Friday 29 July 2022

BARCELOS' UN MEŞHUR SİMGESİ

BARCELOS HOROZ EFSANESİ


Resimde görünen rengarenk horoz heykeli, Barcelos'un simgesidir ve bu sembol yerel halk için büyük önem taşımaktadır. Bu sembolü hemen hemen her yerde kullanıyorlar. Mesela, tekstil ürünlerinde (özellikle mutfak gereçlerinde) hediyelik eşyalarda (magnet, şarap açacağı, anahtarlık vb.) aklınıza gelebilecek her türlü versiyonunu veya tıpa tıp kendisinin minyatürünü bulmak mümkün.

Tabii akla gelen ilk sorulardan biri; bu horozun hikayesi nedir?
Neden yerel halk için bu kadar büyük önem taşıyor? 



Efsane 15. yüzyılda Barcelos'ta geçer. Vatandaşlar, faili meçhul bir suçtan o kadar rahatsız olmuştu ki, insanlar evlerini terk etmekten korktular. Yoksul bir hacı, Satiago Compostela yaptığı hac sırasında verdiği sözü yerine getirmek için Barcelos'tan geçiyordu. Barcelos'ta olduğu açıklamasına rağmen yine de tutuklandı ve asılmaya mahkum edildi. Sessizce gitmeyi reddetti ve kendisini ölüme mahkum eden yargıca götürülmesini istedi. Yetkililer onun dileğini yerine getirdi ve arkadaşlarıyla bir ziyafet verirken onu sulh hakiminin evine getirdi. 

Hacı masum olduğuna yemin etti ve masanın üzerinde pişmiş bir horozu işaret etti. Kanıt olarak horozun asıldığı saatte öteceğini iddia etti. Açıklama büyük miktarda kahkaha ve alaya neden oldu. Hakim, masumiyet ifadesini görmezden geldi, yine de iştahını kaybettiği için horozunu bir kenara bıraktı. Hüküm vakti gelince hacı cezasını kabul etmek için darağacına gitti.  

Cellat kararını veremeden hemen önce, kızarmış Barcelos horozu belirdi ve masanın üzerinde kalabalığın önünde durdu ve tam da hacının tahmin ettiği gibi öttü. Hakim yaptığı hatayı anladı ve hacıyı kurtarmak için koştu. Kordon doğru şekilde sıkılmamış ve ölüm cezasından kolayca kurtulabilmiştir. Hacı daha sonra Barcelos'a dönecekti. Horoz mucizesiyle kendisini kurtarmaktan sorumlu hissettiği Meryem Ana ve Aziz James'in onuruna bir haç yonttu. Bugün bu haç Horoz Efendisinin Haçı olarak anılmaktadır. Bu heykel halen Barcelos Arkeoloji Müzesi'nde bulunmaktadır. 



SIRA DIŞI BULUTLAR

Resimde bulunan bu efsane bulutlar, Barcelos/ River Cávado'da benim tarafımdan çekilmiştir. :) Bu, Mammatus Bulutları, çok nadir ortaya çıkarmış ve hızlıca kaybolurmuş. O günde de şans eseri nehir kenarında arkadaş grubumla voleybol oynarken aniden gökyüzünün ilginçliğini fark ettik. Çok sıra dışı ve büyüleyiciydi. Daha önce bu tür bulutlara hiç bir yerde rastlamamıştım. Bulutların biraz dağılması sonucu, hemen yağmur bastırmıştı fakat çok da uzun sürmemişti. Çok ilginçti aynı zamanda farklı bir atmosferi vardı..
Her şey o kadar hızlı bir zaman diliminde gerçekleşti ki  inanılır gibi değildi. Gökyüzü resmen kendi dünyasını yaşıyordu. Ve, bizde buna şahit oluyorduk.

Bu fotoğrafı Mammatus Bulutları'nın dağılmasından sonra çekmiştim. Çok enteresan değil mi? Her şey o kadar hızlı bir zaman diliminde gerçekleşti ki inanılır gibi değildi. Gökyüzü resmen kendi dünyasını yaşıyordu. Ve, biz de buna şahit olduk... :)
Kendimi şanslı hissediyorum.. 

Xylokastro Macerası Sonu

Selamlar, ne yazık ki Xylokastro maceramın sonuna geldim. 2 aylık macera son buldu. Size ilk yazımda yazdıklarımın özetini geçmek isterim. Ben Burak, 19 yaşında İzmir'de hazırlık sınıfı öğrencisiyim 2 aydır Xylokastro şehrinde bulunuyordum. 

Xylokastro 6000 nüfuslu küçük bir kasaba Coğrafi olarak Yunanistan'ın Mora yarımadasının kuzeyinde bulunuyor. Ulaşım imkanı olarak şehirlerarası otobüsler ile veya tren ile Atina, Patras gibi şehirlere ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Orada genelde çevre temizliği, duvar, bank, çit, tabela boyama gibi işler yapıyordum. Bazen çocuklara geri dönüşümü öğretmek adına günler düzenleyip onlara oyunlar oynatıyorduk. 

Xylokastro benim için çok özel bir şehirdi, orada kısa sürede birçok dost edindim. Hem yerli hem yabancı birçok arkadaşım oldu. Hep beraber gezilere çıktık, akşam yemekleri yedik. Özellikle 2 ay beraber kaldığım ev arkadaşlarımla aramda gerçek bir dostluk oluştu. Arkadaş olmak için aynı dili konuşmanın gerekmediğini öğrendim.  Onları çok özleyeceğim.

Ayrıca Xylokastro gerçekten huzurlu ve sakin bir şehirdi. İlk ay alışmak ile geçmişti ama ikinci ay bol bol gezdim. Eğer Yunanistan'a gelirseniz Aigio'yu ziyaret etmeyi unutmayın! Gezilecek güzel yerleri ve sıcakkanlı insanları var. Bu 2 aylık macera bana çok tecrübe kattı. Kendimi 10 yaş daha tecrübeli hissediyorum.

Bu tecrübeleri elde etme yolunda bana katkı sağlayan ve beni buraya gönderen başta Serdar Osman DOBUR Bey'e Murat ŞAHİN Bey'e Gülcan Hanım'a ve bütün IYACA ailesine minnettarım ve teşekkürlerimi sunuyorum.


Tunus Günlükleri 2. Ay

Tunus gönüllülük sürecimin 2. ayını da bitirdim. Öncelikle sizlere burada olan deneyim ve duygularımdan bahsetmek istiyorum. 2 ay bana gerçekten çok özel şeyler kattı. Bana yeni bir kültür, yeni arkadaşlar, yeni deneyimler ve en önemlisi yeni bakış açıları kazandırdı. Yeri geldi çocuklarla beraber derslerine eşlik ettik. Yeri geldi çevre sağlığını korumak adına atık toplama faaliyetlerine katıldık yeri geldi duvarla kapı bile boyadık. Bunlar harici farklı milletlerden insanlarla bunu yapıyor oluşunuz bu anları bir hazine niteliği kazandırıyor. Şimdi sizlere gezdiğim yerler hakkında ufak bilgiler vereceğim.

  

EL JEM 

El Jem beni gerçekten büyüleyen Roma döneminden kalma bir harabedir. İçeride yürürken gerçekten o dönemin tarihini hissediyorsunuz.

MUNASTIR

Gezerken huzur bulduğum bir yer olan Munastır. Burası bir sahil şehri ve kıyısında bir ribat (kale) bulunduruyor. Bu kale deniz savaşları için bulunduğu mevkiinin güvenliğini sağlamak amacıyla yapılmış.

SAHRA


Sahra benim için çok özel bir deneyimdi. Çölde güneşin batışıyla beraber yıldızları tüm parlaklığıyla izlemek bambaşka bir deneyim. Ve bunu resimde görmüş olduğunuz gibi geleneksel kilimlerin üzerinde Tunus çayı ile beraber yapmak çok keyifli. Çölün ortasında palmiyeler akarsular görmek insana gerçekten muhteşem bir huzur veriyor. Tabi Star Wars'ın dizi setini unutmamak lazım.

TAKRUNA

Burası küçük bir Berberi köyüdür.2. Dünya Savaşından saklanmak için yapılna bu yere çıkması biraz yorucu. Ve dağın üstüne yapılan bu güvenlikli alan şimdi toprak kayması riskinden dolayı sadece gelen ziyaretçilere açık.

Xylokastro'daki 2. Ayım

 Xylokastro'daki 2. ayımdan herkese merhaba!

Şu an burası neredeyse 40 derece, sıcakla başa çıkmak gerçekten çok zor, ama tabii ki Yunanistan'ın güzelliklerine değer. Şu an son kez Atina'yı ziyaret ettiğim gezimden Xylokastro'ya dönüyorum. Bu ay size gönüllülük deneyimlerinden, Atina ve Aegina gezilerimden bahsetmek istiyorum ve tabii burada 2 ayda en çok ihtiyaç duyduğum eşya ve kıyafetlere de yazımda yer vermek istiyorum. İyi okumalar.


Evet, öncelikle gönüllülük faaliyetlerine değinelim. Zaman ilerledikçe ve hava sıcaklaştıkça çalışmak ve sabahın erken saatlerinde uyanmak gerçekten çokça zorlaşıyor fakat siz yolları, sahilleri temizlerken çevreden geçen insanların size selam vermesi, sizinle sohbet etmeleri, su veya kahve ikram etmeleri insana iyi bir şey yapıyor olduğunu hissettiriyor ve bu gerçekten çok güzel bir his. Tüm yorgunluklara ve sıcağa değiyor. Her ay 2 tane olmak üzere toplam 4 kez izin günü kullanma hakkımız var. Ben bu izin günlerinizi ya en sıcak havalarda ya da gezilerinizi uzatmak istediğiniz zamanlarda kullanmanızı öneririm.


   


Bu ay Atina'ya iki kez geldim. İlk geldiğimde şehir bana çok kirli ve kalabalık gelmişti tabii ki antik yapılar çok çok güzeldi ama onun dışında sokaklar çok yorucu ve güvensiz gelmişti. Çokça üzülmüş ve hayal kırıklığına uğramıştım. Yanlış yerlerde geziyormuşum. Bu seferki gezimde ise Yunanistan'daki en güzel günlerimi geçirdim diyebilirim. Atina çok büyük bir şehir ve çok kalabalık herhangi bir yere gitmek için otobüs veya metro kullanmanız gerekiyor ama ulaşım bileti sistemleri bizden biraz farklı burada 90 dakika,24 saat, 5 gün kadar kullanabileceğiniz farklı biletler satılıyor. Bu biletlerden alırsanız belirtilen süre içerisinde istediğiniz kadar toplu taşıma aracına binebiliyorsunuz bu gerçekten çok avantajlı. Atina'da farklı yiyecekler yiyebileceğiniz, alışveriş yapabileceğiniz birçok yer var. Biraz pahalı sadece lütfen kafelere oturmadan önce İngilizce menü istemeyi unutmayın, fiyatları inceledikten sonra istediğiniz yere gönül rahatlığıyla oturabilirsiniz. Yunanistan'da genellikle tüm kafe ve restoranlarda su ikram ediyorlar ben buna çok şaşırmıştım ama yazın bu sıcağında gerçekten çok güzel bir jest. Aegina'dan bahsedecek olursam ise Atina'dan aktarma yaparak gittiğimiz bir ada. Vapur yaklaşık 2 saat sürüyor keyifli bir yolculuk. Ada da oldukça güzel fakat çok büyük. Adayı gezmek istiyorsanız bisiklet kiralamak çok rahat olacaktır. Açıkça söylemem gerekirse yaptığım geziler arasında en az beğendiğim yer burasıydı, eğer Yunanistan'daysanız öncelikli tercihinizin bu ada olmamasını öneririm. Aegina'daki en güzel şey kaldığımız evdi, çok güzel bir balkonu ve manzarası vardı...


Gelelim en önemli bulduğum kısım olan buraya gelmeden önce bavul hazırlarken dikkat etmenizi gerektiğini düşündüğüm kısma; ben genelde seyahatlere çıkarken yanıma ne olur ne olmaz diye her şeyi ama her şeyi alan bir insanımdır. Buraya gelemden önce birçok blog okudum ve eksiksiz gelmeye çalıştım. Lütfen siz böyle yapmayın, eksiklerinizi buradan da tamamlayabileceğinizi unutmayın yoksa kocaman bavulları buraya kadar sürüklemeniz ya da onların sizi buraya kadar sürüklemesi gerekebilir :)


Sadece unutmamanız gereken birkaç şeye yer vermek istiyorum. 


• Eğer yazın burada bulunacaksınız mutlaka yanınıza 3-4 hatta belki 5 tane kısa kollu oversize tişört alın. Ben crop giyerim bu sıcakta tişört hiç çekilmez demeyin çünkü ben dedim ve yanıma sadece iki tane tişört aldım biri pijama- güneş teninizi çok fazla etkiliyor özellikle çalışırken omuzlarınızı koruması için kısa kollu tişörtlere çok fazla ihtiyaç duyuluyor.

• İkinci ve ben en önemli olan eşya ayakkabılar... Ben buraya bir converse bir sandalet ve bir parmak arası terlikle gelmiştim. Ama inanın hiç yeterli olmadı buradan yeni bir spor ayakkabı ve terlik almak zorunda kaldım. Çünkü işe gittiğimiz zamanlarda kimi zaman sahilde kimi zaman ormanda kimi zaman caddede oluyoruz ve ayakkabılar çok yıpranıyor. Yanınız iş için bir spor ayakkabı (muhtemelen dönerken çöpe atacak olduğunuz), bir günlük ayakkabı, bir sağlam terlik, bir sandalet ve de aksamları dışarı çıkmak isterseniz de şık bir ayakkabı almanız iyi olacaktır.
• Bazı geceler serin olabiliyor bir ceket ve bir sweat mutlaka size yardımcı olacaktır.
• Eğer ağır bir bavul taşımak istemiyorsanız şampuan, saç kremi vs. almanıza gerek yok çünkü burada bu ürünlerin fiyatları oldukça uygun buradan alabilirsiniz.
• Yanınıza çalışırken de seyahatlerinizde de lazım olacak cüzdan, telefon, pasaport gibi eşyalarınızı koyabileceğiniz minik bir çanta almayı unutmayın. Kendisi çok konforlu oluyor.
Ve tabii ki sakın güneş kremlerinizi, güneş gözlüğünüzü ve şapkanızı unutmayın. Bunlar benim deneyimlerimden elde ettiğim ve bir sonraki projelerde mutlaka dikkat edeceğim şeylerdi umarım sizlerin de işine yarar.


Nasıl geçtiğini anlamadığım 2 ayın sonuna gelirken burada geride bırakacaklarım için çok üzülüyorum ama geriye dönüp baktığımda buradan çok özel arkadaşlar ve çok güzel deneyimlerle ayrılıyor olacağım. Bana kattığı her şey için emeği geçen herkese teşekkür ederim. Umarım ben de herkese geriye dönüp baktıklarında yüzlerinde minik gülümsemeler oluşturabilecek minik ama anlamlı anılar bırakabilmişimdir.




Romanya Anılarına Veda

Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama Romanya’daki son blogumu yazıyorum. Zaman nasıl bu kadar hızlı geçebilir hala idrak edemiyorum. Koskoca 10 ay göz açıp kapayıncaya kadar geçti Şimdi Cioragarla’da anılarıma veda ediyorum.
Romanya’da hayatı hiç bitmeyecekmişçesine yaşamayı öğrendim diyebilirim. Sadece son bir ayımda bile iki farklı şehir gezdim. Sibiu isimli 2007 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen şehri ziyaret ettim. Eski bir Alman şehri olan Sibiu gözlü evleriyle ve mimarisiyle ünlü. Avrupa’nın en yaşanabilir sekizinci şehri seçildiğine dair de bir veriye denk gelmiştim. Şans o ki tiyatro sevdalısı bir insan olarak Sibiu’da Uluslararası Tiyatro Festivaline denk geldik. Orada olduğum süre boyunca meydanlar ve sokaklar tiyatrolarını icra eden tiyatrocular ve onları canı gönülden beğenerek izleyen insanlarla dolup taşıyordu. Neşeyi ve huzuru iliklerime kadar hissettim diyebilirim. Ayrıca pastane ürünleri de abartmıyorum Romanya’nın en iyisi olabilir. Vanilyasından çikolatalısına kadar çeşit çeşit simit yemeye doyamadım.
C:\Users\Rumeysa Homan\Desktop\WhatsApp Image 2022-07-06 at 08.29.47 (1).jpegŞehirde manzaray ulaşabilmek için iki güzel kule var. Biri Evanjelist Kilisesi diğeri ise Konsül Kulesi. Her ikisine de çıkıp denedim şansımı ve her ikisini de beğendim.C:\Users\Rumeysa Homan\Desktop\WhatsApp Image 2022-07-06 at 08.29.47 (1).jpegŞehirde manzaray ulaşabilmek için iki güzel kule var. Biri Evanjelist Kilisesi diğeri ise Konsül Kulesi. Her ikisine de çıkıp denedim şansımı ve her ikisini de beğendim.C:\Users\Rumeysa Homan\Desktop\WhatsApp Image 2022-07-06 at 08.29.47 (1).jpegŞehirde manzaray ulaşabilmek için iki güzel kule var. Biri Evanjelist Kilisesi diğeri ise Konsül Kulesi. Her ikisine de çıkıp denedim şansımı ve her ikisini de beğendim.C:\Users\Rumeysa Homan\Desktop\WhatsApp Image 2022-07-06 at 08.29.47 (1).jpeg
İkinci gezdiğim şehir aslında tam olarak bir şehir ziyareti değildi. Constanta yakınlarında Eferie Nord isimli küçük bir yere gittik. Yüzdük güneşlendik ve eğlendik. Haziran ayı Bükreş’te geçirdiğim son ve en verimli ayımdı. Vakit buldukça arkadaşlarımızla parklara koştuk sayısız piknikler ve yoga-pilates seansları yaptık diyebilirim. Her açıdan 10 puanlık bir aydı. Son etkinliklere çok katılım olmadı çünkü okulun son haftaları olduğu için öğrenciler isteksizdi ve sayıları oldukça azdı. Yine de son etkinlikte bir hüzün çökmedi diyemem.
Sınıfta çevre ile ilgili soruların olduğu bir yarışma yaptık ve kültürel etkileşimin önemini anlatmaya çalıştığımız bir oyun oynadık. Ve bir de Erasmus gönüllülük ve gençlik değişimlerinde verilen Youthpass  Sertifikası'nın öneminden bahsettik. Son etkinliğimin de resmini ekledim.

C:\Users\Rumeysa Homan\Desktop\WhatsApp Image 2022-07-06 at 08.29.47 (2).jpeg
Önceki bloglarımda bahsetmiş olabilirim ancak Constanta Teyzemden bir daha bahsetmek istiyorum. Bir gün muşambasını okulun bahçesine serip toplamasına yardım etmiştik. O günden beri bize sürekli yaptığı çorbalardan gogoşilerden ikram etmeye başladı. Yeri geldi Türk adetidir diye bir irmik helvası yapıp götürdük ancak yoğun bir günün ardından mutfağa girdiğimizde görüyorduk ki mis gibi çorbalar bırakılmış bizim adımıza. Son defa vedalaşmak istedik ve ona küçük bir hediye vermek istedik. Evinde bulamadık. Üzgün üzgün yurda dönerken yolda karşılaştık. Rumen bir arkadaşımdan çevirme yapmasını rica ettim. Ona teşekkür ettiğimizi ve onu çol özleyeceğimizi söyledik. Elimizde küçük kek kutusunu görünce bize “Anı en büyük hediyedir.” Dedi ve içinden kek çıkarıp bize ikram etti ve beraber yiyelim dedi. Romanya’da sayısız insanla tanıştım. Rumenlerin en çok bu samimiyetine ve iyi kalpliliğine hayran kaldım. Teşekkürler Romanya. Beni büyüttüğün için.
C:\Users\Rumeysa Homan\Desktop\WhatsApp Image 2022-07-06 at 08.29.47.jpeg














Guiamares ve Caminha'yı Geziyorum

 GUİAMERS

 

Guiamares, daha önce de ziyaret ettiğim fakat şehrin, hatta Portekiz'in doğmuş olduğu şehrin ana sembolü olan kuleyi daha önce ziyaret edememiştim. Kuleye 3 euro karşılığında bilet alıp ziyaret ettim. Hemen yanında bulunan Guimaraes Palace'da ücrete dahil olup, müze olarak tarihi ve kültürel içerikli oldukça ilgi çekici bir saray havasında, tarih kokan bir yapı. 

Buraya kadar gelip, ziyaret etmeden ayrılmak oldukça içimde kalmıştı. 

CAMİNHA 

 

Caminha, Portekiz`in en Kuzeyinde yer alan, Ispanya sınırında hatta nehirin karşısından İspanya'yı gören ufak, sevimli şehir. Burada hem nehir hem de okyanus kıyısı bulunmaktadır. Ama, okyanusa gitmek tam olarak yürüme mesafesinde değil, tabii ki mümkün ve buna değer.
Sahili son derece sakin, huzurlu ve fazla dalmadan yüzmeye ve keyifli zaman geçirmeye müsait. 

Şehir merkezi, çok tatlı mimari yapıya sahip. Ufak sokaklar, merkezde oldukça geniş seçenekli restorant ve kafeler tam anlamıyla bana İtalya'yı hatırlattı.

Paskalya,Sakura ve Kaunas!


Sözde bahar ayından ve Vilnius'tan herkese tekrardan merhabalar! Havalar biraz biraz ısınmaya çiçekler açmaya başladı. Ayın yarısını kış diğer yarısını bahar gibi geçirdik. Paskalyadan sonra şehri ve herkesi bir bahar havası sardı ister istemez beni de. Paskalya için kreşte kurabiyeler yapıp yumurtalar boyadık ayrıca etkinliklerin çoğu paskalya temalı idi. Ben ve kreşteki diğer gönüllü arkadaşım ile beraber çocuklar ile kek yaptık. Yapması eğlenceli tadı ise lezzetliydi.


Nisan ayı son haftasında Vilnius şehir merkezindeki sakura ağaçlarıyla dolu sakura parkına gittik. Dürüst olmak gerekirse hayatımda gördüğüm en güzel ağaçtı sakura ağaçları. ağaçların tek kötü özelliği çiçekleri sadece birkaç hafta kalıyor o güzelliği görmek için neredeyse tüm şehir akın ediyor sakura parkına. Yani güzel kareler yakalayabilmek için biraz erkenci ve aceleci olmak gerekiyor.


Gönüllülük aktiviteleri dışında kalan zamanda Kaunasa bir tren seyahati gerçekleştirdim ve Zalgiris Basketbol Takımı ile ünlü Litvanya'nın en büyük ikinci şehrini ziyaret edip Kaunas Kalesini gezdim. Şu konuda şanslıyım ki Vilnius'tayken görülmeye değer mekanlara şehirlere hatta ülkelere gitmek sadece birkaç saat ve euroya mal oluyor. Daha nice seyahatler dileği ile görüşmek üzere!


Tunus Hakkında Düşüncelerim ve Bazı Yerler

 Tunus, tarihî dokuları olan küçük ve şirin bir ülke ancak dürüst olmak gerekirse temizlik açısından pek
de şirin bir yer değil. Zaten Afrika kıtasında olduğu için kum ve toz çok olabiliyor. Bunun dışında
benim en çok üzüldüğüm şey ise insanların etrafı oldukça kirli tutması oldu. Birkaç yeri temizleme
faaliyetinde bulunduğumuzda oldukça çöp poşeti birikiyordu. Bu çöplerin içinde her şey olabiliyordu.
Aşağıdaki fotoğraf, kaldığımız evin yanındaki boş arazi temizlendiğinde çekildi. 30’a yakın çöp poşeti
çıktı ve ne yazık ki birkaç hafta sonra temizlediğimiz yer yine fazlasıyla kirlenmişti. Halbuki biz temizlik yaparken yerel halktan birkaç kişi teşekkür etmiş ve birisi yardım bile etmişti ancak durum yine aynı olmuştu.

Tunus Halkı
Tunus halkı, genel olarak oldukça sıcakkanlı. Yaşlı kesim daha fazla sıcakkanlı ve yardımsever oluyor ancak siz yine de her şeye ve herkese kanmayın. Bunun haricinde herkes mutlaka birkaç Türkçe kelime biliyor. Hatta Türkçe öğrenmeye çalışan ve akıcı bir şekilde Türkçe konuşan insanlara rastlayabilirsiniz. Mesela Soussa Medina’daki bir döviz bürosunda akıcı bir şekilde Türkçe konuşan bir hanımefendi vardı. Güzel bir tanışıklık olmuştu. 
Medina
Medina, şehrin eski yerleşim yerine verilen bir ad. Her şehrin bir “medina”sı olabilir. Tunus’ta grafiti ve mozaik çok fazla. Her müzesinde mutlaka bir mozaik görebilirsiniz. Eğer müze gezmeyi seviyorsanız mutlaka buradaki müzelere gitmelisiniz. Uluslararası Öğrenci Kartı'nız varsa müzelere ücretsiz girebiliyorsunuz. Eğer bu kart sizde yoksa ve zamanınız varsa bu karttan çıkarmanızı öneririm. 
-Anıl Eser


Romanya'da Türkçeye Olan İlgi!

Mükemmel bir bahar ayından herkese kocaman selamlar. Ben Gürcan Gürel Romanya'da gönüllülük deneyimimin ilk ayını bitirdim. Benim için unutulmaz günler oluyor. Sizlere burada bulunduğum süreç boyunca neler yaptım, nelerle karşılaştım biraz bunlardan bahsetmek istiyorum. Romanya'daki maceraya proje koordinatörlerimizden Adrian'ın bizi İstanbul'dan alıp Bükreş'e doğru yola çıkmamızla başladı. Yol boyunca sürekli şarkı söyleyip, sohbet ettik, Bulgaristan'da yemek molası verdik (teşekkürler Adrian :D) Ortalama 11 saat süren bir yolculuktan sonra Bükreş'e vardık. Roma+ isimli projemizi gerçekleştireceğimiz okulumuz Breneşti'de idi. Bükreş'e yakın sayılabilecek bir mesafede. 2 vasıta ile gitmek zorundasınız. İlk önce otobüse binip daha sonra metroya binebilirsiniz ya da otobüs- otobüs yapabilirsiniz. Sizin tercihinize kalmış ben olsam 2. Seçeneği seçerdim eğer bir gün burada gönüllülük yapma fırsatınız olursa nedenini anlarsınız, trafiğe bağlı olarak en fazla 1 saat içinde Bükreş'te oluyorsunuz. 

Bizim proje dönemimiz biraz şanslı bir tarihe denk geldi çünkü Romanya'ya geldikten 1 hafta sonra okullar paskalya tatiline girdiler ve bizde onlarla birlikte tatile girdik. Bu bize şehri daha yakından tanımak için bir fırsat verdi. Romanya tarihi binalarıyla sizi kendisine hayran bırakan bir şehir. Herhangi normal bir ara sokaktan çıkıp dünyanın en güzel binalarından birisini görebilirsiniz. Bununla birlikte Nisan ayından itibaren hava çok güzeldi nisan ayında ortalama haftada 2 gün yağmur yağdı. Yine de bu ayda gelecek olursanız kışlık getirmeyi unutmayın soğuk oluyor. Romanya parklarıyla ünlü bir şehir her parkta bir göl var diyebilirim ve size dinginlik sunuyor. Mutlaka haritaları açın ve teker teker bütün parklara gidin. Bunların haricinde Romanya ulusal tarih müzesini ve köy müzesini gezdik. Tarih müzesine aşık olabilirsiniz gerçekten etkileyici bir mimariye sahip. Karşısında ise Avrupa'nın en eski binası var şuan banka olarak kullanılıyor.

Biraz projemizde neler yaptığımızdan bahsetmek istiyorum. Roma+ isimli projemizde zorbalık üzerine çalışmalar yapıyoruz. Haftada 2 gün okulumuzdaki öğrenciler ile birlikte seçtiğimiz oyunları oynuyoruz. Benim oyunumun ismi "KNYSNA BLUE" bu oyunda Türkçe bir müzik seçtim ve ilk önce bunu öğrencilere dinlettim daha sonra sorular sordum ve en son birlikte söylemeyi teklif ettim. Oyunun amacı farklı kültürden müziklere karşı merak uyandırmak, önyargıları kırmak. Romanya'ya geldiğimden beri fark ettiğim önemli şeyler birisi Türkçeye çok aşina olmaları. Türk dizileri burada çok popüler ve bu yüzden bir çok kelimeye aşinalar o yüzden oyunumu oynatırken hiç zorlanmadım. Öğrenciler size karşı çok samimiler her pazartesi ve Çarşamba spor salonunda voleybol maçı yapıyoruz.  

Eğer kafanızda soru işaretleri varsa hepsini bir kenara bırakın ve bu güzel tecrübeyi tadın. 

Sağlıcakla kalın :) 


İyi Ki Gönüllüyüm!

Merhabalar, Ben Esila, 19 yaşındayım. Nisan ayının başından beri ilk ESC projem olan “Volunteer for Planetise” projesine katılım sağlamak hasebiyle Romanya’nın Bükreş’e 20 km uzaklığında olan Ciorogarla Kasabasında bulunuyorum. Bu projeyi ilk duyduğumda katılmak aklımın ucundan bile geçmemişti, zira hazırlanmam gereken bir üniversite sınavı vardı. Daha önce severek gönüllülük faaliyetlerinde bulunmuştum fakat hayatımın bu döneminde akademik hedeflerime ulaşmam için daha başka önceliklerimin olduğuna inanıyordum. Sonrasında aklımda soru işaretleri belirmeye başladı. Evet akademik kariyer önemli idi fakat bireysel gelişimin de beraberinde gelmesi gerektiğini biliyordum. Hiç tanımadığın bir ülkede, aşina olmadığın bir dili konuşan insanlar için gönüllülük faaliyetlerinde bulunmak kendimi daha önce keşfetmediğim bir şekilde sınamak için mükemmel bir fırsat diye düşünmeye başladım. Aynı zamanda hep toplumdan almak yerine topluma da bir şeyler vermenin sosyal beceri kazanmanın bir gereği olduğuna inanıyordum. Ekolojinin kendimi daha çok geliştirmek istediğim bir alan olmasından dolayı projeye daha sıcak bakmaya başladım. Uzunca bir tefekkürden sonra projeye başvurma kararı aldım. 

Buraya geleli yaklaşık bir ay oluyor. Edindiğim deneyimler bana iyi ki kısa bir süreliğine de olsa akademik hayatımdan feragat edip buraya gelmişim dedirtti. Her şeyden önce Romenler çok sıcak kanlı insanlar dolayısıyla bu toplumda gönüllülük yapmak toplum bilincimi daha da geliştirdi. Örneğin okulumuzun yakınlarında oturan yaşlı bir teyze bir gün bizden gelip evine bir şey taşımasına yardım etmemiz için yardım istemişti. Kendisi ingilizce bilmediği, biz de Romence bilmediğimiz için iletişim kuramamıştık. Sonrasında Romen bir arkadaşımızı arayıp çeviri yapmasını rica etmiştik. Teyzenin ne dediğini anladıktan sonra arkadaşlarım yardım etti kendisine. Teyzemiz çok tatlı biriydi, yardım eden arkadaşlara marketten bir şeyler almak istedi ancak çoğunluğun oruç olduğunu öğrenince bahçesinden bir sürü sebze toplayıp kaldığımız yurda iftar için yöresel bir çorba yapmaya geldi. Ki gelirken poşet dolusu atıştırmalık da getirmişti. Bu olay üzerinden henüz iki hafta geçmeden güzel teyzemiz bugün mutfağımıza bir tencere yöresel tavuk çorbası bırakıp not yazmış. Öğrencilerle olan aktivitemiz bittiğinde mutfağa girince gördük. Biraz hasta olduğum için çorbanın gelmesine çok sevindim zira bağışıklığımı güçlendirecekti. Fakat asıl beni mutlu eden şey; aynı dili konuşmayıp iletişim kuramadığımız bir insanın aradan günler geçse de bizi tekrardan hatırlamasıydı. Biz onların toplumuna elimizden geldiği kadar fayda sağlamaya çalışırken onların da aynı özeni gönüllüler için göstermesi bana yaptığım işi çok sevdirdi. Gönüllülüğün belirli bir zaman sonra karşılıklı bir dayanışmaya dönüştüğünü keşfettim. 

Aynı zamanda buradaki öğrencilerle yahut yaşıtım olan okul dışında edindiğim arkadaşlarımla olan ilişkilerim de benzer minvalde. Ben onlara ne kadar bir şeyler öğretmeye çalışırsam onlar da aynı arzu ile bana kendi kültürlerini, kendi tarihlerini öğretmeye çalışıyorlar. Mesela bana Bükreş’i gezdirmek için bir çok Romen arkadaşım fazlasıyla enerji sarf ediyor. Onlar sayesinde şehri ve şehrin tarihi dokusunu, ve bunların ardına saklanan hikayeleri öğreniyorum. Yani ben gönüllü olarak buradaki öğrencilerle aktiviteler yapıp bilgilerimi paylaşırken, ben de onlardan ya da diğer arkadaşlarımdan öğreniyorum. Anlayacağınız karşılıklı bir öğreniş söz konusu. 

Bükreş’in tarihi dokusundan söz etmişken, dün her hafta gerçekleşen ofis toplantımıza gitmeden önce şehri gezmek istedim. Bu sefer daha önce hiç gitmediğim bir bölgedeki müzeye gittim lakin müze kapalıydı. Sonrasında yürümeye başladım ve mimarisi çok ilginç olan bir bina gözüme çarptı “Nicolae Iorga Institute of History”. Muazzam bir biçimde içeri girme isteği oluştu ve girdim. Bahçede sonradan tarihçi olduklarını öğrendiğim 3 kişi sohbet ediyordu. Onlara binanın içine girip giremeyeceğimi sordum, maalesef dışarıdan ziyaretçi kabul etmiyorlardı fakat sonrasında bana binanın tarihini anlatmalarıyla uzunca süren bir sohbet başladı. Romanya hakkında hiç edinmediğim bilgiler edindim. Daha sonra Türk olduğumu duyunca tarihçilerden biri harf inkılabının nasıl gerçekleştiğini bilip bilmediğimi sordu. Elbette bildiğimi söyledim. Sonrasında anlatmaya koyuldu; Atatürk bize en uygun alfabeyi araştırmak için bir komisyon oluşturduğunda Romenlerin en büyük tarihçilerinden biri olan Nicolae Iorga komisyona latin alfabesini Romen versiyonu ile kabul etmeyi önermiş. Çünkü bizdeki “ı” “i” “o” “ş” sesleri için Romenlerin latin alfabesine kattığı harfler vardı ki şuan onları kullanıyoruz. Yapılan incelemeden sonra komisyon Nicolae Iorga’nın önerisini uygun görmüş. Bilmediğim ve çoğumuzun da bilmediğini düşündüğüm bir hikayeydi. Sohbet sonrası Viorel Bey’in mail adresini aldım kendisi bu konu ile ilgili kaynak gönderebileceğini söyledi. Yani aslında akademik kariyerimden feragat edip geldiğim programım aslında akademik hayatımı da edindiğim yeni bilgilerle etkiliyor. 

Bu bir aylık süre hem kendimi hem Romanya'yı keşfettiğim bir süre oldu. Bir ülkeye, bir topluma aşinalık kazandığım için mutluyum çünkü ne kadar çok toplumla iletişim kurarsak vizyonumuzun o denli geniş olacağını düşünüyorum. Tabi bunu biraz genç yaşlarda da yapmak gerek diye de düşünüyorum. Kendimle ilgili keşfettiklerimin ise bana çeşitli farkındalıklar kazandırdığını düşünüyorum. İyi ki hayatımın bu döneminde örgün eğitime biraz ara verip gönüllülük yapmışım diyeceğimi hissediyorum ileride. Örgün eğitim dedim zira eğitim sadece okulda olan değildir, benim deneyimimde Romanya mükemmel bir eğitim yuvası oldu. İyi ki bu programı hayallerime giden yolda vaktimi uzatacak bir durum olarak görmeyip hayallerime giden yolun bir parçası haline getirmişim. Umarım daha çok insan bu bilinçle hareket edip, hayatlarında belki işlerinin, belki okullarının, belki tatillerinin birkaç ayından feragat edip gönüllü olmayı seçer. Zira hiçbir kazanıma küçük ya da büyük bir şeyleri feda etmeden ulaşılmıyor. 

Türkiye'ye Dönüş Yolculuğu ve Unutulmaz Romanya Anıları

Merhaba ben Rukiye Şahin. Romanya’da geçen son ayımı size dolu dolu anlatmak istiyorum. Bu üç ay nasıl geçti anlamadım bile hem dolu dolu hem de göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş gibi. Artık okul etkinliklerimiz neredeyse bitti genellikle vaktimizi gezmeye son anlarımızı yaşamaya ayırıyoruz. Bükreş'te gidilmesi gereken bir diğer yer olan Köy Müzesine gittik bu hafta fazlasıyla büyük olan yerde bahar gelmiş gibiydi. Bu aralar çok fazla Türk ile karşılaşıyorduk. Burada da proje için Türkiye’den gelmiş öğretmenler ile karşılaştık. Köy müzesinde geçmişten kalma Moldova’dan bile getirilmiş eserler vardı. Güzel bir gün geçirdik. Daha sonraki günlerde hep birlikte Sinea ve Braşov’a gittik galiba Romanya da görüp görülebilecek en güzel yer Peleş Kalesi'ydi. İçi o kadar güzel dizayn edilmiş ve dolu dolu eserler vardı. Çok güzel göz dolduruyordu. Sinea küçük bir yer ve fazlasıyla soğuktu. Genellikle kayak için buraya geldiklerini söylediler. O gün Sinea ve Braşov arasında bir otelde kaldık ve diğer gün Bran Kalesi'ne gittik. Hayal kırıklığı olan bir kaleydi diyebilirim. O kadar çok övülüp öne çıkmasına rağmen ben abartılacak bir yanını göremedim belki Peleş Kalesi'nden sonra gözümüze küçük geldi. O gün Braşov’u da gezdikten sonra akşam Bükreş’e döndük. 

Artık neredeyse bireysel gezilerimiz başlamıştı okul etkinlikleri bitti ve okul müdürü tarafından belgelerimizi almıştık izinlerimizi kullanmaya başladık. Ben ve arkadaşım bu izin günlerinde ek olarak Cluj’a gittik. Romanya’da aklımın kaldığı yer olabilir. 10 saatlik tren yolculuğu sonrası Cluj’a vardık. Havanın güzel olması öğrenci şehri olması bunların artı yanıydı. Büyük ve tarihi yerlerinin çok olması ve hepsinin birbirine yakın olması da ayrıca güzeldi. Fazlasıyla kalabalık bir şehirdi geçirdiğim güzel günlerdendi çünkü şehri alt üst ettik. Diğer gün ise gidilmesi gereken yerlerden biri olan Salina Mağarası'na gittik Cluj'a biraz uzak olan mağara güzel ve görülmesi  gereken yerlerden biri. Oldukça soğuk olan mağara fazlasıyla derin yükseklik korkusu olan insan için biraz tehlikeli. Cluj da da güzel vakit geçirdikten sonra tekrar Bükreş’e döndük. Dolu dolu geçen  Romanya’yı nasıl anlatabilirim ki; Geleneksel sevgili günü kutlaması, erkekler günü kutlaması, baharın gelişini kutlamaları eğlenceyi çok sevdikleri her günü kutladıklarından belli. Sömürge altında kalmış olan bir devlet olarak kendi özlerini de devam ettirmekteler.

Benim için çok farklı ve eşsiz bir deneyim olan Romanya dönüş maceramız da bir o kadar farklı oldu. Vizelerimizin erken bitmesinden dolayı vize uzatması yaptık 30 gün daha ama Bulgaristan sınır kapısına geldiğimiz zaman Bulgaristan vizeyi kabul etmedi ve bizi almadı. Vizelerimiz uçakta geçerli olduğunu söyledi. Sınır kapısından tekrar yurda geri dönüş yaptık. Ve diğer gün Türkiye’ye uçak ile geldik. Unutulmaz dolu dolu anılarla ülkeye geri dönmüş olduk.
 





Gönüllü Olarak İlk Ayım

Vilnius'tan herkese merhabalar! Bu blog yazısını Vilnius'taki üçüncü projedeki ilk ayımdan yazıyorum. Başka bir sebeple bu şehirde bulunurken tesadüfen bu programla tanıştım (iyi ki!) ve işte geldim buradayım! Polonya, Belarus, Letonya ve Kaliningrad'a sınırı olan minik bir Baltık ülkesi. Bu zamana kadar ufak bir kısmını deneyimleyebilmiş olsam da gezilmeye ve görülmeye değer birçok yer var. Mart ayındayız fakat hava durumu bizimle aynı fikirde değil maalesef.

Parçası olduğum kreşte 3-6 yaş arası çocuklarla vakit geçirip ingilizce dersleri,etkinlikler ve geziler yapıyoruz. Vilnius şehir merkezindeki oyuncak müzesini ve bozuk para müzesini gezdik. İlk birkaç hafta isimlerini hatırlamakta ve telaffuz etmekte zorlanmama rağmen şu an alıştım ve neyse ki onlar da bana alıştı. İsmimin birçok farklı şekilde telaffuz edilebildiğini öğrenmiş oldum. Kimine göre Elipim kimine göre Ey. Son olarak sadece bir ayda öğrendiklerim ve tecrübe ettiğim şeyler beni gelecek aylar için heyecanlandırıyor.

Şimdilik bu kadar görüşmek üzere!

 


Merhaba Okuyucular

Burada 2. Ayım  ve  durumum ilk aya nazaran daha heyecansız ve yorucu geçiyor. Sebebi ise geldiğim kurumun erasmus plus ilkelerini hiç taşımıyor ya da unutmuş olmasından kaynaklı ilgisizlik, geldiğim günden beri sadece hademelik ve angarya işler yaptım. Örnek olarak tek başı 2 ton yakacak odunu taşımam gibi ya da okulun sadece temizlik işini yapmam gibi bunu yapan sadece ben değilim bu arada. Geldiğim köyden hala dışarıya çıkamadım. İnsana hasret kaldım diyebilirim. Hafta sonu köyde ulaşım yok anlayacağınız buraya hapsolmuş gibiyim J aslında böyle sorunları dile getirdikçe bende eksik olan tam olarak bilmediğim yabancı dili öne sürüyor kuruluş sahibi Alex, ama buna rağmen Erasmus + kapsamında verilen dil desteği henüz verilmedi ve verilmeyecek gibi duruyor. Kendi çabalarımla kurs satın aldım ve devam ediyorum. Anlayacağınız geldiğim yeri tamam sevdim farklı insanlar farklı kültürler fakat düşüncem şu yönde Alex’in Erasmus+ ilkelerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanması buraya gelen ve biz gönüllülere hak olarak verilmiş şeyleri yapmaması işi ticarete dökmüş olması bana oldukça kötü deneyim yaşattı ve yaşatıyor. Birde dünyada bir çok ülke gezmiş ve bir çok yabancı kültür tanımış olan ben şunu gözlemledim. Ülkemizin şuan ki durumundan kaynaklı olması lazım ki, kurum ab birliği vatandaşı gönüllülere farklı ab dışından gelen gönüllülere farklı bir yaklaşım sergiliyor. Yani anlayacağınız sevgili gönüllüler ve gönüllü adayları ben oldukça berbat bir deneyim yaşadım geldiğim kurumla alakalı Portekiz de ki bu kuş uçmaz kervan geçmez köye gelmiş  olmam ve bu evde kalıyor olmam sanki bana cenneti sunmuşlar gibi, umuyorum sizler gerçek bir Erasmus + ruhunu ve ilkelerini taşıyan güzel kurumlara gidersiniz ve gerçekten iyi deneyimler yaşarsınız.

Benim projem burada bitti ama mental olarak bende bittim sevgi ve saygılarımla Emre Gözüm. 

 

Macaristan'da Maraton Deneyimi!

HELLOOOOOO J

Kaposvar'dan herkese selamlar...

Blog yazıma başlamadan önce zamanın burada çok hızlı geçtiğini belirtmek isterim. Budapeşte'ye geldiğim gün daha dün gibi aklımda J Ama burada geçirdiğim günler oldukça üretken ve bunun için mutluyum, sizlerle bu deneyimleri paylaşmak için yazıyorum.

6 Şubatta gerçekleşen ve "KOMETA Half Maraton" olarak bilinen uluslararası maraton bu sene Kaposvar'da gerçekleşti. Ev sahibi organizasyonumuz Compass, bu aktivitede yarışmaya katılan uluslararası sporculara motivasyon sağlamak amacıyla, enerji içecekleri ve su gibi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri stantlar kurdu.

Ben de bu maratonda yarışmacı olmak istedim ve ev sahibi kurumumuza bahsettim. Onlar da beni yarışa kayıt ettirdiler ve 10 kilometrelik yarı maratonda koşma fırsatı buldum. Benim için oldukça heyecanlı ve bir o kadar da özel bir etkinlikti diyebilirim. Bu maratonda Kaposvar'ın farklı bölgelerin de koştuk ve bu sayede bu güzel yerleri keşfetme fırsatı buldum diyebilirim. Aşağıya bu özel güne ait fotoğrafı bırakıyorum...:)

Bu ay ev sahibi organizasyonumuz aynı zamanda Kaposvar'da faaliyet gösteren diğer bir dernek olan satranç kulübü ile ortak etkinlikler yaratmak amacıyla ofisimizde her hafta düzenli olarak satranç kulübü düzenlemeye başladı ve bu sayede satranç oynamayı bilmeyen arkadaşlarımızda bu kulüplerden faydalanarak öğrenme şansı yakaladılar. Sizlere ev sahibi organizasyonumuzun oldukça aktif olarak Kaposvar'da görev yaptığından bahsetmiştim, burada oldukça aktif çalışıyoruz ve bu çalışmanın bizleri her anlamda geliştirdiğini söyleyebilirim J. Sizlere bir sonraki yazımda bana göre Avrupa'nın en güzel şehirleri listesinde ilk üç sırada yer alabilecek rüya şehir Budapeşte ve yazın Macaristan'da gezip görebileceğiniz ve hatta Balaton gölünün keyfini çıkartabileceğiniz Siofok bölgesinden bahsedeceğim. Şimdilik hoşçakalııın !

KUZEY AFRİKA’DA ESC

Tunus’tan selamlar!

Öncelikle kendimi tanıtayım. Ben Ahmet Öztürk. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden bu sene mezun oldum, 24 yaşındayım ve Aksaraylıyım. Mezun olalı belli bir süre geçmişken ve stajdı, sınavdı düşünürken karşıma Tunus fırsatı çıktı. Bir süre katılsam mı katılmasam mı ikileminden ve bazı fikir alışverişlerinden sonra katılmaya karar verdim ve netice olarak şu an iki aylık ESC projemin bir ayını tamamlamış bulunuyorum. Burada belirtmem gerekir ki şu ana kadar iyi ki gelmişim diyorum ve umarım önümüzdeki süreçte de aynı fikirde olurum. Şimdi gelelim maceranın nasıl başladığına, nasıl devam ettiğine ve neler yaptığımıza.

Biz üç Türk arkadaş geldik, Anıl, Burak ve ben. İstanbul Havalimanından sorunsuz bir şekilde uçağımıza binip başkent Tunus’da bulunan Kartaca Havalimanına indik. Havalimanı küçük olmasına ve az uçuş olmasına rağmen yaklaşık 2 saat valiz bekledik. Valizlerimizi aldıktan sonra mentörümüz Mounir Abi bizi bekliyordu. İftar vaktini geçtiğimiz için hemen bir lokantaya geçip Tunus’taki ilk yemeğimizi yedik. Önceden de bildiğim üzere çorba ve yemekler acılıydı. Ben acı sevdiğim için sorun yok ama acı sevmeyen biri için zor olacaktır. Tabii baştan söyleyebilirsiniz de acısız olsun diye. Yemekten sonra çay içmek için çay bahçesine oturduk. Denemek için hepimiz de çay istedik. İşte benim Tunus çayına fobim tam burada başladı :D Gelen çay naneli ve bol şekerli, benim gibi çayı şekersiz içen biri için nane ve bol şekerli bir içecek damak tadına uygun değil. Çayı çok seven biri olarak bu bir bardak çayı zor içtiğimi söyleyebilirim. Elbette her yerin bir âdeti var ve yargılayamam ama beğenmediğimi söylemekte bir beis görmüyorum. Ben tedbirliydim ve Türkiye’den çay getirmiştim, siz de böyle yapabilirsiniz.

Yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra Sousse’a, kalacağımız eve geldik. Biraz evimizden ve muhitinden bahsedeyim. Evimiz Tantana bölgesinde ve denize 3-4 dakika. Tantana turistik bir bölge ve fazlaca otel, turistik bir bölge olduğunu hissettiren hediyelik eşya dükkanı vb. var. Yine de çok kalabalık değil ve ben sakin bir bölge olduğundan seviyorum. Etrafta büyüklü küçüklü marketler var ve alışveriş için bunları tercih ediyoruz. Doğal olarak Türkiye’de olup da burada bulunmayan bazı şeyler var. Örnek olarak yoğurt burada meyveli yoğurtlar (danone) şeklinde küçük olarak satılıyor. Yine de genel olarak çoğu sebze-meyve ve diğer gıda ürünleri buradaki marketlerden alınabilir. Bu faslı da burada bitiriyorum.

Biraz da yaptığımız etkinliklerden, aktivitelerden bahsetmek istiyorum. İlk aktivitemiz arkeolojik sitede yaptığımız çalışma. Burası mozaiklerin çıktığı bir alan, biz alanın temizlenmesinde, çıkan toprağın alanın dışına çıkarılmasında yardımcı oluyoruz. Arkeolojiye merak duyan biri için güzel bir etkinlik oluyor.

Diğer aktivite ise Flower Garden ama burada şimdiye dek bu etkinliğin olmadığını söylemeliyim. Biz Ramazan ayında geldik ve büyük çoğunluğunda buradaydık. Tunus’un çoğu Ramazan’da ya çalışmıyor ya da dinlenme moduna geçiyor. Flower Garden için de bu geçerli oldu ve henüz bir şey yapmadık. Bir diğer etkinliğimiz ise sahil ve sokak temizliği. Üzülerek söylemeliyim ki Tunus bu konuda çok iyi durumda değil ve her yerde çöp görebilirsiniz. Biz ise kendimizi bu konuda sorumlu hissederek elimizden geldiğince bir şeyler yaptık. Örneğin son yaptığımız temizlik aktivitesinde yaklaşık 25 torba çöp topladık evimizin yakınındaki bir boşluktan. Umarım yerel halk bu konuda bilinçlenir ve gerekli çalışmalar yapılır.

Bunların haricinde temel düzeyde iletişim kurabilecek kadar Arapça, daha doğrusu Tunusça dersi alıyoruz. Çünkü Tunus dili fasih Arapça’dan epey farklı. Fransızcadan birçok kelime almış ve bazı Arapça kelimelerin de söylenişi farklı. Mesela Arapça’da günaydın için "sabahu’l hayr" denirken Tunus dilinde “sbekhir” olarak söyleniyor. Arapça bilen bazı arkadaşların burada anlaşamadıklarını biliyorum. Bu yüzden Arapça öğrenmek veya geliştirmek için Tunus iyi bir seçenek olarak görünmüyor.

Bir diğer faaliyetimiz ise “cultural night” yani kültür geceleri. Burada herkes kendi ülkesini tanıtıyor. Türkiye, Fransa, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Tunus şimdiye dek anlatılan, tanıtılan ülkeler. Ben bu etkinliği seviyorum çünkü hem o ülkeden olan gönüllü arkadaşımızdan bizzat ülke hakkında bilgi ediniyoruz hem de bir kaynaşma ortamı oluyor.

Bunun dışında bir üniversitede ESC ve Erasmus fırsatları hakkında bilgi verdik ve ardından ülke sunumlarımızı yaptık. Yabancı bir ülkede yabancı dilde (İngilizce) sunum yapmak kolay değil ama gerçekten kendimizi geliştirmemizi sağladığını söyleyebilirim.

Benim çok sevdiğim ve normalde de yaptığım bir diğer aktivite ise okul etkinlikleri. Bir ortaokulda çocuklara İngilizce dersi veriyoruz. Çocuklarla etkinlik yapmak, bir şeyler öğretmek güzel bir his. Onların bize verdiği enerji de yanında ekstra oluyor.

Bunlar rutin aktivitelerimizdi. Bazen de planda olmayan, sürpriz etkinliklerimiz oluyor. Misal bir gün bisiklete bindik ve 11 kişi, 1 saatten fazla süre bisiklet sürdük. Bisikleti seven biriyseniz ve böyle bir grupla bisiklet etkinliği yapıyorsanız ekstra keyifli oluyor. Söylemeden geçemeyeceğim başka bir şey de birbirimize yaptığımız davetler. İlk olarak biz diğer gönüllüleri davet ettik ve yabancı arkadaşlarımıza Türk misafirperverliğini gösterdik. Memleketten getirdiğimiz sucuk imkanlar dahilinde kahvaltımızın şeref konuğuydu.

Son olarak Tunus halkı hakkında bir şeyler söyleyeceğim. Tunuslular Türkleri seviyor. Genelde nereli olduğunu söylediğinizde “kardeş” veya “arkadaş” diyorlar ve birçoğu da bunu hissettiriyor. Sohbet etmeye çalışanlar, Türk dizilerinden karakter isimleri söyleyenler, öğrendiği bazı Türkçe kelimeleri söyleyenler oluyor. Bunlar güzel lakin her yerde olduğu gibi turist sevme olayı burada da var. Başta kardeş, arkadaş diyen bazı satıcıların ilk söylediği fiyatın dörtte hatta beşte birine indiklerine birçok kez şahit oldum. Bu nedenle bir şey almadan önce piyasasını bilmek ve pazarlık yapmak bence elzem.

Bu ayki macera bu kadardı. Gelecek ay görüşmek üzere!