Ben
Gülay, size burada geçen bir aylık süreçten izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Dönüp geriye baktığımda bu bir ay benim için dolu dolu ve çok hızlı geçti
diyebilirim. Gezilecek, görülecek çok yer ve bizimse sadece 2 ayımız vardı! İlk kez yurtdışına çıkıyorum ve Tunus’a adım atar atmaz
gerçekten farklı bir kültürle karşı karşıya kaldığımı hissettim. Yeni bir yaşam
tarzını benimsemem ve uyum sağlamam düşündüğümden de çabuk oldu diyebilirim. Buranın
insanlarının sıcakkanlılığı ve yardımseverliğinin de buna etkisi var desem
yalan olmaz. Yerli halk özellikle Türkleri çok seviyor ve “arkadaş” olarak
hitap ediyorlar. İnsanlar burada Arapça, Fransızca ve İngilizce konuşuyorlar.
Özellikle Fransız kültürü ve dilinin etkisi çok büyük. Yemeklerine gelirsek,
baharatlı ve acılı yemekleri ilk aşamada göze çarpıyor. “Harissa” denilen bir
çeşit acı türünü her yemeğe ekliyorlar. Dışarıda verdiğimiz şiparişlerde
özellikle olmamasını belirtmemiz gerekiyor. Aslında ben harissayı sevdim ve
hatta evdeki yemeklere katmaya başladım diyebilirim. Sanırım Türkiye’ye
dönerken yanıma alacağım şeylerden biri. İçeceklere gelirsek tabii ki burada
ayran bulunmuyor ve hatta bilmiyorlar bile. Buna ek olarak sanırım çay hiç
görmedim. Burada çayı naneli tüketiyorlar ve sallama şeklinde satıyorlar.Kaldığımız ev ise rahat ve tatillik bir kesimde. Deniz birkaç
dakikalık mesafede sık sık yüzmeye gidebiliyoruz. Aslında hava sıcak fakat
nemli değil bu yüzden ben sıcaklığı üst düzeyde hissedemiyorum. Sanırım
Türkiye’ye dair en çok özlediğim şeylerden biri çamaşır makinesi. Hayatımda ilk
defa gördüğüm çok eskiden kullanılan garip bir çamaşır makinesi kullanılıyor. Ben
kullanıyorum (hatta eğlenceli bile diyebilirim) ama sonrasında çamaşırları
kendim sıkmak durumunda kalıyorum. Haliyle bu biraz yorucu olabiliyor. Ayrıca
beyaz tişört yanınıza almamanızı tavsiye ederim. Güneşten dolayı lekeler oluşabiliyor
ve yıkanınca geçmeyebiliyor. Hep beyaz tişört giyen biri olarak bu duruma ne
kadar üzüldüğümü siz düşünün…
Hammam
Sousse, Port El Kantaoui, Monastir, Hergla gibi birçok turistik yeri gezdim. Vee
bayıldım! Özellikle Hergla’nın beyaz badanalı, mavi kapılı ve rengarenk çiçekli
evlerinden gözlerimi uzun bir süre alamadım. Tabii bu evlerin arkasında
dalgalanan denizin görkemini de unutmamak gerek. Daha gezmek-görmek istediğim çok
yer var ve lockdownın bitmesi sabırsızlıkla bekliyorum. Keşfe çıktığımız
zamanlarda genelde ulaşım asla bizim için sorun olmuyor. Hem ucuz hemde kolay
bir şekilde seyahat edebiliyoruz. Ulaşım “Louage” adını verdikleri minibüslerle
sağlanıyor ve gerek şehiriçi gerekse şehirlerarası seyahatlerde çok hızlı bir
şekilde ulaşım gerçekleşiyor. Saat 22.00 dan sonra yasaklar başladığı için araç
bulmak zor olabiliyor fakat bu aşamada da taksi kullanmayı tercih ediyoruz.
Ayrıca taksi de gerçekten çok ucuz bir ulaşım aracı diyebilirim ve çevrede çok
fazla taksinin olmasından da bunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz.
Buradaki kuruma ve
aktivitelerimize gelirsek, şu an lockdown olması nedeniyle aktivitelere ara
verdik fakat geçtiğimiz süreçteki aktivitelerden bahsedebilirim. “Flower
Garden” da gerçekleşen aktivitelere ikişerli gruplar halinde gidiyorduk. Burada
Muhammed abi adında çok sevdiğimiz bir bahçıvan var ve ona yardım ediyoruz.
Çiçekleri suluyoruz ya da çiçek tohumlarını topluyoruz. Doğayı seven bir insan olarak ellerimin suya toprağa değmesi beni bir
hayli mutlu ediyor. Haftada iki kez spor aktivitemiz oluyor. Sahil
temizliği yaptıktan sonra koç ile “petanque” ya da plaj voleybolu oynuyoruz.
Aslında benim en sevdiğim aktiviteler bunlar, çok eğleniyoruz ve tüm enerjimi
atıyoruz bu oyunlarla. Bazen İtalyan gönüllülerle müsabakalar da yapıyoruz.
Böylelikle oyunlar daha rekabetçi ve eğlenceli hale geliyor. Haftada bir gün Arapça dersleri görüyoruz ve etkisi bizim
için gerçekten büyük oluyor. Özellikle alışveriş yaparken fazla ödememek için
birçok terim öğrendik. Bunun dışında temel kavramları öğrendik ve derdimizi
anlatacak kadar Arapça bilgimiz oldu diyebilirim. Hatta ben minibüs
tabelalarını okumaya başladım ve ne nereye gidiyor diye sormama gerek kalmadı. Bunlar dışında buluşarak oyun veya konuşma kulübü tarzında gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimiz oldu. Bu aktiviteler birbirimizle kaynaşmamız ve tanışmamız açısından gerçekten faydalı oldu. Hatta buradaki kurumun Tunuslu gönüllüleriyle de vakit geçirme fırsatımız oldu.
Projeye dahil olmayan
tamamen isteğe bağlı birkaç aktivitemiz daha oldu. Mesela bir festivalde yayınlanmak üzere kısa
film için gönüllü olanlarla bir çekim gerçekleşti. Benim için farklı bir deneyimdi ve çok
eğlendim! Ekstra olarak bir radyo programına davet edildik ve orada sohbet
havasında birkaç saat yayın yaptık. Kendimizden, deneyimlerimizden bahsettik.
Hatta şarkılar bile söyledik! Buna benzer birçok aktivite gerçekleşti. Hatta
burada bir nişana davet edildik. Buranın kültürünü tanımak için güzel bir fırsattı
ve kaçırmadık. Gerçekten özel bir gündü bizim için. Tunus hakkında daha
söyleyebileceğim birçok şey var aslında. Ama özetleyecek olursam, Tunus
beklentilerimin kat be kat üzerinde bir yer oldu. Burayı, insanlarını ve yaşam
tarzlarını çok sevdim. Bazen keşke 2 aydan fazla kalabilseydim diyorum. Daha
burada deneyimleyeceğim, gezeceğim, göreceğim ve keşfedeceğim o kadar çok şey
var ki…
No comments:
Post a Comment