03.05.2021
Merhaba değerli okuyucular... Bu yazımda sizlere Tunus’ta
yapmış olduğum ‘European Solidarity Corps’ gönüllülük aktivitesinden ve elde
ettiğim bazı kazanımlarımdan bahsedeceğim. Ben, Ahmet Burak Arık, Hacettepe
Üniversitesi iktisat bölümü 3. sınıf öğrencisiyim.
Erasmus+ faaliyetleriyle ilk tanışmam 5-14 Şubat 2020
tarihlerinde Güney Kıbrıs’ın Paralimni şehrinde gerçekleşen ‘Sharing Different
History, Shaping Common Future’ adlı gençlik değişimi sayesinde oldu. Projemizi
bitirdikten sonra bulunmuş olduğum ortamın atmosferi beni çok etkilemişti ve
ESC gönüllüsü olmaya karar verdim fakat bu durum beklediğim kadar hızlı
gerçekleşmedi. Çünkü pandemi süreci halen devam etmekte ve Covid-19 virüsü tüm
dünyayı kasıp kavurmakta.
Kısıtlama dönemlerinde kendime ayırdığım zaman içerisinde Avrupa’nın
dört bir yanında açılan ilgi duyduğum alanlardaki ilanlara başvururken Tunus’un
Sousse şehrinde düzenlenecek olan ‘Be Active Be Volunteer’ başlıklı ilanı
gördüm. İlan açıklamasını okuduktan sonra benim için farklı ve bir daha
yaşanması zor bir tecrübe olacağını düşünerek başvurmaya karar verdim. Aradan
geçen bir haftanın sonunda aldığım e-postada kabul edildiğim yazıyordu.
Gönderici kuruluşumun ve misafir kuruluşumun istediği belgeleri hazırladıktan
sonra uçak biletlerimizi aldık. PCR testlerimizin de negatif çıkması üzerinde
Tunus maceramıza başladık.
İlk haftamızda, önlem amaçlı, yaşadığımız şehri terk etmeme
ve insanlardan uzak durma kuralından ötürü aktivitelerimize başlamadık. Bundan
dolayı birinci haftamız diğer gönüllülerle tanışmakla ve yaşadığımız çevreyi
keşfetmekle geçti. Kuzey Afrika’da küçük bir şehre gelecek olmamdan ötürü
birtakım imkânsızlıklarla alakalı önyargılarım vardı ancak Sousse şehrinin
sahip olduğu güzel ve geniş sahilleri, Tunus halkının Türklere karşı olan
sıcakkanlı ve yardımsever tutumu bunları unutturdu diyebilirim. Halkın Türk
dizilerine olan hayranlığı sebebiyle sokakta Türkçe konuştuğunuzu duyan
insanlar size selam verip Türkçe konuşmak için can atıyorlar.
Aktivitelerimizi gerçekleştirmekten zevk alıyoruz. Çocuklara
anasınıfında oyun abiliği/ablalığı yapmak onlara vakit ayırmak bizlere her şeyi
unutturuyor. Bunun yanı sıra çiçek bahçesinde belli başlı işler işler yapıp
doğayla iç içe oluyoruz. Arapça dersleri alıyoruz. Bir ayın sonunda basit
düzeyde Tunus’ta hayatımızı idame ettirecek kadar Arapça öğrendik. İtalyan ve
Polonyalı gönüllülerle de birlikte zaman geçirerek birtakım kültürel
alışverişlerde bulunduk. Kendi yöremizin yemeklerini onlara tattırdık ve
onların kültürel yiyeceklerini deneme fırsatı bulduk. Özellikle akşam yemeği
sonrası organize ettiğimiz kahve içme etkinlikleri sayesinde İngilizcemizi
geliştirme fırsatı bulduk diyebilirim. Çünkü faaliyetlerimizde İngilizce
konuşmamızı geliştirme adına çok bir şey yapamadık. Ne yazık ki birçok
Tunuslunun ikinci yabancı dili ülkemizde olduğu gibi İngilizce değil Fransızca…
Şehirlerarası mesafelerin çok uzak olmaması sayesinde bir
ayın sonunda birçok şehre gidip oraları gezme imkânı bulduk ve bunların çoğu
günü birlik gezilerdi. Coğrafi konumu nedeniyle birçok uygarlığa ev sahibi
yapmış Tunus’ta birçok müze ve antik şehir bulunmakta. Arkeoloji ve sanat
tarihine ilgi duyan arkadaşlar için bu çok güzel bir durum. Özellikle başkent
Tunus’un Kartaca ve Sidi Bou Said bölgesi bizde hayranlık uyandırdı. Tunus’ta
adeta Amerikan banliyösü tadında bir bölgeydi. El Jem şehrinde de Roma Colosseum'u görmek bizleri oldukça şaşırttı ve büyüledi.
Tüm bu güzelliklerin yanında bazı olumsuz durumlar da var
tabi. Akdeniz ülkesi olmasından mıdır, bilinmez. Birisi size görüşmek için ya
da etkinlik için saat verdiği zaman genelde insanlar belirlenen saatten sonra
geliyor. Bundan dolayı programınız sarkıyor. Bu tarz konularda rahat ve
umursamazlar diyebilirim. Toplu taşımaya sırayla binmek ve kişisel alan kavramı
bu coğrafyada sık görülen bir durum değil. Ülkemizdeki gibi şehirlerarası ve
şehir içi ulaşım otobüslerle ya da geniş minibüslerle değil louage adı
verdikleri 8-9 kişilik dolmuş tarzı araçlarla sağlanıyor. Yani biraz sıkış
tepiş bir ortamda oluyorsunuz. Ayrıca buraya gelmeden önce yemek konusunda çok
ümitliydik. Akdeniz ülkesi olmasından dolayı uygun iklim sayesinde taze meyve
ve sebze ihtiyacımızı rahat gidereceğimizi düşünmüştük ama yanılmışız. Hemen
hemen her yemeğin içinde ton balığı ve yumurta var. Belli bir süre sonra aynı
şeyleri yemek insanı sıkıyor. Hijyen konusunda da çok iyi değiller maalesef.
Cep harçlığımız ve yemek paramız toplam 550 dinar. Bu tutar
Sousse şehrinde hayatınızı idame ettirmek için yeterli bir para lakin şehir
dışına çıkıp gezip tozmak istiyorum derseniz sizin de harcamanıza bağlı olarak
her bir ay için 100 Euro yanınıza fazla para almanızı tavsiye ederim (Bu blog 1
Tunus dinarının 3,01 Türk lirasına eşit olduğu zamanda yazılmıştır.).
Her şeye rağmen burada bir ayımızı bitirdik. Yaşanılan her
şey sanki düne ait gibi. Şimdiden bir sürü anı biriktirdik. Umarım kalan bir ay
da aynı güzellikte devam eder. Esenlikle…
No comments:
Post a Comment