Saturday 19 December 2020

I just love this country!

Herkese merhaba! To participate in the European Youth Voice project in Turkey was a very spontaneous decision for me. In the middle of October, I decided to try and apply for this program and in two weeks I flew to Ankara. I didn’t even have much time to process this step, I just had a strong feeling that I should be there. Of course, I had doubts about leaving Europe in these difficult times, but I thought that this opportunity is worth taking risks. Now I think that this was one of the best things I’ve ever done.

At the end of 2020, when the whole life has been frozen for a long time due to pandemic, it was such a relief to come back to Turkey. I visited Turkey before and every time I’m falling in love with this country and culture again and again. Trust me, this place has countless things to see and to discover. Even if you spend your whole life here, you won’t be able to see everything.

This is one of the most beautiful places I’ve ever visited so far. I don’t know whether you’ll ever decide to stay in Turkey for a long time or not, but at least add it to your destination goals. The majestic immense Ottoman Empire in the past nowadays transformed into a modern developed country where traditional is mixed with contemporary. 

Now, thanks to ESC and the organization I work for – IYACA, I have the opportunity to work with youth, help people, study Turkish language and learn new things about the rich Turkish culture. Of course, I cannot skip mentioning the beautiful city I live in. Ankara welcomed me with sunny days in November. At the south Autumn comes a bit later comparing to Europe, which gave me the possibility to walk a lot around the city and explore it while it was still warm. If you ever visit Ankara, take a walk to green Gençlik Parkı or see the famous black swans in Kuğulu Park, stop at a cafe and drink a traditional Turkish coffee, see the whole city from the Ankara castle, explore the amazing historical monument - Anıtkabir.

During this project I met a lot of new amazing people and even managed to travel a bit before the new restrictions were imposed. Together we visited the historical places of Ankara, spent some lovely days in Istanbul, tried plenty of delicious Turkish dishes.

Despite all the difficulties this year, we still have many interesting and useful activities. We study Turkish, help local people to learn English, work with refugees, learn about project management and non-formal education, work with social media, where we can develop our creativity.

This program gave me a great opportunity to meet new people and become a part of international community, get to know a new culture and do something useful for the society. I am very thankful for this project and looking forward to my next adventures here. See you later!




Wednesday 16 December 2020

An unexpected adventure

Hello guys! I am Alessia from Italy, the last entry to the IYACA volunteers’ family! It’s
already been a month since, all of a sudden, I left Italy to take part in this new adventure in
Ankara and let me say it…it was worth it! Despite the global pandemic that has greatly affected everybody’s life I made the choice to give it a try and run towards the path that I intend to follow in life. The European Solidarity Corps programs gives us, the youth, the
amazing opportunity to travel abroad, meet new people and learn all things related to the international context. I came here not expecting much since most activities had to be suspended for safety reasons; still, I found a dynamic and challenging environment at the office, with many great opportunities to catch! At IYACA, we have many tasks to fulfill, from social media management to content creation, food delivery and project planning...we are never bored! Here, I found myself involved in all the stages of an NGO’s work schedule, we have duties and responsibilities that help us greatly in providing us some valuable work experience in the field of international cooperation.
The Covid situation here is not at its best, but I still, I had the chance to go around a bit and
explore some interesting places here in Turkey. Right before the weekend-lockdown, me and two other volunteers, Xenia and Ieva, had a trip to Istanbul, one of the most breathtaking cities I ever visited! As you may know, it is definitely a must see when visiting Turkey; there is so much history, culture and mystery when walking down the streets of this city. I enjoyed its scenery; its antique shops; sitting by the sea while drinking a coffee but mostly, here I ate the best baklava ever! After that trip, travelling has become quite difficult even for tourists: at the moment there are almost no trains and the curfew and semi-lockdown restrictions make the planning process a bit complicate. Nevertheless, it just a matter of searching for the right place, and what best than a place where you can go hiking surrounded by nature, with no people around? That’s why we decided to take a day trip to Soğuksu National Park, a park located about 80 km from Ankara and easily reachable by city bus. The park allows you to breath some quality air, hike (easily accessible even for those not so athletic!) and enjoy a wonderful sight. The most notable animals that live in park are vultures, wolves and bears, I am quite confident in saying I am happy we didn’t encounter any of them, especially the last one! One suggestion if you want to visit it? Make sure you have money in your Ankara card because you won’t be able to charge it there and you will end up asking help to the police! (As we promised to say: Turkey has some of the nicest and most considerate police around!) Hopefully, before these amazing 2 months adventure ends, I will get the chance to visit some more, especially Antalya. In the meantime, I am happy to share great memories with the people I met and work along such a prolific and honest organization. If you are here because you are still not sure if you want to come here and work together with IYACA, search no more! You found the right place to start building your globalized future, don’t miss this opportunity!



  

Wednesday 9 December 2020

Tekrar görüşmek üzere Tunus

Tunus’ta 2. ayımı da tamamladım ve gerçekten çok güzel zamanlar geçirdim. Bu yazım da yaptığınız projelerden ve Tunus’tan ve kurduğum dostluklardan söz edeceğim. 

İlk olarak beni en çok şaştıran olaylardan biri; Tunusluların tatlıya daha doğrusu şekere olan düşkünlüğü. Kahvaltı tarzlarından tutun içtikleri çaya kadar çoğu yiyecek ve içecekleri bizim damak tadınıza oranla çok şekerli. Birde bunun yanına yemeklerine harisa adı verilen acı sos eklenince ortaya farklı mutfak kültürü çıkıyor. Tatlı ve acı ağırlıklı. Yine de zeytin, ton balığı ve yumurta üçlüsünü çok tüketmeleri mutfaklarını sevmemi sağladı J . Ülkenin kuzey kısımları Akdeniz iklimini yaşasa da güneye yani sahra çölüne doğru gittiğinizde bitki örtüsünden tutun insanların yaşam tarzına kadar her şey değişiyor. Sahra çölüne yakın bölgelerde insanlar zorunluluktan öğlen vakitleri siesta yapıyor. Ayrıca Tunus gezilebilecek yerleri çok olan bir ülke. Sahra çölünden, Gladyatör filminin çekildiği Roma kolezyumuna, Kuzey Afrikada inşa edilen ilk camii olan Sidi Ukba Ulu Camiinden, Başkent Tunus ve orada bulunan düzinelerce mekâna kadar bir sürü seçenek var. 

Son olarak Tunuslu insanlardan bahsetmek gerekirse genel olarak sıcakkanlı ve yardımsever insanlar özellikle Türklere bakış açıları olumlu ve pozitif tabii ki arada istenmeyen tipler karşımıza çıksa da genel itibariyle sıkıntı yaşamadık.

Gelelim proje kapsamında yaptıklarımıza, bildiğiniz gibi korona Tunus’ta da etkiliydi ve daha önceki bloğumda belirttiğim gibi sokağa çıkma yasakları gibi düzenlemeler projelerimizi etkiledi. Fakat buna rağmen haftalarımızı dolu geçirmeye çalışıyorduk. Neler yaptık derseniz; çiçek bahçesinde gül budamayı ve ot yolmayı, Arapça derslerinde Arapça öğrenmeyi ve Tunus kültüründen konuşmayı, sahilde çöp toplamayı, meditasyon yapmayı, spor yapmayı ve tabii ki yüzmeyi, okul boyamayı ve Tunus sınıflarını görmeyi tecrübe ettik. Ayrıca boş zamanlarımızda şehrimizdeki yerleri ve yakınlardaki şehirleri gidip gezdik ve Polonyalı gönüllülerle birlikte başkent Tunus’u keşfettik. Ve olmazsa olmaz olan Sahra çölünü ve çevresini. Yani anlayacağınız korona da olsa günlerimizi dolu geçirmeye gayret ettik. 

Bu proje bana çok şey kattı diyebilirim. Kendimi daha iyi tanımama yardım etti ve gerçekten ufkumu genişletti. Ama en önemlisi hem Türkiye’den hem Tunus’tan hem de Polonya’dan çok güzel insanlar tanımama ve dostluklar kazanmama vesile oldu. Başta İyaca’dan Serdar abi ve Ayhan, benimle beraber projede yer alan Yunus, Zeliha, Abdullah, Dilara, Ayşe ve mentörümüz olan sevgili Mounir abiye bir kez daha teşekkür etmek isterim.

Başlıkta da belirttiğim gibi tekrar görüşmek üzere Tunus!





Friday 27 November 2020

YENİ YERLER ARARKEN KENDİMİ BULDUM

Herkese Merhaba:)  Bugün size Beniaminek03'teki 3. ayımdan yazıyorum. Bildiğiniz gibi dünya şu an bir virüs ile savaş halinde ve bu savaş için bütün ülkeler günlük yaşamda birçok alana kısıtlama getirdi. Dolayısıyla ben de burada kuralları ihlal etmeden en keyifli şekilde günlerimi geçirmeye çalışıyorum. Kapalı mekanlardan çok doğayla iç içe olup huzurlanabileceğim yerleri seçiyorum. Yeşili her zaman severdim ama burada tam bir doğa aşığı olduğumu keşfettim. Özellikle sonbaharın getirdigi bu güzel renkleri görmeniz gerek. Burada yaşadığım kasaba küçük ve doğal bir yer ve Beniaminek ailem gerçekten çok iyi ev sahipliği yapıyor. Bütün önyargılarımı yıkacak kadar samimi ve içten davranıyorlar. Burada kulüp başkanımızın çiftliği var ve bazen oraya gidiyoruz. Atlar, ceviz ve fındık ağaçları ve köpekler var. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım yerlerden biri.

Yeşili her zaman severdim ama burada tam bir doğa aşığı olduğumu keşfettim. Özellikle sonbaharın getirdigi bu güzel renkleri görmeniz gerek. Burada yaşadığım kasaba küçük ve doğal bir yer ve Beniaminek ailem gerçekten çok iyi ev sahipliği yapıyor. Bütün önyargılarımı yıkacak kadar samimi ve içten davranıyorlar. Burada kulüp başkanımızın çiftliği var ve bazen oraya gidiyoruz. Atlar, ceviz ve fındık ağaçları ve köpekler var. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım yerlerden biri.
Yasaklardan dolayı buradaki bütün eğlence yerleri, restoranlar ve AVM ler kapalı. Havalar da soğuduğu için bu sıralar yapılacak çok fazla aktivitemiz yok. Neyse ki spor okulu antrenmanlarimiz var ve çocuklarla birlikte içimizi ısıtacak zamanlar geçirebiliyoruz.

Artık lehçeye ve kültüre daha çok adapte olduğum için buradaki insanlarla daha verimli ve guzel zaman geçirebiliyorum. Bazen birlikte Türk yemekleri yapıyoruz bazen buranın kulturel yemeklerinden yiyoruz ya da geleneklerden bahsediyoruz böylece kültürler arası etkileşim sağlayabiliyoruz.

Geçen hafta ilk defa kehribar taşı topladık. Evet bizzat gidip Sopot sahilinden kendi ellerimizle. İlk defa bir doğal taşı doğadan topladım. Benim için oldukça ilginç ve ilgi çekici bir deneyimdi. Tabiki o muazzam işlenmiş ve büyük taşlara çok benzemiyor ama tamamen doğal küçük ve parlaklar. Size biraz burada geçirdiğim süre içinde gittiğim yerlerden bahsedeyim.

Gerçi önceki yazımda bahsetmiştim gideceğimden. Stuttgart'a bir gezi yaptım. Tübingen, Manheim, Kircheim, Heidelberg ve Stuttgart'i gezdim. 5 günlük bir gezi sürecim oldu ve inanılmaz keyif aldım. Bu benim yurtdışında ilk yurtdışı gezimdi. Bu şehirlerin neredeyse bütün sokaklarını karış karış gezdim,ormanlarının havasını doya doya soludum, soğuk sularında yalin ayak gezdim ve olabildiğince yaşamaya çalıştım.

Almanya biz Türklere çok yabancı bir yer olarak gelmiyor çünkü bir çok Türk'ün yaşadığı ve bildiği bir yer. Bir çok Turk restoran ve mağazası mevcut. Şehrin genel havası ve yapısı çok güzel,ulaşım ağı çok iyi trenler çok yaygın kullanılıyor ve her şey çok düzenli görünüyordu. Maalesef ülke dışında henüz başka bir yere gitmedim. Ama umarım virüs kısa zamanda geçer ve size anlatacak birlikte gezmiş gibi hissedeceğiniz daha bir çok yer yaşayabilirim. Bu konuda çok şanslıyım ki beni gerçekten destekleyen güzel bir ailem var, teşekkürler Beniaminek. Biliyorum ki burada geçirecek çok daha güzel günlerim var, bir sonraki yazıda görüşmek üzere :))

                                             Burcu Arife ÖZKAN

                                                                                                                               Polonya Gönüllüsü



















Friday 20 November 2020

Tunus'a Elveda...

 

Tekrardan sevgiler ve tezahüratlar. Bir önceki blog yazımda ''Be Active Be Volunteer'' projesinin ilk ayını tamamlamış ve buna dair yaşadıklarımdan bahsetmiştim. Şu An ise ikinci ve Tunus'taki son ayımdan kesitleri sizlere aktarmak istiyorum :)

El Cem Amfitiyatrosu rotamızda! Burası Roma'daki Kolezyumun bir benzeri. Oldukça ihtişamlı bu yapı zamanı bir anlığına durdurup, tarihi şöyle baştan aşağı film şeklinde izlettiriyor adeta. Dahası, mozaik ülkesi Tunus, epey bi Roma koleksiyonuna ve kalıntılarına sahip. Bundan dolayı ki ''Bardo Müzesi'' başkentte bulunan ülkedeki en gözde müzelerden biri.

Sıradaki. Evet arkadaşlar, size söz verdiğim gibi Sahra Çölü turumu anlatacağım. Benim en büyük spiritual sarsılışımdı. Kumlara oturmuş, arka arkaya sıralı tepeciklerin ardındaki gün batımını izledim. Beraberinde hafifçe bir kum fırtınası! Sessizlik ve rüzgarın uğultusu! Sarı, turuncu, kırmızı, pembe gök kubbe! Gördüğüm uçsuz bucaksız ufuk... Ah, daha ne isterdim ki! :( İlk kez deveye bindim, deve etini tattım, 4*4 jeep ile çöl safarisi yaptım, kobra yılanına & akrebe rastladık, hurma vahasında dalından taze hurma koparıp yedim, at ile Naftah'da tur attık ve fazlası…

Sahra Turu dönüşü de Kayravan şehrine uğradık elbette yol üzeri hurma almayı unutmadan :) Burada Afrika'nın ilk camisi Sidi Ukba Ulu Camii’sini ziyaret ettik.

Daha sonrasında Polonyalı arkadaşlarımız ile başkente bir gezi planı yapıp pek çok yer gördük. Hem arkadaşlığımızı pekiştirdik hem de farklılıklar ile koordine olabilmeyi öğrendik. Öyle ya mühim olan insanı merkezimize alabilmek... Bulunduğumuz yerlerin başlıcası Sidi Bou Said, kısaca mavi ve beyazın enjekte bileşimi.

Tunus'taki ikinci ayıma ek, aktivite olarak meditasyon kursu düzenledim. Bu denli karma ve yorucu bir dünyada zihin ile vücut dinginliği bulunmaz hint kumaşı. Diğer aktiviteler ise ilk ayın aynısı şeklinde devam etti. Bu arada ilk kez golf oynayıp tekne turuna katıldım. Oldukça zevkli olmasının yanı sıra bazı aktivitelere afişler hazırladım tıpkı gezi planında olduğu gibi.

Evet bu yazımı okuyan değerli arkadaşlarım,

Gönüllülük, karşı tarafa aktardığınız kadar size de katkı sağlamasıdır. Hem de ziyadesiyle! Gözümü bir an bile kırpmadım bu karar için! Duygularım bu proje sürecinde daha çok dibe battı. Perspektifim daha da genişledi. Artık çevremdeki minik bir dokunuşa dahi geleceğe yatırım olarak bakıyorum. İnsanlığa bir hizmet olarak addediyorum. Çoğu şeyin birkaç basit adım ile değişim gösterebileceğine inandım. Ruhum şenlendi bu rengarenk atmosferde.

Bu büyük değişimleri hayatımda bana yaşatan IYACA'ya ve bahusus başkoordinatör Mr. Serdar Osman Dobur abime sonsuz minnettarlığımı iletiyorum. Yanımda bu anlara şahit olan candan arkadaşlarım Abdullah, Efe, Ayşe, Dilara ve Zeliha'ya da çok teşekkür ediyorum ve de Tunus'ta bizlere ev sahipliği yapan sevgili mentorümüz Sayın Mounir abime ile tunuslu arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Onların da yeri ayrı bende.

Son olarak. Güle-güle partisi düzenlendi gidişimize. Pasta keserek kutladık tüm herkes ile. Sonrasında Youthpass sertifikalarımız verildi.

Görüşmek üzere sağlıcakla kalınız.

Saygı ve Sevgilerimle,

Yunus Alpfidan





Sunday 15 November 2020

Ben Yunanistan'da çok iyi zamanlar geçirdim

Merhaba arkadaşlar yakın kültür Yunanistan'ın devamı olan ikinci blog yazım sizlerle..
Maalesef Yunanistan'da korona sayıları arttı ilk başta yarı zamanlı olarak korona önlemleri başlamıştı ve saat gece 00.00-05.00 arası sokağa çıkma yasakları başladı. Heryerde maske zorunluluğuda getirildi. Bu dönemde biz gönüllüler olarak faaliyetlerimize online ya da kendi içimizde yapmaya devam ettik. İlk olarak toplantı yaptık. Toplantıda kendi ve yaşadığımız yerde ki insanların sağlığı için zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamaya ve sağlık konusunda daha dikkatli olmamız yönünde bir toplantı gerçekleştirdik. Artık ortak alanlarda dahi maske takıyoruz. Şimdi sizlere daha neler yaptığımızı anlatayım..
Bu ay Yunanistan'da bulunan ve şuan korona'dan dolayı iş yapamayan bazı müzisyenlere her hafta koli koli erzak hazırlıyoruz. 
 Onun yanında hala evsizlere yemek ve gıda yardımını sürdürüyoruz. Biliyorsunuz ki havalar soğudu ve artık kışa girmek üzereyiz. Bunun için buradaki kışlık kıyafetleri ayırdık hepsini koliledik ve şimdi kıyafet ihtiyacı olan insanlara dağıtacağız. Bunun haricinde yaşadığımız alanı temizlemeye devam ediyoruz bahçe işlerimiz bitmek üzere. Ve Yunanca öğrenmeye başladım. Şuan herşey eskisi gibi aktif değil maalesef çünkü korona buna engel.. Ama yine de güzel geçiyor günlerim. Dünden itibaren tamamen sokağa çıkma yasağı ilan edildi 2 haftalık. Bu durum biraz üzücü de olsa hayat devam ediyor arkadaşlar. Ben Yunanistan'da çok iyi zamanlar geçirdim herşeye rağmen bir sürü insan tanıdım bir sürü kültür tanıdım hepsi benim arkadaşlarım ailem gibi oldular. Kendimi bu konuda şanslı hissediyorum. Bir çok insanla topluluk halde yardımlaşma dayanışma duygusunu tattım. Herkese buradan teşekkür ediyorum. Umarım yeniden karşılaşmak dileğiyle hoşçakalın. Sağlıcakla kalın...

Yunanistan/ Selanik

Buse Tekin 







 

Friday 13 November 2020

Diversity is always most welcome

The on-arrival training happened somewhere in the middle of everything. I had already “arrived” some weeks before, so I figured I knew everything I needed - but it's always hard to organize something like this and have every partecipant on the same page.

So I ventured into the big hotel, our home for the following 5 days, with almost the same spirit that drove me when I first got to Turkey: that very peculiar, fresh familiarity.

And I guess I wasn't alone in that. All in all, the volunteers were about 50, all coming from various parts of Europe and living in just as many parts of Turkey. Together, we were drawing a map that extended from East to West, North to South, and our experiences were just as many – if not more.

In fact, during the following days we got to know a lot about each other (the coffee breaks were numerous, given the current Covic regulations) and we all could share our different experiences and expectations.

This proved to be just as important as the training itself, or dare I say complementary: the institutional part being taken care by the nice people at the turkish National Agency, we were providing to each other the more informal, peer-to-peer one  .

Sometimes the two things would match, sometimes not, and when this would happen there was always room to express that to the trainers, who would address any complaints or doubts both in group or privately.

In all this I was feeling in my element: most people shared my experience and my point of view on many things, which is great when you want to reconnect with some sides of yourself that you inevitably set aside when you're abroad; I can now say I have new friends, we're frequently in touch and plan to meet again in the near future.

But it was also refreshing to share moments and spaces with people who are exactly the opposite as you are. Expecially when it's necessary to collaborate and be productive, different approaches are more stimulating and less distracting. And besides that, new stories and new eyes help a lot not to stay attached to your own convinctions.

Again, diversity is always most welcome.

To me, the most interesting part was noticing how the various “regional” characters would manifest in such a big group of people. At the beginning, everybody was gravitating around his own culture, somehow suspiciously observing the others from the distance, but in the end we were all mixed up and really enjoying our “globalish” identity.

Eventually, five days felt like one and twenty at the same time. We learned new things, refreshed old ones, made friends and managed to feel less “alone” and more as a part of a network. Or family. Hadi gidelim!






Thursday 12 November 2020

Korona sürecinde Slovakya’da ilk ayım

Herkese merhaba ben Emre.
Geçtiğimiz ay çok güzel bir haber ile Erasmus+ kapsamında 1 yıl Slovakya’da çocuklara ve gençlere İngilizce öğreteceğim haberi ile zorlu bir süreçten geçerek vizemi aldım. Buraya kadar her şey çok güzel ama asıl olay ben buraya geldiğimde vaka sayısının artmasının ardından İngilizce öğretmek için gittiğim okullar kapandı kendi ders verdiğim öğrencilerle artık online bir şekilde ders yapıyorum.
Ama bu süreçte Slovakya şöyle bir yol izliyor;
1 hafta boyunca alışveriş merkezi ve restaurantlar dışında her yer kapalı ve açık olan yerler de kısıtlı ve bu bir haftalık süreçte baka sayısı fazla olan bölgelerden başlanılarak Slovakya’da ki herkes korona testi olmak zorunda ve şuna yaklaşık 4 milyon kişi test oldu .
Ve bunun üzerine devlet belirli bölgeleri kısıtlamaya devam ederken az olan yerlerde yavaş yavaş normale dönüş sağlanıyor.


Ama bu 1 hafta ile bitmiyor 2. 
Hafta ise kırmızı(fazla vaka olan bölgeler) 
tekrardan test yaptırmak zorunda. Ve şöyle bir avantaj sağlanıyor eğer herhangi bi şüphe hastalık durumunda ücretsiz olarak test yaptırabiliyoruz istediğimiz zaman.
Örneğin geldiğim ilk hafta vaka sayısı az olduğu için kapalı alanlar dışında maske zorunlu değildi ve okullar açıktı.
İlk okul deneyimimi anlatacak olursam öğretmen olmak gerçekten birilerine bir şeyler öğretmek çok güzel bir duyguymuş şüphesiz herkesin tatması gerekiyor. Ve buraya geldiğim günden beri her anımı dolu geçirmeye çalışıyorum. Hayatımda ilk defa 3 dili aynı anda yerel insanlardan konuşarak öğreniyorum ve hata yapmak ilk defa bu kadar güzel geliyor.
Burada olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum ve sizlerde hatta bunu okuyan sen gerçekten gitmek istiyorsun bir şeylerin parçası olabilmek ait hissetmek o zaman sana bir sır; lütfen gelişi güzel sende olmayan şeylerden bahsetme gerçekten en iyi şekilde özenle ve kendinde olan yetenekleri proje konusu ile bağdaştırarak hazırlan bu sürece.

Arkadaşlar bu sadece motivasyon mektubu veya başvuru formu doldurmak seçilip gittiğiniz bir şey değil . Gönüllülüğü tanımlayacak olursam karşılıksız yürekten istenilerek yapılan iş davranış olay diyebilirim . Ve gönüllü olmak gerçekten istediğiniz bir şeyi karşılıksız yapmak o kadar güzel bir duygu ki bunları her ay burada paylaşacağım.
Ve okumaktan sıkılanlar için videolarda paylaşacağım.
Şimdilik sözlerimi noktalayıp yarın ki online dersim için hazırlanmam lazım.
Başvuru yaparken bu dediklerimi unutmayın.
Kendinize çok iyi bakın.





 

Wednesday 11 November 2020

Tunus’tan herkese selamlar.

 Öncelikle kendimden bahsetmem gerekirse, ben Zeliha pandemiden dolayı zorlu bir yıl geçiriyordum henüz mezun olmuştum ve şimdi ne yapacağım dediğim bir anda kendimi iki aylığına Tunus’ta buldum. Tunus’a benim ekibimden önce gelen üç Türk gönüllü olduğunu biliyordum, tüm evrak ve resmi işlemler tamamlandıktan sonra havaalanında ben ve arkadaşlarım Tunus uçağına binmek için sıraya girmiştik ki ufak bir problemin son dakikada ortaya çıkmasından dolayı evet maalesef sizi kabul edemiyoruz dediler. Sorun, ülkelerin pandemi şartları ile ilgiliydi. Tamam, o zaman şimdi ne yapabiliriz dedik birbirimize bakıp. Bizi Türkiye’den gönderen kurum olan İYACA ile zaten sürekli iletişimdeydik. Sorunu halletsek de en yakın uçuş diğer gün sabahtı. 

Nihayet Tunus’a ulaştığımızda ülke şartları gereği 7 günlük karantinaya girdik. Karantina bittiğinde diğer gönüllü arkadaşlarımla birlikte etkinliklere katılmaya başladım. Ayrıca Tunus’u keşfetmeye tatil günlerimizde şehir içi ve şehir dışını gezerek başladık. Bir tarafta çöl bir tarafta deniz...

Nihayet Tunus’a ulaştığımızda ülke şartları gereği 7 günlük karantinaya girdik. Karantina bittiğinde diğer gönüllü arkadaşlarımla birlikte etkinliklere katılmaya başladım. Ayrıca Tunus’u keşfetmeye tatil günlerimizde şehir içi ve şehir dışını gezerek başladık. Bir tarafta çöl bir tarafta deniz...

Tunus birbirinden farklı doğa güzellikleriyle karşımızdayken diğer yandan günümüze kadar gelmiş eski yapılarıyla beni büyüledi.

Neler yapıyoruz peki Tunus’ta? Yerel halkla basit düzeyde iletişim kurabilmek için Arapça dersi alıyoruz. Çiçek bahçesinde gül topluyoruz ya da zararlı otları temizliyoruz. Okulların onarım ve süsleme işlemlerine yardım ediyoruz.

Buradaki bağlantıda olduğumuz kurum gönüllüleriyle bir araya gelip tanışıp kültürel etkinlikler yapıyoruz. Akdeniz’in hemen kıyısında bulunan ülkenin güzel plajında sportif, sosyal etkinliklere ek çevre temizliği yapıyoruz. Tabii tüm bunları yaparken pandemiden korunacak önlemleri alıyoruz.

Henüz bir ayımı doldurmuş olmama rağmen dolu dolu ve hayatımda unutamayacağım deneyimler ve anılar biriktirdim.

Tekrardan görüşmek üzere.




Tuesday 10 November 2020

Herkese merhaba!! Salut!

Multicultural Community programı ile geldiğim Romanya Ciorogarla’da neredeyse 1. ayımı doldurmak üzereyim. Zaman nasıl bu kadar çabuk geçiyor her seferinde şaşırıyorum doğrusu.  Her zaman bir gönüllülük projesine dahil olabilmeyi istemiştim ve önüme böyle bir fırsat geldiğinde çok fazla düşünmeden hemen evet demiştim. Daha sonrasında kafamda birçok soru canlandı. “Nasıl bir yere gideceğim?” “Kiminle gideceğim?” “Neler yapacağız?” “Ya orada korona olursam?” tarzında birçok şey düşündüm. Ne kadar düşünürsek düşünelim, bazı şeyleri yaşamadan ve tecrübe etmeden bilemiyoruz. Kafamdaki korkuları sildim ve şu an burada, sizlere bu yazıyı yazıyorum. Gelişimizin ikinci gününde ofise gittik ve orada kısa bir toplantı yaparak programın detaylarını ve neler yapacağımızı öğrendik. Ertesi gün kısa bir Bükreş turu yaptık. Açıkçası Bükreş’in güzelliği beni büyülemişti. Kafamı nereye çevirsem tarihi bir şey görüyordum. Mimarisi olağanüstüydü. Korona’dan ve farklı bir ülkeden gelmemizden dolayı 14 günlük bir süre boyunca tedbir amaçlı öğrencilerden uzak durmamız istenmişti. Bu 14 gün boyunca buradaki diğer 2 Portekizli arkadaşımı tanıma fırsatım oldu, onların kültürlerine dair sohbetler ettik, kendi kültürümüzü onlara tanıtmaya ve göstermeye çalıştık, birlikte yemekler yaptık.

Basit düzeyde bazı Portekizce kelimeler öğrendim. Bunun yanı sıra Rumence kurslarımız devam ediyor. Açıkçası hem Romanya’ya dair bir şeyler görmek, öğrenmek üstüne bir de Portekiz ile alakalı bir şeyler öğrenebilmek oldukça güzel. İki farklı ülkeyi aynı anda tanıyabilme fırsatım olduğu için şanslı hissediyorum. Geçtiğimiz günlerde önce buradaki öğretmenler ile tanışarak onlara kendimizi tanıttık ve bu projeden beklentilerimizi anlattık. Ertesi gün ise uzun bir zamandan sonra öğrencilerle tanışma fırsatımız oldu. Kendimizi tanıtan kısa sunumlarımızı onlara sunduk. Daha sonra öğrenciler ile etkinliklere başlayacağımızı, her Salı ve Perşembe onlarla olacağımızı öğrendik. Önümüzdeki  1 ayda beni neler bekliyor bilmiyorum.. Tek istediğim zaman bu kadar çabuk geçerken onu dolu dolu yaşayabilmek. Görüşmek üzere…








 





Monday 9 November 2020

TUNUS’TAN SELAMLAR

Tam mezun olduğum zamanda ve KPSS'den sonra planlar yapmaya çalışırken hiç hesapta olmayan IYACA'nın Tunus projesiyle rotam bir anda değişti ve karar aldığım günden itibaren 5 gün içinde tüm işlemlerimi halledebilirsem Kuzey Afrika'ya yola çıkmaya hazır olacaktım. Çevremden gelen farklı tepkiler ve aklımda birçok soru işareti olsa da, ailemin desteğiyle kararımın arkasındaydım ve bir yandan da işlemleri halletmeye çalışıyordum. Kısa bir süre olduğu için pek endişelenecek ve ne olacağını düşünecek zamanım yoktu, ancak 12 Eylül'de uçağa bindiğim anda hem heyecanım hem de kaygım artmaya başladı. Güzel olan yanlarından biri de buydu aslında, oraya gittiğimde neyle karşılaşacağımı bilmediğim, beklentilerim, göze aldıklarım, endişelerim, her şeyin düşündüğümden daha farklı olma ihtimali, merakımı ve heyacanımı daha dinç tutuyordu.

Oraya 3 arkadaş gidiyorduk ve onlar da benzer duyguları yaşadığı için kendimi daha rahat hissediyordum. Aynı zamanda Tunus'a vardığımızda otelde 7 günlük karantina sürecimiz olacaktı. Bu biraz bizi tedirgin etse de kısa ve geçici bir süreç olduğunu biliyorduk. Nihayet otele vardık ve ilk 7 gün otelde Tunus'ta olduğumuzu idrak edemeden geçti bile. Karantina bittiğinde kalacağımız eve geldiğimizde hepimiz kendi evimize gelmişiz gibi hissettik. Bizden önce gelen 3 arkadaşla beraber güzel ve büyük terası olan , sahile de yakın bir evde 2 ayımız geçecekti. Nasıl olacak neler yaşayacağız derken 1 ayı geride bıraktık. Bu süre içinde her hafta Arapça dersimiz oluyordu ve hem Tunus dilini hem kültürünü daha yakından tanıma şansı buluyorduk. Fransız etkisinde kalmış olması nedeniyle dillerinde de Fransızcayla harmanlanmış birçok kelime ve günlük kullanım mevcut. Bu etkiyi ilk olarak otelde kruvasan ve kahveyle kahvaltı yaptığımızda görmüştük. Çikolatalı kruvasan da burdaki vazgeçilmezim oldu. Vee acılı harissa sosu da evde yaptığımız yemeklerde alıştığımız bir tat artık. Ama dışarda pek tercih etmiyoruz çünkü çok fazla acı oluyor, o yüzden "maghir(without) harissa":)

Biz Tunus mutfağını yakından keşfediyoruz ancak buradaki diğer gönüllülere de Türk mutfağını da tanıtma şansı bulduğumuz "Türk gecesi" adı altında bir gece düzenledik. Türk mezeleri, Türklere özgü danslarla bizden de bir şeyler katmak istedik. Etkinlikler, farklı insanlar, farklı şehirler derken burada zaman çok hızlı geçiyor. Etkinliğimizin olmadığı günler farklı şehirlere gidip oradaki yerleri keşfediyoruz. Burada ulaşım çok rahat ve ucuz diyebilirim. Ancak trafik ışıklarının olmaması burada ilk dikkatimizi çeken şey oldu. Başta tedirgin olsak da trafiğin çok hızlı aktığını, kendi içlerinde bir düzenleri olduğunu ve çok fazla korna sesi duymadığımızı söyleyebilirim. O yüzden istediğimiz yerlere gönül rahatlığıyla gidebiliyoruz. Plan yapmadığımız günlerde de sahile gidiyoruz hatta bazı etkinlikleri de sahilde yapıyoruz. Deniz,kum,güneş bozkır ikliminden Akdeniz iklimine geçişte beni en mutlu eden üçlü oldu tabi ki. Ayrıca adım başı kaktüsler, hurma ağaçları ve az katlı beyaz evler de Tunus'un güzelliklerinden. 2020 pandemide Tunus'ta olmak benim için çok farklı ve unutulmaz bir deneyim oluyor, fırsatı olan herkese tavsiye ederim.

Sunday 8 November 2020

There's enough for everybody here

Here we go again, I though, when the bumpy concrete carpet that is Istanbul appeared on my plane's window.

Once again I was about to walk between two worlds, one more familiar and comfortable, the other constantly shape shifting as I tried to grasp it. Will I get it this time, or will it get me first? This chasing game is all I'm in for everytime I hop on a plane leaving for some, let's say, less predictable land.

Most of the times, I lost it for lack of patience or time to understand its rules, but this time over I have more time to stay and “get it”, and patience will hopefully follow suit.

Two months is what I have this time. Two months - maybe more - and a new city, Ankara, that I've only seen from a speeding bus once and that is now waiting to be my stomping grounds for some time.

I know Istanbul quite well now, as I've been there many times, but as much as I love it and it is fascinating I also understand now that it is not Turkey. Or better, it is ALL Turkeys, a place that is pulled in all directions by invisible energies that wants it once european, once eastern, once holy, once dirty.

Ankara instead is the capital, the newer point of balance to this massive and manifold country. I can already feel the difference from what I've known so far, as this is a much “tidier” city; streets are wide and airy, life appears to be more inclined to rush less and sleep early, and the State's institutions make themselves considerably more noticed than elsewhere.

But is this Turkey, I wonder? Or is it a projection of what this country thrives to be? Surely, by the scale of the efforts made to celebrate the country's history one may think that the ambition to greatness is all there; and no better place to notice this than Anıtkabir, the massive mausoleum and resting place to modern Turkey's founder Atatürk.

I visited it on my second day in the city, and in all its majestic monumentality I could not help but seeing echoes of similar places in Europe, where the care to remember our past is paramount. In a place so young and mixed like Turkey, instead, such celebration perhaps feels slightly misplaced.

But I want to get deeper into that as I'm living here, as I'm sure that I am still influenced by my western mentality and I surely don't know enough about this country's history and culture.

Having made all these deep sociolpolitical considerations, I can now finally focus on my favourite part of cultural exchange: food!

The whole world knows that us Italians are the snobbiest when it comes to eating, and as a food-loving Italian I am perfectly aware that I can easily fit that description. But I'll go against my cultural instincts and say that turkish food is just great. Sure, meat is omnipresent and perhaps olives and tea don't make the easiest breakfast to approach when coming from cappuccino and cornetto, but in general it's a total win for me.

Meze are the best invention since probably the wheel, ayran should be mandatory everywhere in place of water, and lokum is the best possible way to glue one's teeth together.

So, in conclusion, there's enough for everybody here. Just be ready to set some of your convinctions aside, because there is so much here to take in that you must leave some room inside your brain. And soul.





Saturday 7 November 2020

Cappadocia made me feel that I was in a fairy tale

Hello guys,  welcome to my second blog. I am so glad that I can share with you all these experiences, these amazing moments from my journey , which are unforgettable.

I will tell you today about my wonderful trip to Cappadocia, a place that left me breathless, speechless and made me believe that dreams can come true.  In fact, I had never even dreamed of being here, I had only heard that this place existed but I never had the courage to believe that one day my feet would step on this magical land. The great adventure started in the morning, too early for me but not for the balloons that were already in the sky. We are in the city of Göreme, in Central Anatolia, a city that convinces you that you are somewhere far from everything that means reality. When you will look around, you will have the impression that you are dreaming, because everything around you is too beautiful for the reality in which we live. So actually what we can see around us it’s a landscape sculpted by erosion with a succession of mountain ridges, valleys and pinnacles known as “fairy chimneys” or hoodoos and for sure balloons, a lot of balloons. For a few tens of minutes we admired the enchanting landscape and after we went to the next location. 

And from the enchanting reality outside we thought we should get back on our feet, so we went practically underground, having the chance to visit the incredible Kaymakli Underground City, a place that let you to discover the world of civilizations before us. After that, we took courage and on our own feet we climbed  on the top of Uçhisar Castle, a place that offers you an incredible panorama of the surroundings. And finally, as Cappadocia is called ,,the land of beautiful horses”, we stopped at a horse farm where we could admire these beautiful creatures.  For sure, the day finished with an amazing sunset, personally the most beautiful that I have seen in my life, here so far away from my home and all my reality.

These were the main places that I wanted to share with you guys,  incredible locations that are worth to visit and which can offer you ,,fairy tale” moments.

Finally I just want to remember you a little thing : The chance to travel, to know new cultures and to discover people which are coming from different backgrounds, build us as human beings. Just have the courage and start on this path!

With love,

Anca Elena 


Friday 6 November 2020

TUNUS GÜZEL, HAVA İYİ

Aslema! Tunus’tan herkese merhaba! Benim adım Ayşe, 22 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Size biraz Tunus’tan ve buraya gelme sürecimden bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz herkes pandemi sürecinde karantinada evde neredeyse kafayı yiyecek kadar sıkılmıştı. En azından ben öyleydim ve bu sıkılmışlık beni yurtdışına çıkmanın yollarını aramaya itti. Birçok farklı yol varmış öncelikle onları öğrendim. EVS projelerini daha önceden duymuştum ancak hiç başvurmamıştım.  Pandemi süreci hala devam ettiğinden de benim başvurduğum dönemde çok az proje seçeneği vardı. O yüzden karşıma ne çıksa başvurmaya hazırdım. Tunus’u gördüğümde 4 kişi göndereceklerini öğrenince çok sevindim ama daha sonra başvuru kısmında pasaport numarası gerekince büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Ancak şansım yaver gitti ve pasaportum sadece 1 gün içerisinde bana ulaştı ve hemen başvurdum. Neden bilmem ama sanki artık emindim gideceğime. Gidecekler açıklandığındaki sevincimi anlatamam. Her şey çok hızlı ve kolay ilerledi ondan sonra. Tunus hakkında çokça araştırma yaptım ve artık kafam rahattı. İyi insanları olan güzel bir ülkeye gittiğimi hissedebiliyordum. Havaalanında küçük bir aksaklık yaşasak da en sonunda her şey güzel sonuçlandı ve artık Tunus’taydık. Beraber gittiğimiz arkadaşlarımı ilk andan çok samimi buldum ve kolayca anlaşabildik. İki hafta karantinada kalacaktık etkinliklere başlamadan önce. Karantina gözümüzü korkutmuyor değildi. Ama bilmiyorduk ki kocaman terası olan geniş, güzel bir evde kalacağımızı. Terası gördüğüm gibi aşık oldum sanki :D

Karantina sürecimizin sonuna geldiğimizde bize 3 kişi daha katıldı çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi evimiz oldukça genişti. Artık evde 6 Türk bir aradaydık. 6 kişi bir evde kulağa çok kalabalık gibi geliyor ama eğlencemize eğlence kattı sadece 6 kişi olmak.

Biz Tunus’un Sousse şehrinde kalıyoruz ve evimizin bir diğer artısı da sahile yürümek sadece 5 dakika. Yapacak hiçbir şey bulamasak bile denize gidebilmek gibi bir lüksümüz var :D Tabii yapacak şey, gezecek yer çok. Bulunduğumuz şehri ve çevresindeki birkaç şehri gezme fırsatı bulduk şimdiye kadar. Örneğin, Gladyatör filminin çekildiği Roma döneminden kalma, göz alıcı El Jem amfi tiyatrosunu gezdik.
Tunus için genel duygu ve düşüncelerimi belirtmem gerekirse, buraya gelen herkesin beklediğinden fazlasını göreceğine eminim. Tunus’a giderken beklentimi çok düşük tutmamıştım ama ona rağmen beklediğimin çok daha üstünde güzellikler beni karşıladı. Etkileyici mimarisi, rengârenk kapıları, eşsiz doğal güzellikleri ve taptaze hurmalarıyla Tunus görülmeye değer bir ülke. Gelecek ay çok daha farklı güzelliklerini görüp sizlerle paylaşmak istediğim bu küçük ama harikalarla dolu ülkeden şimdilik hoşça kalın!!!


-Ayşe Uzdoğan