Sonbaharı daha da derin hissettiren ve
benim için yılın en güzel ayı olan Ekim’in özeti nasıl yaparım bilemiyorum ama
öncelikle fazlasıyla sevgi, eğitim ve seyahat dolu bir ay olduğunu
söyleyebilirim.
İlk hafta geçen yazımda da söylediğim gibi
mükemmel bir hızla okullarla tanışma süreci başladı.
Koskoca yorucu bir hafta sonrasında7
Ekim’de doğum günümün olması büyük şanstı benim için ve sonrasında aldığım
hediyelerim, sadece bir aydır tanıştığım insanların verdikleri değerlerle
karşılaşmak şansımın ne kadar fazla olduğunu gösterdi. O kadar şanslıyım ki bu
zamana kadar çalmak istediğim enstrüman bundan sonra yol arkadaşım olarak sadece
aklımda değil, gitarımın yanına eklenip yanımda olmaya devam edicek. Evet ukulele,
beraber yaşadığımız iki ayla beraber ev arkadaşlarımın en güzel hediyesiydi.
Şimdiden bir sürü akord, şarkı öğrendim bile.
Her gün yaşadığım farklı deneyimlerim her
gün Suna’ya farklı bir özellik katıyor. Çünkü burada sadece Slovakya’yı değil
kendimi de keşfediyorum. Her hafta verdiğim dersler, okullarda yaptığım kendimi
ve ülkemi anlatan sunumlar, her gün yeni tanıştığım insanlar, her gün
öğrendiğim yeni kelimeler ve ay sonunda gezdiğim yeni yerler sonucu farkettim
ki her ay birbirinden verimli, mutlu geçiyor.
Bu ay yaşadığımız diğer önemli davetlerden
biri de derneğimizin uluslararası olan toplantısıydı. İlk gün konuşulan konunun
“Irkçılık” olması fazlasıyla ilgimi çekti ve program sonunda farkettim ki
kendime bu konuda daha fazla bilgi ekleyip, kelime dağarcığımı geliştirmeliyim.
Gün sonunda hep beraber olacağımız bir yemeğe gittik ve fazlasıyla uluslararası
olan bir masada İngiltere’den gelen Hanna ile benim hayatım, Türkiye,
çalıştığım proje ve İngilizcem hakkında konuştuk. Geldiğimden beri daha iyi
konuşmaya çalışmak için katıldığım dersler ve her gün kurduğumuz iletişim beni
fazlasıyla geliştirmiş olacak ki ondan aksanımın çok iyi olduğunu ve akıcı
konuştuğumu duydum. Buradaki iletişimde en önemli olan nokta ise İngiliz
birisiyle konuşuyor olmam çünkü aksanları o kadar üst düzeydeki bazen anlamam
zaman alabiliyor.
Ve bunların haricinde her Salı gittiğim ve
giderken mutluluğu en derinden hissetiğim bir derneğim var; Struzielka. Dernek
engelli bireyler için var olup her yaştan insana ev sahipliği yapıyor.
Fransa’dan gelen diğer gönüllü arkadaşım ile her Salı günü gidip onlarla
beraber keyifli zaman geçirmek ve onların hayatında pozitif etkiler yaratmaya
çalışıyoruz. İlk hafta onlarla tanıştık ve ikinci haftamızda ise sonbahar
mevsiminde olduğumuzdan dolayı yapraklar ve sonbahar renkleriyle takım
çalışması yaptık hep beraber.
Halloween
kutlamaları ve okul tatiliyle ay sonunda 5 günlük tatilimiz vardı ve nasıl plan
yapıp değerlendirsek diye düşünürken zaman o kadar hızlı geçmiş ki planı yapmış
ve tatilin ilk günü kendimizi Slovakya’nın en yüksek konumuna, High Tatras’a doğru
ilerlerken bulduk.
Bu konuma çıkmamız
5 saati buldu ve sürenin sonunda biraz donmuş bir halde de olsak 2250 metre
yükseliğinde bulunan hosteldeydik. Ve geceyi Slovakya’nın en yüksek konumunda
uyuyarak geçirdik. Sabahın ilk ışıkları üzerimize yansıdığında saatler 06.00
bulmuştu ve o an anladım ki ne istersem onu yapabilirim.
5 günlük tatilin her gününü dolu geçirmeye
çalışarak High Tatras’tan sonra Poprad, Presov, Kosice ve Levoca şehirlerini
gezdik ve 5. günü evde dinlenerek yeni eğitim haftasına hazırlanarak geçirmeye
karar verdik. Gezdiğimiz her şehirde en az 3 tane kebapçı gördüğümü de
söylemeden geçemeyeceğim. Nasıl bu kadar yayılabildiğini anlayabilmiş değilim
açıkçası.
Son olarak “Orada ne yiyiyor, ne içiyor bu
kız?” diye soranlar var. Burada da her sebze, meyve, domates salçası kısacası
yemek yapabileceğiniz her şey var :) En önemlisi kış mevsimini önemli kılan
kestane var burada daha ne olsun :)
Bakalım ilk haftası hızına yetişemediğim
kadar planlı geçen Kasım ayının devamı nasıl olacak?
Yeni maceralar için gelecek ayki yazımı
beklemeyin siz de benim macerama katılın. Unutmayın ki hiçbir şey için geç
değil.
No comments:
Post a Comment