Thursday 19 March 2020

Adventures In Poland


Merhabalar,
Bu benim Polonya’daki EVS projem hakkındaki ikinci yazım. Bu yazıda size Polonya’ya alışma sürecimden, projenin ilerleyişinden ve tecrübelerimden bahsetmek istiyorum. Çünkü 3 ayı kapsayan bir yazı olacak. Keyifli okumalar.
Projemdeki dördüncü ayımı yeni bitirdim, ama hala dört aydır burada olduğuma inanamıyorum çünkü inanılmaz hızlı geçti diyebilirim. Özellikle ocak ayında gittiğim bir haftalık eğitimden sonra vakit nasıl geçti anlayamadım. Bu eğitime kadar her şey olağan akışında devam ediyordu. Gönüllü olduğum okulda pek bir hareketlilik yoktu ve açıkçası günlerim çok sıradan geçiyordu. Türkiye’den yetersiz bir İngilizce ile geldiğimden ve burada da eksikliğini ziyadesiyle hissettiğimden dolayı hemen hemen her gün İngilizce çalışıyordum. Evet temel ihtiyaçlarınızı bir şekilde ifade edebiliyorsunuz ve işinizi görüyorsunuz ama bir süre sonra bundan fazlasına ihtiyaç duymanız kaçınılmaz. İnsanlar kendi hayatından bir şeyler paylaşırken, sohbet ederken, detaylara girerken ben kendimi ne kadar ifade edemediğimi fark ettim. Tıpkı bulanık görünen bir fotoğrafı netleştirmek gibi. Başta bulanık fotoğrafa baktığınızda onun bir insan fotoğrafı olduğunu anlayabilirsiniz ama kadın mı erkek mi çıkartamazsınız. Biraz netleştirip cinsiyetini anlarsınız ama yüzünün ayrıntılarını göremezsiniz, üzgün mü mutlu mu…? Biraz daha netleştirirsiniz ve artık fotoğraftan daha çok şey anladığınızı fark edersiniz. Benim İngilizcedeki durumum da böyleydi ama kısa süreden günlük çalışmaların meyvelerini aldım ve insanlarla iletişimimi daha iyi hale getirdim fakat yine de yeterli değil.
Diğer yandan Varşova’daki bir haftalık eğitim projede benim için dönüm noktasıydı diyebilirim. Farklı kültürlerden, farklı hayatlardan ve farklı amaçlarla insanlar tıpkı bir akarsuyun kolları gibi bir noktada buluşmuştu ve akmaya devam ediyordu. İnanılmaz bir yaşanmışlık alışverişi vardı. İnanılmaz tecrübeler, bambaşka hayat hikayeleri ve Avrupa’nın dört bir yanından arkadaşlar edinerek döndüm. Bunların hepsi sadece bir haftada oldu. Eğitimin son günü herkes gözünde yaşlarla bir bir ayrılıyordu. Elbette bu burada bitmeyecekti. Planlar yapıldı ve eğitim sonrasında hemen ikinci bir buluşma ayarlandı. Yeni insanlarla tanışmak ve hikayelerini dinlemek benim her zaman zevk aldığım bir şeydi fakat gerçek hazzını burada tattım diyebilirim. Neyse ki ikinci bir eğitim daha var.
Eğitimden sonra küçük ve gittikçe sıkıcı olmaya başlayan kasabama geri döndüm. Bir süre vakit Varşova’daki günleri özleyerek geçti. Okulda bir hareketlilik yine yoktu. Vaktimin çoğu çocuklarla yapılan etkinliklerde geçiyordu. Ayrıca Lehçe dersleri almaya başladık. Derslerin verimli geçtiğini söyleyemem, çünkü dersin öğretmeni İngilizce bilmiyor ve Lehçeyi Lehçe öğretmeye çalışıyor. Lehçe zaten çok zor bir dil, ağır ve detaylı gramer kuralları var, bizim alışık olmadığımız seslere sahip bir dil ve bir Slav dili olan Lehçe’yi Latin alfabesine uyarlamışlar ki bu durumu iyice karmaşık hale getirmiş.  Dolayısıyla çok yavaş ilerliyoruz ama ilerliyoruz.
Günler geçip giderken mevsimler değişirken burada havalar sürekli kapalı. Güneşin hakkını vererek göründüğü bir güne denk gelemedim hala. İki günde bir yağmur yağıyor. Ama baharın ve yazın güzel geçeceğine dair ümidimi hala yitirmiş değilim.
Proje böyle devam ederken ve ben baharın gelişiyle Avrupa’nın diğer ülkelerine gezi planlarımı yapmaya yeni başlamışken hevesim kursağımda kaldı. Hepinizin bildiği gibi coronavirus vakaları Avrupa’yı dört bir yandan sardı ve seyahat etmek imkansız hale geldi. Her yerde okullar tatil edildi; konserler toplantılar, festivaller iptal edilmeye başlandı. Bunlar bir yana virüs ile ilgili endişeler insanları eve hapsetmeye neden olmuş durumda. Herkes yiyecek stoku yapmaya çalışıyor ve insanlar bir şekilde salgına karşı savaş açmış gibi bir telaş içerisinde. Kısa vadede durumlar iyiye gitmeyecek gibi ve projemi bitirmeme 6 ay kalmışken bir anda ortaya çıkan bu salgın Avrupa ile ilgili hayallerimin çoğunu buruşturup çöpe attı bile. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Tabi ki dünyanın sonu değil ama insan bir noktadan sonra durumu şanssızlıkla açıklayamıyor. Fakat ümitliyim, bilim bunun üstesinden gelecektir. Zaten başka çaremiz de yok. Yazımı sonlandırırken hepimizin salgına yönelik daha dikkatli hareket etmesi gerektiğini hatırlatmak isterim, hoşçakalın.



No comments:

Post a Comment