Tuesday 28 February 2017

BEYAZ, SOĞUK VE FİKA

Bir macera daha burada bitiyor. Bu öyle bir macera ki içinde olduğum her an ders çıkardığım, sürekli yeni şeyler öğrendiğim, daha farklı insan tanıyıp tolere etme gücümün arttığı, basmakalıp önyargılardan uzaklaştığım, devamlı kendimi daha ilerisi için zorladığım, konfor alanımın dışına çıkıp yeni bir çember oluşturduğum, yabancı dilde sağlıklı bir iletişim kurup espriler yaptığım, sorumluluk duygumu artırdığım, organizasyon yapma konusunda deneyimlendiğim, sadece bu dünyada kazananın değil kaybedenin de gözünden bakmayı öğrendiğim, acısıyla tatlısıyla, mutluluğu ve hüznüyle, kazancı ve kayıplarıyla kısacası her şeyiyle hayatı tecrübe edenleri uzunca gözlemlediğim, dinlediğim, bazen tavsiye verdiğim bazen de tavsiye aldığım, 1 ayı dolu dolu geçirdiğim bir maceraydı.
Bu sadece bir gönüllülük hikayesi değil. Bir hayat hikayesi. Ama sadece benim değil. Burada tanıdığım insanların hayatlarında aldığım bir tecrübe yığını. Kümülatif bir bilgi aslında. Hayata mülteci diye tanımladımız, aslına bizim hukukumuzda sığınmacı olarak bilinen çok arkadaşım oldu burada. Bazıları hayatın yükünü hala sırtında taşıyıp umutusuzluk içinde bazıları ise motive olmuş bir şekilde yeni bir sayfa açmışlar. Sorunları belki aynı değil ama aynı feleğin çemberinden geçmiş insanlar onlar. Ve işte o zaman bir daha fark ettim. Hayatın ne kadar değerli olduğunu, zorluklarına rağmen onu değerli ve güzel kılanın biz olduğumuzu anladım. Şimdi bu bir EVS yapan bir kişinin blogu ve siz değerli okuyanlar neden gezi yazısı yerine böyle bir yazı okuduğunuzu sorgulayabilirsiniz. Ancak EVS de bir geziden ibaret program değildir zannımca. Ben EVS’e bir öğrenme süreci olarak bakıyorum. Ne nasıl yapılır? Sorunlar nedir ve nasıl çözülür? Sağlıklı öğrenme nasıl gerçekleşir? Nasıl verimli vakit kullanılır? Nasıl sınırlı imkanlarla daha çok eğlenilir? İnsanlara nasıl yardım edilir? Sonuç olarak buraya sorular ekleyerek blogumu bitirebilirdim ama sizlerinde canını sıkmak istemem.

Bu bir ay yaşadığım dinginliği, huzuru ve mutluluğu unutacağımı düşünmüyorum. Elbette hüzünlü,  ya da zor anlar da yaşadım. Ama bu sizin hayata nasıl baktığınız ile alakalı. Ben EVS boyunca hep yeniyi denedim. Yeni arkadaşlar edindim. İlgilenmeyi sevmesem bile çocuklarla ilgilendim. Konuştum delice ve uzunca dinledim. Sürekli bir yenilik içinde hissettim. Her güne güzel başladım. Keşfettim etrafı. Bir çöpün geri dönüşümü adına yaptıkları sistemden tutun da fika’ya kadar.

Bu arada başlığım neden bu kadar yalın onu da belirtmek isterim. Ben İsveç’e gelirken hayalimde karlar altında bir düşler ülkesi vardı. Sonuçta burası İskandinavya ve karların olması gibi doğal bir durumun gerçekleşmemesi mümkün değildi. Ama gerçekten mümkün olmadığı zamanlar da oluyormuş J Kar daha yeni yağdı sayılır. Ve hayatımda gördüğüm en temiz, en güzel kar. Geceleri elmas gibi parlıyor ışığın altında. Hava mis gibi. Sakin bir kasabada yaşıyoruz ve o sakinliği ve yalınlığı da ben başlığıma taşımak istedim. Burası insanın kendi iç sesini dinleyip kendine zaman ayırdığı bir yer. Hep başkasını dinlemekten ağrıyan kafanıza ilaç gibi gelen bir başka dünya sanki. EVS aktivitelerinden arta kalan zamanlarımda bolca kendime vakit ayırdım. Bir ksabada pek bir şey yapamazsınız ama ben bunu en iyi şekilde değerlendirdim. Geceleri yürüyüşe çıktım, bisiklet sürdüm, kebap pizza ve kebab dürüm bile yedim J Türkiye’de o dükkanı ben açmazsam siz okuyanlardan birisi açsın çünkü o lezzeti geri dönünce de bulmak istiyorum J


İngilizce Kafe, toplantılar, İsveççe kursu, spor aktivitesi, kadın grubu ve projeler derken gözümü açıp kapatana kadar geçti vaktim. Çoğunlukla hedef kitlemiz mültecilerdi. Dolayısıyla çok farklı şey öğrendim. Aynı zamanla dil korkusunun ne kadar gereksiz olduğunu da. Bir Afgan teyze vardı burada. Çok cana yakın birisi kendisi. Ve ingilizce konuşamıyordu, İsveççeyi yeni yeni konuşuyor ve çoğunlukta da kendi ana dilinde. Ve biz onunla uzunca oturup birbirimizi anlamaya çalışarak konuştuk. Sonunda kafamdaki tabulardan birisi daha kırılmıştı.

Şimdi fika’ya gelelim. İsveç’in meşhur çay/kahve saatleri. İngiliz çay saatlerine taş çıkartacak cinsten J Her türlü kurabiye, kek ve meyveyi içeren insanların kaynaştığı bir vakit ve ben bu vakitleri de özleyeceğim J Şimdi özleyeceklerimden bir liste yapayım. Öncelikle buranın sakinliğini, doğasını, kışını, arkadaşlarımı J Sonra akşamın bir vakti arkadaşlara damat halayını öğretirken eğlendiğimiz akşamı, soğuktan buz gibi donup içeri girdiğimde yüzüme çarpan o sıcaklık hissini (Ankara’da da oluyor da burada kaç kat giyinirsek giyelim hava baya soğuk olunca daha bir etkiliyor insanı), beraber sohbet edip kahkaha attığım insanları, yemek yapma çabalarımı, gittiğim at çiftliğini, sonrasında penguenler gibi yürüyüşümüzü görüp gülmelerimi J Gülümsemesini gördüğüm o güzel çocukları ve bana ev sıcaklığını hissettiren canım ev sahibi kuruluşumu J Buradaki gönüllüleri tabiki de J Daha özleyeceğim çok şey de var da onlarda bana kalsın değil mi J
Kıssadan hisse bir maceraya yön veren sizsiniz. Ben yeterince tadını çıkardım. Öğrendim, keşfettim, sevdim, denedim... Burası kendimi sınadığım bir macera oldu. Her şey için teşekkür ediyorum. Gönderici kuruluşumuz iyaca’ya, bize yardımını esirgemeyen Serdar Dobur’a ve sevdiklerime devamlı bana destek ve sevgilerini esirgemedikleri için. Kendinize inanın ve bir maceraya atılın. Esenlikle kalınız.  

No comments:

Post a Comment