Merhabalar,
Bu benim Polonya’daki EVS projem
hakkındaki ikinci yazım. Bu yazıda size Polonya’ya alışma sürecimden, projenin
ilerleyişinden ve tecrübelerimden bahsetmek istiyorum. Çünkü 3 ayı kapsayan bir
yazı olacak. Keyifli okumalar.
Projemdeki dördüncü ayımı yeni
bitirdim, ama hala dört aydır burada olduğuma inanamıyorum çünkü inanılmaz
hızlı geçti diyebilirim. Özellikle ocak ayında gittiğim bir haftalık eğitimden
sonra vakit nasıl geçti anlayamadım. Bu eğitime kadar her şey olağan akışında
devam ediyordu. Gönüllü olduğum okulda pek bir hareketlilik yoktu ve açıkçası
günlerim çok sıradan geçiyordu. Türkiye’den yetersiz bir İngilizce ile
geldiğimden ve burada da eksikliğini ziyadesiyle hissettiğimden dolayı hemen
hemen her gün İngilizce çalışıyordum. Evet temel ihtiyaçlarınızı bir şekilde
ifade edebiliyorsunuz ve işinizi görüyorsunuz ama bir süre sonra bundan
fazlasına ihtiyaç duymanız kaçınılmaz. İnsanlar kendi hayatından bir şeyler
paylaşırken, sohbet ederken, detaylara girerken ben kendimi ne kadar ifade
edemediğimi fark ettim. Tıpkı bulanık görünen bir fotoğrafı netleştirmek gibi.
Başta bulanık fotoğrafa baktığınızda onun bir insan fotoğrafı olduğunu
anlayabilirsiniz ama kadın mı erkek mi çıkartamazsınız. Biraz netleştirip
cinsiyetini anlarsınız ama yüzünün ayrıntılarını göremezsiniz, üzgün mü mutlu
mu…? Biraz daha netleştirirsiniz ve artık fotoğraftan daha çok şey anladığınızı
fark edersiniz. Benim İngilizcedeki durumum da böyleydi ama kısa süreden günlük
çalışmaların meyvelerini aldım ve insanlarla iletişimimi daha iyi hale getirdim
fakat yine de yeterli değil.
Diğer yandan Varşova’daki bir
haftalık eğitim projede benim için dönüm noktasıydı diyebilirim. Farklı
kültürlerden, farklı hayatlardan ve farklı amaçlarla insanlar tıpkı bir
akarsuyun kolları gibi bir noktada buluşmuştu ve akmaya devam ediyordu.
İnanılmaz bir yaşanmışlık alışverişi vardı. İnanılmaz tecrübeler, bambaşka
hayat hikayeleri ve Avrupa’nın dört bir yanından arkadaşlar edinerek döndüm.
Bunların hepsi sadece bir haftada oldu. Eğitimin son günü herkes gözünde
yaşlarla bir bir ayrılıyordu. Elbette bu burada bitmeyecekti. Planlar yapıldı
ve eğitim sonrasında hemen ikinci bir buluşma ayarlandı. Yeni insanlarla
tanışmak ve hikayelerini dinlemek benim her zaman zevk aldığım bir şeydi fakat
gerçek hazzını burada tattım diyebilirim. Neyse ki ikinci bir eğitim daha var.
Eğitimden sonra küçük ve gittikçe
sıkıcı olmaya başlayan kasabama geri döndüm. Bir süre vakit Varşova’daki
günleri özleyerek geçti. Okulda bir hareketlilik yine yoktu. Vaktimin çoğu çocuklarla
yapılan etkinliklerde geçiyordu. Ayrıca Lehçe dersleri almaya başladık.
Derslerin verimli geçtiğini söyleyemem, çünkü dersin öğretmeni İngilizce
bilmiyor ve Lehçeyi Lehçe öğretmeye çalışıyor. Lehçe zaten çok zor bir dil,
ağır ve detaylı gramer kuralları var, bizim alışık olmadığımız seslere sahip
bir dil ve bir Slav dili olan Lehçe’yi Latin alfabesine uyarlamışlar ki bu
durumu iyice karmaşık hale getirmiş. Dolayısıyla
çok yavaş ilerliyoruz ama ilerliyoruz.
Günler geçip giderken mevsimler
değişirken burada havalar sürekli kapalı. Güneşin hakkını vererek göründüğü bir
güne denk gelemedim hala. İki günde bir yağmur yağıyor. Ama baharın ve yazın
güzel geçeceğine dair ümidimi hala yitirmiş değilim.
Proje böyle devam ederken ve ben
baharın gelişiyle Avrupa’nın diğer ülkelerine gezi planlarımı yapmaya yeni
başlamışken hevesim kursağımda kaldı. Hepinizin bildiği gibi coronavirus
vakaları Avrupa’yı dört bir yandan sardı ve seyahat etmek imkansız hale geldi.
Her yerde okullar tatil edildi; konserler toplantılar, festivaller iptal
edilmeye başlandı. Bunlar bir yana virüs ile ilgili endişeler insanları eve
hapsetmeye neden olmuş durumda. Herkes yiyecek stoku yapmaya çalışıyor ve
insanlar bir şekilde salgına karşı savaş açmış gibi bir telaş içerisinde. Kısa
vadede durumlar iyiye gitmeyecek gibi ve projemi bitirmeme 6 ay kalmışken bir
anda ortaya çıkan bu salgın Avrupa ile ilgili hayallerimin çoğunu buruşturup
çöpe attı bile. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Tabi ki dünyanın sonu değil ama
insan bir noktadan sonra durumu şanssızlıkla açıklayamıyor. Fakat ümitliyim,
bilim bunun üstesinden gelecektir. Zaten başka çaremiz de yok. Yazımı
sonlandırırken hepimizin salgına yönelik daha dikkatli hareket etmesi
gerektiğini hatırlatmak isterim, hoşçakalın.
No comments:
Post a Comment