Friday 30 August 2019

Ciao Tutti!

Herkese merhaba! Bu ay ki yazımda İtalya'ya geldiğimden beri İtalyancamı geliştirmek için nasıl yollar izledim, neler yaptım onu anlatmak istiyorum.
Yaklaşık dört sene önce İtalya'nın Milano şehrinde Erasmus yapma şansım olmuştu. Oradayken üniversitenin İtalyanca dil kursu bütün Erasmuslular için ücretsizdi ve katılım zorunluydu. İki ay süren bu dil kursuna katıldım fakat oradayken İngilizcem çok iyi olmadığı için sadece İngilizce'ye odaklanmıştım ve İtalyanca adına hiçbir şey yapmamıştım. Bunu anlatmamın sebebi de hiç yoktan bir kulak aşinalığıyla buraya geldiğimi belirtmek. Ama farkettim ki kulak aşinalığı yetmezmiş, biraz üstüne düşmek gerekiyormuş.
İlk yazımda iki tane İtalyan gönüllünün haftanın iki günü üçer saatten evime gelerek İtalyanca öğretmeye çalıştığından bahsetmiştim. Çok işe yaradı mı? Pek zannetmiyorum ama yine de bir başlangıç olmuş oldu. Bu dersler bittikten sonra kendi başıma da çalışmaya başlamam gerektiğini farkettim.
Müzik listemi İtalyanca şarkılarla donatıp, İtalyanca filmler, diziler izlemeye başladım. Birçok İtalyan arkadaş edindim ve yanlarında hep konuşmalarını dinledim. Duolingo dil uygulamasını bolca kullandım ve aynı zamanda Youtube'dan İtalyanca öğretme amaçlı kanalları takip etmeye başladım.
Şuan dördüncü ayım bitti ve bir kişiyle karşılıklı konuşurken dediklerinin %80'ini (konuya göre değişiyor) anlıyorum ve hatalar yaparak karşımdakine derdimi anlatabiliyorum.
Kendi çabalarımla şuan dil seviyemi buraya kadar getirdim. Eylül ayında ev sahibi kuruluşumun
ayarlayacağı devlet destekli dil kursum da başlayacak. Bu kurs sayesinde daha da ilerleyeceğime
inanıyorum.
EVS'in güzel taraflarından birininde gittiğiniz ülkenin dilini öğrenme olanağınızın olması. İyi değerlendirip
değerlendirememek kişinin kendine kalmış tabi. Döndüğümde şakır şakır İtalyanca konuşacağımı umut ederek sizlere veda ediyorum. :)


Italya'nın Treviso şehrindeki 1 yıllık AGH sürecim devam ediyor.



Dernek etkinlikleri, projeleri arttı ve daha da çeşitlendi ki bu benim için harika bir gelişme. Hem çocuklarla, hem gençlerle, hem engellilerle, hem çiftlik işlerinde, hem de ofis işlerinde çalışıyorum. Bu gruplarla Ingilizce-Italyanca pratik yapıyoruz, oyun oynuyoruz, dans ediyoruz, tiyatroya ucundan dahil olduk, ofis işlerinde mailing, pazarlama, kitlesel fonlama üzerine çalışıyoruz... Sadece biri üzerine çalışsam diğerlerinde aklım kalacağından bu durumun tam isabet bir enerji çekimi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca dernek başkanının ve mentorumuzun projeleri yetenek ve ilgi alanlarımıza göre renklendirmemize izin vermesi hatta desteklemesi büyük bir şükür sebebi.
Bunlar birinci derece getirileriydi. Ikinci derece getirilerden bahsedecek olursam: Kültür alışverişi, farklı ülkelerden insanlarla birlikte çalışmak (tuhaf bir şekilde şimdiye kadarki gönüllülerin hepsi Türk olsa da yavaş yavaş millet çeşitliliği de artıyor. Mesela yabancı nüfusun az olduğu bir bölgede bulunan normal görünümlü bir ev ama içi Türk dolu haha enteresan.), çalışılan dernekteki insanların arkadaş canlısı oluşu, bundan da öte mizahınızın yakın oluşuyla kahkaha krizli anılar biriktirme, insanları, durumları, işleyişi tecrube etme... 
Bu arada birkaç yıldır gelen Türk gönüllü sayısı fazla olduğu için ofiste Anadolu'dan izler görülebiliyor. Bayrak, saat, Ataturk resmi hatta İtalyanca Gençliğe Hitabe...
Bunların hepsi ikinci dereceden getiriler olsa da genel olarak tüm hayatıma katkı sağlayan getiriler olacak. Üniversite okumanın en geliştiren tarafının derslerden çok üniversite ortamı ve fırsatlar oluşu gibi.
Öğrenme, seyahat etme, eğlenme gibi tamamen artı yönlerden bahsettim şimdi de "diğer" yönlere girmeye çalışayım:
-Haklarınızı bilmek için sözleşmenizi iyi okumanız gerekiyor.
-Dil, İngilizce bilmeyen insanlarla iletişim kurmak eksi gibi görünen ama İtalyanca öğrenmeyi hızlandıran eksi görünümlü artı bir yön.
-Ulaşım, Avrupa'nın çoğu yerinde özellikle de orta ve küçük yerlerde toplu taşıma çok sınırlı olduğundan ulaşım ulaşılması zor olan olabiliyor.
-Oturma iznim, vizem olsa da sonuçta bunun belirli bir süre için olması, Avrupa gençlerinin süresiz seyahat özgürlüğü ve bize oranla fırsat üstünlüklerini sorgulamak beynim yorucu bir için eksi bir yön. 
Her durum için andan keyif almak ve kazancı maksimize etmek tercih sebebi.
AGH kesinlikle deneyimlenmesi gereken renkli bir süreç. Ne kadar renkli ve en sevdiğimiz renklerin yüzdesinin ne kadar fazla olacağı bize bağlı :)
Hepimize eğlenmekten fenalaşacağımız günler diliyorum.








Friday 9 August 2019

Italya'nın Gizli Güzellikleri

Roma, Milano, Floransa güzel yerler tabii ama bu ülkenin gizli güzelliklerini de es geçmemek lazım. Madem bir sene de buradayım, köşe bucak gezmeye başlayabilirim :) Bu haftasonu bir çılgınlık yapıp 10 dakika içerisinde günübirlik bir gezi planladık ve çıktık yollara. İstikamet: Treviso'dan Braies Gölü. Eeee malum arabamız yok buralarda. Bizde hazır 5 kişiyiz araba kiralayım dedik ve çokta iyi ettik. Sadece 43 Euro karşılığında bir günlük arabamızı kiraladık. Normalde 2.30 saat sürecek olan yolumuzu bu göl pek güzelmiş burada duralım, bu manzara çok güzelmiş burada
da duralım diye diye toplam 5 saatte tamamladık ve güzeller güzeli Braies Gölü'ne vardık. Fotoğraflar var tabi ama anlatılmaz yaşanır demek istiyorum üzülerek. Müthiş manzara yetmedi, çok terledik birazda serinleyelim diyerek üstüne bir de yüzdük bu güzel gölde. Titremeye başlayana kadar her şey güzeldi tabi, sonrası hepimizi biraz üzdü :)
Dönüşümüzde bir o kadar eğlenceli, bir yerlere uğramalı geçti. Kimsenin çok bütçesini sarsmadan güzel bir gezi yapmış olduk. Avrupa'da ilk kez araba kiraladım ve çokta korkunç bir şey olmadığını farkettim. Üstelik ucuzluğu da
şaşırttı. Henüz denememişlere duyurulur :)




Wednesday 7 August 2019

Herkese Merhaba

Ben deniz Sinan. 2 aylık Avrupa Gönüllü Hizmeti projesi ile Slovakya’nın başkenti Bratislava’ya
geldim. Burada gençler ile çalışan bir organizasyonda gönüllülük yapmaktayım. Gönüllülüğüm
süresince burada gençlere bilgilendirmeler yaparak Erasmus+ projeleri hakkında farkındalık
yaratacağım. Aynı etkiyi siz değerli okuyucular içinde yaratmak istiyorum. Öncelikle İngilizce;
European Voluntary Service (EVS), Türkçe olarak ise Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH) olarak
adlandırılan bu servis, Avrupa Birliği üye ve aday ülkeleri arasında gerçekleştirilmekte olan bir Avrupa
Birliği Projesidir. Bu proje ile 18-30 yaş arasındaki herhangi bir gence, 1 yıla kadar Avrupa'da
diledikleri bir ülkede gönüllü faaliyetlerine katılma şansı verilmektedir. Ayrıca gönüllülük süresince
gönüllülerin yeme, içme, konaklama, vize, sigorta vs. masrafları proje kapsamında karşılanmaktadır.
Hatta aylık cüz'i bir cep harçlığı da verilmektedir. Kısaca AGH-EVS gençlere kendilerini geliştirmeleri
için çok güzel bir fırsat. Yalnız AGH projeleri maalesef bitti. Bundan sonra Avrupa Gönüllü Hizmeti
(AGH) diye bir program yok. Ama üzülmeyin bahsettiğim gönüllülük programı İngilizce; (ESC)
European Solidarity Corps Türkçe olarak ise (ADP) Avrupa Dayanışma Programı ile devam etmektedir.
Program aynı içerikle fakat farklı bir isimde devam ediyor. Sizlere kısaca programdan bahsettim. Eğer
program ilginizi çekiyorsa blog sonunda vereceğim linkten ulaşabilirsiniz. Detayları incelemek için resim
2’de belirtilen sekmelere göz atmayı unutmayın.! Bu arada Uluslararası Gençlik Aktiviteleri Merkezi
Derneği’ne bu programdan bana faydalanma imkanı verdiği için teşekkürlerimi sunarım.

Thursday 1 August 2019

HUMANS OF IYACA



Bu yıl haziran ayının 7-14 tarihleri arasında, Madrid’in Toledo isimli şehrinde, ‘Un-Labelling - Erasmus+ Training Course’ adlı eğitim programına katıldım. İspanya, IYACA sayesinde hayatımda tattığım ilk, harika ve unutulmaz bir yurtdışı deneyimi oldu, ki ayrıca IYACA ve başkanımız Serdar Dobur’a , ikizim Ayhan Gorga’ya ve bu Madrid macerasında bana eşlik eden Ünsal Şerbetçioğlu’na çok ama çok teşekkür ediyorum. Hayatımda ilk kez dediğim birçok şeyi orada deneyimledim ve o bir haftayı hem dolu dolu hem de almış olduğumuz eğitimin amacını kavrayarak ve neyin önemli olduğuna dikkat ederek geçirdim. Eğitimin son günü trenle Toledo’dan ülkemize dönmek üzere Madrid’e döndük. Uçağımıza üç saate yakın bi zaman vardı. Yetişiriz düşüncesiyle Madrid’de bi yerde oturma kararı aldık. Arkadaşlarımızla biraz daha zaman geçirmek istiyorduk, hemen ayrılmak istemedik. Bu arada bi kafeye oturalım dedik ama Türkiye’de ki gibi olmadığını farkettik. İstediğin şekilde masayı birleştiremiyorsun, doluysa bile bekletmiyorlar ve Toledo’da deneyimlediğimiz kadarıyla saat akşam dörtten sonra kafeler kapatılıyor, bizi artık kapatıyoruz diye uyarmışlardı J . Bu arada fiyatlar terasta ya da kafe içerisinde oturmanıza göre değişiklik gösteriyor. Ağzımız açık kala kala yeni şeyler öğreniyorduk J . Oturacak kafe arayışımız biraz vaktimizi almıştı ama neyse ki sonunda oturmuştuk. Son muhabbetlerimizi ederken, saatin geldiğini anlayınca apar topar kalktık. En yakın metro istasyonuna geldik ve metroya bindik. Metro arıza yaptı ve biz üç-dört duraktan sonra indik. Uber çağıralım, en azından yetişiriz diye düşündük. Uberi çağırdık ama Uber bizim önümüzden geçiyor ve durmuyordu. Yazıyoruz anlamıyordu ve bulamıyordu ayrıca Türk vatandaşıymış sanırım. Ben konuşmak istedim ama sonra cevap vermedi. 20 dakika onunla uğraşınca bu sefer gerçekten uçağı kaçırma riskini düşündük ve hemen taksiye atladık.. Taksiden indik ve herkes valizleri elinde koşturuyordu. Benim uçağım herkesten önce olunca önce benimkini halletmeye çalıştık ama zaten boarding time kaçırmıştım. Hayatımda hiç öyle koştuğumu hatırlamıyorum, elimde valizler, el bagajım, pasaportum.. Bu arada yanımda iki arkadaşım daha var, biri Letonya’dan Marija, biri de İtalya’dan Silvia idi. Bi ara telaştan herkes kendi dilini konuşuyordu, çok komikti. J. Kontrolden geçtim, bu arada İspanyollar İngilizce konuşmuyorlar fazla, o yüzden Silvia kolay bir şekilde geçmemde ve sorularını cevaplarken de yardımcı oldu. Birbirlerimize sarılamadan ayrıldık… Sonra ben kapıyı buldum, daha açılmamıştı ve baya sıra vardı. Aklımda bir sürü soru vardı, boarding time kaçırmışım, valizim elimde, kilo kontrolü yapılmadı, kaç kilo olduğunu ve ne kadar para ödeyeceğimi bilmiyordum ama bir yandan da uçağa yetiştiğime seviniyordum. Neyse sırada bir Türk buldum ve anlattım, kapıya gidince anlatırsın merak etme diye beni teselli etti. Kapıya geldim, valizimi bi görevli ölçtü ve dedi ki 50 euro vermeniz gerekiyor dedi. Dedim ‘’NE!’’ , sonra cüzdanıma dönerken sırt çantamı gördü, valizimi el bagajım sanmış…… Neyse tekrar ölçtü, hallettik ve valizimi en son Ankara’da aldım. Çok şükür atlatmıştım! Herkese söylüyorum, boarding time ı kaçırdığınızda valizinizi kapıda da alıyorlar, sadece kaç kilo olduğunu bilmeniz yeter ki garanti olsun ekstra ücret vermezsiniz. Neyse uçağa bindim, İstanbul’a indim. E İstanbul’da da aksiyon biter mi? Madrid’de telefonumun ekranında iki saat vardı, biri Türkiye biri Madrid saati idi. Otomatik olarak kendi almıştı. Türkiye’ye döndüğümde yine otomatik kendi alır diye düşündüğümden, kontrol etmedim. Ankara uçağına üç saatim vardı. Yemeğimi yedim, kahvemi içtim, dinlendim. Sonra birden Ankara’ya gidecek uçağın anonsunu duydum. Bir daha sefer varmış demek ki vay be diye düşünürken, kendi uçağımın numarasına baktım. Ben numarayı okurken anonstan da o numara okunuyordu. Tekrar dedim ‘’NE!’’. Meğerse saatim bi saat geriymiş, otomatik olarak almamış. Tekrar bi koşturmacalar ve neyse ki daha kapı açılmamıştı. Koltuğuma oturduğumda vay be demiştim, ne gündü. Harika ve unutulmaz aksiyonlarla dolu bi gündü. Şuan arkadaşlarımla konuştuğumda gülerek anlatıyoruz.J


IREM GORGA- VOLUNTEER OF IYACA





Salud Romania, the milestone of my life

When I was seriously bored with my work and my routine, I learned that there was a volunteer project in Romania. My professor at the university encouraged me because it was a very difficult decision for me. I had to get a visa in one week and go to Romania! A real madness ?! I was worried about the thought of leaving all my order, home, school, family and work behind me. This would be my first experience abroad and I was afraid. Because my project friends came to Romania 1 month before me. I was a little late ... I didnt know them, I didnt know how to greet me. After talking to my family and friends, I thought that Romania would be an opportunity for me and I would be distracted while I was learning new things there. I had an ordinary life, I got up in the morning and went to school, and then I even worked at work and at the weekend. The place where I work is very formal, so we can work for hours without laughing, always wearing formal clothes. The idea of getting to know new people, visiting places to eat and living in a different culture for 3 months came with great fun. I made my decision and contacted my sending organization within 1 hour and started the process. A week later, everything was left behind, all depressed thoughts and fears, I was in Bucharest, Paris of the East. OMG! My first month was a dream, thanks to the wonderful time I had with my project friends and children at school. Volunteer organization is a process where volunteers are very kind, understanding and helpful to each other. In some cases, the host organization may not understand you, but another volunteer will help you with everything. You can be sure. You are there for the same purpose, whether you speak the same languages ​​or not. I think that volunteering projects have a sacred side at this point. I had the chance to make friends with many volunteers in the training course organized by the National Agency for volunteers. I introduced my own country, my culture, expressed my own views. And the most wonderful thing is that if I want to travel anywhere in the world someday I know that I can have a friend who lives there and welcome me. 
Apart from that, the other part of the project that left my mark on my life was my trips. During my holidays, I had the chance to visit many cities in Romania and 5 countries in the Balkans. Without the Internet, without knowing the language of the country youre going to, I learned how to travel, how to live with little money in your pocket. In short, nothing is impossible ... I also met with other Turks born and raised here in Romania and with the Turks in the Balkans. I have received numerous help from them. Maybe there are thousands of kilometers between us, but the fact that we are still speaking the same language, I have seen the same kindness.
 Then I started working in the office. This part was a bit boring, but on the weekends I was motivated to discover new places and to see the sky of Bucharest at night. I am grateful to the Grow up By Education project for all my wonderful moments and experiences. I would like the European Union to further diversify such cultural sharing activities in the future. In this way, many young people will have the chance to go abroad and gain cultural exchange, even if they do not allow the financial situation. In the globalizing world, I would like to thank the young population for seeing new places and meeting new people. Mustafa Kemal Atatürk, the leader of my country, once again made sense to me. ''Grow youth. Give them positive ideas of knowledge and wisdom. You will attain the light of the future with them.'' Thanks to everyone who contributed to this path…