Tuesday 24 March 2020

Yeni Bir Dünya


Farklı kültür, yeni insanlar, farklı coğrafya ,farklı diller kısacası her şey ve herkes  farklı… Romanya serüvenim ilk başta korku ve endişe duygusu hakimdi , kalacağım yer tanışacağım insanlar nasıl ,acaba ortak noktalarımız neler , anlaşabilecek miyiz ? diye bir sürü sorular ile geldim. Aslında dilimiz farklı olsa da ortak noktalarımızın olduğu , anlayabildiğimiz bunun için çaba sarf edildiğini gördüğüm de iyi ki gelmişim iyi ki tanımışım diyorum . öğrenciler ile yaptığımız etkinlikler , eğlenceli oyunlar oynadığımız da gönüllü olmaktan mutlu olduğumu gördüm . karşılıksız , menfaat olmadan bir şeyler yapmak insanın hayatında ki amaç bu olmalı , bunu görerek yaşamalı ve bu duygu suistimal edilmemeli olduğunu düşünüyorum. Saygı ve sevginin olduğu sürece hayatın daha anlamlı daha kolay yaşanabilir olduğunu gördüm . ilk yurtdışı deneyimim olduğu için oluşan korkuların ve endişelerin aslında yüzleşince hiç olduklarını gördüm bu beni daha güçlü ve ileriki hayallerim için daha kolay hale gelmesini sağladı.
Romanya’nın hem mimarisi ,tarihi ve doğal güzellikleri oldukça güzel ve görülmeye değer bir ülke. Özellikle braşov hem tarih hem de doğa ile iç içe bir yer. İlk hafta arkadaşlar ile daha sonralarda tek başıma çıkarak Romanya’nın insanlarını , kültürünü tanımak ve çoğu şey de ortak noktalarımızı görmek; ortak kelimeler, dans , müzik vs beni mutlu etti. Yaşadığım 2 ay deneyimim de bir çok şey tecrübe edinerek  döneceğim ve şimdi yapılacak olan diğer hayallerimin peşinden gitmek …




Thursday 19 March 2020

Adventures In Poland


Merhabalar,
Bu benim Polonya’daki EVS projem hakkındaki ikinci yazım. Bu yazıda size Polonya’ya alışma sürecimden, projenin ilerleyişinden ve tecrübelerimden bahsetmek istiyorum. Çünkü 3 ayı kapsayan bir yazı olacak. Keyifli okumalar.
Projemdeki dördüncü ayımı yeni bitirdim, ama hala dört aydır burada olduğuma inanamıyorum çünkü inanılmaz hızlı geçti diyebilirim. Özellikle ocak ayında gittiğim bir haftalık eğitimden sonra vakit nasıl geçti anlayamadım. Bu eğitime kadar her şey olağan akışında devam ediyordu. Gönüllü olduğum okulda pek bir hareketlilik yoktu ve açıkçası günlerim çok sıradan geçiyordu. Türkiye’den yetersiz bir İngilizce ile geldiğimden ve burada da eksikliğini ziyadesiyle hissettiğimden dolayı hemen hemen her gün İngilizce çalışıyordum. Evet temel ihtiyaçlarınızı bir şekilde ifade edebiliyorsunuz ve işinizi görüyorsunuz ama bir süre sonra bundan fazlasına ihtiyaç duymanız kaçınılmaz. İnsanlar kendi hayatından bir şeyler paylaşırken, sohbet ederken, detaylara girerken ben kendimi ne kadar ifade edemediğimi fark ettim. Tıpkı bulanık görünen bir fotoğrafı netleştirmek gibi. Başta bulanık fotoğrafa baktığınızda onun bir insan fotoğrafı olduğunu anlayabilirsiniz ama kadın mı erkek mi çıkartamazsınız. Biraz netleştirip cinsiyetini anlarsınız ama yüzünün ayrıntılarını göremezsiniz, üzgün mü mutlu mu…? Biraz daha netleştirirsiniz ve artık fotoğraftan daha çok şey anladığınızı fark edersiniz. Benim İngilizcedeki durumum da böyleydi ama kısa süreden günlük çalışmaların meyvelerini aldım ve insanlarla iletişimimi daha iyi hale getirdim fakat yine de yeterli değil.
Diğer yandan Varşova’daki bir haftalık eğitim projede benim için dönüm noktasıydı diyebilirim. Farklı kültürlerden, farklı hayatlardan ve farklı amaçlarla insanlar tıpkı bir akarsuyun kolları gibi bir noktada buluşmuştu ve akmaya devam ediyordu. İnanılmaz bir yaşanmışlık alışverişi vardı. İnanılmaz tecrübeler, bambaşka hayat hikayeleri ve Avrupa’nın dört bir yanından arkadaşlar edinerek döndüm. Bunların hepsi sadece bir haftada oldu. Eğitimin son günü herkes gözünde yaşlarla bir bir ayrılıyordu. Elbette bu burada bitmeyecekti. Planlar yapıldı ve eğitim sonrasında hemen ikinci bir buluşma ayarlandı. Yeni insanlarla tanışmak ve hikayelerini dinlemek benim her zaman zevk aldığım bir şeydi fakat gerçek hazzını burada tattım diyebilirim. Neyse ki ikinci bir eğitim daha var.
Eğitimden sonra küçük ve gittikçe sıkıcı olmaya başlayan kasabama geri döndüm. Bir süre vakit Varşova’daki günleri özleyerek geçti. Okulda bir hareketlilik yine yoktu. Vaktimin çoğu çocuklarla yapılan etkinliklerde geçiyordu. Ayrıca Lehçe dersleri almaya başladık. Derslerin verimli geçtiğini söyleyemem, çünkü dersin öğretmeni İngilizce bilmiyor ve Lehçeyi Lehçe öğretmeye çalışıyor. Lehçe zaten çok zor bir dil, ağır ve detaylı gramer kuralları var, bizim alışık olmadığımız seslere sahip bir dil ve bir Slav dili olan Lehçe’yi Latin alfabesine uyarlamışlar ki bu durumu iyice karmaşık hale getirmiş.  Dolayısıyla çok yavaş ilerliyoruz ama ilerliyoruz.
Günler geçip giderken mevsimler değişirken burada havalar sürekli kapalı. Güneşin hakkını vererek göründüğü bir güne denk gelemedim hala. İki günde bir yağmur yağıyor. Ama baharın ve yazın güzel geçeceğine dair ümidimi hala yitirmiş değilim.
Proje böyle devam ederken ve ben baharın gelişiyle Avrupa’nın diğer ülkelerine gezi planlarımı yapmaya yeni başlamışken hevesim kursağımda kaldı. Hepinizin bildiği gibi coronavirus vakaları Avrupa’yı dört bir yandan sardı ve seyahat etmek imkansız hale geldi. Her yerde okullar tatil edildi; konserler toplantılar, festivaller iptal edilmeye başlandı. Bunlar bir yana virüs ile ilgili endişeler insanları eve hapsetmeye neden olmuş durumda. Herkes yiyecek stoku yapmaya çalışıyor ve insanlar bir şekilde salgına karşı savaş açmış gibi bir telaş içerisinde. Kısa vadede durumlar iyiye gitmeyecek gibi ve projemi bitirmeme 6 ay kalmışken bir anda ortaya çıkan bu salgın Avrupa ile ilgili hayallerimin çoğunu buruşturup çöpe attı bile. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Tabi ki dünyanın sonu değil ama insan bir noktadan sonra durumu şanssızlıkla açıklayamıyor. Fakat ümitliyim, bilim bunun üstesinden gelecektir. Zaten başka çaremiz de yok. Yazımı sonlandırırken hepimizin salgına yönelik daha dikkatli hareket etmesi gerektiğini hatırlatmak isterim, hoşçakalın.



Tuesday 17 March 2020

Ah Ne De Güzel Gönüllü Olmak Part II


Bir önceki yazımda şu an yaptığım işin iki ayrı proje gibi olduğundan bahsetmiştim. Bu yazımda yaşama kısmından bahsetmek istiyorum.
Şu an kaldığım evi Alice isimli bir operatörle paylaşıyorum ve haftanın dört günü üç tane engelliyle birlikte yaşıyoruz. Çarşamba günleri öğleden sonra dört günlük eşyalarıyla birlikte eve geliyorlar. Odalarına yerleştikten sonra yaptığımız ilk şey alışveriş parası olan 100 Euroyu bulunduğum kurumun (aslında ismi dayanışma köyü diye geçiyor ve birçok toplantı ve etkinlik burada yapılıyor) muhasebesinden alıyoruz. (Bu paranın bir kısmı aileler bir kısmı da kurum tarafından sağlanıyor. Her hafta geçen haftadan artan para fişlerle birlikte iade edilip yeni para alınıyor) Sonra hep birlikte eve dönüyoruz ve fotoğrafta görmüş olduğunuz haftalık programa o hafta için unutmamaları gereken şeyleri not ediyorlar. Ardından haftanın 4 günü için öğlen ve akşam olmak üzere bir menü çıkarıyorlar ve daha sonrasında bu menüden yola çıkarak alışveriş listesi oluşturuyorlar. Evde eksik olan şeyler listeye ekleniyor ve buzdolabına asılıyor. Onlar bunları yaparken mümkün olduğunca hiçbir şeye karışmıyoruz.
Ardından yemek hazırlama süreci başlıyorlar. Bir kişi yemek yaparken diğeri masayı hazırlıyor, diğeri de yemekten sonra bulaşıkları yıkıyor. Sabah 6.00'da uyanmak üzere akşam 22.30'da yataklara gidiliyor. Sabah kahvaltıdan sonra 7.00'de evden çıkarak herkes işyerine gidiyor. Öğlen geri dönüyorlar ve aynı yemek yapma süreci devam ediyor. Yemekten sonra hazırlamış oldukları alışveriş listesi üçe bölünüp markete gidiliyor. Çıkarken kapıyı kimin kilitmesi gerektiğini söylüyoruz böylece o kişi bu sorumluluğun altına girmiş oluyor. Markete kimin götüreceğini söylüyoruz böylece o kişi yolu ezberinde tutması ve karşıdan karşıya geçerken dikkatli olması gerektiğini görüyor. Markette de yardıma ihtiyaçları olmadığı sürece onları yalnız bırakıp kasada bekliyoruz ve alışverişleri bitince bütün sepetleri ve listeleri doğru mu diye tek tek karşılaştırıyoruz. Yanlış bir şey varsa düzeltiyoruz ve kasaya doğru geçiyoruz. Burada da ödemeyi onlara bırakıyoruz. Bu şekilde paralarına sahip çıkmayı ve hesap yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı oluyoruz. Marketten çıkıp eve giderken de içlerinden başka biri bizi eve götürüyor.
 Evde bütün alınan eşyalar yerleştirilir yerleştirilmez, yaklaşık on kişiyle çeşitli konularda eğitim veriyoruz. Mesela son üç haftadır bir yere gidince nasıl para öderiz, paranın üstünü nasıl hesaplarız tarzında eğitimler veriyoruz. Sonrasında eve geliyoruz ve yemek yapma süreci bir önceki günde olduğu gibi devam ediyor. Yine 22.00'da yataklara gidiliyor. Ertesi günü işten döndükten sonra kimisi ütü yapıyor, kimisi dinleniyor, kimisi duş alıyor, kimisi de çeşitli etkinliklere katılıyor. Cuma günü de aynı tempoyla geçiyor. Tek farkı, cumartesi günü iş olmadığı için yatağa yarım saat geç gidiyorlar ve sabah biraz daha geç uyanıyorlar. Cumartesi sabah kahvaltıdan sonra çarşamba günü belirlenmiş olan iş bölümü yardımıyla herkes temizliğe girişiyor ve öğlen yemeğinden önce ailelerinin yanına dönüyorlar. Çarşamba günü tekrar geliyorlar ve her hafta bu tempoyla ilerliyor.
Bu evin içinde plan yapmayı, ev arkadaşlığını, yemek ve temizlik yapmayı, bulaşık ve çamaşır yıkamayı, ütü yapmayı, alışveriş bütçesini, kapı kitlemenin önemini özetle kendi evimizde yaptığımız herşeyi öğreniyorlar. Toplam üç senelik olan bu projenin bir yılı dolmak üzere. Her hafta neredeyse ailelerle toplantı yapılıyor ve gördüğüm kadarıyla çocukları gibi onlarda bu projeden çok memnunlar.
Şu an yazdığım benim yaşadığım evde olan düzen. Bu ev dışında bir çok farklı evde aynı proje yönetiliyor. Engellinin engelinin şiddettine göre aldıkları sorumluluklar daha az ya da daha çok olabiliyor. Biz benim evimde şanslıyız. Çünkü Enrico, Pietro ve Luana çok istekliler ve çok başarılılar. Eminim ki ilerde kendi evdelerinde yalnız başlarına ya da partnerleriyle problemsiz bir şekilde yaşayabilecekler. Not: Bu arada Enrico ve Luana üç yıldır birlikteler ve gördüğüm en renkli çiftler.
Buraya taşınmadan önce hiç böyle bir tecrübem olmadığından dolayı çok önyargılıydım ve biraz korkmuştum. Ama şu an verdiğim karardan ötürü ve hayatlarına dokunabildiğim için çok mutluyum. Ayrılacağımız günü düşünmek bile istemiyorum.
Fotoğrafta küçük ailemi karnı yarık ve pilav yerken görebilirsiniz. Soldan sağa ben, Enrico, Pietro, Alice ve Luana.




Saturday 14 March 2020

Şubat Ayı Da Bittiğine Göre Gelelim Z Raporuna


Ayın büyük sürprizi çalıştığım kurum; KERIC’in doğumgünü olmasıydı. 17. yaşına girmiş olması ne kadar başarısının, deneyiminin olduğunun kanıtıydı. Bunu 6 aydır burada çalışırken de hissediyordum. Bununla beraber 6 ayın bittiğini farkedince zamanda yolculuk yaptığımı düşünüyorum bazen. Bazen özlem de hissediyorum tabi aileme, arkadaşlarıma, yemeklere ama burada geçireceğim zamanın bir bu kadar daha olacağını anlayınca daha ne kadar uzun, kaliteli süre geçirebilirim diye de düşünüyorum. Her güne daha fazla iş ve etkinlik planlamaya çalışıyorum.
Yaşadığımız bölgedeki insanlarla daha farklı şeyler paylaşmak, zamanı daha iyi geçirmek adına her hafta gerçekleştirdiğimiz toplantılarda farklı etkinliklere yer veriyoruz. Her hafta cuma günleri olmak üzere müzik ve film gecesi yapıyoruz. Her ay gerçekleştirdiğimiz kültür akşamı programlarının arasında ise bu ay Fransız akşamıyken sırada Türk akşamı bizleri bekliyor. Bu etkinlikler buradaki insanların İngilizce konuşmasına bizim de Slovakça öğrenmemize ve daha da gelişmemize yardım ediyor. Konuşurken iletişim kurduğum kişilerin anlaması ve bana cevap vermesi bir motivasyon kaynağı diyebilirim. Bu aynı zamanda okulda ve kurumda eğitim verdiğim öğrencilerle iletişimimi etkilemekle beraber yaşadığım süre boyunca bana küçük de olsa destek olacak bir araç. En önemlisi de her hafta gittiğimiz ve farklı etkinlikler düzenlediğimiz engelliler ile çalışan derneğim Struzielka’daki birbirinden güzel insanlar ile iletişim kurarken inanılmaz etkili oluyor. Onlarla olan iletişimimizi güçlendirerek onlara ve bize motivasyon sağlıyor.
Ayın son haftası gerçekleştireceğimiz ırkçılık, ayrımcılık konulu etkinlikler düzenlediğimiz haftasonu eğitim kampını hazırlamakla geçti. Haftanın sonunda ise hayatımdaki ilk eğitim kampını beraber çalıştığım insanların yardımlarıyla düzenlemiş olduğumu farkettim. Kampın sonunda güzel dönütler almak bir yandan mutlu ederken bir yandan gelecek eğitimlerdeki eksikliklerimi tamamlamama yardım edecek. İlk defa eğitim vermek aynı zamanda bu eğitimde katılımcı olmak demekti çünkü hala bazı etkinliklerin akışı sana sürpriz olabiliyor. Bu durumda da bunu yönetmek gerekiyor ve o seviyede senin eğitimci olarak müdahale etmen gerektiğini anlıyorsun.
Altı aylık süre içerisinde bazen motivasyonumu etkileyen kötü durumlar da oldu. Yazılarım arasından ilk defa bu ay okuma fırsatı bulanlar için projemden bahsetmem gerekirse; eğitim kurumlarında her yaştan çocukla ve kendi kurumumda yetişkin insanlarla da ingilizce eğitimi üzerine çalışıyorum. Severek yaptığım için aslında tam olarak çalışmak denilemez. Fakat bu durumda önemli olan şey sizin isteğiniz, rolünüz olduğu kadar, karşınızdaki insanın isteği. Her ay bir kez daha anlıyorum ki eğitimi belirleyen sistem olduğu kadar eğitimi gerçekleştiren insanlar. Her geçen gün sorumluluğu üstümde çok fazla hissetsem de sonrasında öğretmenlik ruhunun bir parçası olduğunu farkediyorum ve bu eğitim mücadelesinde devam ediyorum. Bu hisleri yaşamanın da mükemmel olduğunu düşünüyorum çünkü kolaylık ve zorluk arasındaki farkı her gün anlamak bir çeşit keşif. Keşif demişken yaşadığım küçücük şehir olan Cadca’da her gün farklı bir nokta öğrenmek de paha biçilemez.
Son olarak bu ay bir ilk olarak yaşadığım şey; Kysucke bölgesinin gazetesinde adımın ve yapılan bir anma töreninde çektiğim fotoğrafın yer almasıydı. Hatıra kutuma Slovakça olan bir gazete ve bu alanda başarılı olduğum hissi eklendi. Yazmıştım daha önce de her gün kendimi keşfettiğimi. Yıl sonunda anlayacağım ki aslında yaşadıklarım beş-altı yıl yoğunluğunda bir gün hızında geçen bir yıldı.





Friday 13 March 2020

Sona Yaklaşırken


Hey hey, herkese selamlar değerli Iyaca blog okuyucuları. Size yine bir sürü anıyla geldim. Herhalde en yoğun olduğum ay bu oldu diyebilirim. Dikkat dikkat! Şu an da Slovenya’da ünlü olmuş birisinin yazısını okuyorsunuz . Türkiye’den geldiğimi ve burada gönüllü olduğumu duyan televizyon çalışanları hemen benimle röportaj yapmak istediler, eh ben de kırmadım onları kabul ettim. Röportajda kültürümüzden geleneklerimize ve yaşam tarzımıza kadar birçok değişik konuya değindik. Benim için gerçekten çok güzel bir deneyim oldu. Bu ay yine farklı yerlere (ilkokullara, gençlik merkezlerine, liselere) giderek kendi ülkemizle ve projeyle ilgili sunumlar yapmaya devam ettik. Bu sunumlar sayesinde hem onlar birinci ağızdan Türk kültürünü öğrendiler hem de onların kültürü hakkında bir sürü bilgi edinme imkânı buldum. Tamamen kazan kazan üzerine kurulu bir sistem diyebilirim size. Tabi şimdi merak ediyorsunuzdur dünyanın dört bir tarafında festivaller, karnavallar oluyor, yok mu Slovenya’nın da bir festivali karnavalı? diye. Hemen size aşırı orijinal Kurentovanje Festivali’nden bahsedeyim o zaman. Şubat ortası gibi başlayan ve on beş gün süren bu festivalin amacı ne peki? Tabi ki de kışı kovmak. Eskiden Slovenya’da kışlar epey sert geçiyormuş. Çok ilginç kostümler giyerek ve değişik sesler çıkararak kış mevsimini korkutup kaçırıp, baharın gelmesini sağlıyorlar. Festivalin asıl karakteri Kurent isimli tüylü kostüm giyen kişiler. Son gün ise büyük bir geçiş töreni oluyor ve geçiş töreninde sadece Kurentler değil çok farklı kostümlü gruplar da yer alıyor. Bu festival Slovenya’nın en eski şehirlerinden biri olan Ptuj’da oluyor ama kutlamalar ülkenin değişik şehirlerinde de devam ediyor bu gruplar oralara da gidip geçiş törenine katılıyorlar. Çalıştığım kurum ve aile merkeziyle birlikte çocuklar için bir parti düzenledik. Onlarla oyunlar oynadık, dans ettik, şarkı söyledik. Ben de bu partide bal kabağı kostümü giydim. Festivalin olduğu gün hava tıpkı bahar havası gibiydi fakat festival bitti ertesi gün kar yağdı, Kurentler amacına ulaşamadı anlayacağınız .   Bu ay Türkiye’den ziyaretime üç arkadaşım geldi, ev sahibi olduğum için onların rehberi oldum ve Slovenya’daki mutlaka görülmesi gereken yerlere gidip, yine keşifler yaptık. Slovenya deyince herkesin aklına direkt olarak Bled gölü ve kalesi geliyor ondan listemizin başında orası vardı. Sonra Bohinj ve Ljubljana. 8 Şubat Preseren Günü (Slovenya’nın milli marşının yazarı) olarak kutlandığı için bütün müzelere, galerilere, sanatsal faaliyetlere giriş ücretsiz oluyor. Biz de durmadık, modern sanatlar müzesinden, ulusal galeriye, savaş müzesine bugünü epey güzel değerlendirdik Varış eğitiminde ve orta dönem eğitiminde tanıştığımız gönüllülerin çalıştıkları kurumlar eğer bir etkinlik düzenliyorsa genelde başka şehirlerdeki gönüllüleri de davet ediyorlar. Ben de bu ay Trbovlje’deki gönüllülerin kostüm partisine katıldım. Yine çılgınlar gibi eğlendiğim ve yepyeni bilgiler öğrendiğim bir parti oldu. Bu ay çalıştığım kurumda yine birbirinden çeşitli etkinlikler düzendik. Çömlek yapmayı öğrendik, vegan beslenme üzerine konuşmalar düzenleyip vegan tarifler denedik.




Thursday 12 March 2020

Valencia’da 6 ay...


6 ayimi gecirdigim bu guzel sehirden herkese selamlar. Bu yazimda size ikinci egitim kursumdan bahsedecegim. Eger gonulluluk projeleri ile ilgileniyorsaniz biliyorsunuzdur ki uzun donem projelerde iki kere gormeniz gereken egitim kurslari oluyor. Genelde yasadiginiz sehirden baska sehirde gerceklesiyor bu egitimler. Bu sayede de baska sehirleri gezme gorme sansiniz oluyor. Son egitimde  Ispanya’nin guneyinde yer alan Malaga’ya gittik. 70 gonullu ile beraber gecen 5 gunluk buyuk egitimden sonra harika deneyimler, guzel dostluklar kazandim. Daha sonra Malaga Sevilla’ya yakin oldugu icin izin gunlerimden 2 gun daha kullanarak ev arkadasim Beatrice ile Sevilla’da bulustum. Endulus bolgesi benim icin tarif edilemeyecek bir guzellikte ve bu firsati degerlendirdigim icin cok sansliydim. Ispanya’da her bolgenin ayri bir tadi ve havasi var elbette ama Endulus gercekten bir baska. Flemenko gosterileri, tapaslari, sokaklari …
Projedeki isim ise ofiste sosyal medya yoneticiligini yapmak, fotograflar ve videolar cekip paylasmak. Zaten gunluk hayatta da yaptigim bir sey oldugu icin isimi severek yapiyorum. Burda, bu alanda kendimi cok gelistirdim ve ozguvenim de tam anlamiyla yerine oturdu. Eskiden kendime inanmazken simdi guzel isler cikarabildigimi goruyorum. Kendi portfolyomu olusturdum ve hayatim da  ESC surecimle beraber sekilleniyor. ESC’nin en guzel tarafi da kendinizi kesfetmenin en guzel yol olmasi. Universitede yaptiginiz erasmustan, yurtdisinda yaptiginiz bir stajdan farkli gonullu olarak  calismak.
Eger ilgilenirseniz, ESC surecimde gezdigim yerlerden kisa filmler olusturdugum bir youtube kanalim var, daha cok portfolio amacli kullaniyorum bu linki. Izlerseniz mutlu olurum, herkese hayatinda guzel gunler diliyorum . Youtube kanalim:  https://www.youtube.com/channel/UCm8h6RycthSjBafoTE0Oy_w





Tuesday 10 March 2020

Ce Faci!!


Herkese selamlar. Ben Buğra, 23 yaşındayım.  Okulumu bitirdikten sonra dilimi geliştirmek, yeni insanlarla tanışıp yeni kültürler öğrenmek, yabancısı olduğum bir yerde kendimi keşfetmek ve en önemlisi gönüllü olarak vereceğim hizmetler ile topluma fayda sağlamak, insanların hayatına dokunmak istedim ve daha okuldan mezun olmadan önce ilgimi çeken bütün projelere başvurdum. En nihayetinde kendimi en yakın hissettiğim projeden geri dönüş aldım ve Reşita’ya geldim. Reşita’ya gelme süreci benim için sancılı geçti. Uçakla ilk baş Belgrad’a gittim ve orada gönüllülerle buluşarak bizi Reşita’ya götürecek olan şoförü bekledik. Şoförü uzun süre bekledikten sonra nihayet çantalarımızı ve bavullarımızı arabanın bagajına koyarak arabaya yerleştik ve rahat bir nefes aldık. Birkaç saat yolculuktan sonra araba arıza yaptı ve Belgrad’ın ıssız otobanında mahsur kalarak Reşita’dan gelecek olan yeni şöförü beklemeye başladık. Yaklaşık 6 saat gelecek olan yardımı beklerken sinirler de biraz gerildi ve bunun üstüne bir polis arabası yanaşarak anlam veremediğim şekilde sert müdahalelerde bulundular. En nihayetinde bütün bu olaylardan sonra gecenin bir yarısı eve ulaşmayı başardık. Şimdi o günü düşündüğümde benim için komik bir hatıra. Ertesi gün diğer gönüllülerle ve çalışanlarla tanışarak etkinliklerden, yapılan şeylerden bahsedildi. Burada yaşlılarla, engellilerle, devlet koruması altında yetişen çocuklarla, öğrencilerle, kreş öğrencileri ile eğlendirici, öğretici, bilgilendirici ve rol model olma bilincinde aktiviteler düzenlemekteyiz.  Herkes farklı kültürden olduğu için çok renkli bir ortam var ve bu farklılıklar ile bir arada olmanın beni geliştirdiğini, bana güç kattığını düşünüyorum. 1 ayın sonunda burada olmaktan büyük bir keyif aldığımı ve ileride nasıl maceralar yaşayacağımı merak ediyor, sabırsızlıkla bekliyorum.


Saturday 7 March 2020

Üç Aylık Süreçte Yaşadıklarım



3. ayı geride bıraktım zaman çok hızlı geçiyor. Acemiliğimi üzerimden atmışken buraya tamamen adapte olmuş durumdayım. Öğrendiğim günlük rutin cümleleri ile dersler daha eğlenceli ve zevkli geçiyor. Günden güne  İngilizce ve Slovakçanın geliştiğini hissetmek muazzam bir duygu. Ülkemi  2 haftada bir farklı öğrencilere, öğretmenlere  tanıtmak, onların hayranlık duyarak izlemeleri ,dinlemeleri, ilginç soruları beni gerçekten şaşırtmaya ve gururlandırmaya devam ediyor.Çoğu öğrencilerin ve öğretmenlerin Ülkemizi ziyaret etmiş olması bana mantıyı sormaları döneri sormaları beni iyi güldürmüştü  😃Bu ay arrival training eğitimi vardı orada tanıştığım farklı ülkelerden arkadaşlarım İspanyol,Fransız,İtalyan,Yunanistan,Belarus ve daha niceleri. Dil açısından gerçekten verimli geçen 4 gündü. Yaptığımız işler hakkında detaylar, ne yapabiliriz, çocuklara daha fazla neler ekleyebiliriz, proje bitiminde nasıl yol izleyceğimizi bize öğrettiler. 4 günlük proje sonunda diğer gönüllüler ile bir çok etkinliklere katıldık onlar sayesinde başkent bratislavanın görmediğimiz yerlerini görüp fotoğraflar çekindik.Bu ay içinde ekolojik proje sunumu hazırladık ev arkadaşım paul ile bilrikte 8-10 yaş arası çocuklara hangi çöp nereye atılmalı, çöpler nasıl ayrılır, doğayı daha az nasıl kirletebiliriz ? bu sorulara yanıt bularak çocuklara küçük bir tiyatro hazırladık ve en sonunda onların bize yardım etmesini istedik hepsi bizi pür dikkat dinledi, eğlendi, güldüler 😃 Gerçekten çok sevimli  öğrencilerim var fotoğraflarda onları görebilirsiniz 😊 proje sonunda öğretmen olmayı bile düşünmüyor değilim açıkçası.İngilizce dersleri bir yana atletizm dersleride harika gidiyor. Her hafta yeni hareketler, parkurlar hazırlıyorum. Güzel yaptıklarında tak krásne(çok güzel)  demem onları fazlasıyla güldürüyor Onların yüzündeki heyecanı görünce yaptığım işten daha fazla zevk alıyorum.Keric ekibiyle bu ay içinde iki kere kayak yapmaya gittik hayatımda ilk kez denediğim bir sporun bu kadar eğlenceli olacağı hiç aklıma gelmemişti.Burada insanlar çoğunlukla kış olduğu için kış sporlarına aşırı büyük ilgi var. Her boş kaldıklarında hiking yapmaya giden bir millet düşünün.😃 Burada zaman fazla hızlı geçiyor bir yandan sürem azalıyor diye üzülüyorum ama herkesin bu deneyimi tadması gerekiyor bir sonraki ay görüşmek üzere… 😊





Friday 6 March 2020

Ne De Güzel Gönüllü Olmak Part I


Bir önceki yazımın askine bu yazım bir o kadar pozitif bir o kadar neşeli. Gerçekten ne de güzel gönüllü olmak. Kötü geçen günlerimin ardından yeni evimde, yeni işimde rahat bir nefes aldım.
Kalan gönüllülük sürecimde artık sadece engellilerle çalışıyorum ve bu süreci benim açımdan iki ayrı proje gibi düşünebiliriz. Birincisi engelli vatandaşların çalıştığı yerlere gidip bende onlarla birlikte çalışıyorum. İkincisi ise engelli vatandaşların herkesten bağımsız bir şekilde yaşayabilme özgürlüklerini sağlamak. Bu yazımda ilk kısımdan bahsetmek istiyorum.
Her hafta çalıştığım kuruma bağlı olan bir çok tesisi geziyorum ve çalışıyorum.
Şuana kadar gördüğüm ve yaptığım işler:
-Tahtadan figürler yapma ve boyama
-Seramik yapımı ve boyama
-Özel günler için şeker paketleme
-Çikolata yapımı
-Organik tarım
Tahtadan figürlerin yapıldığı yerde tahta kesimi hem güç hem de tecrübe gerektirdiği ve biraz da tehlikeli olduğu için sadece tek bir kişi yapıyor. Oradan belli işlemlerden geçirilip boyanmaya gidiyor orada da boyandıktan sonra kuruyunca paketleniyor ve ardından satılıyorlar. Tüm bu işler hep operatörler eşliğinde yapılıyor.
Seramik bölümü de tahta bölümünün hemen üst katında. Seramikler yapılıyor ve ardından boyanıyor.
Şeker paketleme bölümünde genelde yaşları biraz daha büyük kadınlar çalışıyor. Sipariş üzerine özel günler için paketleme yapıyorlar.
Çikolata yapımı daha yeni başladı ve tabiki hemen favorilerim arasına girdi. Mükemmel bir sterillik sürecinden sonra çikolata yapılan küçük odaya giriyoruz. Minik çikolatalarımızı bir operatör ve üç engelli eşliğinde yapıyoruz.
Organik tarım da genelde stres atma gibi geçiyor. Yine bir operatör eşliğinde küçük bir alanda yabani otları temizliyoruz, tohum dikiyoruz, suluyoruz.
Genelde 9.30 civarında başlayıp 16.00 civarında çalışmayı bitiriyorlar. Ben birçok farklı yerde çalıştığım için genelde yarım gün kalıyorum.
Gözlemlediğim kadarıyla kimse bir iş yapmaya zorlanmıyor ama bu engelli kişinin durumunun ağırlığına göre de değişiyor diye düşünüyorum. Bazı yerlerde işten ziyade zaman geçirmeleri sağlanıyor gibi hissediyorum.
Ortam inanılmaz eğlenceli, her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes çok sıcakkanlı. Bunun yanında engellilerin aslında çalışmak için bir engeli olmadığını görmek beni çok mutlu ediyor ve ister istemez acaba ülkemizdeki engellilerin durumu nasıl diye düşünüyorum. Belki Türkiye'de de bu tarz kurumlar vardır, daha önce bir tecübem olmadığı için bilemiyorum. Şu an aklımdaki şey Türkiye'ye döndüğümde varsa eğer bu tarz kurumlara gidip oralarda da gönüllülük yapmak hatta ileri gidip belki kendi derneğimi bile kurabilirim diye düşünüyorum :)