Friday 7 September 2018

KAFKASYA’DAN SON DEMLER

Projemin yaklaşık olarak iki aylık zarfını tamamlarken bu sürecin son blog yazısını kaleme alıyorum. Öncelikle projemin ilk zamanlarına dönüp baktığımda koskoca iki ay nasıl geçecek diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ancak şimdi zamanın ne kadar da hızlı bir şekilde aktığını ve bana ayrılan sürenin yavaş yavaş sona erdiğine tanıklık ediyorum. En başta bu kadar gözümün korkmasının sebebi ilk yurt dışı deneyimim olması ve beni burada neler beklediğinden bihaber olmamdı. Daha sonrasında işler yoluna girmeye ve projemle alakadar olmaya başlayınca bir gün, bir hafta, bir ay nasıl çabuk geçiyor diye kendime hayret etmeye başlamıştım. İlk bloğumda kısaca değinmiş olduğum Avrupa Gönüllülük Hizmetleri sayesinde bu deneyimlemiş olduğum çok farklı iki aylık süreçte unutamayacağım her birinin bende apayrı yerleri olan anılar biriktirdim. Bu projeye dâhil olmasaydım bu iki ayı nasıl değerlendirecektim o da bir muamma tabii ki. İyi ki IYACA ile tanıştım ve onlar sayesinde bu tecrübeyi yaşadım.
Hatırlarsanız bir ay önce yayınlanan blog yazımda ilk bir aylık sürecimde gezip gördüğüm yerler başta olmak üzere ilk izlenimlerimden bahsetmiştim. Şimdi izin verirseniz son bir ayımda Azerbaycan’da vaktimi nasıl geçirdim ondan söz etmek isterim. Öncelikle 12 Ağustos’ta, Gence’de her yıl kutlanan Uluslararası Gençler Günü nedeniyle yapılan etkinlikte katılım belgesi ile şereflendirildik. Yerel televizyona vermiş olduğum röportajda burada bulunma amacımızdan bahsetmiştim. Sonraki günlerde Gence Türk Konsolosluğuna yaptığımız ziyarette konsolosumuz ile tanışma fırsatı bulmuştum. Bir sonraki günlerde Gence’de bulunan doğal güzellikleri görmek amacıyla Göygöl’ü ve Maral Gölü ziyaret ettik. Bir günümüzü ayırdığımız bu göllere hayran kaldım. Hatta Maral Göl’e ulaşmak için yürüyerek merdivenleri çıkabileceğiniz gibi at üstünde de belli bir mesafe kat ederek göle ulaşabiliyorsunuz. Bulundukları konum itibariyle havanın serin ve bir o kadar da ferah olması en güzel yanlarından birkaçıydı gerçekleştirdiğimiz gezinin. SOS Çocuk Yetimhanesi’nde yetim ve öksüz kardeşlerimizle eğitsel ve eğlenceli vakit geçirdiğimiz günlerde ise onlara çocukken öğrendiğim oyun ve aktiviteleri öğretip oynuyordum. Böylece biraz olsun hem kendileri bazı şeyleri eğlenerek öğreniyor hem de ben onlarla yakın bir iletişim kuruyorum.
Ev sahibi kuruluşumuzun talebi ile planladığımız Türk Günü etkinliğimiz ciddi bir katılımla gerçekleşmiş oldu. Program için hazırlamış olduğumuz yöresel ikramlarımızın yanında ülkemiz ile alakalı bir tanıtım videosu ile birlikte geleneksel halk müziği ve dans figürlerimizi gösterme şansımız oldu. Program sona erdiğinde aldığımız dönütler yüzlerimizi güldüren ve gurur veren cinstendi.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’yü keşfetme zamanımız çoktan gelip çatmıştı. Kurban Bayramı sebebiyle oluşan 4 günlük boşlukla birlikte diğer Türk gönüllü arkadaşlarımla Bakü’yü gezmek için bundan daha iyi bir fırsatımızın olmayacağına karar verip bir plan yaptık. Gence’den Bakü’ye tren aracılığıyla gittik. Tam emin olmamakla birlikte kullanılan bu tren seferi Sovyet dönemine ait olduğundan oldukça antika bir görünüme sahip. Yolcuların bulunduğu vagonlarda yataklar olduğundan bu tren yataklı tren olarak geçiyor. Hayatımda ilk kez böyle bir seyahat deneyimine eriştiğim için çok memnunum. Gelelim Bakü macerasına… 
İlk günümüzde koordinatörümüz sağolsun bizi gezip görmemiz gereken neredeyse her yere götürdü. Meşhur eski mimarisi ile İçerişehir, Kız Kalesi, Halı Müzesi, Şehitlik Tepesi, Alev Kuleleri başkent ile simge haline gelen başlıca turistik noktalardan birkaçıydı. Hafta sonuna ise Color Fest için plan yaptığımızdan Hazar Denizi’ne kıyısı olan Merdekan bölgesine geçtik. Böylelikle denize girme fırsatı da bulmuş olduk.       
Gence’ye döndüğümüzde ise bizleri bekleyen bir kamp etkinliği vardı. Soluğu direkt Hacıkend bölgesinde aldık. Hayatımda hiç kamp deneyimi yaşamadığım için ilk olarak çadırda kalmak ve kısa da olsa doğayla iç içe bir yaşam sürmüş oldum. Kamp için Azerbaycan’ın farklı noktalarından gelen yerliler bizlerin Türk olduğumuzu öğrendiklerinde duydukları ilgi de tarif edilemezdi. Bir akşam organize ettiğimiz eğlencede hem Azeri musikisi hem de Türk folklor müzikleri ile danslar edildi. AGH sayesinde yaşamış olduğum bir diğer ilklerimden bir tanesiydi kamp organizasyonu.
Son haftalara girerken Gence yerlileri tarafından çok methedilen Şeki ilçesini görmeye karar verdik. Bir günümüzü ayırdığımız bu kültürel gezimizi otostopla gerçekleştirmiş olduk. Kervansarayları ve doğal örtüsüyle ön plana çıkan Şeki’de karşılaştığımız manzara görülmeye değerdi. Ayrıca ismiyle meşhur olan “Şeki Helvası”nın tadına bakma şansı da bulduğumuz gibi bir diğer özel yemeği olan “Piti”den de yeme fırsatımız oldu.
Sözlerime son verirken bana bu ayrıcalığı ve deneyimi yaşama imkanı sağlayan IYACA’ya, Serdar Osman Dobur’a, Sinan Biçer’e ve çok kıymetli dostum Kemal Erdem Coşar’a teşekkürü tekrardan borç bilirim.

No comments:

Post a Comment