Friday, 3 January 2025

Aralık'ta Gönüllülük: Yılbaşı Hazırlıkları, Geziler ve Unutulmaz Anlar

 

Evet, çok yoğun bir aya giriş bulunmaktayız. Avrupa turumuz, Türkiye ziyareti, International Christmas, Orava Kalesi gezimiz, Christmas marketler, saç boyama perileri, gingerbreadler, kakao topları ve nicesi.

1 Aralık’ta aldığım kâğıttan yılbaşı ağacı hediyemle başlayalım. Natália’nın hediyesi, kendisi yapmış. 25 Aralığa kadar her gün bir süs boyama görevi verdi bana. Matilde ile odamızda güzel bir yer bulup astık. Ardından ger gün beraber süslerimizi boyadık. Okullardan hediye verilen süsleri de astık. Keric’in en büyük yılbaşı ağacını yapmış olduk.


Bu ayki Keric ekibiyle gezi rotamız Orava Kalesine idi. Orava Kalesi, Tatar akınlarından hemen sonra, 13. yüzyılın ortalarında eski bir müstahkem kalenin yerine inşa edilmiş. Kale aynı zamanda burada çekilen filmlerle de ünlü; örneğin 1922 yılında Alman yapımı Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi filmi. Kaleye girişte bizi hayalet karşıladı, beyazlı kadın. Efsaneye göre, çok zalim ve kötü biri olarak bilinen tanınmış bir şövalye olan Dončo'nun karısıymış. Ayrıca kalede yüzlerce doldurulmuş hayvan görmek mümkün. Bazıları bu bölgeye özel hayvanlarmış. Ama bu kalede en dikkatimi çeken şey, uçan yılbaşı ağacı. Tavana asılmış bu ağacın anlamını sorduğumda ise eski zamanlarda evlerin küçük ve ailelerin kalabalık olmasından kaynaklı alan sıkıntısı çekmeleri olduğunu öğrendim. Geleneksel olarak elma, ceviz ve ahşap süsler ile dekore edilmişti. 

5 Aralık gecesi ayakkabılarımızı temizledik ve kapı önüne koyduk. Burada önemli geleneklerden biriymiş ve sabahında ayakkabılarımızın içerisinde çeşitli şekerler bırakılmıştı. Aşamında ise klasik müzik konseri için Žilina’ya gittik. Gitmişken Žilina’da bulunan Christmas markete uğradık ve yerel, oldukça büyük bir çeşit pişi yedik.

Ve tabi bu ayın olmazsa olmazı gingerbreadler. Binlerce gördüm desem yeridir. Hem okulda hem de host ailem ile beraber yapma fırsatım da oldu.


 

Uzun zamandır planladığımız yılın en önemli etkinliği olan International Christmas zamanı geldi. Bu etkinlikte gittiğimiz okullardaki öğrenciler Keric’e geldi. Biz gönüllüler gruplara ayrıldık ve farklı odalarda etkinliklerimizi belirledik. 10-15 kişilik gruplar halinde gelen öğrencilerle 20 dakika boyunca belirlediğimiz etkinliklerimizi gerçekleştirdik. Bizim Öykü ile beraber planladığımız etkinlik kakao topları yapmaktı. Daha doğrusu öğrencilere yaptırmak. Oldukça keyifli bir o kadar da zahmetli geçti. Tatil öncesi Keric ekibi ile akşam yemeği yedik ve birbirimize aldığımız secret Santa hediyelerimizi verdik. 


19 günlük tatilimizin ilk durağı Bratislava Christmas market oldu. Şehrin merkezinde oldukça düzenli ve şirindi. Buradan otobüs ile Budapeşte’ ye geçtik. Siz siz olun tren kullanın, biz trafiğe yakalandık. Akşam vardığımızda ilk durağımız St. Stephen’s Basilica’sı oldu. Saat başı yansıtılan görüntülere denk geldik. Sabahına oldukça hasta bir şekilde uyandım maalesef. Parlamento Binasını ziyaret edip hostele dönmek zorunda kaldım. Sonraki gün çok güzel ve ünlü bir cafe olan New York Cafe’ye gittik. Gittik fakat girmemiz bir buçuk saati buldu. Uzun bir sıranın ardından bizi byüleyen cafeye nihayet girdik. Beklediğimize değdi. Budapeşte’ de diğer favorim Fisherman’s Bastion oldu. Hava yağmurlu olsa da çok şeker bir Christmas marketi, manzarası ve renkli yapısıyla çok güzeldi. 





24 Aralık günü Berlin’e geçtik. Tabi çoğu yer kapalıydı. Alexanderplatz’a gittik, biraz gezip sadece dönerciler açık olduğu için döner yedik. Müzeleri, katedrali, Brandenburg Kapısı, Sony centerı ve duvarları gezdikten sonra Amsterdam’ a geçtik.

Amsterdam’ da hem binerken hem de inerken bileti okutmak korkunçtu. İnerken zamanımız yetmediğinden fazla durak gittiğimiz de oldu. İlk durağımız olan Zaandam’daki değirmenleri gördük.







2025'E SLOVAKYA'DA MERHABA DEMEK...

Aralık ayı sona erdi, yeni yıl hepimize şans ve mutluluk getirsin. Bu Aralık ayı, hayatımın en unutulmaz anılarını biriktirdiğim, derin bağlar kurduğum ve kendimi daha da geliştirdiğim bir dönem oldu. O kadar çok şey yaşadım ki, hangisinden başlasam bilemiyorum.

Öncelikle Christmas anılarımı paylaşmak istiyorum. Burada Aralık ayı, sanki bir masal diyarındayım gibi hissettirdi. Christmas hazırlıkları, yeme-içme telaşı, yeni yıl beklentileriyle dolu bu ay, Slovakya'daki evimi gerçekten de evim gibi hissettirdi. Ayın başında oda arkadaşımla birbirimize "Advent Calendar" aldık ve her sabah o küçük kutuları heyecanla açarak Christmas'ın gelmesini heyecanla bekledik. 


Bu ay, Christmas geleneklerini ilk defa deneyimlediğim için çocukça bir heyecan vardı içimde. Okullarda düzenlenen etkinliklerde öğrencilerimin rengârenk kostümlerle şeker ve hediyeler dağıtması, arkadaşlarıyla birlikte şarkılar söylemeleri beni büyüleyen bir manzarayı gözlerimin önüne serdi. Öğrencilerimin bu geleneksel aktivitelere katılmasına tanık olmak, büyük bir anlam taşıyordu. Tatil öncesinde yaptığımız Christmas yemeği ise unutulmazdı; her ülkeden getirilen lezzetlerle dolu bir sofrada, sevdiklerimizle paylaştığımız o anılar her şeye bedeldi.

Aynı hafta, host ailemle de buluşma şansım oldu. Seyahat tutkumdan dolayı bana aldıkları seyahat çantası ve küçük hediyelerle kalbime dokundular. Buradaki yaşamıma iyice alışmış hissediyorum ve bu his, her geçen gün içimi daha da büyük bir mutlulukla dolduruyor. Christmas günü ise Berlin'de oda arkadaşımın ailesini ziyaret ettim. Nina'nın evinde, ailesiyle tanışma ve onlarla vakit geçirme fırsatı bulmam benim için çok özel bir deneyimdi. Annesi, babası, büyükannesi, büyükbabası ve kedileriyle birlikte, o büyülü Christmas yemeğinde bana sofralarını ve sevgilerini açtılar. O anlarda, kendi ailemi ne kadar özlediğimi daha derinden hissettim.





Christmas yemeğimizin ardından, aylardır hayalini kurduğum o büyük yolculuğa çıktım. 16 gün sürecek bu unutulmaz serüvende, yanımda yalnızca düşüncelerim ve bir sırt çantası dolusu eşya vardı. Her anısı, güzellikleri kadar zorlayıcıydı. İlk defa tek başıma bir yolculuğa çıkıyor ve her adımda büyük bir deneyim yaşıyordum. Bu serüven beni sınıyor, ama aynı zamanda güçlendiriyordu.

Her yeni şehirde, her yeni şansında, kendi benliğime bir adım daha yaklaşıyordum. Bratislava, Budapeşte, Berlin, Eindhoven, Amsterdam, Rotterdam, Brugge, Brüksel, Paris ve Prag... Her birinde farklı hikayeler, yeni insanlar ve tatlarla tanıştım. Tanıştığım insanların gülümsemeleri, tattığım yeni lezzetlerin verdiği heyecan ve gözlerimin önünde açılan manzaralar beni farklı dünyalara sürükledi. Her şeyde yeni bir anlam, her adımda yeni bir umut vardı



Yılbaşı gecesi, Paris'ın o büyük ihtişamı altında, Eyfel Kulesi'nin gölgesinde yeni yılı karşladım. Işıkların şehrin üzerinde dans ettiği o an, kalbimde tarif edilemez bir heyecan, büyük bir umut hissettim. Yeni yıla girerken dilediğim tek şey, bu yılın da yolculuğum gibi yeniliklerle, güzelliklerle ve unutulmaz anılarla dolu olmasıydı. Paris'in büyüsü altında, önümde uzanan yeni yılın bana getireceği her şeye açığım ve büyük bir heyecanla bekliyordum.




Saturday, 28 December 2024

Soğuk Ülkelerin İçinde Sıcak Deneyimler: Finlandiya'da İlk Üç Ayım

 

Eylül ayının son günlerinde, yeni bir maceraya atılarak Finlandiya’ya geldim. Bu benim ilk yurtdışı deneyimimdi ve bu yolculuğu bir gönüllülük projesiyle gerçekleştiriyor olmak tarif edemeyeceğim mutluluk ve heyecanı içinde barındırıyor.


Finlandiya'nın soğuk havasına dair araştırmalarımı elbette yaptım. Kendimi soğuklara karşı hazırlamaya başlamıştım ama itiraf etmek gerekirse gözümü de korkutmuyor değildi. Sıcak iklimden gelen ve sıcak iklim seven biri olarak Finlandiya’nın soğuklarından nasıl gözüm korkmasın, değil mi? Bir taraftan kendi içimde bir yerlerde bu soğuk iklimi de sevebileceğimi düşünüyordum. Zamanla da bu değişikliğe alıştığımı ve adaptasyon sağladığımı fark ettim. Bazen soğuklar hala gözümü korkutuyor
ama bu deneyimin bana sunduğu farklılıklar, her şeye değdiğini gösteriyor.







Geldiğim hafta şehrin atmosferi bir festivalle canlanıyordu. Proje derneğimizin düzenlediği bu festival, İrlanda kültürüne odaklanmıştı. Finlandiya’yı keşfetmeden önce, İrlanda’nın müziği, dansı ve eğlenceli atmosferiyle tanışma fırsatım oldu. Festival yaklaşık bir hafta sürdü ve bu süre boyunca unutulmaz anılar biriktirdim. Festival'de birkaç görevde yer aldık. Bu sayede de insanlarla olan etkileşimimiz biraz arttı. İrlanda’da popüler olan bir şarkıcının konserine katıldık, canlı İrlanda danslarını izledik ve geleneksel İrlanda müzikleriyle tanıştık. Festivalin enerjisi ve farklı kültürleri bir araya getiren ruhu beni derinden etkiledi. Bu kültürel yolculuk, farklı geleneklere olan ilgimi daha da artırdı.



Elbette festival boyunca Finlandiya kültürüne dair küçük gözlemler yapmaya da başladım, ama bu konuda daha derin deneyimler festivalden sonra geldi. Projemizle ilgili kişilerle tanıştık ve Finlandiya’nın insanları, gelenekleri ve yaşam tarzı hakkında pek çok şey öğrendik. Bununla birlikte, en iyi öğrenme yönteminin gözlem ve deneyim olduğunu fark ettim. Yeni bir toplumun parçası olmak, farklı bakış açıları ve alışkanlıklarla tanışmak bana her gün yeni şeyler öğretiyor.







Ekim ayı ilerledikçe Finlandiya’yı daha yakından tanımaya başladım. Ayın sonunda Kokkola’da düzenlenen bir eğitim kampına katıldık. Burada dünyanın dört bir yanından gelen gönüllülerle bir araya geldik, birbirimizin hikayelerini dinledik ve çeşitli etkinliklerde birlikte yer aldık. Kamp, yeni arkadaşlıklar kurduğum ve unutulmaz anılar biriktirdiğim bir deneyim oldu. Ayrıca ilk sauna deneyimimi burada yaşadım. Finlandiya’nın geleneksel sauna kültüründe, sıcak saunadan sonra buz gibi göle dalmak önemli bir ritüel. Hava ve su ne kadar soğuk olursa olsun, saunadan sonra bu ferahlatıcı şok gerçekten eşsiz bir his veriyor.

Kampın benim için en büyüleyici anlarından biri ise kuzey ışıklarını ilk kez görmemdi. Gökyüzünde dans eden bu yeşil ve mor ışıklar, doğanın büyüleyici gücünü hissettirdi. Tüm bu güzellikleri toplu olarak deneyimlemek, bu anıyı daha da özel kıldı.




Aralık ayına geldiğimizde Hailuoto adasına yaptığımız yolculuk, Finlandiya’nın doğasıyla daha derin bir bağ kurmamı sağladı. Buzla kaplı denizin üzerinden geçerek adaya ulaşmak, sanki başka bir dünyaya adım atmak gibiydi. Adada çiftlikleri ziyaret ettik, yerel halkla sohbet ettik ve projelerimiz hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Kış aylarının soğuk ve karanlık atmosferi burada belirginleşiyordu; öğleden sonra saat üçte hava kararıyor ve her yer bembeyaz karla örtülüyordu.






Yine Aralık ayında ilk hikaye anlatımı etkinliğimizi düzenledik. Katılım az olsa da hazırlık sürecindeki heyecan ve etkinlik sırasında edindiğim tecrübeler, gelecekteki projeler için büyük bir motivasyon kaynağı oldu. Şu anda yeni etkinlikler planlamaya ve projelerimize yön vermeye devam ediyoruz.



Bu konuya değinmeden geçemeyeceğim. Finlandiya’nın doğal güzellikleriyle tanışmak, bu deneyimimin en huzur verici yönlerinden biri oldu. Finlandiya’nın geniş ormanları, dingin nehirleri ve sayısız adaları insana derin bir sakinlik sunuyor. Burada doğanın bir parçası olduğunuzu hissediyorsunuz. İnsan, sadece çevresindeki güzellikleri değil, kendi iç dünyasını da keşfetme fırsatı buluyor. Bu dingin atmosfer, hem ruhunuzu dinlendiriyor hem de yaşamın temposundan bir an olsun uzaklaşmanıza olanak tanıyor. Doğanın sunduğu huzur ve dinginlik, Finlandiya’yı daha da özel kılıyor. Finlandiya’nın doğası, sakin insanları ve büyüleyici atmosferi her gün bana huzur veriyor. Nehirlerin, ormanların ve sayısız adaların ortasında doğayla bir bütün olduğumu hissediyorum. Zaman zaman eksilere düşen hava sıcaklıkları ve donmuş göller, alışmam gereken farklılıklar yaratıyor. Günlerin kısa olması bazen ruh halimi etkiliyor, ama her yeni gün farklı bir güzelliği keşfetme şansı sunuyor.


Bu yolculuk bana her kültürün ve yaşam biçiminin bize farklı bakış açıları sunduğunu öğretti. Finlandiya’da geçirdiğim bu ilk üç ay, dünyaya daha geniş bir pencereden bakmamı sağladı. Önümüzdeki dört ay boyunca daha fazla deneyim yaşamak ve bu unutulmaz yolculuğa devam etmek için sabırsızlanıyorum.


Friday, 27 December 2024

Finlandiya’da İlk Adımlar: Kuzeydeki Maceramın İlk Üç Ayı

        Merhaba! Ben Serra, şu anda Finlandiya’nın Oulu şehrinde European Solidarity Corps programı kapsamında gönüllülük yapıyorum. Bu program hem kişisel gelişimime katkıda bulunmak hem de Avrupa’da farklı bir kültürü deneyimlemek için harika bir fırsat sundu.


Finlandiya’daki İlk 3 Ayım: Kuzeyin Soğuklarında Sıcacık Deneyimler

Finlandiya’daki ESC gönüllülük programına katılmamın üzerinden üç ay geçti ve bu süreç, hem kişisel hem de kültürel anlamda bana çok şey kattı. Soğuğun keskin bir şekilde hissedildiği ve güneş ışığının sınırlı olduğu bu ülkede, her geçen gün yeni bir şey öğrenerek ve çevremdeki insanlardan ilham alarak ufkumu genişletiyorum. Farklı kültürlerden gelen pek çok insanla tanışmak, sadece Finlandiya’yı değil, dünyanın dört bir yanından gelen bakış açılarını da tanımamı sağladı.




İrlanda Müziği, Hikayeleri ve Çayı

Finlandiya’daki ilk ayımda katıldığım İrlanda Müzik Festivali, hayatımda unutulmaz bir yer edindi. Yaklaşık dört gün süren bu festivalde, geleneksel İrlanda kültürünün müzik, dans ve hikaye anlatımıyla nasıl ifade edildiğine şahit oldum. Sahnede canlı müzik eşliğinde anlatılan geleneksel İrlanda hikayeleri özellikle dikkatimi çekti. Bazı hikayeler Fince anlatılsa bile, arkada çalan melodiler ve performansların uyumu, hikâyenin temasını anlamamıza yardımcı oldu. Sözlerin dilini anlamasam da, müziğin evrenselliği sayesinde hikayeler bana farklı duygular yaşattı ve bu, gerçekten eşsiz bir deneyimdi.

Festival boyunca İrlanda’ya özgü çayı da deneme şansım oldu. Ancak bir Türk olarak, kendi çayımızın tadını ve sıcak sohbetlerle nasıl bir araya geldiğini bir kez daha takdir ettim. İrlanda çayı hoş bir deneyimdi, fakat Türk çayının damakta bıraktığı yoğun aromayı ve keyfi başka hiçbir çayın sağlayamadığını fark ettim.



            Kışın Zorlukları ve Kültürel Keşifler

Finlandiya’nın kışları benim için gerçek bir meydan okuma oldu. Gündüzlerin kısalığı ve havanın aşırı soğuk olması, başlangıçta alışılması zor bir deneyimdi. Sabahları güneşin saat 10 gibi doğup öğleden sonra 2.30’da batması, günleri hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha zor hale getiriyordu. Ancak bu durum, içeride geçirilen zamanları daha anlamlı kılmak için bir fırsat sundu. Geleneksel Fin mutfağını keşfetmeye başladım ve bir gün denediğim somon çorbasına bayıldım. Taze balık, krema ve sebzelerle hazırlanan bu çorba, soğuk kış günlerinde içimi hem fiziksel hem de duygusal anlamda ısıttı.


 



Hailuoto Adası: Doğanın Kalbindeki Sükûnet

İkinci ayımda, Oulu’ya yakın bir ada olan Hailuoto’yu ziyaret ettim. Burası, kalabalıktan uzak, doğanın kendi ritminde aktığı bir yerdi. Adanın dinginliği ve göz alabildiğine uzanan karlı ormanlar, bana kendimi huzurlu ve doğayla bütünleşmiş hissettirdi. Kış aylarında denizin üzerinde yeterince buz biriktiğinde ada ile ana kara arasında bir buz yolu açıldığını öğrendiğimde, Finlandiya’da doğanın hayatı ne kadar doğrudan şekillendirdiğine bir kez daha hayran kaldım. Hailuoto, teknolojiden uzaklaşıp doğanın kollarında vakit geçirmek isteyenler için benzersiz bir yerdi.




Training week kapsamında Kokkola şehrine yaptığım seyahat, Finlandiya’daki deneyimimi daha da zenginleştirdi. Burada sadece Fin kültürünü daha yakından tanımakla kalmadım, aynı zamanda dünyanın farklı yerlerinden gelen gönüllülerle tanışma fırsatı buldum. Bu insanlar sayesinde farklı yaşam tarzlarını ve bakış açılarını öğrenerek kişisel gelişimime önemli katkılar sağladım. Fin saunasını ilk kez burada denedim ve ardından dışarıdaki dondurucu soğuğa çıkmanın verdiği tazelik hissi unutulmazdı. Ancak bu seyahatin en etkileyici yanı, ilk kez kuzey ışıklarını görmekti. Gökyüzünde dans eden renkler karşısında, hayranlıkla doğanın bu muhteşem şölenini izledim.


Finlandiya’daki üç ayım boyunca yaşadığım deneyimler, tanıştığım insanlar ve keşfettiğim kültürel zenginlikler bana unutulmaz anılar kazandırdı. Hem öğrendiklerim hem de gördüklerim, bu sürecin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Şimdi, önümde kalan dört ayın da aynı şekilde dolu dolu geçmesini ve bu maceranın hayatımda kalıcı izler bırakmaya devam etmesini umuyorum.






Saturday, 30 November 2024

Kasım'da Gönüllülük ve Keşif: Brno’da Kışa Adım Atmak

 

Prag’dan sonra Brno’a geçerek Kasım ayına başlıyoruz. Burası Çek Cumhuriyeti’nin ikinci büyük şehri. Zelný trh meydanından geçerek Špilberk Kalesine ulaşıyoruz. Sonbaharın etkisiyle sararıp dökülen yapraklarla her yer kartpostal misaliydi.

Bu ay ayrıca oturum kartımız için sağlık kontrolüne Martin’ e gittik. Slovakya’daki ilk hastane tecrübem oldu. İşlemler gayet rahat ilerledi. Ardından da biraz Martin’i dolaşıp küçük oda süsleri alarak eve döndük.



Ve sonunda oturum kartım geldi. Fotoğrafım her ne kadar kötü olsa da uzun zamandır bu anı bekliyordum ve derin bir oh çektim. Uzun zamandır görüşemediğim Host ailem ile beraber bowlinge gittik ve eğlenceli zaman geçirdik. Host ailemin çocukları olan Matej ve Natália’nın konserlerine gittim. Matej keman Natália ise arp çalıyor ve çok yetenekliler. Annelerinin müzik öğretmeni olmasının da etkisi vardır tabi ki.

Burada akşamları yaptığımız aktivitelerden biri ise film gecesi. Çikolata ve cipsler ile hep beraber odada fil keyfi yapıyoruz. Ayrıca Slovakya’da buz hokeyi oldukça popüler ve Žilina’ya maç izlemeye gidiyoruz. Tarafımız belli, VLCI Žilina.













Boş zamanlarımı nail art yaparak değerlendiriyorum. Kışa yaklaşmamızla beraber gümüş pırıltılı tırnaklar yaptım. Ay sonuna geldiğimizde ise kar yağdı. İlk defa kar yağmasına şahit oldum. Aydın ve İzmir’de pek muhtemel değil tabi.






Burada kültür evinde küçük bir Christmas market kuruldu ve biz de orada stant açarak ücretsiz kitap dağıttık. Çok şirin, üzerinde el yapımı yılbaşı ağacı çizimi olan bir oda kokusu aldım hatıra kalması için.



Ve bu ayı Well-being etkinliği ile kapattık. Uzun zamandır üzerinde çalıştığımız bir etkinlikti. Gruplar halinde gelen öğrenciler sırayla biz gönüllüler ile beraber aktiviteler gerçekleştirdi. Ben, Robina, Alex, ve Fynn katıldık. Ayrıca Lenka da organizasyonu sağladı. Benim etkinliğim well-being pizzası olarak adlandırdığım bir çeşit grafik hazırlatmaktı. Hayatımızda önem verdiğimiz değerler, bu değerlerden ne kadar memnunuz ve bu yüzdeliği nasıl arttırabileceğimiz hakkında çalıştık. Bu etkinlikte On Arrival Training mentörümüz olan çok sevdiğim Sonia’yı da görmek beni mutlu etti.






Kasımda Başka Bir Hikâye Yazmak

Bu yıl Kasım ayına, Çekya’nın büyülü başkenti Prag’da girdim. Sonbaharın en güzel renklerini sergilediği bu şehirde, Cadılar Bayramı için birkaç etkinliğe katıldım. Prag’ın dar sokaklarında dolaşırken, Brno’ya kadar uzanan kısa ama derin bir yolculuk yaptım. Her iki şehirde de öyle güzel insanlarla tanıştım ki, o anların sıcaklığı hala içimi ısıtıyor. Bu deneyim, hayatımda unutulmayacak bir yer edindi.

Ancak Kasım benim için yalnızca gezilerden ibaret değildi; derin bir duygu fırtınasını da beraberinde getirdi. Eski ev arkadaşımın, en yakın dostumun düğünü vardı. Ama ben, Prag’dan Slovakya’nın küçük ama huzurlu bir kasabası olan Čadca’ya doğru yola çıkıyordum. Tren yolculuğu boyunca içimde tarifi zor bir karmaşa yaşadım. Bir yandan mutlulukla, bir yandan özlemle doluydum. Gözyaşlarım usulca akarken, düğüne görüntülü aramayla dahil olmaya çalıştım. O an anladım ki, buradaki her yenilik, her deneyim kadar özlem de bu yolculuğun bir parçasıydı. Kendi olma ve kendimle olma mücadelesinin tam ortasındaydım.



Prag’dan dönüşümle birlikte, Slovakya’daki geçici kimlik sürecimin son adımını tamamlamam gerekiyordu: doktor kontrolü. Nihayet, uzun uğraşlar ve dil engeline rağmen prosedür tamamlandı. Hastanedeki personelin İngilizce bilmemesi işleri zorlaştırsa da, kendimi ifade etme çabalarımın bir gün gülümseyerek hatırlayacağım anılar arasında olacağını biliyorum.


Bu ay yalnızca resmi işlerle değil, aynı zamanda unutulmaz deneyimlerle doluydu. Yeni arkadaşlıklar edindim, host ailemle, mentörümle ve dostlarımla kahve sohbetleri ve etkinlikler yaptım. Ev arkadaşlarımla ise bambaşka deneyimlerin peşine düştük. Kasımda ilk kez buz hokeyi maçına gittim. Oyunun hızı, oyuncuların yeteneği ve atmosferin büyüsü beni kendine hayran bıraktı. O kadar soğuktu ki, bir yandan titrerken bir yandan coşkuyla tezahürat yaptım. Buz hokeyi maçından kısa bir süre sonra ise buz pateni pistine adım attım. Paten yapmaya çalışmak başlı başına bir meydan okumaydı ama her denemede daha çok keyif aldım.

Ve sonra, ilk kar…

Bir sabah okula gitmek için otobüsteyken, yağmurun kar tanelerine dönüştüğü o büyülü anı yakaladım. Hayatım, yepyeni bir yerde, yepyeni bir başlangıçla anlamlanıyordu. O an gözlerim doldu. Yenilikler bana göz kırparken, ben de bu yolculuğun tadını çıkarmaya devam ediyordum.



Kasım ayında bir de yerel bir kermes etkinliğine katıldım. Ev sahibi kurumumla kitap değiş tokuşu etkinliği yaptık. İnsanların ilgisi, tüm kitaplarımızın hızla tükenmesi ve yenilerini getirerek destek olmaları beni hem şaşırttı hem de mutlu etti. Yerel etkinliklerde görev almak, yeni insanlarla tanışmak ve kültürü daha yakından tanımak için harika bir fırsattı.



Bu Kasım, hayatıma yepyeni insanlar, kültürler ve deneyimler ekledim. Kimi zaman özlem, kimi zaman heyecan, kimi zaman da mutlulukla dolu bu ay bana bir kez daha gösterdi:

Kasımda aşk, gerçekten bambaşka…

Şimdi gözüm Aralıkta. İçimde tarif edilemez bir heyecan ve ufukta bekleyen güzel bir seyahat planı var. Bekleyip göreceğiz, Aralık bana neler getirecek…



Naile Öykü Muslu

Saturday, 2 November 2024

Sirvintos’ta Birinci Ayım

 

Herkese merhaba! Ben Eren Yiğit. Sizlere şu anda gönüllülük yaptığım Sirvintos’tan yazıyorum.

Projemde 1 ayı geride bıraktım. Buraya ilk geldiğim günü hatırlıyorum… Aslında ilk yurt dışı deneyimim olmamasına rağmen çok gergindim. Çünkü Litvanya’ya ilk defa geliyordum ve nasıl bir 6 ay geçireceğimden emin değildim.

İzmir, Antalya, Vilnius şeklinde uzun bir yolculuktan sonra Vilnius Havalimanı’ndan kurumda çalışan Daiva beni aldı ve Sirvintos’a doğru yola koyulduk. Güzel bir sohbetle beraber keyifli bir yolculuktu. 

Sirvintos’a vardığımızda ilk durağımız gönüllülük yapacağım gençlik merkeziydi. Kısa bir şekilde ziyaret ettik, beraber çalışacağım harika insanlarla tanıştım. Akşamında ise gençlik merkezinin kuruluşunun 6. yıl dönümü vardı ve o güne denk geldiğim için şanslıydım. Bir film gecesi düzenlemiştik ve birçok genç katılımcımız vardı.


İkinci günümde ev arkadaşımla tanışmıştım ve günüm Vilnius’u ziyaret etmekle geçmişti. Küçük bir Doğu Avrupa başkenti… Ufak bir keşif yapmıştım.

Hafta sonunun ardından gençlik merkezinde çalışmaya başlamıştım. Yavaş yavaş kurumun çalışma stilini ve insanları daha fazla tanıdım. Bana “mobil çalışma” dediğimiz, haftada iki gün Gelvonai ve Musninkai kasabalarına gittiğimiz bir görev verildi ve bu kasabalardaki gençler için aktiviteler tasarlamaya başladım. Her hafta, iki gün bu iki kasabaya gidiyoruz ve çeşitli aktiviteler yapıyoruz. Bunların dışında gençlik merkezinde diğer gönüllü arkadaşlarımın aktivitelerine de gerektiğinde yardımcı oluyorum. 


Ekimin başında bir hafta sonu Kaunas’a gittim. Küçük ve güzel bir şehirdi. Önümüzdeki süreçte fırsat buldukça Litvanya’nın diğer şehirlerini ve farklı ülkeleri de göreceğim. Bu birinci ayın içerisinde en çok sevdiğim kısım varış eğitimi oldu. Litvanya’nın farklı şehirlerindeki diğer 16 gönüllüyle tanışma fırsatı buldum. Birbirinden farklı 16 değerli kişi…Gönüllülük yapmak için, başkalarının hayatlarına dokunmak için buradalar. Bu eğitim sırasında Trakai şehrindeydik. Bu şehir, Litvanya’nın önde gelen turistik noktalarından birisi. Meşhur bir kalesi var. Aynı zamanda Tatar Türkleri’nin de burayla ilgili bir geçmişi var. 5 gün boyunca çok güzel bir tesiste konakladık ve her şey çok güzeldi. 

Eğitimde geleneksel Litvanya müziği ve dansı hakkında bilgi edindik, toplu bir şekilde dans ettik, orman yürüyüşleri yaptık, diğer gönüllü arkadaşlarımla eğlendik. Böylece bir ayımı özetleyebilirim. Önümdeki 5 ayı görmek için sabırsızlanıyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere!







Friday, 1 November 2024

İKİ AYDA BİR HAYAT



İzmir’in sıcak rüzgarlarını, denizin tuz kokusunu ardımda bırakarak kendimi Slovakya’nın küçük ama bir o kadarda güzel bir şehrinde buldum. Bir ESC gönüllüsü olarak ikinci ayımı tamamladım. Her şey farklı, her şey yeni; bir o kadar da heyecan verici. İtalyan, İspanyol ve Alman katılımcılarla aynı çatıyı paylaşıyorum. Farklı kültürlerden insanlarla yaşamak, başka dünyalara adım atmak gibi. Herkesin alışkanlıkları, mizah anlayışı, yemek kültürü farklı; kimi zaman zorlayıcı ama çoğu zaman keyifli.







İlk günlerde zorlandım. Alışmak kolay olmadı. İzmir’in karmaşık sokakları ve hareketliliği burada yok. Burası daha küçük, daha sakin. İlk günlerde, yeni hayatımın tadını çıkarırken, bir kaza yaşadım. Bisikletten düştüm ve dirseğimi çatlattım. Kolum üç hafta boyunca alçıda kaldı. Tek başıma işlerin üstesinden gelmek, kendi işimi görebilmek bile bir mücadeleydi. İlk anlarda başarısız hissettim, çünkü her şey gözümde büyüdü. Bir yandan alışmaya çalıştığım yeni bir ülke, yeni insanlar; bir yandan fiziksel engeller... Ama sonra fark ettim ki burada olmak, bir başıma durabilmek, yeni bir yaşama adım atmak başlı başına bir başarıydı.









İzmir’de olsam muhtemelen panikleyecek, ailemin ya da arkadaşlarımın desteğini bekleyecektim. Ama buradaki tecrübe bana, zorluklar karşısında sakin kalmayı ve kendi başıma ayakta durabilmeyi öğretti. Düştüğüm anda derin bir nefes aldım, sakin kalıp çevreme bakındım ve su isteyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Hastaneye giden yolda, zorlukların beni geri adım attırmadığını, aksine beni güçlendirdiğini hissettim. Kendime inanarak, pes etmeden devam ettim.







Zor bir başlangıç yaşasam da pes etmedim. Kendime yeni hedefler koydum. Burada geçireceğim bir yıl boyunca yeni hobiler ve alışkanlıklar edinmek istiyorum. Şimdiden bu konuda küçük adımlar atıyorum, yeni şeyler öğrenmek için her fırsatı değerlendiriyorum ve elbette bol bol geziyorum. İtalya, Avusturya, Çekya ve Slovakya’da birçok şehir gördüm. Her sokak, her meydan, her kahve molası bana bir şeyler kattı. Şimdi Aralık ayı için büyük bir gezi planım var, sabırsızlıkla bekliyorum.

Bu iki ay bana ne kadar büyüdüğümü, zorluklara karşı nasıl ayakta durabildiğimi gösterdi. Yeni bir ülkeye adapte olmanın, düşmek ve yeniden kalkmanın, kendi ayaklarımın üstünde durabilmenin gururunu yaşıyorum. Yıl sonuna kadar daha ne keşifler yapacağımı, hangi yollarda kendimi bulacağımı merak ediyorum.



Naile Öykü Muslu

 

Wednesday, 30 October 2024

Ekim Ayında Čadca'dan Brno’ya Uzanan Bir Macera

 

Ekim ayına Trenčín gezimiz ile başladık. Tarih kokan taş sokaklardan geçip Trenčín Kalesi’ne ulaştık. Yükseğe inşa edilen bu kalede tüm şehir ayaklarımızın altındaydı. Küçük evler, nehir ve yeşillikler ile dolu bir şehirdi. Merkezde bulunan ağzından su çıkan heykel ise hepimizi güldürdü.

Her şey güzel gidiyor derken yirmilik dişim hayatıma biraz daha renk katmak istedi. Yüzümün yarısı inanılmaz derecede şişti ve ağrıyordu. Dişçiye gitmeye korkan ben evden getirdiğim antibiyotikler ile durumu çözdüm.



Bu ay Keric web sitesi için fotoğraflarımızı çektik. Ayrıca dernek binasının önünde yer alan panoya da resimlerimizi astık. Ayrıca bu panolarda gerçekleştireceğimiz etkinliklerin afişleri yer alıyor. Mesela her Perşembe akşamı Language cafede ücretsiz olarak İngilizce konuşma kulübümüz var. Ben o saatlerde Nina’nın verdiği Almanca derslerine katılıyorum. Burada gönüllüler ayrıca kendi dillerinin derslerini veriyorlar. Türkçe hariç L


Okul ve kurslarımız tam gaz devam ediyor. Öğrencilerle iyice kaynaştım. Beraber hikâyeler paylaşıyoruz. Havalar da güzelken Bratislava’yı gezdik. Old Town’da bulunan meşhur Man at work heykeli ile fotoğraflar çekildik. Bu bronz heykel Slovakya başkentinin yaya bölgesinin yenilenmesini kutlamak için 1997'de yapılmış. Flagship restoranda ise Slovakların meşhur yemeği halušky yedik. Patates ve unla yapılan bir hamurun küçük parçalar halinde suda haşlanması ve peynirli krema ile karıştırılması ile yapılıyor. Üzerinde ise küçük et parçaları bulunuyor. Gerçekten leziz.






Soğuk havalar başlamadan bir de Viyana’yı gezelim dedik. Slovakya’nın sınır komşusu ve bize oldukça yakın. Müze gibi bir şehirdi. Tarihi yapılar, faytonlar, binaların iç dekorasyonları hepsi güzel bir bütün oluşturmuşlardı. Burada Weißgerberviertel’i de ziyaret ettik. Rengarenk binaların üzerindeki ayna ve mozaikler ile ünlü. 




Bu ay Keric ekibimiz ile Terchová’ya hikinge gittik. Benim ilk tecrübemdi ve ne yalan söyleyeyim zorlandım biraz. Gördüğümüz minik şelalelere, ağaçlardaki sonbahar görüntüsüne ve minik hayvanlara değdi. 



23 Ekim akşamı Mirka’da halušky partisi yaptık. Nasıl halušky yapılacağını öğrendik. Hem plastik bir apart hem de geleneksel yöntem ile hamurlar küçük parçalar halinde kaynar suya atılabiliyor.



Ve son olarak yoğun geçen bu ayın son gezisi olan Prag’ a gittik. O da sınır komşumuz olduğu için bize yakın. Açılışı Prag’ın ünlü restoranlarından olan Lokál dlouhááá’ da gelenekle bir yemek yiyerek yaptık. Eriyen özel bir peynirin kızartılması ve haşlanmış patates ile servis edilmesinden oluşuyordu. Astronomik Saat Kulesi, birçok müze, dans eden heykel, Prag kalesi ve katedralleri ziyaret ettik. Ama bu şehirde benim favorim tabi ki de Pietro Gelato’da yediğim dondurmalı trdelník. Aslında Macar tatlısı olsa da Prag’ da oldukça popüler. Prag’dan sonra Brno’ya geçerek ekim ayını bitiriyoruz.