Saturday 23 September 2017

Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH): Buse'nin Yolu

Karar Verdiysen, İyi Düşündüysen, Ben Sonradan Hiç Pişman Olmam Diyorsan...

Evet, resmi olarak ilk yazıma başlıyorum. Bu yazıda sizlere AGH'nin ne olduğunu kendimce anlatmaya çalışacağım. Yazıya başlamadan önce bu konuda yazılmış bazı blogları inceledim ama karar aşamasındakiler için biraz eksik kaldıklarını gördüm. Projelerin ve gönderici kuruluşun nasıl bulunacağı, motivasyon mektubunun nasıl yazılması gerektiği, vize süreci vb. hakkında halihazırda birçok bilgi var. Tabii ki bunlardan da bahsedeceğim ama öncelikle uzun dönem AGH yapmaya karar vermeden önce neleri göz önünde bulundurmanız gerektiğinden başlamak gerekir 
diye düşünüyorum.

Dürüst olmak gerekirse, ben bu işe başlarken tek isteğim buralardan gitmekti. Gitmek için alternatifleri araştırdım ve en uygun yolun AGH (EVS) olduğuna karar verdim. Projeleri araştırmaya başladığımda tek kriterim büyük bir şehirde ve olabildiğince uzun dönem olmasıydı. Araştırmalarım sonucunda projelere gönderici kuruluşunu halihazırda bulmuş olarak başvurmanın büyük bir artı olduğunu öğrendiğimden, hiçbir projeye başvurmadan gönderici kuruluş arayışına girdim. Google'da kısa bir arama yaparak Ankara'daki Gençlik Servisleri Merkezi'nin kapısını çaldım ve "benim gönderici kuruluşum olur musunuz?" dedim. Onlar da "hay hay" dediler ve ben o güınden sonra Gençlik Servisleri Hizmeti'nin bilgileriyle birlikte başvurularıma başladım. Eylül 2016'da başvurularımı yapmaya başladım. Önceleri içimdeki gitmek hırsıyla projelerin konularına çok da dikkat etmeden, sadece yukarıda belirttiğim iki kriteri göz önünde bulundurarak deyim yerindeyse önüme gelen uzun dönem projeye başvuruyordum. Bu sırada da daha önce AGH yapmış olanların deneyimlerini, yaşadıklarını, bu programın artılarını ve eksilerini araştırmaya devam ediyordum. Üst üste red cevabı almaya başladıktan sonra "Buse bi'sakin" dedim, "Bu iş böyle olmayacak..."
Birçok yerde motivasyon mektubunun yanında ufak bir video çekip başvuruya eklemenin çok daha yararlı olduğunu okumuştum. Girdim baktım ki, herkes hazır şablonlarla amatör videolar hazırlamış. "Ayol ben ajansta çalışıyorum, benim aslan iş arkadaşlarım bana bunların âlâsını çeker" diyerek Bora ve Ayhan Abi'nin yakasına yapıştım. Onların desteğiyle videomu da hazırladıktan sonra projeleri daha iyi incelemeye, işimle daha alakalı olanları seçmeye ve -burası çok önemli- her biri için ayrı ayrı motivasyon mektubu yazmaya başladım.

İlk önce Litvanya'da bir projeden kabul aldım, fakat oradaki gönüllülerle konuştuktan ve ortamı biraz araştırdıktan sonra orada mutlu olamayacağımı düşünüp teşekkür ederek reddettim. Kişinev'de gazetecilikle ilgili bir proje için çok uğraştım, kabul edilmedim. Derken, bana olumlu dönüş yapan kuruluşlar çoğaldı, Skype görüşmeleri yapmaya başladım ve yavaş yavaş seçilen değil seçen bir konuma geçtiğimi farkettim. İki paragrafa sığdırmaya çalışsam da, yaklaşık 6 aylık bir süreçten bahsediyorum. Çünkü uzun dönem AGH (EVS) yapmak istiyorsanız sabırla yeniden denemeniz gerek. Her yeni başvuru sizi diğerine hazırlıyor. Kuruluşların gönderdiği anketler, sizden bekledikleri, şartları nasıl değişiklik gösteriyor, sizin beklentilerinizle onların beklentileri ne kadar uyuşuyor gibi değişkenleri göz önünde bulundurmayı zamanla öğreniyorsunuz. Bu gün karar verdim, önümüzdeki ay gideyim gibi bir şey söz konusu değil. İyi ki de değil, çünkü başlıkta da açıkladığım gibi hayatınızın 1 senesini geçireceğiniz yere ve işe karar vermek aslında riskli bir karar, hem de yurtdışında.
Bu şekilde, daha bilinçli olarak arayışıma devam ederken karşıma bir ilan çıktı: P60 Amstelveen. Müziği ve eğlenmeyi seven, gece vardiyasında çalışmayı sorun etmeyecek birini arıyorlardı. Hem de Amsterdam'a yarım saat uzaklıkta. Allahım dedim sana geliyorum. En özenli ve hevesli motivasyon mektubumu yazdım, aşırı afilli videomu da başvuruma ekleyip yolladım ama ne dualar, ne adaklar anlatamam... Olmaz ya diyorum, ya olursa... O kadar istedim ki ve hayatta ilk defa bu kadar çok istediğim bir şey oldu. Birkaç hafta sonra ilk elemeyi geçtiğimi, benimle Skype görüşmesi yapmak istediklerini söyleyen bir mail aldım. Evren de gitmemi istiyordu, ilk defa evrenle aynı anda aynı şeyi istemiştik, evreni o an o kadar sevmiştim ki, çocuğum olsa adını evren koyacaktım. Skype görüşmesinden önce yine kendimle konuşmaya başladım: "Kızım, evladım, sakin ol, kendin ol. Kasma çok. Ne sorarlarsa dümdüz cevaplar ver, kıvırmadan. Olacaksa temiz olsun, kem küm etme, dan dan aklına ne gelirse söyle. Onlar bildiklerinden mi oynuyo kalk oyna!" dedim. 
    Ve bingo... 
Yukarıda bahsi geçen gönderici kuruluşum yoğunluğundan dolayı beni Uluslararası Gençlik Aktiviteleri Merkezi Derneği (IYACA) 'ne yönlendirdi. İyi ki de öyle olmuş, kısa bir panikten sonra daha emin ellerde olduğumu farkettim ve daha gitmeden yardımlarını ve desteklerini hissettim. Onlara da buradan çok teşekkür ederim. 


Sonrası kabul, vize, bilet derken işte buradayım. 1 Eylül'de yolcuyum. Hem çok mutluyum, hem çok korkuyorum. Hem çok heyecanlıyım, hem çok tedirginim. Hayatımın hiçbir aşamasında bu kadar uç duyguları bir arada yaşadığımı hatırlamıyorum. Erasmus kolaydı; git ders çalış, gez-toz geri dön. Bu sefer daha farklı. Artık 20 yaşında bir öğrenci değilim, kararıma herkes şüpheyle yaklaşıyor, çok daha uzun bir süre için gidiyorum ve yanımda bir sürü sorumluluk götürüyorum. 
Buraya kadar okuduysanız farkettiğiniz üzere, Google'da iki tıkla bulabileceğiniz genel bilgileri tekrarlamak yerine kişisel deneyimlerimle harmanlayarak kendi gözümden açıklamaya çalıştım AGH (EVS) 'yi. Ama şunu söylemekte fayda görüyorum: Para ya da başka çıkarları tamamen gözden çıkarıp hayata kültürel ve deneysel gözle bakmak için bir fırsat olarak değerlendirmediğiniz sürece AGH (EVS) size göre değil. En azından bence. 

   Yararlı Linkler:
European Youth Portal (Resmi Site)
Find EVS
Adım Adım AGH

(..ve Facebook arama kısmına "EVS" yazdığınızda karşınıza çıkacak bilimum Facebook grupları)

İtalya'dan Selamlar

Bu ay gerçekten ilginç bir aydı benim için. Öncelikle belirteyim haftanın 2 günü bir anaokuluna diğer 3 günü rehabilitasyon merkezine gidiyorum. Haftasonları da enerji bulabilirsem diğer gönüllü arkadaşlarla ''yakın uzakları'' gezmeye gidiyorum. İyiden iyiye sıradanlaşan günlerin monotonluğunu bozan tek şey ; okulların kapanıyor olmasından dolayı gönüllüler olarak sene sonu hazırlıklarına yardım ediyor olmamız. Biraz stresli, biraz eğlenceli ve oldukça yorucu. Çünkü anaokulundaki çocukların sene sonu ront gösterisi hazırlığı, rehabilitasyon merkezindeki katılımcıların yıl sonu dosyalarının hazırlanması iyice aklımızı karıştırdı. Bazen Giuseppe'nin dosyasını hazırlarken Maria'nın step eksikliğini nasıl gideririzin cevabını yazdık bazen ront gösterisi için kullanmamız gereken tamburelları ( burada ki yerel bir çalgı) rehabilitasyon merkezinde unuttuk. Fotoğraflarla bu durumu size nakletmek isterdim aslında ancak; fotoğraf çekmek için önce çocukların ailelerinden tek tek izin almamız gerekiyor. Sonra bunu okul yönetimine bildirmemiz gerekiyor sonra derneğe haber verip, fotoğraf çekmemiz gerekiyor sonra fotoğrafları bu üçlü gürüha sunup onay almamız gerekior, fotografların sakınca içermediğine dair ve en nihayetinde fotoğrafların kararını bekleyip yayınlamamız veyahut yayınlamamamız gerekiyor... Bu olay silsilesinden muzdarip sadece yazmakla yetineceğim affınıza sığınarak. Bu prosedürün gerekliliğini öğrenince hak vermekle vermemek arasında gidip geldim ki hala öyle. Çocukların fotoğraflarına dair bu kadar hassasiyet göstermelerinin tatmin edici mutluluğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Dünya'da bu kadar çocuk istismarı yaşanırken özellikle...diğer taraftan sosyal hayata ve gönüllü evindeki hareketliliğe değinmek gerekirse ; güzel bir yaz bizi karşıladı ve böyle devam edeceğini ümit ediyoruz. Çünkü güney bölgesinin en turistik yerlerinden birindeyiz . Olabilecek en temiz , mavi-yeşil arasında renkteki deniz suyunu, güler yüzlü insanları bulmamız sadece yarım saatlik bisiklet sürüşüne bakıyor.

Hoş bisiklet kullanmadığımız zamanlarda çok eğlenceli oto-stop anların yaşayabiliyoruz. Bunlardan birinde adını hala anımsayamadığımız otel sahibi ile olan  eğlenceli tanışıklığımız var. bulunduğumuz yere yaklaşık 15 km 'lik uzaklıkta bulunan plaja gitmek için 4 gönüllü oto-stop kararı alıp otel sahibi bir amcaya denk geldik. Sağolsun bizi önce oteline götürdü kahve ve dondurma ısmarladı, otelini gezdirip bizimle muhabbet edip sahile bıraktı akabinde ise akşam dönüş için bizimle saati kararlaştırıp gitti. Araçtan iner inmez 4 arkadaş birbirimizin yüzüne bakıp yaşadığımız şaşkınlığın ifadesi olarak ''o neydi '' diyerek keyifli gülümsedik. Günün tadını çıkarıp akşam için yola koyulmuştuk ki arkamızdan tanıdık bir ses ''nereye gidiyorsunuz'' dedi. Amcanın geleceğini gerçektten tahmin etmedik, inanamadık daha doğrusu. Akşam evimize konforlu dönmenin rahatlığı ve amcanın sıcak kanlılığı ile kendimizi borçlu hissedip bir şişe limonchello bir tepsi türkiye tarifli tramisu (tiramisunun kendi memleketinde bunu yapmak gerçekten ilginç oldu) ile kapısını çalıp teşekkür ederek yerelden uzun süre iletişim kuracağımız bir ev sahibi kazanmış olduk. Haricinde ise 9 insan 2 kedi  ve 2 kedi yavrusu aynı evde kalıyoruz canımlar. Genişçe bir ev, güzelce bir bahçesi ve genişçe 1 teras ve balkonu olması dolayısıyla fiziksel sıkışıklık sorunumuz yok ancak psikolojik sıkışıklıklar yaşamıyor değiliz. Nihayetinde hepimiz farklı yaşam pratiklerine küçük küçük de olsa sahibiz. Ve insanların kabalık mı  yanlız mı yaşaması gerektiğini sorgulayıp duruyoruz. Çünkü kalabalık yaşayınca daralıp, yanlız yaşayınca sıkılıyoruz. Açıkcası bu durum benim için pek sakınca oluşturmuyor ki dil pratiği açısından yararının olduğunu söylemezsem haksızlık etmiş olurum. 


Nihayetinde  kalabalık yaşamayı seven bir toplumda büyümüş, bayram , cenaze, düğün öncesi , esnası, sonrası seramonilerinde oldukça fazla kalabalık tüketmiş birisiyim. Ama yine de insan kendi kalabalığını aramıyor değil. Diğer yandan ilçe iyiden iyiye hareketlendi. Hemen hemen her hafta bir geçit yaşanıyor bunlardan birisi de hazırlıklarına hayran kaldığım SanAntonio. İçeriği tamamen manevi ( dini) durumlarla alakalı olan bir tatil, kutlama günüydü. Hazırlıklarına günler öncesinden başladılar ve aşağıda göreceğiniz renkli eğlenceli geceyi yaşayıp, yaşattılar. Bütün ilçe sabaha kadar uyumadı, gezdi, eğlendi desem doğrudur.  Ha bir de ilginç Bir şey daha  burada bazı tatiller bazı mahalleler için :) örneğin poggiardo'nun Vaste mahallesi bu tatili yaşaymadı. Sebebini biz de bilmiyoruz. Öğrenince yazacağım. Şimdilik iyilikle kalın :) 

Merhaba!

This is my second post for the blog… and a lot of things have changed since the first one. If everything was new at the beginning, now I feel very comfortable in Ankara (not because I wasn’t before, but now all those new things are more familiar) and I can say actually that everything is great!
To leave your country helps you see things from a different perspective. You learn to empathize with other people and cultures and then you realize that there are different ways to do the same action. That new country, new culture, tradition, people.. I couldn’t imagine myself alone in a position like this, working and  having fun with strangers that I just meet.. but is amazing. I’m in Ankara, a big town full with a feeling of great pleasure and happiness. No words can describe such an great city, with generous, funny, friendly and amazing people as that Turkish. My experience to be here is really wonderful.
In another train of thoughts, today I was at The Kocatepe Mosque with Burak, an other volunteer. Kocatepe Mosque is an impressive place and a symbol on Ankara's skyline. It's construction started in 1967 and took 20 years to complete and it holds the title of being the largest Mosque in the city of Ankara, as Burak told me. Kocatepe is open to visitors looking to explore the awe-inducing building, as long as they observe and respect the various rules and rituals. I respected that, so I taked off my shoes and I covered my hair for visit it. It was the first time I have been in a mosquee. The effect from the outside is that of a temple for culture, but on the inside it is very inviting, like embracing the visitors. I was very impressed by the atmosphere how was relaxed and paceful and also the first thing that caught my attention was that men, women and children, all entering through the same doors, but they worship in separate rooms. I don’t know the reason. Also, I founded that the muslims pray five times a day. The first is pre-dawn, the following one at noon, an afternoon one and one in the evening before retiring. What I have seen more is that Hocatepe Mosque is a place where everyone feels relax and I liked it. This building is so beautiful and luckily it can be considered a turistical attraction like the Anitkabir or other famous places because here you can really get to experience the city: its history, its beauty, its people- simply some of the turkish vibe.
That’s how I am trying to discover Turkey, Ankara, one bite at a time: finding new spots and melting in the city. This is travelling, I think, this is part of my Evs experience.

Friday 22 September 2017

Hamınıza Salamlar…

Azerbaycan Türkçesi ile sizi selamlayarak blog yazıma başlamak istedim. 2 Aylık Azerbaycan/Ganja “ Caucasian Youth Dream EVS Projesi”nin 1. Ayını tamamladım. Geriye 1 ayım kaldı.  Size 1 ayda yaşadıklarımı, gezdiğim gördüğüm yerleri, burada neler yaptığımı, ne deneyimler kazandığımdan bahsedeceğim.
Öncelikle İstanbul’dan 19 Ağustos tarihinde uçağa bindim. Ağustos ayı olduğundan dolayı Türkiye’deki sıcaklık bir hayli yüksekti. Fakat Azerbaycan Bakü’ye iniş yaptığımda, İstanbul’dan daha da yoğun bir sıcak beni karşıladı. Öğrendiğim kadarıyla burada kışlar hafif geçiyormuş ve genellikle sıcak oluyormuş. Bakü’den Gence’ye otobüse binerek diğer gönüllü arkadaşlarımla beraber geçiş yaptık. Gence’ye ilk dikkatimi çeken şey binaların tarihi yapısını koruyor olmasıydı. Şehirde genellikle trafik olmuyor ve şehir merkezi güzel bir düzen içinde kurulmuş. Burada yaşadığım ev, koordinatörümüz tarafından belirlendi ve şehir merkezinde yer alıyor. Bu benim için büyük bir şans. Şehir merkezine yakın olması, gezilecek yerlere yürüme mesafesinde olması benim için çok iyi bir unsurdu.
Buraya ilk geldiğimde Azerbaycan insanlarıyla tanıştıkça aslında dillerinin Türkçeden ne kadar farklı olduğunu anladım. İlk başta onları anlarım diye düşünmüştüm fakat dilleri bizim dilimizden çok çok farklı olduğundan biraz zorlandım diyebilirim. Buradaki insanların çoğu 2. Bir dil olarak mutlaka Rusça biliyor. Bu da beni şaşırtan diğer bir unsur oldu. Azerbaycan halkı genel olarak çok yardımsever ve iyi niyetli. Türk olduğumuzu öğrendiklerinde daha da iyi, hoşgörülü ve yardımsever davranıyorlar.
Ev sahibi kuruluşumuz olan “Bridge To The Future” Azerbaycan adıyla “Geleceye Körpü” teşkilatında görevler alıyorum. Burada haftalık rutinimin nasıl olduğunu size anlatayım; Azerbaycanlıların deyimiyle haftanın 1. Ve 2. Günleri yani Pazartesi ve Salı günleri sabahları 2 saatlik ‘Uşaq Evi’ine (çocuk yurdu) giderek oradaki çocuklarla zeka geliştirici aktiviteler, bulmacalar, boyamalar yapıyoruz. Bazen de outdoor aktiviteler yapıyoruz. Çocuk yurdu sonrası ofise dönerek her Perşembe günleri gerçekleştirdiğim ‘Psikoloji Klübü’me hazırlanıyorum. Psikoloji öğrencisi
olduğumdan dolayı ofiste böyle bir klüp açarak hem insanlarla çeşitli psikolojik konular hakkında konuşuyor hem de bilgi paylaşımında bulunuyorum. Bu benim için çok yararlı oluyor. Cuma günleri ise ‘SOS’ adı verilen çocuk yurduna giderek oradaki çocuklarla aktiviteler gerçekleştiriyoruz. Ayrıca haftada 2 gün 1 saat ofiste Azerbaycan dili öğreniyoruz. Bir haftalık rutinim bu şekilde işlemeye devam ediyor...

Tüm bunların yanı sıra, size burada gezdiğim gördüğüm ve edindiğim güzel dostluklardan bahsetmek isterim. Gence Şehir Merkezi dışında Göygöl, Xoshbulaq , Mingeçevir, Yeni Gence ( Heydar Aliyev Parkı ), şişeden yapılmış ev (Bottle House)  gezdik. Bu haftasonu da Şeki’yi gezmeye gideceğiz. Onu bir sonraki blog yazımda anlatacağım J Göygöl; Kepez dağında gerçekleşen deprem sonucunda oluşmuş bir göl. Doğallığını koruyarak insanların ziyaretine sunulmuş olan Göygöl’ü çok beğendim. Başta koordinatörümüz olmak üzere burada çok dostluk kazandım. Ve her yeri birlikte gezdik.

Bir diğer doğal güzellikte Xoshbulaq Dağı… Temiz havası beni cazip eden en önemli unsur oldu. Xoshbulaq’ta insanlarla konuşma fırsatı yakaladım. İnsanlar yazın burada göçebe şeklinde yaşadığını gördüm. Bize çay ikram ettiler ve çok misafirperver davrandılar.
Mingeçevir’de Kur Irmağı bulunuyor. Nehir o kadar büyük ki denize benziyor. Ve suyu tatlı. İnsanlar oradaki nehire girebiliyor. Haliyle bizde girdik… Bence suyu çok temizdi.

Yeni Gence yani Heydar Aliyev Parkı gençlerin ve ailelerin akşamları vaktini geçirebileceği en ideal yerlerden biri. Akşam yürüyüşleri için çok uygun. Şişeden yapılmış ev mutlaka görülmesi gereken, bence büyük  uğraş verilmiş bir yapıttı.
Genel olarak Gence’yi çok beğendim. Daha da gezmek ve sizlerle paylaşmak isterim..
Bana burayı gezme, güzel dostluklar edinme, deneyimler kazanma, yeni bir kültür, yeni bir dil öğrenme fırsatını verdiği için başta gönderen kuruluşum İYACA’ya, daha sonra ev sahibi kuruluşum “GELECEYE KÖRPÜ”ye beni kabul ettikleri için teşekkür ediyorum..

Yeni yerler, yeni maceralarımla bir sonraki blog yazımda görüşmek üzere.. 

SEMİHA'nın AGH NOTLARI

Merhabalar !
Ben Semiha , siz de diğer arkadaşlarım gibi bana "Sammy " diyebilirsiniz . 33 gündür Azerbaycan Gence şehrinde  EVS aracılığı ile gönüllü olarak faliyetlerde yer almaktayım . Aynı zamanda bir ay süren Iasec projesi henüz bitti . Size bir aydır bu ülke hakkında olan gözlemlerimi elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle geldiğim ilk haftalarda dil konusunda yaşadığım problemleri belirtmek istiyorum burada yerli halk Azerbaycan dili konuşmakta , eğer bir turist olarak gelecekseniz kendinizi en yaygın  bilinen yabancı dilin Rusça olduğuna hazırlamanız gerek , Eğer Rusça  biliyorsanız işler daha kolay olacaktır ;)
İkinci olarak yemeklerden bahsetmek istiyorum , damak tadımıza oldukça yakın lezzetler bulmak hiç zor değil , konuk olduğum yerlerde yediğim Harika yemekler beni oldukça etkiledi . Özellikle kırmızı et sevenler için yemek konusunda harikalar diyarı diyebilirim . Xengel , dolma , dovga...  yerli insanların misafirperverliklerine hayran kaldım , bazen o kadar çok ilgileniyorlar ki ister istemez kendinizi mahçup hissediyorsunuz bu kadar ilgi fazla diyesiniz geliyor :)


Burada yaptığım işlerden bahsedecek olursam gençlerin öğrenme isteği ve azimli oluşlarına değinmeden edemeyeceğim . Gönüllü olarak çalıştığım organizasyonda İngilizce dil kursu açmış bulunmaktayım ve gençlerin bu denli istekli olması beni daha çok motive edip işimi ciddiye alıp en iyi şekilde yapmaya sevk ediyor . Gençlerin çoğu en az bir müzik aleti çalıyor  , bir kaç dil bilip  sanatla uğraşıyor . Burada böyle gençleri tanımak ve çoğunlukta olduğunu görmek beni çok mutlu etti.
Aynı  zamanda şehirin  bir çok projeye ev sahipliği yapması gelelere  burada çok kültürlü , uluslararası bir ortam sağlamakta , ben de bu ortamdan  yararlananlardan biriyim :)
Ülke genelinde mimarinin çok eski ve özenli olması da beni en çok etkileyen yanlarından birisi nereye baksanız tarih görüyorsunuz , Bakü ile kıyaslandığında Gence genelinde eski binalardan oluşan bir şehir . Her yerde heykeller ve bilim , sanatla uğraşan kişiler hakkında bilgilerin olması sanata ve insana verilen değeri ortaya koyuyor.
Bu eski mimarinin yanı sıra çok fazla gizlenmiş modern uluslarası mekanlar da bulmam mümkün, özellikle restoranlar lezzet konusundan da çok başarılılar 

Son olarak sizlere tavsiyem buralara gelip görmeniz bu duyguları tatmanız yönünde :)


Thursday 21 September 2017

MİNİ AVRUPA GEZİSİ

Litvanya'dan selamlar:)

Bu yazımda küçük Avrupa turumdan bahsedeceğim. AGH sayesinde Avrupa’yı gezme fırsatı buldum. Her ay 2 gün izinimi biriktirdim ve 10 günlük bir seyahate çıktım. Bu süre zarfında 5 ülke 6 şehir ziyaret ettim. Merak ettiğim batı Avrupayı kısmen gezdim. Vilnius'tan Brüksel'e gittim oradan Amsterdam'a oradan Paris'e geçtim. Sonra Barcelona'ya oradan Madrid'e son olarak da Roma'ya uğrayıp Vilnius'a geri döndüm. Haliyle yorucu bir geziydi ama değdi mi diye sorarsanız elbette derim:)Kısa zamanım vardı ve olabildiğince iyi şekilde değerlendirdiğimi düşünüyorum. Her yeri gezmek için zaman yetti mi? Hayır yetmedi. Keske daha çok zamanım olsaydı da gezebilseydim diyorum. Ama istediğim yerlerin hepsini gördüm:) Size tavsiye bu gezi için daha çok zaman ayırmaya çalışın. Ayrıca böyle bir tatile çıkmak için finansörünüz benim ki gibi babanızsa arayı iyi tutmanız gerekiyor;) Batı Avrupa gerçekten pahalı. Özellikle benim gezdiğim ülkeleri düşünürsek:) 



Biraz şehirlerden bahsedeyim. Bu şehirler arasından favorim Barcelona. Çok güzel bir şehir. Hem sanatsal,  hem tarihi hem modernizmi bir arada tutan bir şehir. Sokaklarında gezmek bile insana yetiyor. Heryerde Antoni Gaudí'nin muhteşem eserleri yer alıyor. Şehir onun etkisinden uzaklaşmamış. Sokaklarında gezmek bakımından ikinci olarak Amsterdam çok güzeldi. Avrupa’nın bisiklet açısından en iyi şehri diyorlardı doğruymuş. Bisiklete verilen önem ve öncelikler çok fazla. Arabadan çok bisiklet gördüm diyebilirim:) Paris hakkında birşey söylememe gerek yok diye düşünüyorum. Paris bir insan olsa ve onu bir kelimeyle anlatsam çok asil demem yeterli. Roma ise tarih kokan şehir. Binalarıyla kalıntılarıyla o kadar çok tarih kokuyor ki. Insanlar olmasa sokaklarında gezerken zaman da yolculuk yaptığımı düşünebilirdim. Madrid ve Brüksel başkent olmaları dışında bana fazla bir etki yaratmadı. Evet onlarda güzel şehirlerdi ama diğerlerine hayranlıklarım daha fazla. Umarım sizinde böyle bir fırsatınız olur hoşçakalın :)




GENÇLİK RÜYASI

Uçak sarsılmaya başlamış, hosteslerin kemer ikazı ile uyandım. Roma'ya iniyorduk ve etrafa bakınınca biraz şaşırdım. Uykusuzluk ve yorgunluktan ters yüz olmuş beynim bir an nerede olduğumu unutturdu.
Benim için yoğun geçen bir haftanın sonunda ,güneşli bir günde gelmeyi umarken yağmurlu ve rüzgarlı bir günde Roma'daydım.
Normal şartlar altında Haziran ayında 1 yıl için Fransa'ya gitme hesapları yaparken önüme İtalya'ya gidebileceğim bir programın konulması, iptal olanlar farklı programlar, reddedilen iş teklifi, üzerimdeki garip enerji değişimi derken 15 gün içinde belli olan EVS yolculuğunun kendisi de epey yorucu olacaktı. Çünkü uçakla İzmir-İstanbul-Roma'dan sonra ki bu yaklaşık 3.5 saat demekti, 7 saat otobüs 1 saat tren yolcuğu yapacaktım.
İtalya'nın Puglia Bölgesinin Lecce Şehrinin Poggiardo yerleşkesine gelmek, daha evvelden benimle sempatik bir tanışıklık içeriyordu. Yaklaşık 5-6 yıl önce Ferzan Özpetek'in Serseri Mayınlar isimli filmini izleyip İtalya'ya gidersem eğer bu filmin çekildiği yerleri gezeceğim demiştim ve şuan o bölgede geçirmek için epey zamanım olacaktı.:)

Monday 11 September 2017

OBZOR'dan Sevgilerle

Merhaba arkadaşlar, Bulgaristan'ın küçük bir kasabası olan OBZOR'da 1 aylık Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH) yapmak için  iki arkadaş geldik. AGH hakkında birçok bir şey duymuştuk ve sonunda biz de yapmaya karar verdik ve kendimizi Bulgaristan’in Obzor kasabasında bulduk. Bu satırları da sizlere Bulgaristan’in küçük bir kasabasından yazıyoruz. Öncelikle yazarınız bendeniz Cem pasaport işlemlerinde hiç zorluk çekmedim. 5 gün içinde vizem çıktı fakat arkadaşım Yasir’in yeşil pasaportu olduğu için direk benimle yolculuğa çıktı.
Gelmeden önce hep kafamızda kuruyorduk, internetten araştırdık ve olumlu sonuçlar vardi kasaba hakkında, yazılan her sey doğruydu. Küçük , sessiz ve oldukça sakin bir kasaba burası. Buranın halkı yazları tamamıyle turizm üzerinden paralarını kazanıyorlar. Sizlere daha sonra ayrıntılı bir şekilde anlatacağim. Kasabaya geldiğimiz ilk 2 gün ne yapacağımızı bilemedik çünkü aşırı sessizdi. Gün geçtikçe bizde ortama ayak uydurmayı öğrendik ve şuan çok memnunuz.

Friday 1 September 2017

AGH = ”Yaşayarak Öğrenme Sanatı”

Her genç hayatında bir kez Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH) fırsatıyla, farklı ülkeleri, coğrafyaları, yaşamları, kültürleri ve en önemlisi sivil yaşamı keşfetmeli. AGH, Erasmus+ kapsamında gençlere farklı bir ülkede 2 hafta ile 12 ay arasında gönüllü hizmet yapma imkanı vermektedir.Bende bu fırsat kapsamın 1 aylık AGH projesine Azerbaycan’ın en büyük 2. şehri olan GENCE (GANJA) ‘de katıldım. Benim için farklı bir deneyim oldu, hep deriz 2 ülke tek millet, aynı duygularla AGH maceram başladı. AGH süresince bir çok farklı konularda bilgi ve deneyim elde ederken, aksilikler olmaz mı? Mutlaka oluyor, sonuçta başka bir ülkede farklı kültürel geçmişten gelen insanlarla birlikte çalışıyorsunuz. Ancak hepsinin ya üstesinden geliyorsunuz yada bir şekilde orta bir noktada anlaşıyorsunuz.