Sunday, 1 June 2025

Kalpten Kalbe: Mayıs’ın İzleri ve Vedalarla Dolu Yolculuğum

 

Yaz, yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladı ama Slovakya’da doğa hâlâ baharın tazeliğini yaşıyor. Bu ayın başından itibaren hayatımda şekillendirmek istediğim alanlara yöneldim: beslenme düzenim, egzersiz planım ve işimle ilgili sorumluluklarım… Kendime ve yaşamıma odaklandıkça burada geçirdiğim zamanın anlamı derinleşiyor.

Mayıs ayının ilk haftası, gönüllü olarak çalıştığım özel gereksinimli öğrencilerin yer aldığı bir merkezin düzenlediği Štruželka Yaz Kampı'na katıldım. Hayatım boyunca yaşadığım en özel, en eşsiz deneyimlerden biriydi bu kamp.






Hepimizin zaman zaman kendimizi yetersiz, çirkin ya da eksik hissettiği anlar olmuştur. Ya da bazı olaylar karşısında pes etmeyi düşündüğümüz zamanlar... Ancak Štruželka’da tanıdığım öğrencilerin her birinin farklı özel gereksinimleri vardı: Kimi yürüyemiyor, kimi göremiyor, kimi otizm tanısı almış... Ama onların hayata bakışı, yüzlerindeki gülümseme, her koşulda mutlu olabilmeleri, insanın kalbini görebilmeleri bana tarifsiz duygular yaşattı. Tüm engellere rağmen, kalpten kalbe bir bağ kurduk. Onlar benim kalbime, ben onlarınkine dokundum.





Kamptaki her anım duygusal açıdan yoğundu. Pek çok kez mutluluktan gözyaşlarımı tutamadım. Onlar, bugüne dek tanıdığım en özel insanlar ve hayatımın geri kalanında kalbimin en kıymetli köşesinde yer alacaklar. Kamp boyunca birçok etkinlik düzenledik; oyunlar oynadık, sanat terapisi ve ritim terapisi gibi oturumlar yaptık. Kalabalık bir ekiptik ama yalnızca üç kişi İngilizce biliyordu. Bu da benim için bol bol Slovakça duyduğum, bu kültürün ve dilin içine daha da girdiğim günlerdi. Kamptan döndüğümden beri basit Slovakça iletişimlerin içinde yer alabiliyor, söylenenlerin çoğunu anlayabiliyorum.


Bu ayın bir diğer önemli etkinliği ise DobroBeh (iyi niyet koşusu) oldu. Slovakya’da düzenlenen büyük bir koşu etkinliğine ev sahipliği yaptık. Hazırlık süreci oldukça stresli ve yoğun geçti ama etkinlik günü yüzlerce insanın ve çocuğun coşkusunu görmek her şeye değdi. Küçük yaş grupları da yetişkinler de büyük bir heyecanla koştu. Ben 3 kilometrelik parkurda koştum. Bu bile benim için oldukça fazlaydı. İnsanlar 21 kilometre nasıl koşuyor, hâlâ hayret ediyorum.




Bu yoğun etkinlik haftasının ardından kendime minik bir hediye verdim ve Malta'da kısa bir tatil yaptım. Normalde tek başına kahve içmeye bile pek istekli olmayan biri olarak, şimdi tek başıma dünyayı keşfediyorum. Her geçen gün kendime daha yakın, daha güçlü hissediyorum.

Malta büyüleyici bir ada ülkesi. Hava harikaydı. Güneşe uzun bir aradan sonra kavuşmak beni çok mutlu etti. Denize girdim, bol bol deniz ürünü yedim. Hatta Malta’nın geleneksel yemeklerinden biri olan salyangoz bile tattım! Yeni bir ülkenin havasını solumak, mutfağını keşfetmek, insanlarıyla sohbet etmek... Tüm bunlar hayata bakış açımı genişletiyor.




Malta’dan döndükten sonra koşu etkinliğimizi kutlamak için organizasyonumuzun menajerinin evinde bir araya geldik. Bahçede Slovakya’nın geleneksel yemeği olan gulaš pişirildi. DobroBeh’e katkı sağlayan herkes oradaydı. Gerçekten ait hissettiğim, güzel bir gündü.

Ertesi gün yeni bir team building etkinliği için tekrar buluştuk. Bu seferki rotamız Slovakya’nın sayısız mağaralarından birineydi. İçerisi sabit olarak 6 dereceymiş, biraz serin ama çok keyifli bir deneyimdi.



Kısa bir okul haftasının ardından bu kez pusulamı kuzeye çevirdim: İsveç ve Norveç. Yazı özlerken neden daha da soğuk bir yere gittim bilmiyorum ama iyi ki gitmişim!
İlk durağım Stockholm oldu. Burası gerçekten büyüleyici bir şehir; havası, insanı, mimarisi... Herkesin yüzü gülüyordu. Mutlu insanları görmek insanın içini de aydınlatıyor.
İkinci durağım ise Oslo idi. Oslo’da başıma birçok şey geldi: yanlış ayakkabı seçimim, navigasyon sürekli yanlış yere yönlendirmesi, havaalanının gece kapanması... Ama her şey birer deneyimdi. Yolda olmak beni iyileştiriyor. Kendimi daha olgun, daha güçlü ve hayattaki pek çok şeyle başa çıkabilecek biri gibi hissediyorum. Bu halimle gurur duyuyorum.





Ve bu ay bazı vedalar da yaşandı… Projemin bitmesine biraz daha zaman var ama burada çalıştığım okullarla vedalaşma zamanı gelmişti. Bu yıl boyunca Štruželka, Komenského, Čierne, Sveržovec olmak üzere 4 farklı okulda, 3 farklı İngilizce kursunda gönüllülük yaptım. Zaman gerçekten çok hızlı geçiyor. Nasıl sona geldik, inanamıyorum. Sanki daha dün gelmiştim.

Vedalaşırken öğrencilerimin kalplerine dokunduğumu hissettim. Hepsi bana hediyeler hazırlamış, resimler çizmiş, mektuplar yazmıştı. Gözyaşlarımı tutmakta zorlandım… Çikolatalar, mektuplar, kitaplar, resimler, çiçekler, oyuncaklar ve makyaj malzemeleri… Ama en güzel hediyem onların sevgisiydi.





Bir öğrencim bana şöyle bir mesaj gönderdi, sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Öğretmenim, sizinle tanıştığımdan beri kendime inanmaya başladım. Hep İspanyolca öğrenmek istiyordum ama hiçbir zaman yeni bir şeye başlamaya cesaret edemiyordum. Siz bana başarabileceğime dair inancı verdiniz. Teşekkür ederim.”


Bu sözler... İşte hayatımın anlamı bu.
Dokunduğumuz her kalp, bu dünyayı güzelleştirecek.

Bu ay gerçekten çok yoğun ve anlamlı geçti. Şimdi artık yaz geliyor. Güneşin hepimize iyi geleceğine inanıyorum.
Yazı heyecanla, kalbim açık bir şekilde bekliyorum.






Monday, 5 May 2025

Litvanya'da Bir Ay: Širvintos'taki Gönüllülük Maceram

Yaklaşık dört hafta önce çantalarımı topladım ve Litvanya'nın küçük ama sıcak bir kasabası olan Širvintos'a doğru yola çıktım. Amacım gönüllülük projelerine katkıda bulunmak ve yeni insanlarla ve kültürlerle tanışarak kendimi geliştirmekti. Bu satırları yazarken ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha fark ediyorum.

İlk günlerde beni en çok şaşırtan şey hava koşullarındaki ani değişimlerdi. Sabah güneşli başlayan bir gün öğleden sonra aniden yağmurlu veya rüzgarlı olabiliyordu. Ama kısa sürede alıştım; sanırım bu bile bu yolculuğun bir parçasıydı.



Gönüllülük faaliyetleri oldukça çeşitliydi. Merkezimizin giriş duvarlarını boyadığımız bir resim projesi yaptık. Ortaya çıkan renkli ve enerjik duvarlar gelen herkesi gülümsetti. Ayrıca sporun birleştirici gücünü burada deneyimledik: voleybol maçları düzenledik ve bir süre hakemlik yaptım. Takımların heyecanı, rekabet ve sonundaki dostluk duygusu gerçekten güzeldi.

Bu süreçte Erasmus+ öğrencilerine ilk sunumumu yapma fırsatı buldum. Sunumdan önce biraz gergindim ama başladığım andan itibaren keyif almaya başladım. Katılımcıların ilgisi, geri bildirimleri ve sonrasındaki sohbetler beni çok motive etti. Sunumdan sonra bir de origami atölyesi düzenledim. Hep birlikte rengarenk kelebekler yaptık; o anların huzuru ve birlikte üretmenin verdiği mutluluk tarif edilemez ve deneyimlenemezdi.




Buradaki deneyimimin Paskalya dönemine denk gelmesi benim için büyük şanstı. Bu vesileyle yumurta boyadık ve Paskalya ağacı yaptık. Litvanya kültürünü daha yakından tanıma fırsatı buldum ve birlikte geçirdiğimiz bu özel anlar hafızama kazındı. Ayrıca Telsiai'deki bir diğer gönüllü merkezini de ziyaret ettik. Oradaki aktiviteleri gözlemlemek ve ilham almak benim için çok değerliydi. Özellikle merkezin atmosferi ve yapılan işlerden çok etkilendim. 









Son olarak merkezimizin önünde düzenlediğimiz pinata etkinliği hem biz yetişkinler hem de çocuklar için çok eğlenceliydi. Rengarenk, gürültülü ve kahkaha dolu bir gündü. Burada olmaktan mutluyum. Evet, bazen gençlerle uğraşmak yorucu olabiliyor, ancak onların enerjisi, yeni insanlarla tanışmak ve farklı kültürleri öğrenmek beni her seferinde tekrar motive ediyor.





Eğer gönüllü olmayı düşünüyorsanız, tereddüt etmeyin. Bu tür deneyimler yalnızca başkalarına yardım etme fırsatı sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda sizi dönüştürüyor. Kendinizi tanımanın, sınırlarınızı keşfetmenin ve konfor alanınızdan çıkmanın harika bir yolu.

Bu ay Litvanya'da olmak bana çok şey kazandırdı. Yolculuğun henüz başındayım ama şimdiden şunu söyleyebilirim: Geldiğime sevindim!









Saturday, 3 May 2025

Litvanya’da Geçen Bir Ayın Ardından: “Viso Gero” Derken

 


Merhaba, ben Büşra.
Size beni buraya, Litvanya’ya, bu gönüllülük sürecine getiren yoldan ve şimdiye dek yaşadığım deneyimlerden bahsetmek istiyorum.

Eğer yolunuz bu sayfaya düştüyse, içinizde bir şeyler kıpırdanmaya başlamış olabilir. Bende bu kıpırdanışın adı uzun zamandır merak. Başka olasılıklara, farklı ihtimallere, başka bir “ben”e, şimdiye kadar hiç deneyimlemediğim hallere, tanımadığım bir sokakta yürümeye, hiç koklamadığım bir çiçeği görmeye, daha önce tatmadığım bir yemeği yemeye duyulan bir merak…


Sofie’nin Dünyası kitabında çokça alıntılanan bir bölüm vardır. Yazar, evreni bembeyaz bir tavşan olarak hayal eder; biz insanlarıysa tavşanın tüylerinin arasında yaşayan, kımıl kımıl küçük varlıklar olarak… Filozoflar ise o tüylerin en ucuna, büyük sihirbazın gözlerinin içine bakabilmek için tırmananlardır. Belki burada filozof olmak gibi bir iddiamız yok ama merakımız ve cesaretimiz bizimle. Ve belki de bu yolculuk tam olarak bu güdünün, bu kıpırdanışın bir sonucu.






Benim içinse süreç şöyle gelişti:
Merak benim için yaşamsal bir şey. Eğer bir yerde merakım ve heyecanım körelmişse, bu bana bir tür “içsel donukluk”, hatta küçük bir ölüm gibi geliyor. Ve böyle anlarda ruhumun yeniden harekete geçmesi için “kalp masajına” ihtiyaç duyuyorum. İşte AGH, benim için tam da böyle bir yerde devreye girdi.

Ben bir sosyal hizmet uzmanıyım. Beş yıllık profesyonel deneyimim boyunca çok kıymetli işler yapma şansı yakaladım. Ama geçtiğimiz bir yıl, birçok açıdan zorluydu. Kendimi o sözünü ettiğim “heyecansızlık hali” içinde buldum. Ve bu hisle birlikte alternatif rotalara bakmaya başladım. AGH, 30’a iki kala, geç bir “gap year” için karşıma çıkan en anlamlı fırsatlardan biri oldu.  

Amacım biraz durmak, biraz dinlenmekti. Hızlı akıp giden hayatın içinde yavaşlamaya, sakinleşmeye ve kaybolmaya yüz tutan merakımı yeniden bulmaya ihtiyacım vardı. Bu kararı alırken elbette her şey belirsizdi; elimde sadece iyi dilekler ve umutlar vardı. Ama bugün, buraya gelişimin üstünden bir buçuk ay geçmişken, gönül rahatlığıyla “çok doğru bir karar vermişim” diyebiliyorum.


Şu anda Litvanya’nın başkenti Vilnius’tayım. İyisiyle kötüsüyle geçen bir buçuk ayın ardından şunu net olarak söyleyebilirim: Burası yavaşlamak, doğaya doymak, bol bol yürümek, şehrin içindeki ormanlarda kaybolmak ve göllerin huzurunu içinize çekmek için mükemmel bir yer. Ama eğer çok üşüyorsanız, “güneşsiz yapamam” diyorsanız, bir kez daha düşünmekte fayda var. Yine de buraya geldiğinizde bu sakinlik ve doğallık, size iyi gelmek için elinden geleni yapacaktır. Bundan neredeyse eminim.

Genel koşullar dışında, gönüllülük süreci benim için görece kolay ilerliyor. Çünkü yoğun bir iş temposundan çıktım ve bu geçiş benim için bir tür nefes alma alanı oldu. Ama burası sizin öğrencilik sonrası ilk çalışma deneyiminiz olacaksa, başlangıçta biraz zorlayıcı olabilir. Elbette çalıştığınız kurumun yapısı, ekip, hizmet verilen hedef grup gibi faktörler tüm deneyiminizi etkiler.






Ben şu an özel bir gündüz bakım evinde, anaokulu düzeyinde çocuklarla çalışıyorum. Türkiye’de de çocuklar ve gençlerle çalıştığım için bazı şeyler bana oldukça tanıdık. Ancak bu, özel gereksinimli çocuklarla ilk çalışmam. Dolayısıyla bu yönüyle yeni, keşif dolu ve zaman zaman zorlayıcı bir deneyim. Yine de tanıdık olan alanların sağladığı konfor bu zorlukları dengeleyebiliyor.

Tanıdık olan en kıymetli şey ise oyun. Oyun evrensel bir dil. Birbirimizi kelimelerle anlamasak bile birlikte oyun kurabiliyor, birlikte kahkahalar atabiliyoruz. Bu bana büyük bir keyif veriyor. Oyunun bir kez daha ne kadar güçlü bir iletişim biçimi olduğunu bu süreçte derinden hissettim.



Bu ay böyle geçti…
Her ay bu sürecin bir parçasını yazmayı planlıyorum. O yüzden bu yazı bir başlangıç.
Devamında daha fazla hikâye, gözlem ve içsel dönüşüm olacak.

Şimdilik hoşça kalın.
Merakınızın izini sürmekten, yeni olasılıklara açık olmaktan vazgeçmeyin. Kim bilir… Belki bir gün bir ormanda siz de kendi tavşan tüylerinize tutunur, yukarıya tırmanmaya başlarsınız.




Friday, 2 May 2025

Nisan: Yeni Rotalar, Yeni Yüzler, Yeni Duygular

 

Nisan ayı, iç içe geçmiş etkinliklerle, yeni yüzlerle ve unutulmaz anılarla dolu bir ay oldu. Ayın ilk günleri, katıldığımız organizasyonlar ve tanıştığımız sayısız insanla başladı. Kariyer fuarı, yerel etkinlikler ve Çekya’dan gelen bir organizasyonun bizi ziyaretiyle dopdolu bir başlangıç yaptık.

Bir diğer anlamlı deneyim ise Cadca’da gerçekleşen modern Birleşmiş Milletler simülasyonuydu. Mentorümle birlikte Türkiye’yi temsil ettik. Kendi ülkem adına böyle bir etkinliğe katılmak hem gurur verici hem de ilham doluydu. Yoğun geçen bu haftanın ardından ise uzun zamandır sabırsızlıkla beklediğim Easter tatili geldi çattı…


  




İlk durağım, hayalini kurduğum şehirlerden biri olan Danimarka’nın büyülü başkenti Kopenhag’dı. Uçağım oraya indiğinde gözüm ilk olarak çiçek açmış ağaçlara takıldı. Türkiye’de baharın gelişini müjdeleyen geleneklerden biri olan marteniçka bilekliğimi çıkarıp Kopenhag’da bir ağaca bağladım. Güzel bir dilek dilemeyi de ihmal etmedim. Şehir gerçekten büyüleyiciydi. İnsanlar mutluydu, herkes İngilizce biliyordu ve kendimi çok güvende, çok huzurlu hissettim. Botanik bahçelerinde dolaşırken, kelebek müzesinde büyülenirken, kendimi bir anda Tivoli Bahçeleri’nin sihirli atmosferinde buldum. Neredeyse tüm oyuncaklara bindik. İçimdeki çocuğun kahkahası hâlâ kulağımda.






Kopenhag’dan ayrılmak çok zordu ama yolculuk devam ediyordu. Sıradaki durağımız Polonya’nın incisi Gdansk’tı. Bu, Polonya’ya yaptığım ilk ziyaretti ve Gdansk gibi harika bir şehirle tanışmak büyük bir şanstı. Şehrin tarihi dokusu, renkli sokakları ve insanları beni büyüledi. Ancak en unutulmaz anımız, Baltık Denizi kıyısında yaşandı. Hava oldukça serindi ama ayaklarımızı denize sokarken içimizi saran özgürlük hissi her şeye bedeldi.

Tatilin son durağı ise Krakow oldu. Her köşesi tarih, sanat ve anlamla dolu bu şehir, ruhuma iyi geldi. Tatil boyunca her şehir bana farklı duygular, yeni bakış açıları ve ilhamlar kattı.



Slovakya’ya döndüğümde ise bambaşka, çok özel bir haberle karşılandım. Host annemin hamile olduğunu öğrendim. Bu haber beni tarifsiz bir şekilde heyecanlandırdı ve mutlu etti. Bu güzel gelişmeyi kutlamak için birlikte doğa yürüyüşüne çıktık. Host kardeşlerimle yeniden zaman geçirmek çok iyi geldi; onları gerçekten özlemişim.


Nisan, bir yolculuktan diğerine savrulduğum, her anında yeni bir şey öğrendiğim, bazen yorulduğum ama en çok da ruhumu doyurduğum bir ay oldu. Her adımda içimde büyüyen minnet duygusu, yaşadığım her şeyin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlattı.






Sunday, 30 March 2025

Martın İçinden: Kavuşmalar, Veda ve Yeni Başlangıçlar

 

Şubat’ın son günlerinden mart ayının ilk ışıklarına uzanan o hafta, kalbimde uzun zamandır hissetmediğim bir sıcaklık vardı. Tam altı ay sonra, Türkiye’ye, sevdiklerime, evime geri dönüyordum. Uzun, gerçekten çok uzun bir yolculuktu: Cadca’dan Bratislava’ya, oradan Dalaman’a ve sonunda İzmir’e… Ama uçağın kapısı açıldığında burnuma gelen hava, gözümün önüne düşen Türkçe tabelalar ve insanların ana dilimde konuşmaları, tüm o yorgunluğu unutturdu. Duygulandım. Çok.

İzmir… Sen ne güzel bir şehirsin. Seni, sokaklarını, sahilini, kalabalığını, simitçini, dolmuş şoförünün sesini, kordonun rüzgarını, hepsini çok özlemişim. Ama en çok da ailemi… Sarıldım, doya doya sarıldım. O an zaman dursun istedim.





Bu ziyaretin benim için özel bir yanı daha vardı: Oda arkadaşım Nina da benimle birlikte İzmir’e geldi. Noel zamanı ben Berlin’de onun ailesini tanımıştım; şimdi sıra bendeydi. Ailemle tanıştı, birlikte kahvaltıya gittik, macera parkında çocuklar gibi eğlendik, İzmir’in renklerini birlikte keşfettik. Dil farklıydı ama gönül dili aynıydı. Ailem ve Nina arasındaki o bağ, sessizliklerdeki gülümseyişlerde gizliydi. Onlarla birlikteyken içimde bir minnettarlık duygusu büyüdü. Hayat bana bu kıymetli anları sunduğu için.

Eski dostlarla da bir araya geldim. Uzun sohbetler, özlemle yapılan sarılmalar, “ne çabuk geçmiş zaman” cümleleri… Bu kavuşmalar bana ne kadar değerli bir çevrem olduğunu bir kez daha hatırlattı.




Mart ayı sadece özlemlerin giderildiği bir ay değildi; aynı zamanda yeni başlangıçların da ayıydı. Aramıza yeni katılan gönüllümüz Dalya, enerjisiyle evimize yepyeni bir soluk getirdi. Mısırlı ama mükemmel Türkçe konuşuyor. Yabancı birinin anadilimde konuşması başta şaşırtıcıydı, sonra kalbime dokunan bir sıcaklığa dönüştü. Dilin bir insanı ne kadar yakınlaştırabileceğini bir kez daha gördüm onunla.

Ayın en keyifli etkinliklerinden biri de ekipçe gittiğimiz spa günüydü. Slovakların “Türk spası” dediği açık hava termalinde, sıcak suya girerken üzerimize kar yağıyordu. Bu zıtlığın verdiği huzur, bedenimi olduğu kadar ruhumu da dinlendirdi.












Bir diğer anlamlı deneyimim ise KERIC’in ortağı olduğu KA2 projesine katılmak oldu. "MIND" adlı bu proje mesleki olarak beni fazlasıyla etkiledi. Hem sunum yaparak hem de diğer ortaklardan yeni bilgiler öğrenerek, kendimi geliştirdiğimi hissettim. Psikolojik danışmanlık alanında farklı ülkelerden gelen yaklaşımları dinlemek, bana yepyeni bir perspektif kazandırdı.

Martın sonuna doğru içime biraz hüzün çöktü. Yakın arkadaşım Hilal’in Brno’daki gönüllülük projesi sona erdi. Onun için bir veda partisi organize ettik. Nina’yla birlikte Brno’ya gidip bahçede küçük bir barbekü yaptık. Kahkahalar eşliğinde geçen bu gün, içten içe bir vedanın ağırlığını taşıyordu. Hilal, burada geçirdiğim sürede en büyük destekçilerimden biri olmuştu. Onun gidişi içimde bir boşluk bıraktı ama biliyorum, kendi yolunda harika adımlar atacak.

Mart, kavuşmalarla, tanışmalarla, vedalarla geçti. Kalbimi biraz ısıttı, biraz burktu. Ama her anıyla gerçek, her anıyla değerliydi.

 



Thursday, 27 February 2025

Karla Gelen Şubat: Beyazın İçindeki Renkler

 

Şubat ayı, beyaz örtüsünü büyük bir cömertlikle serdi bu yıl. Karla uyanmak, bembeyaz sokaklarda yürümek, çocuklar gibi heyecanlanmak… Ama en güzeli, bu ay kayak yapmayı öğrenmiş olmamdı! Gönüllü arkadaşlarımla birlikte ayın başında çıktığımız kayak gezisi, içimde tarifsiz bir mutluluk ve özgürlük hissi bıraktı. Kayarken rüzgarın yüzüme çarpışı, düşe kalka ilerlemelerimiz ve sonunda o dik yokuşu başarıyla inebilmenin gururu… Hepsi bir film sahnesi gibiydi.









Okullar ise her zamanki gibi bana ilham vermeye devam etti. Bu ay, çocuklarla birlikte çok çeşitli etkinlikler gerçekleştirdim. Etkinliklerime mesleki bir bakış katmak, yani psikolojik danışmanlıkla harmanlamak, hem bana hem de öğrencilere bambaşka bir derinlik kazandırdı. Onların gözlerindeki ışık, verdiğim emeğin en güzel karşılığıydı.





Ayın ortalarında güzel bir sürpriz yaşadık: Geçen yılın KERIC gönüllüsü Nur bizi ziyarete geldi. Onun deneyimlerini dinlemek, geçmiş ile bugünü buluşturmak kalbimi sıcacık yaptı. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark ettim ama aynı zamanda ne kadar dolu dolu yaşadığımı da...





Ve elbette: menemen sabahı! Diğer gönüllülere Türk mutfağının bu efsane lezzetini tanıttık. İlk lokmalarından sonra yüzlerinde beliren o şaşkın ve mutlu ifade her şeye değdi. "Bunu nasıl yapıyorsun?" soruları, tarif defterlerine düşen notlar… Kültürleri paylaşmak, gerçekten bambaşka bir bağ kurmamıza vesile oldu.





Şubat ayının beni en çok heyecanlandıran anlarından biri ise yapay zeka eğitimi oldu. 15 farklı ülkeden gönüllüyle bir araya geldik. Her biri kendi hikayesiyle, kültürüyle, tutkularıyla geldi. Eğitim boyunca sadece AI hakkında değil, insanlar hakkında da çok şey öğrendim. Türkiye’den gelen Leyla’nın içtenliği, getirdiği tatlılar ve sıcak sohbetiyle kalbimizde ayrı bir yer edindi.














Training’in son gününde ise bambaşka bir deneyim yaşadık: Karlı bir dağda hiking yürüyüşü yaptık. Yorucuydu, evet. Ama adımlarımız karı ezdikçe, manzara büyüsünü artırdıkça içimde tarifsiz bir huzur hissettim. Doğayla bu kadar iç içe olmak, insanı olduğu yere daha sıkı bağlayan bir şey.






Tüm bu güzelliklerin arasında, bazen zorlandığım anlar da oldu. Gönüllülük deneyimi çoğunlukla keyifli olsa da, insan zaman zaman yalnız ve kırılgan hissedebiliyor. İşte böyle anlarda oda arkadaşım Nina’nın varlığı benim için bir armağandı. Ne yaşarsam yaşayayım yanımda olduğunu bilmek, her koşulda desteklendiğimi hissetmek… Bu deneyimin en kıymetli parçalarından biri de bu oldu.

Ayın sonunda Cadca’da bir sirk gösterisine gittik. Renkli ışıklar, kahkahalar, şaşkın bakışlar arasında yine birlikteydik. Bu ay, birlikte geçirilen zamanların, yeni karşılaşmaların, derinleşen bağların ayı oldu.

Şubat, karla birlikte geldi ama kalbimde rengarenk izler bırakarak veda etti…













Monday, 3 February 2025

Yeni Yıl, Yeni Başlangıçlar, Yeni Ben

 


Bir yıl daha geride kaldı ve yepyeni bir takvimin ilk yaprağını araladım. Yeni yılın ilk dakikalarına Paris’in ışıklar altındaki sokaklarında girdim. O an, zamanın büyülü bir şekilde durduğunu hissettim. Ardından Prag’a doğru uzanan bir yolculuk… Rüya gibi geçen günlerin sonunda, tatlı bir yorgunlukla Slovakya’daki evime döndüm. Yalnızca birkaç gün sonra, diğer gönüllü arkadaşlarım da eve geldi ve sıcak bir akşam yemeği etrafında toplandık. Masanın etrafında kahkahalar yükselirken, herkes tatil anılarını birbirine anlatıyor, yaşanan güzel anlar tekrar tekrar canlanıyordu. Seyahat etmek ruhumu besliyor, ancak dostlarla paylaşılan bir sofranın verdiği huzur bambaşkaydı.












Ocak ayının ikinci haftası Cadca bembeyaz bir örtüye bürünmüştü. Kar, sessizce düşerken, içimde çocukça bir heyecan uyandı. Kardanadam yaptık, iglo inşa ettik; karın içine düşe kalka gülüşlerle dolu anlar yaşadık. Ancak uzun bir tatilin ardından eski düzenime dönmek kolay olmadı. Okulun koridorlarına adım atarken içimde hafif bir yorgunluk vardı. Ama öğrencilerimin gözlerindeki ışığı gördüğüm an, tüm yorgunluğum yerini büyük bir özleme bıraktı.



Ve işte en büyük heyecan: İlk kayak deneyimim!


Denizle büyümüş bir çocuk olarak, kar bana hep uzaktı. Soğuk kış günlerinde deniz özlemi çekerken, kayak yapmak fikri hiç aklıma gelmezdi. Ama bu yıl, sınırlarımı zorlamaya, konfor alanımı terk etmeye karar verdim. Kayak takımlarımı giyip kara ilk adımımı attığımda içimde korku vardı. Buz gibi rüzgar yüzüme çarparken, yere düşeceğimi biliyordum… ve evet, düştüm de! Ama her düştüğümde içimde bir başka cesaret doğdu. Zamanla, kaymanın o büyüleyici hissini yakaladım ve düşe kalka da olsa başardım. Üstelik yalnızca arkadaşlarımla değil, öğrencilerimle de kayak eğitimlerine katıldım. Sınıfın dışına taşan bu paylaşım, öğretmen-öğrenci ilişkimizi güçlendirirken, benim de içimdeki korkuları aşmamı sağladı.





Bu ayın bir diğer güzelliği ise, Çekya’da gönüllülük yapan arkadaşımın ziyareti oldu. Beraber dağ yollarında yürüdük, doğanın sesine kulak verdik. Uzakta bile olsak, dostluğun mesafeleri aşan bir bağ olduğunu bir kez daha hissettim.

Son olarak, gönüllülerin buluşma noktası olan "Mid-Term" toplantısı… Burada, farklı ülkelerden gelen gönüllülerin hikayelerini dinlerken kendi hikayemi daha derinden kavradım. Yalnız olmadığımı, benim gibi hisseden, benim gibi zorluklarla mücadele eden pek çok insan olduğunu görmek içimi ferahlattı. Kendimle baş başa kalmayı, iç sesimi duymayı, neyi gerçekten istediğimi daha iyi anlamayı öğrendim.








Ocak, bana yalnızca karı, seyahati ve yeni deneyimleri getirmedi. Aynı zamanda, kendime doğru atılan büyük bir adımın ayı oldu. Tüm yaşanan zorluklara rağmen, kendimden yeni bir “ben” inşa ettiğimi görmek beni mutlu ediyor. Çünkü artık biliyorum ki, her yolculuk biraz da kendimize yapılan bir yolculuktur.