Herkes gibi
standart olmayanı yapmayacağım desem de aslında buraya gelip bu standart
görünen şeyleri yaşamadan gerçekten de kolay ve standart şeyler olduğunu
anlayabilmenizin imkânı yok maalesef. Biz çok zor buluyor ve belki de gerçekten
saçma gelen şeylerin burada standart olduğunu öğreten şey burada ki yaşam
oluyor. Hayatın bunun etrafında oluşmuş olması en mantıklı cevap, çünkü bir
sorumluluğun olduğunun farkına varıyorsun. Her neyse söyleyeceklerim aslında
bunlar değil konuşulacak çok şey olmasına rağmen size sadece cesaretinizi
toplayıp taşın altına elinizi sokmanız gerektiğini söylüyorum. Evet akla gelen
sorular hemen şunlar ya iyi tamam da İngilizcem yok? Nasıl uzak bir ülkede
aylarca kalabilirim? Gittiğim yeri beğenmezsem? Ya da yapabilir miyim? Gibi
gibi sorular. Aslında bunların cevabı burada saklı ama imkânsız cevaplar değil,
sen adımını attığın an zaten sorulara teker teker sen kendin cevap buluyorsun
ve çözüme kavuşup iyi ki gelmişim diyorsun, dediğim gibi aslında iyi ki
gelmişim. Güzel dostlar, iyi insanlar hatta sevgiyi bile tekrar burada buldum,
EVS sen çok güzel bir şeysin gerçekten. Teşekkürler her şey için.
Avrupa Dayanışma Programı(ESC) ve Avrupa Gönüllülük Hizmeti (AGH) kapsamında farklı coğrafyalardan derneğimizde(IYACA) gönüllülük yapan gençlerin; gerçekleştirdiği etkinlikler, topluma dair gözlemleri, kültürümüzün tanıtımı ve gönüllülük hakkındaki tecrübelerini paylaştıkları; aynı zamanda derneğimizin(IYACA) ortaklığında farklı ülkelere giden gönüllü gençlerin deneyimlerini içeren blog sayfasıdır. Bunlara ek olarak gönüllülük programına ait bilgilerde bulabilirsiniz.
Saturday, 29 June 2019
La Revedere
O önyargıya siz de kapılmayın
Romanyadan selamlar herkese, ben Mustafa 20 yaşındayım. Hazırlık dönemim erken bittiği için böyle bir projeye katılacak zamanım oldu ve şuan Romanya'da "Erasmus+" programı yapıyoruz.
Aslında İngilizce yazmayı düşünmüştüm fakat buraya gelmeden önce ingilizce bloglarından çok Türkçe bloglar dikkatimi çekmişti o yüzden Türkçe yazmayı tercih ettim.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum; en başta projeye kabul edilip benle gelecek olan insanlarla whatsapp üzerinden tanıştığımda tedirgin olmuştum. Yaşım grup arkadaşlarımdan hayli küçük olduğu için bana evin küçük çocuğu gibi davranılacağını düşünüyordum fakat ön yargılarım yersiz çıktı. Buraya gelen kimse onların benden yaşça büyük olduğunu hissettirmedi aksine sanki aynı yaştaymışız gibi bir arkadaşlığımız oldu. Beraber gezdik, beraber yemek pişirdik, beraber yedik, beraber otostop çektik ve çoğu şeyi birlikte yaptık. O önyargıya siz de kapılmayın.
Aşağı yukarı bir ayımız geride kaldı ve bu geçen bir ay bana birsürü şey kattı. Yakın bir zamanda ufak bir Balkan turumuz oldu arkadaşlarımızla. Bulgaristan, Makedonya, Kosova ve Sırbistanı gezdik 2 arkadaşımla beraber. Gerçekten Romanya'ya geldikten sonra yakın ülkeleri gezmek kolay oluyor ve boş zamanlarınızda gezebiliyorsunuz. Ayrıca başınızda bir rehber olmamasından dolayı özgürsünüz fakat bu özgürlükler yanında büyük bir sorumluluk getiriyor. Otobüs biletinizden otelinize kadar her şeyi kendiniz alıp geziyorsunuz. Açıkçası çok fazla macera yaşadık ve kimi maceralarımızda umutsuzluğa düştüğümüzde beraber kalkıp tekrar yolumuza devam ettik. İşte bu yüzden burdaki arkadaşlıklarınız çok önemli. Ben ne kadar anlatsam da yaşamadan anlayamayacağınız bir tecrübe olacağını söyleyebilirim.
Bunların dışında yurt hayatından bahsedeyim. Yurdumuz haliyle 5 yıldızlı otel değil ama rahat, konforlu ve güvenli. İstediğiniz her şey aşağı yukarı var, olmadığında da burdaki koordinatörümüz Adrian'dan yardım istediğimizde bizi kırmıyor. Ayrıca bu yurtta kendi milletinizin dışında birsürü insanla tanıştık ve yurtta görevli olup burda yaşayan Augustin ve Mimi ile aile gibi olduk. Çok iyi insanlar ve her zaman yardımımıza koştular. Köylerine gidip geldiklerinde bizi düşünüp ufak hediyeler getirdiler. Biz bayramımızda çocuklarına ufak hediyeler aldık ve kültürlerimizi az çok anlattık birbirimize. Hep beraber mangal yaptık, dertlerimizi paylaştık.
Bu arada arkadaşlar buraya gelen herkes eşit olduğunu bilerek ve birbirine hoşgörülü bir biçimde davranırsa çok iyi anlaşabilirsiniz. Ama illa ki anlaşamayacağınız insanlar da oluyor. Sevgi olmasa da saygı çerçevesinde bir ilişkiyle bu problemlerin de üstesinden gelinebiliyor.
Şimdilik benden bu kadar. Bu hafta içinde Ukrayna taraflarına doğru gezmeyi planlıyoruz. Anlatmaya değer tecrübeler edinirsem tekrar bu blogu güncellerim. Sevgilerle...
Friday, 28 June 2019
Her şey o kadar güzel ki..
Romanya/Brăneşti’den selamlar. İsmim Ali. Bu programa bir arkadaşımın bahsetmesiyle buldum. İlk başvurumda da çıktı. Sanırım birazcık şanslıyım.İlk yurtdışı ve erasmus+ deneyimim ayrıca... Aklımda bir sürü soru işareti vardı. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki üniversitede gittiğimiz erasmusdan çok daha farklı. Ne kadar anlatırsam anlatayım bunu yaşayıp tecrübe etmeden tam olarak ne olduğunu anlamanız imkansız. Aklımda ki soru işaretlerini Türkiye’de ki koordinatörümüz Serdar Bey ve grup arkadaşlarım bilgileri dahilinde cevaplayıp ellerinden geldiğince yardımcı oldular.
Bükreş’e 18 km uzaklıkta Ilfov’a bağlı Braneşti’de Liceul Tehnologic Cezar Nicolau adlı bir lisenin yurdunda kalıyoruz.Doğa ile iç içe gayet güzel sakin bir yer. Yurt görevlilerinden öğretmenlere kadar herkes elinden geldiğince yardımcı oluyorlar. Ayrıca aynı bizim gibi oldukça sıcakkanlı insanlar.
Biraz da bulunduğum projeden bahsedeyim. Buraya geldikten 3 hafta sonra parlemento seçimleri vardı. Bizim misyonumuz ise gençlere oy bilinci kazandırmak. Çünkü genç nüfusun oy kullanma oranı cidden düşük. Bu ülkenin geleceği olan genç arkadaşlarımıza elimizden geldiğince dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık. Burada pazartesi ve cumaları Bükreş’te ki ofise gidip salı-çarşamba-perşembe neler yapacağımızı tartışıp,yapmak istediğimiz etkinliğe göre malzemeleri tedarik edip hazırlıklarımızı yapıyoruz.Hafta sonları kendimize ait.Bu süre zarfında gerekli bilgilendirmeleri yaparak Romanya’yı ve diğer ülkeleri keşfe çıkıyoruz. Bükreş ve Braşov’a ayrı bir sempatim var.Cidden çok güzel şehirler.
Romanya otostop konusunda oldukça rahat bir ülke. Gezerken bolca kullandık. Dikkat etmeniz gereken tek nokta bazen para isteyebiliyorlar. Arabaya binmeden konuşursanız herhangi bir problem yaşıyacağınızı zannetmiyorum. Ayrıca çok fazla ingilizce bilen insan yok ama evrensel vücut diliyle de rahatlıkla anlaşılabiliniyor:). Onun harici herhangi bir problemle karşılaşmadım.İnsanlar oldukça yardımsever olduğu için ulaşmak istediğim heryere rahatlıkla ulaşabildim.
Blogumu sonlandırırken şunları söylemek istiyorum.Şu 2 aylık zamanın nasıl geçtiğini insan cidden anlayamıyor.Her şey o kadar güzel ki... Yeni insanlar tanımak,yeni yerler görmek,gelenek göreneklerini öğrenmek oldukça güzeldi. Ayrıca sizin de kendinizden bir parça vererek kültürel etkileşime geçmenin verdiği mutluluk hiçbir şeye değişilmez.Bu nedenle böyle bir fırsatı kaçırmayın.Eğer başvurduğunuz projelerden olumsuz yanıt alırsanız da denemekten vazgeçmeyin.Çünkü buna değer...
Thursday, 27 June 2019
Bir Dönem Biterken Başka Bir Dönem Başlıyor
Bu
sefer rutinlerimiz hakkındaki son yazım bu. Derneğimizde verdiğimiz derslerimiz
ve gittiğimiz okullardaki süreçlerimizi bitirdik artık. Neredeyse 10 aydır
alışmaya çalıştığım, her gün ne yapsam acaba bir sonraki derste, diye
düşündüğüm derslerim artık bitti. Bir yandan hüzünlenirken bir yandan da yaz
kampları süreci başladığı için mutluyum açıkçası.
Tam
rutinlerimin bittiği bir haftadan sonra bir hafta izin hakkımı kullandım ve
yine keşfetmeye çıktım görmediğim bazı yerleri. Bu seferki durağım Berlin’di.
Ama oraya gitmeden önce Çek Cumhuriyeti’nin Brno şehrinde kaldım bir gün. Daha
önce hakkında pek bilgi sahibi olmadığım bu şehir, gerçekten çok güzeldi. Belki
de çok fazla bilmediğim için, elimde haritam ile orayı keşfetmekti burayı daha
güzel kılan.
Ve Berlin. Orada bir arkadaşımı ziyarete gittim aslında. 4 gün boyunca, sabahtan akşama kadar Berlin’i tanıyabileceğim en güzel şekliyle tanıdım sanki. Ama itiraf etmeliyim ki gerçekten bu kadar çok Türk ve Türk restoranları, marketleri olduğunu tahmin edemezdim. Çok fazla kültürün bir arada yaşadığı bu şehirde çok fazla Alman görmedim desem yanlış olmaz. Bütün kültürler, birlikte iç içe aşıyor bu şehirde. Ve böylece bir kez daha anlamış oldum, yabancı sandığımız yerlerin, aslında o kadarda yabancı olmadığını, önemli olanın kendi kendine, içindeki duvarları kırmak olduğunu.

Berlin’nden döndüm ve aylar öncesinden planladığımız, Slovak Paradise ekip gezimizide yaptık artık. Buraya 3 saat uzaklıkta olan bu doğa harikası yer, beni biraz yordu ama yürümenin insana bu kadar iyi gelebileceği güzel yerlerden bir tanesiydi bence.
Okul
döneminin bittiği, yaz döneminin başladığı bu zamanda beni yeni eğitimler,
kamplar, geziler ve bir tanede bizim düzenleyeceğimiz gençlik değişimi projesi
bekliyor. Dolu dolu geçecek iki buçuk aydan ve sonlardan heyecanla
bahsedebilmek ümidiyle. Hoşçakalın.
Dzien Dobry!
Adını şu an bile telaffuz edemediğim bu
kasabada 6. Ayımı doldurmak üzereyim.
Trzcianka,
Polonya’nın batı kısmında Poznan şehrine 100 km, Berlin’e ise 250 km civarında…
Gelmeden önce ne kadar uzun bir süre gibi
görünse de günlerin nasıl geçtiğini anlayamadan proje süresinin yarısı bitti
bile. Projeye kabul ve vize ile ilgili süreçlerim hızlı işlediğinden
Polonya’daki yeni yaşamım hakkında kaygılanmak için hiç fırsatım olmamıştı.
Ancak uçaktan indiğimde farkına vardım; 1 yıl gibi azımsanamayacak bir süreyi
bana tamamen yabancı bir ülkede ve kültürde geçireceğimin…
Hayatımda ilk defa yurt dışına çıkan biri
olarak, Polonyalı insanların sıcakkanlılığı ve yardımseverliği sayesinde bu
küçük kasabaya ulaşmam hiç zor olmamıştı. Uçağım Varşova’ya inmişti ve benim
Varşova’dan buraya ulaşabilmem için başka bir kasabadan aktarma yapmam
gerekiyordu. Trende Polonya ve Polonyalılara dair ilk izlenimlerimi oluşturan
küçük bir anım oldu. Ben aktarma yapacağım yeri biletimde dikkatli bir şekilde
incelerken yanıma 60-70 yaşlarında bir adam oturdu. O sırada kondüktöre bir
soru sordum ve İngilizce bilmediğini söyledi. Bir yabancı olarak yan koltukta
oturan adamın dikkatini üzerime çekmiştim bile. J Soru yağmurları
başladı tabi ( Dünyanın bütün dedeleri aynı galiba… J ) siyasetten
eğitime kadar 10-15 dakikalık keyifli bir sohbetin ardından Trzcianka’ya nasıl
ulaşacağımı, aktarma yapacağım yeri sordum. Yanımdan kalkıp gitti. 5 dakika
sonra döndüğünde elinde küçük bir kağıt; biletimle ilgili tüm detayları
yazmıştı. Tek tek anlattı ve lehçe olan kısımların telaffuzlarını bana
ezberletti. Trenden inerken bana iyi şanslar dilemeyi ve tekrardan hoş geldin
demeyi de ihmal etmedi. Bu olay Polonya ile alakalı ön yargılarımın dahi oluşmasına
fırsat vermeden ülkeye adapte olmamı epeyi kolaylaştırdı ve benim için
unutulmaz bir anı oldu.
Dürüst olmak gerekirse bu on yedi bin
nüfuslu kasabaya ilk geldiğimde bir yılımı burada geçirecek olmam beni bayağı
tedirgin etmişti. Ama geldikten on gün sonra kendimi Polonyalı bir ailenin
evinde Christmas yemeğinde buldum. O günden sonra onlardan biri olduğumu
hissetmeye başlamıştım. Şimdi ise buraya olan aidiyetim günden düne artıyor.
Polonya’ya ve ilk zamanlarıma dair
hislerimi anlatabildiğime inanarak biraz da projeden bahsetmek istiyorum.
Burada Türkiye’deki mantığıyla ilkokul ve ortaokuldan oluşan iki kademeli bir
devlet okulunda gönüllülük yapıyorum. 6-15 yaş gurubu öğrencilerle çalışıyorum.
Ancak zamanımın çoğu 6-9 yaş grubuyla geçiyor. İlk zamanlar aklımda onlarca
soru vardı. Ama bunlardan en önemlisi, çocuklarla nasıl anlaşacağımdı…
Çocuklarla zaman
geçirdikçe anladım ki onları anlayabilmek için aynı dili konuşmak gerekmiyor;
gözlerindeki neşe ve sevgi ile istedikleri her şeyi anlatıyorlardı. Hatta zaman
içinde onlardan lehçe öğrenmeye başladığımı fark ettim.
Proje sayesinde elde ettiğim kazanımlar
sayarak bitmez ama benim en önemli olarak gördüklerimin başında çocuklarla
çalışma becerisi kazanmış olmak geliyor ki bu mesleğim gereği benim için önemli
adımlardan birisiydi. Keza farklı bir kültüre yaşam tarzına adapte olabilmiş
olmak benim kendimi tanıma ve keşfetme yolumda en değerli kazanımlarımdan
birisi oldu. Kalan 4 aydan fazla sürede kazanımlarımın katlanarak artacağına
inanıyorum..
Görüşmek üzere..
Do widzenia… J
Tuesday, 25 June 2019
Bu ülkede gri yok
Radikal bir karar sonucu şu an Romanyadan bu yazıları yazıyorum. Herkese merhabalar. Son 5 yılımı ele aldığımda yerelde ve ulusalda birçok projeye katılmış, onlarca yer gezmiş, yüzlerce yeni insan tanımış birisi olarak bu serüvenden de eksik kalmamak adına heybeme ekliyorum burayı. Peki biz ne mi yapıyoruz? Hemen kısaca anlatayım ama öncesinde şunu belirtmek isterim ki yok İngilizcem gelişti, yok yeni yerler keşfettim gibi klasik cümleler yazmayacağım çünkü bunlar zaten olması muhtemel olanlar. Farklı olarak; para yönetimi yapmayı, yemek yapmayı, kriz ve şikayet sorunlarını yönetmeyi, ortak kullanım alanlarında saygıyı el üstünde tutmayı ve kendi adıma konuşmak gerekirse anneniz olmadan 2 ayı tek başınıza nasıl geçireceğinizi ilk başta kara kara düşünürken daha 1 hafta bile geçmeden tüm sistemi kurmayı öğreniyorsunuz. Öncesinde de yurtdışı deneyimlerim oldu tabiki ve Romanya bu deneyimlerimde beşinci sırada.
Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerini gördükten sonra böylesine bir konumda bulunmayı ister istemez sorgulayabiliyorsunuz. Demek istediğim şey şartların kötü olması değil, ülkenin gelişmişlik seviyesi ve orta sınıf kavramının bu ülkede olmaması bizleri en şaşırtan durum oldu. Formül şu, ya siyahsın ya beyaz. Bu ülkede gri yok. İşte tam da buraya değinmek istiyorum, birbirini tanımayan biz 9 kişi dünya üzerinde ki gönüllülük bilincini yayma, güveni oluşturma ve sosyal hayat aktivitelerini bireylere empoze ederek akademik başarını yukarıya çekip kendinden emin ve kurallara maruz kalan değil kuralları belirleyen insanların yetişmesinde kendimize sorumluluklar yükledik. Böyle anlatınca tabi resmi olarak algılayabilirsin ya çok meşakkatli işler diyebilirsin ama sana şunun garantisini verebilirim ki biz çok egleniyoruz. Motivasyona ihtiyacım var diyorsan bu yazıyı sonuna kadar oku lütfen. Shakespeare'e atfedilen bir metinde şunlar yazıyor; "insanlar düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten çekindiği için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey veremediği için. " Biz erasmuslular da diyoruz ki yol açık yola çık, dünya için iyi şeyler var adını bırak, özgüvenin senin kimliğin olsun git her yere. Aynı yerde sekip durmanın anlamı yok. Güven kendine. Durma. Devam et.
Xylokastro’daki 2 Ayım
Şubat 2019
Her şey aslında Atina’dan gelirken otobüse
binmemle başladı yaklaşık 24 saattir yolda olduğum için telefonumun şarji
bitmişti ve akşam saat 10 civarlarında bu kasabaya inecek olmak beni çok
germişti, öncelikle şarjım olmadığı için yolumu nasıl bulacaktım. Burası
hakkında herhangi bir bilgim yoktu ve hayatımda ilk kez yurtdışına çıkmıştım.
Otobüste ise iletişime geçebildiğim İngilizce bilen biri yoktu. Neyse ki
otobüsten koca valizimle indiğim anda beni diğer gönüllüler karşıladı.
Gerçekten de çok mutlu olmuştum. Hemen herkesle tanışıp kaynaştıktan sonra bana
kutlama için gece dışarı çıkacaklarını söylediler, ben de tabi ki valizlerimi
hiç açmadan eve bırakıp herkesle dışarı çıktım.
3 tane ev arkadaşım vardı. İkisi Fransız
biri ise Türktü. İlk geldiğim andan beri bana hep yardımcı oldular ve herhangi
bir sorunla karşılaşmadık. Yaklaşık 4-5 gün havanın da bozuk olması nedeniyle
herhangi bir iş yapamadık, baya da üzülmüştüm bu duruma çünķü ormanda
çalışmanın nasıl olacağını gerçekten merak ediyordum. Havalar düzeldikten sonra
çalışmaya başladığımız ilk günü hiç unutmam. Yalnızca 1 saat kadar çalışmıştık,
başımızda duran ormanın çalışanı Giorgos bize nasıl bitki ekeceğimizi
göstermişti.
İlk hafta sonumuzda ben ve ev arkadaşım
Atina’yı ziyaret etmeye karar verdik ama ne yazık ki Atina’yı çok da
beğendiğimi söyleyemem. Oldukça küçük bir alanda sokakta yatmak zorunda kalan
mültecileri ve daha sonra çok çok üst düzey yaşayan ve “elit” olarak
adlandırılabilecek oldukça zengin insan kesimini birlikte görmek beni
fazlasıyla üzdü. Atina, müzeler bakımından oldukça zengin olsa da müzelere
girişler paralı olduğu için malesef sadece Akropolis’e girebildim. Bu arada
arkadaşım da benim gibi gezenti ve hızlı olmaya seven biri olduğu için Atina’da
yapılacak ve görülecek her şeyi yaklaşık bir günde bitirdik.
Xylokastro’ya
geri döndüğümüzde yeni gönüllülerin aramıza katıldığını gördüm. Hemen onlarla
da tanıştıktan sonra o ana kadar yaşadıklarımı anlattım. Kalan üç hafta boyunca
iş koşullarında ve ortamda herhangi bir değişim olmadığı için bu ayı burada
bitiriyorum.
Mart
2019
İki yeni ev arkadaşı aramıza katılmıştı
Yeni Gine’den gelen bu iki Fransız kız da benim gibi ilk defa yurt dışına
çıkmıştı ancak İngilizceleri çok iyi olmadığı için diğerleri gibi Yunanca
dersleri almak yerine İngilizce dersleri almaya başladılar. İlk başta her ne
kadar dil engeli yüzünden anlaşamasak da daha sonra onlarla da kaynaştık. Bu
arada ilk defa sahilde çalışmaya bu ay başladık. Ormanda çalışmanın aksine daha
yorucuydu fakat sahilde çalışmak da gerçekten hoşuma gitti. Ormanda çalışırken
belediye tarafından görevlendirilmiş insanlar da bizimle çalışmaya başladı. Onlarla
da çalışırken herhangi bir sıkıntı yaşamadık. Ev arkadaşım bu arada Balkan Flexi
Pass denen balkanlarda geçerli olan Interrail biletini araştırıyordu. Atina’ya
gidip 53 Euro karşılığında beş gün geçerli olan bu bileti aldıktan sonra
birlikte Selanik, Sofya ve Belgrad’a gittik. Aslında internetten edindiğimiz
bilgilere göre bir rota çıkarmıştık.
Plana göre Makedonya ve Romanya’yı da
görecektik fakat daha sonra internette yazan tren tarifelerinin yaz tarifesi
olduğunu ve Haziran gibi başladığını öğrendik bu yüzden malesef Romanya ve
Makedonya’yı ziyaret edemedik. Ayın ortalarına doğru ise Xylokastro’ya geri
döndüğümüzde bizi bir sürpriz bekliyordu. Dil okuluna gidip orada Evs hakkında
ve kendi ülkemizi tanıtan bir sunum yapmamız gerekiyordu ama sunuma gelen öğrenciler
9-10 yaşlarında olunca haliyle oldukça heyecanlıydık çünkü onlarla nasıl bir
üslup kullanarak iletişime geçmeye çalışmamız gerektiğini tam anlayamadık. Ayın
sonlarına doğru ev arkadaşlarımı da uğurlamak için uzun dönem gönüllülerle
birlikte onlara bir yemek düzenledik. Hepimiz oldukça üzgündük iki ay gibi kısa
bir sürede ne kadar güzel ilişkilerin kurulabildiğini görmek hem ayrılacağımız
için üzücü hem de çok güzel bir deneyimdi. Bu ayın sonunda ilk geldiğimde beni
karşılayan üç ev arkadaşım da gitmişti. Evde sadece ben ve ayın başında gelen iki
arkadaşım kalmıştık. Bense zaten Nisan’ın ilk haftası dönüyordum o yüzden son
kalan günlerimi hep arkadaşlarımla birlikte geçirdik. Nisan’ın 1 ve 2sinde ise
yeni gönüllülerin de gelmesiyle ev hemen 8 kişi olmuştu. 3 Nisan günü herkese
veda edip Atina havaalanına gelmek üzere ben de yola çıktım. Yalan yok
Yunanistan’da o kadar fazla ve güzel anım olmuştu ki hiç bırakmak istememiştim
orayı. Benliğimi bulmamda bu iki ayın o kadar büyük bir etkisi var ki... Geri
dönüp bakınca iki aya ne kadar çok şey sığdırmışız diyorum.
Mehmet
Mert Karadenizli
Saturday, 22 June 2019
Still in Italy
İtalya’nın Treviso şehrindeki bir yıllık AGH
sürecimin ikinci ayı bitti. Dil geliştirme&öğrenme sürecinden bahsetmeye
başlayarak proje içinden ve dışından faaliyetlerle devam edeceğim.
Bir
aydan uzun zamandır iki İtalyan gönüllüyle kendi evimizde bire-bir özel ders
tadında İtalyanca derslerine devam ediyoruz. Diğer yandan derneğin bir
gönüllüsünün dil bölümü öğrencileriyle de İtalyanca pratik yapıyoruz.
Her
etkinlik, aslında karşılaştırmalı kültür dersi gibi. Örneğin dil pratik
etkinlikleri: İfadelerin farklı dillerdeki anlamlarıyla başlayıp kelime ve
deyimlerin kökeninin kültürel, tarihi, ekonomik, siyasi sebep ve yansımalarıyla
devam edebiliyor. Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler öğrencisi olarak
ayrı bir zevk alıyorum tabi bu durumdan. Ek olarak “Türk gibi sigara içmek” benzeri farklı
milletlerce kullanılan hakkınızdaki deyimler üzerine konuşmak da ilginç oluyor.
Etkinliklerde sanatsal faaliyetlerin yeri
artmaya devam ediyor. Engelli merkezinde tiyatro, sanatla sosyal faydanın
harmanlandığı güzel bir örnek ki tam olarak aradığım renk. Yakında dil
pratiğini dans ve tiyatroyla birleştireceğimiz yeni bir proje başlayacak. Bu
güzel haber üzerine fonda en sevdiğiniz şarkı çalsın 🎉💃
Proje
harici bahsedecek olursam şehirde farklı kulüp ve derneklere de katılıyorum.
Çevre şehirlerdeki etkinlikler de dahil. Ör:30 dk uzaklıktaki Venedik’teki bir
siyasi araştırma merkezinin etkinlikleri, dans geceleri ya da festivaller. Her
hafta sonu farklı bir şehri gezmeye çalışıyorum. Bu gezintileri Balfolk dans
etkinliklerine göre ayarlayarak dansla gezmeyi birleştiriyorum. Bu arada
yakında sevgili gönülü yoldaşım Dilan’la proje ve dernekten bağımsız olarak
dans etkinlikleri düzenleyeceğiz. Taze haber, heyecanı üzerinde tütüyor.
Italyanlar hoşgörülü ve anlayışlı olsalar da
bazı basit durumlar var ki tahammül sınırları tebessümden öte kahkaha
attırabiliyor. Bunlar genelde mutfak, yeme-içmeyle alakalı bizce basit konular.
İlk örnek: Aynı tabakta farklı yemekler birbirine karışamaz. Oysa ben
vazgeçemem Cem Yılmaz usulü açık büfeyi andıran tepeleme tabaklardan.
“Aperitivo” dedikleri atıştırmada içecek
olarak spritz ve benzerlerini (ama çok benzeri olacak), yiyecek olarak cips
veya pizzamsı küçük atıştırmalıkları tüketmene sıcak bakıyorlar yalnızca. Ben
kahve alınca şokla karışık bi üzüntü dalgası hızla yayıldı masada. 10 dakika
önce “Pizzayla çay içmeyi de severim” deyince gösterdikleri aşırı tepki
karşısında “Ama burda çok baskı var” yakarışımdan sonra daha hoşgörülü
davranmaya çalıştılar amaa “sen öyle seviyorsan harika tabi ki Melikee” derken
gözlerden bir damla yaş süzülecekti. Sonra (daha önce hiç denememiş olmama
rağmen) “Daha bu bir şey değil favorimi izleyin şimdi” deyip cipsi kahveye
daldırınca masa karıştı. “Mamma mia, oh my gosh, ohhh my goodness” tepkileri
arasında zor anlar yaşatmış olabilirim ama tamamen sevdiğimden. Birbirimize
alışıyoruz ;)
İtalyan
bir arkadaşım İtalyanların mutfak sınırları hakkında abartılı, güzel bir örnek
vermişti: “Pizzadan önce tiramisu sipariş verirsen polis gelir ve kelepçeleyip
götürür seni.”. (Bu arada tiramisu burdan, Treviso’dan çıkmış.).
Bu
hayati ek bilgiyle bitiriyorum.
Bambaşka bir ülkede, bütün sorumluluk üzerinizdeyken
kendinizi geliştirmenin seviyesi de yüksek. AGH süreci belki sizin ortalama bir
paket olabillir ama “...onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz”.
Malzemesi kaliteli, ortaya çıkacak yemek size bağlı. Deneyimlemeye kesinlikle
değer.
Hepimize eğlenmekten fenalaşacağımız günler
diliyorum.
Braneşti'den herkese selamlar
"Focus on your goal,never give up"

Ben Sinan. Üniversiteden mezun olduktan sonra farklı tecrübeler edinmek ve kendime daha fazla katkı sağlamak istedim . IYACA sayesinde böyle güzel bir projeye katılma şansım oldu.Romanya’nın Braneşti kentinde ‘Youth European Parliament’ projesine 2 aylık maceraya sağanak yağmur altında Mayıs ayının başında büyük bir heyecanla başladım. Proje arkadaşlarımı tanımakla başlayan yolculuğum Bükreş’e geldiğimizde mentörümüzün bizi karşılaması ile devam etti. İlk haftamız okulu, çevreyi ve şehri tanımakla geçti.
Projemiz daha önce belirttiğim gibi Romanya Bükreş'in Braneşti ilçesinde gerçekleşiyor.Projenin amacı burada yaşayan insanlara oy kullanmanın kendileri için bir sorumluluk olduğunu ve ülke geleceğine etki etmeleri amacıyla oy kullanmanın önemini kavramalarını sağlamak ve burada seçime katılımın düşük olması nedeniyle oy oranlarında artışa yardımcı olmaktır. Haftada iki gün Pazartesi ve Cuma günleri Bükreş’teki ofisimizde toplanıp o hafta yapacağımız çalışmaların planlamasını yaptıktan sonra haftanın değerlendirmesini yapıyoruz.Ofiste organize edilen Rumence dil kursuna katılarak yeni bir dil öğrenme şansı yakaladım. Haftanın üç günü sınıflarda öğrencilerle aktiviteler yapıyoruz. Lise öğrencileriyle neden oy vermelerinin gerektiğini tartışıp
daha sonra hazırladığımız sunumlarla, aktivitelerle onları bu konuda bilgilendiriyoruz. Gençlere bu konuda bilgi verip, iletişim kurarak bakış açılarının gelişmesini sağlamak ,hayatlarına dokunmak benim için güzel bir deneyim. Romanya kültürünü ve dilini öğrenmek , kendi dilimizi onlara öğretmek eğlenceli bir tecrübe. Kültürlerimizin benzerlik ve farklılıklarını buraya gelip onlarla yaşayarak anlama şansı buldum.
İzinli günlerimiz de Bükreş’in tarih dolu sokaklarını,göllerini , müzelerini ve şehrin birbirinden güzel parklarını gezme şansı buldum.Bükreş dışında hafta sonu Braşov ve Köstence şehirlerini gezme fırsatım oldu.Romanya'yı çok sevdim.İkinci aydayız.Bu güzel ülkeyi çok özleyeceğim.
Sakin ,huzurlu benim hayran olduğum şehir Braşov; meydanı, kafeleri, sokakları ve şehrin manzarası görülmeye değer.Gezmek, keşfetmek, araştırmak, farklı insanlarla tanışıp konuşmak insanın olaylara bakış açısını değiştirip , ufkunu genişletiyor.
Kendinize bir iyilik yapın,bu projeye katılın,Size kattıklarına siz bile inanamayacaksınız. Hadi ne duruyorsunuz başvurunuzu yapsanıza! Saygı ve sevgiyle kalın.
Friday, 14 June 2019
Projenin Sonuna Doğru
Merhaba,
ben Burak. 6 aylık EVS projemin son çeyreğine girmiş bulunmaktayım. Şimdiki iki
haftanın da Easter tatili (20 Nisan – 5 Mayıs) olduğunu düşünürsek projede 1
aydan kısa bir süre kaldı diyebilirim.
Projede
neler yaptığıma dair kısa bir özet geçeyim. Aralık ayında geldim Atina’ya. İlk
ay bütün katılımcılar olarak ülkemizdeki mültecilerle ilgili başarılı
çalışmalar ve istatistikler hakkında bir araştırma ve sunum yaptık. Kısa bir
süre blog üzerinde çalıştım. Bu sıra projenin ana unsuru olan After School’da
yardımcı öğretmen rolündeydim diğer gönüllülerle birlikte. Bizden önceki
gönüllüyü destekledik başlarda.
İkinci ayın
ortalarında muhteşem bir manzarası olan Chalkidiki’de on-arrival training’e
katıldık. Yunanistan’ın farklı farklı yerlerinden 24 EVS gönüllüsü ve 2
eğitmen, bu harika yerde müthiş vakit geçirdik. Dönüşte bu insanlardan ayrılmak
epey zordu benim için. EVS’i, burada geçirdiğim zamanı gerçekten güzelleştiren
bir eğitimdi. Atina’dan olmayanların birçoğuyla daha sonra iletişimimiz olmasa
da Atina’daki gönüllüler olarak gerçekten güzel bir çevre kurduk. Hala aynı
insanlarla görüştüğümü söyleyebilirim.
Genel
olarak buradaki yaşantım hayatımın en kolay evrelerinden biri, esnek ve çok da
yoğun olmayan çalışma saatlerimden bana kalan geniş boş zamanın keyfini
çıkarıyorum, odak noktamı gereksiz şeylerden kendime çevirdiğim, kendime
döndüğüm bir dönem. 2019’un bana getirdiği onca talihsizliğe rağmen. İlk ayın
sonunda telefonum çalındı, gelmeden önce aldığım bilgisayarımın ekranı ikinci
ayın sonunda bozuldu, bazı sağlık problemleri yaşadım, son dönemde bacağımı
ciddi derecede yaktım... Ama bunları yaşayıp hayatımı buna göre
uyarlayabildiğimi, bu durumla baş edebildiğimi görmek benim için iyi oldu bir yandan.
On-arrival
training’den döndüğümüzde kişisel projemiz üzerinde çalışmamız istendi. Benim
aklımda film gösterimleri düzenlemek ve birkaç diğer ihtimal vardı. Film
gösterimleri için bazı araştırmalar yaptığım, seçeceğim filmleri izlediğim,
logoyu ve sayfayı hazırladığım süreçte bilgisayarımın ekranı bozulunca maalesef
bunu askıya aldım. Daha sonra da bir sinema kulübüne dahil olup, her hafta aynı
insanlarla buluşabildiğim, izlenecek film için önerilerde bulunabildiğim, film
hakkında ciddi bir sohbet yapabildiğim bir ortam bulunca da askı hali süresiz
hale döndü.
Bilgisayarımı
garanti dışında tamir ettirmek istemediğimden emin olup durumu kabullenince
vakit kaybetmeden diğer ihtimaller üzerine yoğunlaştım ve Türkçe öğretmekte
karar kıldım. Üç haftalık bir sürede katılımcılara ulaşıp projenin ortalarında
derslerimi başlattım. Bu konuda kendimi gerçekten başarılı hissediyorum. İki
hafta öncesine kadar kişisel projesini gerçekleştirebilmiş bir tek ben vardım
ekipte. Hemen hemen hiç fire vermeden on öğrencimle devam ediyoruz. Sınıfın
geneli Yunanlardan oluşuyor, bir Filistinli ve bir de Tunuslu var. Hepsi burada
yaşayan, çalışan ya da okuyan insanlar. Öğrenirken yaşadıkları zorlukları ve
gelişimlerini görmek harika bir duygu. Bu dili öğretmekten çok büyük keyif
alıyorum.
Projenin
ana unsuru olan after-school'da üç gönüllü olarak sınıfı böldük. Ben başlangıç
seviyesinde çocuklarlayım. Bangladeş’ten Rabib, Sudan’dan Moli, Kongo’dan
Exauce ve Nijerya’dan Blessy’ye haftanın iki günü İngilizce öğretiyorum.
Onlarla birlikte bütün çocuklar beni çok seviyor, ben de onları çok seviyorum,
aramız çok iyi ama çocuklara bir şey öğretmek konusunda o kadar iyi olduğumu
söyleyemeyeceğim. Keşke hep oynasak...
Yaklaşık
bir ay önce de mid-term training’e gittik. Atina’nın en yüksek noktasında, dağ
evi konseptli bir kamptaydık. Benim için dayanması güç 4 gündü. Havanın aşırı
kötü olduğu bir dönemdi ve mahsur gibiydik. Fırtına, kar, soğuk... İlk eğitimin
yanına yaklaşamadı.
Benim için
genel olarak durumlar bu şekilde. Türkçe derslerimi dönene kadar her hafta
yapmayı planlıyorum. Bu yüzden birikmiş izinlerimi dahi kullanmak istemiyorum.
Ancak günleri ayarlayıp birkaç yere gideceğim. Palermo’ya 5 sene aradan sonra
bir ziyaret için biletimi aldım bile. Projemden tek ve buradaki en iyi arkadaşımla
gideceğiz. Berlin’e gitmeyi de ciddi bir şekilde düşünüyorum. Bakalım zaman
bizim için daha neler getirecek.
Sağlıcakla kalın!
Subscribe to:
Comments (Atom)


















