Geçen ayın ardından bu ay dolu
dolu gezilerle geçti. Aralık ayının ilk haftasında değişim projesi için
Türkiye'den gelen üniversite paydaşlarının eğitimi yerinde incelemeleri için
hazırlıklar yapıldı. Gençlik merkezinde, derneğin Türkiye'den gelen öğretmenler
için yaptığı çalışmalar anlatıldı. Ayrıca aynı hafta doktora gittim ve pcr
testi yaptırdım. Kaposvar'da hastalanıp hastane bulmakta biraz zorlansam da
mentörüm Reni'ye ilgisinden dolayı teşekkür ederim. Ayrıca ilk defa projem
süresince geçerli olan sigortamı faturaları firmaya göndererek kullandım ve 1
hafta sonrasında da ilaçlara harcadığım parayı hesabıma yatırdılar. Kendimi iyi
hissettikten sonra 3. haftada İngilizce konuşan kulüplere katılmaya devam
ettim. İngilizce konuşma kulüplerinde çeşitli oyunlar oynayarak Zeyti ve diğer
yerel katılımcılarla çalıştık. Sonrasında Noel için sığınma evinde kalan
çocuklara küçük hediyeler yapma fırsatımız oldu, bu benim el becerilerimi
geliştirdi.
Macaristan’daki noel tatiline gittikten sonra Kaposvar'dan önce
otobüsle Hırvatistan'ın Başkenti Zagreb'e gitmek için Nagykanizsa'ya ve
Nagykanizsa'dan Gyekenyes'e trenle gittim. Gyekenyes'te uluslararası trene
bindim ve sınırı para ödemeden geçtim. Koprivnica’da tren bileti aldım bu arada
Avrupa Gençlik Kartı-EYCA kullanımında yüzde 25 indirimli bilet alınabiliyor. Zagreb’e
ulaşmanın ardından tarihi 1. yüzyıla kadar uzanan şehir, kültürel mirasını çok
iyi korumuş. Avrupa Birliği şehirleri arasında en korunaklı ve gelişmiş
şehirlerden biridir. Tarih boyunca pek çok savaşa tanık olan bu şehir, tüm bu
hatıraları silüetinde taşımaktaydı. Ban Josip Jelačić Meydanı'na geldikten
sonra Türkiye'deki İstiklal caddesine benzeyen Ilıca caddesini dolaştım. Renkli
ve kiremitli çatısıyla Zagreb'in en ikonik simgesi olan San Marco Kilisesi ve Zagreb
Katedrali'ne gittim. Zagreb gerçekten pahalı ve turistik bir şehir olmasına
rağmen Noel pazarı çok kalabalıktı, bana denk gelen 10 kişiden 9'u da İngilizce
konuşabiliyordu.
Korona önlemleri toplu taşıma ve toplu alanlarda çoğunlukla
maske kullanmadan devam ediyordu. Ayrıca QR kod uygulamasını protesto
ediyorlardı. 3 günlük Zagreb turunun ardından otobüse binerek Sırbistan'ın
başkenti Belgrad'a gittim. Belgrad, Eski Şehir (Stari Grad) ve Yeni Şehir (Novi
Grad) olmak üzere iki ana bölgeye ayrılmış. Turistik yerlerin tamamı şehrin
tarihi kesiminde yer aldığından konaklama yerini de buna göre ayarladım. Yeni
Belgrad ise alışveriş merkezleri ve gökdelenleriyle şehrin modern yüzünü temsil
ediyor. Tarihi öneme sahip Kalemegdan'ı gezdikten sonra Türk lezzetlerini
aradığım için börek yemeye gittim. Macaristan'da Budapeşte dışında ne yazık ki börek
yapan yer yok ya da ben henüz bulamadım. Knez Mihaillova caddesinde yürümeye
başladım. Bu arada cadde, Sırbistan Prensi III'ün adını aldı. Mihailo ve
1870'lerin sonlarından kalma birçok büyük ve etkileyici binaya ev sahipliği
yapmaktadır. Caddenin bir ucu Terazije Meydanı'na, diğer ucu Kalemegdan'a
açılıyor. Yine şehrin simge yapılarından biri olan Aziz Sava Katedrali'ni
ziyaret ettim. Kilise, Sırp Ortodoks Kilisesi'nin kurucusu ve ortaçağ
Sırbistan'ında önemli bir şahsiyet olan Sava'ya adanmıştır. Sırbistan
Cumhuriyet Meydanı'nda Prens Mihailo Heykeli'ni gördüm. Belgrad'daki Nikola
Tesla Müzesi'ne de gitme fırsatım oldu. Belgrad'da gittiğim diğer yer tajmaj
oldu. Sırbistan'da da Türkçe kelimelerle benzer çok kelime dikkatimi çekti.
Sırbistan'da 4 gün kaldıktan
sonra tekrar otobüsle Zagreb'e döndüm. Otobüs yolculuğunun ardından uçağa
binmek için Zagreb havaalanından Sofya'ya gittim. Sofya'daki Aslanlı Köprü,
Kara Camii (Kilise) ve Noel pazarını gezdikten sonra otobüsle Bükreş'e gittim.
Çavuşesku Sarayının Pentagon'dan sonra dünyanın en büyük ikinci binası olduğu
söyleniyor. Çavuşesku Sarayı'nı ziyaret ederken; Girişte sıkı bir güvenlik
kontrolü ile karşı karşıyasınız. Aslında, binaya girmek için pasaportunuzun
yanınızda olması gerekiyor. Pasaportunuzu güvenlik görevlilerine bıraktıktan
sonra boynunuza asmanız için bir kart veriliyor ve gruplar halinde
alınıyorsunuz. 1100 odası olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Bükreş'te yerel
bir restoranda tatlı olarak papanasi yedim. Ekşi mayalı hamurla yapılan, krema
ve reçelle zenginleştirilen bu tatlı son derece doyurucuydu. Ayrıca Bükreş
diğer Avrupa şehirlerine göre ucuz bir başkent. İyi ki varsın ESC!!!
No comments:
Post a Comment