Wednesday, 2 February 2022

İyi ki Varsın ESC!


Geçen ayın ardından bu ay dolu dolu gezilerle geçti. Aralık ayının ilk haftasında değişim projesi için Türkiye'den gelen üniversite paydaşlarının eğitimi yerinde incelemeleri için hazırlıklar yapıldı. Gençlik merkezinde, derneğin Türkiye'den gelen öğretmenler için yaptığı çalışmalar anlatıldı. Ayrıca aynı hafta doktora gittim ve pcr testi yaptırdım. Kaposvar'da hastalanıp hastane bulmakta biraz zorlansam da mentörüm Reni'ye ilgisinden dolayı teşekkür ederim. Ayrıca ilk defa projem süresince geçerli olan sigortamı faturaları firmaya göndererek kullandım ve 1 hafta sonrasında da ilaçlara harcadığım parayı hesabıma yatırdılar. Kendimi iyi hissettikten sonra 3. haftada İngilizce konuşan kulüplere katılmaya devam ettim. İngilizce konuşma kulüplerinde çeşitli oyunlar oynayarak Zeyti ve diğer yerel katılımcılarla çalıştık. Sonrasında Noel için sığınma evinde kalan çocuklara küçük hediyeler yapma fırsatımız oldu, bu benim el becerilerimi geliştirdi. 

Macaristan’daki noel tatiline gittikten sonra Kaposvar'dan önce otobüsle Hırvatistan'ın Başkenti Zagreb'e gitmek için Nagykanizsa'ya ve Nagykanizsa'dan Gyekenyes'e trenle gittim. Gyekenyes'te uluslararası trene bindim ve sınırı para ödemeden geçtim. Koprivnica’da tren bileti aldım bu arada Avrupa Gençlik Kartı-EYCA kullanımında yüzde 25 indirimli bilet alınabiliyor. Zagreb’e ulaşmanın ardından tarihi 1. yüzyıla kadar uzanan şehir, kültürel mirasını çok iyi korumuş. Avrupa Birliği şehirleri arasında en korunaklı ve gelişmiş şehirlerden biridir. Tarih boyunca pek çok savaşa tanık olan bu şehir, tüm bu hatıraları silüetinde taşımaktaydı. Ban Josip Jelačić Meydanı'na geldikten sonra Türkiye'deki İstiklal caddesine benzeyen Ilıca caddesini dolaştım. Renkli ve kiremitli çatısıyla Zagreb'in en ikonik simgesi olan San Marco Kilisesi ve Zagreb Katedrali'ne gittim. Zagreb gerçekten pahalı ve turistik bir şehir olmasına rağmen Noel pazarı çok kalabalıktı, bana denk gelen 10 kişiden 9'u da İngilizce konuşabiliyordu.

Korona önlemleri toplu taşıma ve toplu alanlarda çoğunlukla maske kullanmadan devam ediyordu. Ayrıca QR kod uygulamasını protesto ediyorlardı. 3 günlük Zagreb turunun ardından otobüse binerek Sırbistan'ın başkenti Belgrad'a gittim. Belgrad, Eski Şehir (Stari Grad) ve Yeni Şehir (Novi Grad) olmak üzere iki ana bölgeye ayrılmış. Turistik yerlerin tamamı şehrin tarihi kesiminde yer aldığından konaklama yerini de buna göre ayarladım. Yeni Belgrad ise alışveriş merkezleri ve gökdelenleriyle şehrin modern yüzünü temsil ediyor. Tarihi öneme sahip Kalemegdan'ı gezdikten sonra Türk lezzetlerini aradığım için börek yemeye gittim. Macaristan'da Budapeşte dışında ne yazık ki börek yapan yer yok ya da ben henüz bulamadım. Knez Mihaillova caddesinde yürümeye başladım. Bu arada cadde, Sırbistan Prensi III'ün adını aldı. Mihailo ve 1870'lerin sonlarından kalma birçok büyük ve etkileyici binaya ev sahipliği yapmaktadır. Caddenin bir ucu Terazije Meydanı'na, diğer ucu Kalemegdan'a açılıyor. Yine şehrin simge yapılarından biri olan Aziz Sava Katedrali'ni ziyaret ettim. Kilise, Sırp Ortodoks Kilisesi'nin kurucusu ve ortaçağ Sırbistan'ında önemli bir şahsiyet olan Sava'ya adanmıştır. Sırbistan Cumhuriyet Meydanı'nda Prens Mihailo Heykeli'ni gördüm. Belgrad'daki Nikola Tesla Müzesi'ne de gitme fırsatım oldu. Belgrad'da gittiğim diğer yer tajmaj oldu. Sırbistan'da da Türkçe kelimelerle benzer çok kelime dikkatimi çekti.

Sırbistan'da 4 gün kaldıktan sonra tekrar otobüsle Zagreb'e döndüm. Otobüs yolculuğunun ardından uçağa binmek için Zagreb havaalanından Sofya'ya gittim. Sofya'daki Aslanlı Köprü, Kara Camii (Kilise) ve Noel pazarını gezdikten sonra otobüsle Bükreş'e gittim. Çavuşesku Sarayının Pentagon'dan sonra dünyanın en büyük ikinci binası olduğu söyleniyor. Çavuşesku Sarayı'nı ziyaret ederken; Girişte sıkı bir güvenlik kontrolü ile karşı karşıyasınız. Aslında, binaya girmek için pasaportunuzun yanınızda olması gerekiyor. Pasaportunuzu güvenlik görevlilerine bıraktıktan sonra boynunuza asmanız için bir kart veriliyor ve gruplar halinde alınıyorsunuz. 1100 odası olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Bükreş'te yerel bir restoranda tatlı olarak papanasi yedim. Ekşi mayalı hamurla yapılan, krema ve reçelle zenginleştirilen bu tatlı son derece doyurucuydu. Ayrıca Bükreş diğer Avrupa şehirlerine göre ucuz bir başkent. İyi ki varsın ESC!!!

No comments:

Post a Comment