Friday 29 July 2016

EVS'de Sona Doğru

Gerçekten 11 ay oldu mu? Şuan yazıma başlarken bir kez daha fark ettim zamanın ne kadar hızlı, çabuk ilerlediğini. Barcelos’a geldiğim ilk günü hatırlıyorum. O sıkıntılı, ağlamalı günü. 1 yıl nasıl geçecek diye kendime sorduğum zamanları. Geçen sene bu zamanlar vize işlemleriyle uğraşıyordum. Şimdi ise Portekiz’den yazıyorum ve projemin bitmesine yaklaşık 6 hafta kaldı. Kimi zaman yorucu, kimi zaman eğlenceli, arada hafiften tartışmalı zamanlar geçirdim burada. Tabi biz Türk gruplarıyla ilgilendiğimiz için ve bunlar da lise öğrencileri olduğu için aslına bakarsak genel anlamda çok eğlendim bu proje esnasında.

Arada dediğim gibi tartışma yaşadıklarımız da oldu fakat bunlar her işte insanın karşısına çıkabilecek problemler. Çok büyümeden tatlıya bağladık her seferinde. Gerek öğrenciler, gerek öğretmenler hepsi de çok saygılı ve iyi niyetle yaklaştılar. Orada memleket özlemi çekerken, onlar sayesinde bunu en aza indirmiş olduk. Çünkü kendi ülkenden gelen insanlar. Seni onlardan daha iyi kim anlayabilir ki yabancı bir ülkede. Bir de bizim yaşadığımız şehir, yani Barcelos cidden küçük bir yer. Küçük ama sevimli :) Mesela 4 yıl boyunca Isparta’da okudum.Oraya küçük derdim ama Barcelos daha küçük :) Yapabileceğimiz şeyler sınırlı şehir içerisinde. 



Merkezdeki otellerde konaklayan gruplar olduğunda akşamları bazen onlarla vakit geçirdiğimiz bile oluyordu. Kimi zamansa dernekteki diğer çalışanlarla birlikte cafeye gidip oturup sohbet ediyoruz. En son grubumuz Haziran’ın ilk haftasında ayrıldı. Okullar tatil olduğu için bir daha da grup gelmedi. Şuan bile yok. Ama onlar yerine bizim EVS yaptığımız derneğe Türkiye’den staj yapmak için 3 arkadaşımız daha geldi. Ve 1 EVS gönüllüsü. Oradaki boş vakitlerimizi birlikte değerlendirmeye başladık. Aynı zamanda onlara Barcelos’u tanıttık. Çok sevdiler. Sevilmeyecek bir yer değil. Portekiz zaten nüfus açısından genel olarak yaşlı bir nüfusa sahip. 


Bizim şirin Barcelosumuz da tam bir emekli şehri :) Yani yaşlandığında sakinlik arıyorsan gel orada inzivaya çekil :) Sokağa çıktığında karşına çıkan 5 kişiden 3'ü yaşlıdır. Yalnız yaşlı diyorum ama dış görünüş olarak yaşlılar. Bir görseniz onları, kendi kafaları estiği zaman çıkarlar sokaklara, kendi kendilerine müzik açıp dans ederler, şarkılar söylerler. Dans etmeleri için bir eşe de ihtiyaçları yok üstelik. Kendi kendilerine bile dans edebiliyorlar. Yoldan geçen birini kolundan tutup çekip dansa davet ediyorlar. Portekiz insanı o kadar sıcak kanlı ve yardımsever bir millet ki. Aynı sıcaklığı ve yardımseverliği ben Fransızlar’da göremedim mesela. 

                                             

Barcelos’un yaklaşık 120.000 kişilik nüfusu var. Portekiz’in kuzeyinde kalıyor. Haziran ayının sonuna geldiğimizde havalar hala tam anlamıyla ısınmış değildi. Çok fazla yağmur yağıyor. Haliyle yağmurlu ve kapalı hava da insanın psikolojisini olumsuz etkiliyor  Şehrin merkezinde Senyor da Cruz kilisesi var. 17. Yüzyıla ait, Barcelos’un en eski kilisesiymiş. Portekizliler koyu Katolik bir millet. Özellikle ayin günleri olmasından dolayı Pazar günleri kilise gün boyu yoğun oluyor. Ve o gün bütün dükkanlar bakkallar kapalı olur. Şehir adeta ölü bir şehir gibi oluyor Pazar günleri. Sokakta yalnızca ibadet etmeye giden insanları görürsünüz. Ama festival, karnaval günleri oluyor bazen. O zaman hafta içi ve hafta sonu her yer kalabalık. İnsanların üzerinde yöresel kostümler olur. 


Yöresel müziklerle gösteriler yaparlar sokaklarda. Az önce bahsettiğim gibi doğaçlama dans ederler. Gencinden yaşlısına herkes. Kimse de kimsenin umurunda değildir. Nasıl dans ediyor, ne giymiş, ritmi tutturabiliyor mu :) Ahh bi de bizde böyle olsaaa… Bir de Rio Covo Nehrimiz var tabi. İki şehri birbirinden ayırıyor. Barcelos ve Barcelinhos şehirlerini. Barcelinhos küçük Barcelos anlamına geliyormuş Portekizce’de. Çok temiz bir havası var şehrin. Nehrin kenarında oturup su sesini dinlemek ise muhteşem bir şey. Tahtadan oturma yerleri var. Bir tarafında şırıl şırıl akan su, diğer yanında ağaçlar yeşillikler. Ama bizdeki gibi piknik, mangal kültürleri yok. Çevre desen tertemiz. Sokaklar bal dök yala. Çimlerin üzerinden geçen birini gördükleri zaman hemen uyarıyorlar. Belediye’ye ait bir bahçe var mesela. Gün boyunca, mesai saati bitimine kadar orada yalnızca bahçeyle ilgilenen çalışanlar var. Sürekli süpürüyorlar temizliyorlar. Baktıkça imreniyorum. 


Biz neden onlar gibi olamıyoruz diyorum içimden. Sabah ve akşamları spor yapan insanlar görebilirsiniz çok rahatlıkla. Özellikle hafta sonları maraton düzenliyorlar. Katılımcıların üzerinde aynı kıyafetler var ve numaralar var kıyafetlerin üzerinde. Ellerinde haritalarla belli bir sürede bir noktaya varmaya çalışıyorlar. Küçük yer evet ama bunlar da küçük yerin avantajları. Şahsen ben alışık olmadığım için tuhaf geliyor ama oradakiler bunu yaşam standardı, yaşam stili haline getirmişler. Bizim de böyle alışkanlıklarımız olsa keşke. Uzun yaşamın sırrı. Sonra diyoruz ki Avrupalılar neden uzun yaşıyor. Aha da bu yüzden :) Portekizli teyzem tırnağından ojesini de eksik etmiyor, sporundan da geri kalmıyor :) Bu aylık yazımda burada bulunduğum süre boyunca gözlemlerimi ve yaşadığım yeri genel olarak anlatmaya çalıştım. Evime, yurduma dönmeye az kaldı. Bir yandan mutluyum bir yanım da buruk. Umarım döndükten sonra her şey çok daha güzel olacak :)

No comments:

Post a Comment