı sayesinde iş hayatım da sekteye uğramadı. Bu serüvende yaşadığım iyi kötü her şey hayatıma renkli ve unutulması zor anılar bıraktı. Farklı insanlarla eşyalarımı ve vaktimi paylaştım, İngilizcemi geliştirirken biraz da Romanca öğrendim. Bu deneyimden sonra, ilerleyen zamanlarda gönüllük projelerine tekrar katılmayı düşünüyorum ve aklımda bireysel olarak bir Avrupa turu yapma düşüncesi de var artık. Bu süreçte hayat tuvalime farklı renkler katan proje arkadaşlarıma, Romanya'nın sıcak kanlı halkına ve bu deneyimi tatmamı sağlayan ilgili ve sabırlı "IYACA" ve "SAKURA" çalışanlarına teşekkür ederim.

Deniz Volkan Taşbaş - IYACA Gönüllüsü

No comments:

Post a Comment