Iyaca’nın facebook
sayfasında projeyi görüp başvurumu yaptım. Başvurumu yaptıktan bir hafta sonra
projeye kabul aldığımı öğrendim. Proje için tüm katılımcılarla birlikte
whatsapp grubu kuruldu. Whatsapp grubunda yapılacak tüm hazırlıklar paylaşıldı.
Bordo pasoportlu olduğum için vize almam gerekiyordu ve araya kurban bayramı
tatili girdiği için vaktim kısıtlıydı ama yetişeceğine inanıyordum. Bu yüzden
tüm evrakları eksiksiz hazırlayıp konsolosluğa gidince durumu anlattım
sağolsunlar uçuştan 4 gün önce vizemi verdiler. Sonrasında hazırlıklarımı
yapmaya başladım. Daha önce birçok kez yurtdışına çıkmıştım ancak hiç
tanımadığım insanlarla ve hiç tanımadığım bir yerde 2 ay kalacak olmak benim
için değişik bir deneyim olacaktı. Uçuş günü 1 eylül geldi. Sabiha Gökçen
havalimanında projede beraber görev alacağım ekip arkadaşlarımla tanıştım.
Herkes sıcakkanlı ve sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibiydi.Uçağımıza bindik ve
yolculuğumuza başladık.
Evet 1 saat süren yolculuk
sonrası Bükreş’teydik. Mihai ve Adrian(İkiside çok enerjik ve sıcakkanlı
insanlar) bizi havalimanından aldı ve kalacağımız yurda getirdi. . (Yurt okulun
içinde olduğu için bizim için projeye başladığımızda çok büyük bir rahatlık
olacağının farkındaydım). Yurda
geldiğimizde ev sahibi kurumumuzda stajyerlik yapan bir Türk(Sabriye) birde
Malezyalı(İrfan) arkadaş ile tanıştık.İkiside pırlanta gibi kalbe sahip
insanlar.
İlk hafta genelde ev
sahibi kuruluşun ofisindeydik. ESC ve haklarımız konusunda bilgiler aldık.
Sonrasında bize hazine avı haritası verdiler. Bu haritada gidip görmemiz
gereken Bükreşte ki müzelerin yerleri işaretlenmişti. Açıkcası araştırırken
kaybolmak kayboldukça farklı yerler görmek eğlenerek gezmenin farklı bir
yoluymuş bunu öğrenmiş oldum. Yine aynı haftanın içinde Bükreş’te bir çok
müzeye daha gittik. Gelecek hafta okullar açılacakdı bu yüzden haftasonu neler
yapabiliriz diye arkadaşlarımla beyin fırtınası yaptık. Pazartesi günü ofise
gidip Adrian ile neler yapabileceğimizi Adrian’ın bizden beklentilerini
öğrendik ve bizim için etkinliklerde kullanacağımız malzemelerin listesini
verdik kendisi daha sonra bizi Sinaia,Braşov ve Bran’e götüreceğini söyledi.
Benim için çok sevindirici bir haberdi çünkü çocukluk hayalimi
gerçekleştirecektim. Evet Bran Castle(nam-ı değer Drakula Kalesi) gidecektim. Gezimizin
ilk günü Peleş Castle ve Braşov’un Old Town’ını gezdik. İkinci gün ise Bran
Castle a gittik. Burada ki özel oda olan işkence aletlerinin olduğu kısım benim
için gezinin en heyecan veriydi.Gezimizi tamamlayıp yola çıktık ve geri
Ciorogârla’ya yurdumuza döndük.
Evet büyük gün geldi.
Çocuklarla tanışacak ve onlarla eğlenceli aktiviteler yapıp onlara rol model
olmanın verdiği sorumluluk ile açıkcası
çok heyecanlıydım. İlk gün açıkcası beklediğimden iyi geçmişti. Önce bir
energizer ile başlıyor sonrasında birbirimizin adlarını öğrenebilmemiz ve bağ
kurabilmek için etkinlikler yapıyorduk. Gün geçtikçe çocuklar bize biz onlara
alışmaya başladık. Şöyle bir bakınca benimde şu an lisede okuyan bir kız
kardeşim var kafa yapıları, dinledikleri müzikler, giyim tarzları Türkiyede ki
liselilere çok benziyor.
Akşamları kaldığımız
yurdun üst katında kalan çocuklarla saklambaç, vampir-köylü, yakar top, İstop, futbol
gibi oyunlar oynuyor onlara poğoça kekler yapıp aramızda ki bağları her geçen
gün dahada güçlendiriyorduk.Bu olay bize okuldayken yapacağımız etkinlikler
için prova oluyordu. İşin eğlenceli kısmı onlar pek ingilizce bilmiyor bizde
rumence bilmiyorduk ama yinede anlaşmaya çalışmak yeri geldiğinde el
hareketleriyle anlatmak dahada eğlenceli olmasını sağlıyordu.
Evet ilk ayımızı
tamamladık. Sanırım 2. Ayımız daha eğlenceli ve aktiviteli geçecek. Bu blogu
okuyan herkesin bilmesini istediğim bir şey var. Nereye giderseniz gidin ön
yargısız gidin. Oradaki insanlara değer verin. Emin olun çoğu siz bir adım
attığınıza size doğru iki adım atıyor.
No comments:
Post a Comment