Nereden başlayacağımı
bilmiyorum.. Süslü başlangıçları da hiç sevmem. Nasıl başlayacağımı düşünürken,
basitçe bir kaç tuşa basıyorum ve giriş cümleleri ortaya çıkıyor işte. Aynı
Romanya projesinin haberini ilk aldığımda olduğu gibi. Yatağıma uzandım ve düşündüm:
İki ay farklı bir ülke, farklı insanlar, farklı kültürler ve daha bir dizi
farklı şey. Dilleri hakkında hiçbir fikrim yoktu, bir kelime bile bilmiyordum.
Belki ingilizce bilen birileri vardır diye düşündüm ama uzun zamandır ingilizce
de konuşmuyordum. Bir an tereddüt ettim; "gitmesem mi?" diye ama bir şeylerin sonunu düşünmeden yapmak
huyumdur. Eğer beni dünkü benden daha farklı bir insan yapacaksa ''here we go''
dedim ve hızlıca bavulumu hazırlayıp kahverengi kovboy şapkamı kafama oturtup
yola koyuldum. Evet, işte sonunu bilmediğim bir serüven başlıyordu yine.
Havaalanında Romanya'ya beraber gideceğim ekip üyelerime tam zamanında, onların
uçağa bineceği anda tanıştım ve uçağa bindik. Bu arada, havaalanının girişinde
bavulumu tartırmayı unutmuştum.. ufak tefek aksilikler hayatımızda hep
olurlar.. öyle değil mi:). Uçağa bindiğimde heyacanlıydım, daha şimdiden
etrafımda yabancı dilde konuşan bir dizi insan vardı. Heyecanım yatışmalıydı.
Heyecandan daha da bozulan aksanımla, diğer yolcularla ingilizce ufak sohbetler
kurdum. Dediklerini kelimesi kelimesine anlamasam da sohbet iyiydi. Konuştuğum
yabancılar da heyacanlandılar benimle
konuşurken. Ansızın yeni bir insanla tanışmanın heyacanıydı bu.. Fazla da
sürmedi zaten heyecanlarımız. Ve konuşmamız bittiginde, hala gülümsüyorlardı.
Daha sonra, uçağın arkasında kabin çalışanları ile kahve içip biraz lafladık.
Bilirsiniz, bir kaç komik hatıra, biraz espri ve birkaç sihir numarası. Kovboy
şapkalı adam etrafa enerji saçıyor ve bir ömür unutulmayacak hatıralar bırakıyordu
yine..
Romanya'ya inmeden heyacanım yatışmıştı sanki, en azından ben öyle düşünmüşüm. Ta ki pasaport kontroldeki memurla karşılaşana kadar. Bir anda, nasıl olduysa işler biraz karıştı ve kendimi adeta Cem Yılmaz skecinde buldum. Karşımdaki kız bir şeyler söylüyor (ufak bir yanlış anlaşılmadan başka bir şey değildi) ben anlamıyorum.. Beynim fazla hızlı çalışıyorken, kızın söylediği kelimeler aklımda büyürken, ağzımdan bir şeyler dökülmeye çalışıyor ve aynı zamanda da arkadaşıma seslenmeye çalışıyorum. Sonra tabii ki halledildi. Sonuç olarak ben bu anıyı ömrüm boyunca unutmuyacağım. Zaten bu akla gelince gülümseten ufak tefek aksilikler olmasa, hayatın ne anlamı var ki... öyle değil mi? Bavulları alıp bize proje boyunca yardımcı olacak mentorumuzla tanışıyoruz, sonra aracımız gelip bizi yurda doğru götürürken kırsal alanlardan geçiyoruz, etraftaki boş arazilerin ve gözüme çok da yabancı gözükmeyen ağaçların ardındaki ufuk çizgisine bakıyorum ve karşılacağım şeyleri düşünüyorum. Okula vardığımızda ortamı biraz garipsemiştim aslında, pek aklımdaki yere benzemiyordu. Daha önce yatılı okulda kalmamıştım ve bir kasaba okulunun bu kadar büyük ve gizemli görünen bir kampüsü olabileceğini düşünmemiştim. Sonraki birkaç gün başkent Bükreş'i dolaştım ve ortama alışmaya çalıştım.
Burası büyülüydü sanki,
binalar soğuk savaşın kalıntılarını hala üzerinde taşıyordu. Sokaklarda, bir
oraya bir buraya acele etmeden yürüyen ve kulağıma fazlası ile yabancı gelen
kelimeleri sarfeden insanlar vardı. İşte tam o sıralarda, insanların gözlerine
rastgele çarpan kovboy şapkamla durdum ve anlam veremediğim belli belirsiz bir
gülümseme belirdi yüzümde. Sanırım bir yabancı olarak farklı bir kültürü
dışarıdan izliyor olmamdan... Daha önce birçok ülkeye vizesiz girebiliyor olmama
rağmen yurtdışına çıkmamıştım. Bir nedenden, fazla büyümüştü bu olay gözümde;
ama o anda içimdeki kendimi gerçekleştirmiş olma duygusunun, belli belirsiz bir
gülümseme ve boş bakış olarak yansımasıydı yüzümde olan şeyler sanırım. Esc For
All sayesinde yaşıyordum bu garip duyguları.. İyi ki o haberi aldığım gün
sonunu bilmediğim halde kaygılarımın üzerine gidip buraya gelmiştim. Her şey
bir rüya gibiydi. Farklı bir kültüre bakıyordum; insanların mimiklerini, beden
dilini, yaşayışını izliyordum. Keşif sırasında insanları sadece izlemiyordum.
Metroda, otobüste, alışveriş kuyruğunda dilini bilmediğim bu insanlarla
İngilizce konuşmaya çalışarak, kültürlerini tanımaya çalışıyordum. Çalışarak
diyorum, çünkü bu büyük Avrupa ülkesindeki insanlar da en az benim kadar
İngilizce bilmiyorlardı. Gariptir yine de benimle konuşmaya isteklilerdi. Tamam
tamam kabul ediyorum, bazen fazla utangaç olan insanlara denk gelebiliyordum
ama genelde dostane ve sempatik görüntüm sayesinde onlarda dostane bir tavır
takınıyordu. Dedim ya, her şey bir rüya gibiydi sanki. Hani bazen uykudayken
evcil hayvanınız veya uyurken etrafınızda olan birisi size değer ve uykuda
irkilirsiniz, rüyanızda düşüyormuş gibi hisseder ama uyanmazsınız ve o temas
rüyanın işleyişini de değiştirir.
Esc For All projesi
kapsamında ilgileneceğimiz öğrenci dostlarımızla tanışma gününü dün gibi
hatırlıyorum. Sabah özveriyle hazırlandık ve okula gidiyoruz, ekipce
heyecanlıyız. İlk sınıfımıza girdik, birkaç etkinlik organize ettik. Çok
geçmeden hem bizim, hem öğrenci dostlarımızın heyacanı yatıştı ve dostluk
havası yaratıldı. İkinci sınıfla dersimizi bitirmiş ve tenefüse çıkıyorken,
Mentorumuz "toplanmamız lazım" dedi. Bu normal bir toplantı değildi,
herkes bunun farkındaydı. Ve işte o bahsettiğim rüyadayken irkilme gelmişti,
ilk temas... O ilk boşluğa düşme hissi. Okullar, covid-19 salgın hastalığına
önlem alma kapsamında bir süreliğine kapanmıştı. Daha geleli bir kaç gün oldu,
iki sınıf ile etkinlik yaptık ve okullar tatil edildi. Evet biraz üzücü bir
haber ama en azından kısa süreliğine, belki bir veya iki haftalığına!!!.
Sonrasında ekip arkadaşlarımla birlikte eğlenceli ve geliştirici etkinlikler
düzenliyor, Bükreşin sokaklarında bazen ekip arkadaşlarımla, bazen tek başıma
keşfe çıkıyordum. Tarihi, dini ve kültürel yerleri geziyor, farklı tatları
deniyordum. Özellikle, kilise gibi tarihi mekanlar ve yapıtlar fazlası ile
dikkatimi çekiyordu. Rüya hala güzel gidiyordu, ama çok geçmeden cafe ve
eğlence mekanları da kapatıldı. İkinci temas.. Ve o boşlukta salınma hissi bir
daha geldi. Aslında pek sıkıntı değil gibiydi, zaten İlk zamanlar eğlence
mekanları ve kafelerinden ziyade kültürünü yakından inceleyebileceğim
yerleri; parklarını, kliselerini ve
mezarlıklarını geziyordum. Sonuçta Romanya büyük, tarihi yapı fazla ve zaten
bunlar da kısa sürelikmiş!!! Ama bir süre sonra hem okulların hem de mekanların
uzun süreliğine kapandığı açıklandı. Rüya sanırım biraz kötüleşiyordu, ardına
gelen sokağa çıkma yasağı.. ''oh my god'' daha ne olabilirdi ki? Aslında daha
fazla birşey olmadı, bu anlattığım olaylar ilk 3 hafta içerisinde gerçekleşti
ve alışverişe çıktığımız zamanlar da gerekli önlemlerimizi aldığımız taktirde
gezebiliyorduk. Ne kadar tek yaşamaktan zevk alan bir yapım olsa da; beraber
yaşadığım, hayatıma farklı şeyler katan proje dostlarımla birlikte olmaktan
hoşlanıyordum. Tamam tamam dürüstçe söylemek gerekirse bazen anlaşamadığımız
zamanlarda oldu, ki bu çok normaldi.
Sonuçta hepimiz farklı bir hayatın içinden geldik, farklı yönlerimiz var,
olaylara karşı farklı bakış açılarımız var.
Zaten Esc All Projesinin temel amacı farklılıkları bir kenara bırakıp hayatı paylaşmak ve yardımlaşmak. Projenin son haftalarında genelde yurttaydık ve Romanya'daki kurum sagolsun, her türlü imkanımız vardı. Dışarı çıkamasak da, proje dostlarımlarla kampüste geliştirici ve eğlenceli etkinlikler yapıyorduk. Spor hayatıma kaldığım yerden devam ediyordum. İyi bakımlı bir bahçede çimenlerin üzerinde köpeklerle oynuyor, güneşlenip kitap okuyordum. Yurttaki hızlı internet ağı sayesinde iş hayatım da sekteye uğramadı. Bu serüvende yaşadığım iyi kötü her şey hayatıma renkli ve unutulması zor anılar bıraktı. Farklı insanlarla eşyalarımı ve vaktimi paylaştım, İngilizcemi geliştirirken biraz da Romanca öğrendim. Bu deneyimden sonra, ilerleyen zamanlarda gönüllük projelerine tekrar katılmayı düşünüyorum ve aklımda bireysel olarak bir Avrupa turu yapma düşüncesi de var artık. Bu süreçte hayat tuvalime farklı renkler katan proje arkadaşlarıma, Romanya'nın sıcak kanlı halkına ve bu deneyimi tatmamı sağlayan ilgili ve sabırlı "IYACA" ve "SAKURA" çalışanlarına teşekkür ederim.
Deniz Volkan Taşbaş - IYACA Gönüllüsü
Zaten Esc All Projesinin temel amacı farklılıkları bir kenara bırakıp hayatı paylaşmak ve yardımlaşmak. Projenin son haftalarında genelde yurttaydık ve Romanya'daki kurum sagolsun, her türlü imkanımız vardı. Dışarı çıkamasak da, proje dostlarımlarla kampüste geliştirici ve eğlenceli etkinlikler yapıyorduk. Spor hayatıma kaldığım yerden devam ediyordum. İyi bakımlı bir bahçede çimenlerin üzerinde köpeklerle oynuyor, güneşlenip kitap okuyordum. Yurttaki hızlı internet ağı sayesinde iş hayatım da sekteye uğramadı. Bu serüvende yaşadığım iyi kötü her şey hayatıma renkli ve unutulması zor anılar bıraktı. Farklı insanlarla eşyalarımı ve vaktimi paylaştım, İngilizcemi geliştirirken biraz da Romanca öğrendim. Bu deneyimden sonra, ilerleyen zamanlarda gönüllük projelerine tekrar katılmayı düşünüyorum ve aklımda bireysel olarak bir Avrupa turu yapma düşüncesi de var artık. Bu süreçte hayat tuvalime farklı renkler katan proje arkadaşlarıma, Romanya'nın sıcak kanlı halkına ve bu deneyimi tatmamı sağlayan ilgili ve sabırlı "IYACA" ve "SAKURA" çalışanlarına teşekkür ederim.
Deniz Volkan Taşbaş - IYACA Gönüllüsü
No comments:
Post a Comment