Şubat’ın son günlerinden mart
ayının ilk ışıklarına uzanan o hafta, kalbimde uzun zamandır hissetmediğim bir
sıcaklık vardı. Tam altı ay sonra, Türkiye’ye, sevdiklerime, evime geri
dönüyordum. Uzun, gerçekten çok uzun bir yolculuktu: Cadca’dan Bratislava’ya,
oradan Dalaman’a ve sonunda İzmir’e… Ama uçağın kapısı açıldığında burnuma
gelen hava, gözümün önüne düşen Türkçe tabelalar ve insanların ana dilimde
konuşmaları, tüm o yorgunluğu unutturdu. Duygulandım. Çok.
İzmir… Sen ne güzel bir şehirsin.
Seni, sokaklarını, sahilini, kalabalığını, simitçini, dolmuş şoförünün sesini,
kordonun rüzgarını, hepsini çok özlemişim. Ama en çok da ailemi… Sarıldım, doya
doya sarıldım. O an zaman dursun istedim.
Bu ziyaretin benim için özel bir
yanı daha vardı: Oda arkadaşım Nina da benimle birlikte İzmir’e geldi. Noel
zamanı ben Berlin’de onun ailesini tanımıştım; şimdi sıra bendeydi. Ailemle
tanıştı, birlikte kahvaltıya gittik, macera parkında çocuklar gibi eğlendik,
İzmir’in renklerini birlikte keşfettik. Dil farklıydı ama gönül dili aynıydı.
Ailem ve Nina arasındaki o bağ, sessizliklerdeki gülümseyişlerde gizliydi.
Onlarla birlikteyken içimde bir minnettarlık duygusu büyüdü. Hayat bana bu
kıymetli anları sunduğu için.
Eski dostlarla da bir araya geldim. Uzun sohbetler, özlemle yapılan sarılmalar, “ne çabuk geçmiş zaman” cümleleri… Bu kavuşmalar bana ne kadar değerli bir çevrem olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Mart ayı sadece özlemlerin
giderildiği bir ay değildi; aynı zamanda yeni başlangıçların da ayıydı. Aramıza
yeni katılan gönüllümüz Dalya, enerjisiyle evimize yepyeni bir soluk getirdi.
Mısırlı ama mükemmel Türkçe konuşuyor. Yabancı birinin anadilimde konuşması
başta şaşırtıcıydı, sonra kalbime dokunan bir sıcaklığa dönüştü. Dilin bir
insanı ne kadar yakınlaştırabileceğini bir kez daha gördüm onunla.
Ayın en keyifli etkinliklerinden
biri de ekipçe gittiğimiz spa günüydü. Slovakların “Türk spası” dediği açık
hava termalinde, sıcak suya girerken üzerimize kar yağıyordu. Bu zıtlığın
verdiği huzur, bedenimi olduğu kadar ruhumu da dinlendirdi.
Bir diğer anlamlı deneyimim ise
KERIC’in ortağı olduğu KA2 projesine katılmak oldu. "MIND" adlı bu
proje mesleki olarak beni fazlasıyla etkiledi. Hem sunum yaparak hem de diğer
ortaklardan yeni bilgiler öğrenerek, kendimi geliştirdiğimi hissettim.
Psikolojik danışmanlık alanında farklı ülkelerden gelen yaklaşımları dinlemek,
bana yepyeni bir perspektif kazandırdı.
Martın sonuna doğru içime biraz
hüzün çöktü. Yakın arkadaşım Hilal’in Brno’daki gönüllülük projesi sona erdi.
Onun için bir veda partisi organize ettik. Nina’yla birlikte Brno’ya gidip
bahçede küçük bir barbekü yaptık. Kahkahalar eşliğinde geçen bu gün, içten içe
bir vedanın ağırlığını taşıyordu. Hilal, burada geçirdiğim sürede en büyük
destekçilerimden biri olmuştu. Onun gidişi içimde bir boşluk bıraktı ama
biliyorum, kendi yolunda harika adımlar atacak.
Mart, kavuşmalarla, tanışmalarla,
vedalarla geçti. Kalbimi biraz ısıttı, biraz burktu. Ama her anıyla gerçek, her
anıyla değerliydi.
No comments:
Post a Comment