Herkese tekrardan merhaba, daha önceki blogumda sizlere kim
olduğumdan, AGH projelerinden, ilk iki hafta içinde şehire dair izlenimlerimden
ve yaptıklarımdan kısaca bahsetmiştim. Şimdi ise projemi tamamlamış, 2 ay
Moldova’da yaşamış ve Türkiye’ye dönmüş olarak ikinci ve son bloğumu yazıyorum.
Bu blogumda ise proje içeriğinden ziyade yaşayarak edindiğim
tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle şehirde yaşadığım zorluklardan bahsetmek
istiyorum. Bu sayede, sizler de katılmaya karar verirseniz göz önünde
bulundurmanız gereken zorluklardan haberdar olursunuz. En önemli zorluk dil
bariyeriydi. Rutin alışverişlerde almak istediklerimi anlatmak olsun, yol
tarifleri olsun, Türkiye’de olmayıp Moldova’da çok alışılagelmiş davranışları
özümsemek olsun, dil bilmeden bu işleri halletmek gerçekten zorlay
ıcıydı. Bu
sorunu ise Moldova’nın konuşulan dili olan Rusçayı öğrenmeye başlayarak hallettim.
Kiril alfabesi kullanılan bir yere gidiyorsanız kesinlikle alfabeyi okumayı
öğrenmenizi tavsiye ederim çünkü bazı restoranlarda size direkt kiril alfabeli
menü getiriyorlar.
Diğer zorlandığım bir konu ise evde tek başıma yaşamak oldu.
Yemek, temizlik, evin rutin ihtiyaçlarını belirlemek gibi sorunları üstlenmem
gerekti. Yine belli bir süre sonra gayet rahat bir şekilde yaşamaya başladım. Projeyi
bitirdiğim gün fark ettim ki beceremem dediğim birçok şeyin üstesinden gelmiş
ve tecrübe edinmiştim. Bu yüzden, AGH, limitlerinizin düşündüğünüzden daha da
ötesinde olduğunu kendi kendinize fark etmeniz için muazzam bir fırsat.
Bu konu hakkında değinmek istediğim son nokta ise insanların
size bakışları. Dış görünüşüm Moldova’nın yerli halkının görünüşünden çok
farklı olduğu için 2 ay boyunca orada sürekli beni izleyen gözlere maruz
kaldım. Her ne kadar art niyetli bakışlar olmadığının bilincinde olsam da,
yürürken, otobüste, kafelerde sürekli bana baktıklarını bilmek biraz
hoşnutsuzluk yaratıyordu. Daha sonra bana bakan insanlarla geldiğimde
gülümsemeye başladım ve neredeyse bütün o insanlar gülümseyerek cevap verdi. O
an bu sorunun en büyük çözümünün gülümsemek olduğunu anladım. Günlük hayatımda
hatırladığımda gülümseten birçok olay da yaşadım. İngilizce bilmeyen yaşlı amca
ve teyzelerin anlamadığımı bildikleri halde Romence konuşmaya devam edip
gülerek saçlarımı işaret etmeleri gibi, arkadaşıyla benim Brezilyalı olup
olmadığıma dair iddiaya girmiş kızın gelip bana soru sorması gibi çok eğlenceli
durumlar da yaşadım.
Tabii ki AGH sürecinde sorumluluklarımız dışında haklarımız
da var. Ben de 4 günlük izin hakkımı Ukrayna’nın Odessa şehrine giderek
değerlendirmek istedim. Kuruluşuma bildirdikten sonra, rezervasyonlarımı
yaptım, bilet aldım ve yola çıktım. Kişinev – Odessa çok yakın olduğu için siz
de çok uygun fiyata otobüs biletleri bulabilirsiniz. Bu sayede benim için yeni
bir ülke görme fırsatı yakaladım. Her gününü dolu dolu yaşadığım bu şehirde
insanların hayatı eğlenerek nasıl yaşadığına bizzat tanıklık ettim. Her
köşesinde farklı aktiviteler görebileceğiniz bu şehire muhakkak uğramanızı
öneririm. Fakat, İngilizce bilme oranı bana oldukça düşük geldi. Bu yüzden,
kendinizi bu duruma göre ayarlamanızda fayda var.
Odessa’dan çok bahsetmek istediğim bir şehir varsa orası da
Moldova Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir cumhuriyet olan Gagavuzya’nın başkenti
Komrat’tır. Ortalama 25 bin nüfusu olan bu şehirde Gagavuzca yani Türkçe
kullanılmaktadır. Yani oraya gittiğinizde bütün insanlarla çok rahat bir
şekilde ana dilinizle konuşabilirsiniz. Orada tanıştığım herkes çok
misafirperver davrandı ve kendimi Türkiye’ye dönmüş gibi hissettim. Moldova’ya
yolunuz düşerse günü birlik de olsa Komrat’a gidip görmeniz size güzel anılar
kazandırır.
Moldova’nın en büyük ikinci kenti olan ve Transdinyester
Cumhuriyeti’nin başkenti olan Tiraspol ise rotanıza eklemeniz gereken önemli
şehirlerden bir tanesi. İlginçtir ki buranın para birimi olan Prinistrovya
Rublesi, Moldova’nın para birimi olan Moldova Leinden daha değerli. Eğer tarihî
mekanlara ilginiz varsa bu şehir sizin için ideal. Bir hayli fakir olan bu
şehrin ekonomisini ise Rusya her yıl bir milyar dolar hibe sağlayarak ayakta
tutuyor. Bu yüzden halkın %80 Rus pasaportuna sahip ve Rusya yanlısı.
Moldova’daki son günümde ziyaret ettiğim son yer ise
Cricova’ydı. Kişinev’e 15 kilometre uzaklıkta olan bu şehir dünyanın en uzun
şarap mahzenine ev sahipliği yapıyor. Dünyanın dört bir yanından bu mahzeni
görmeye gelen insanlar var. Öyle ki mahzenin bir bölümünde farklı ülkelerin
cumhurbaşkanlarının mahzeni gezerkenki çekildiği fotoğrafları görebilirsiniz.
Bu mahzene giriş yapmak için rezervasyon yapmanız şart. Ayrıca, mahzen turu
için çeşitli alternatifler var. İngilizce, Rusça, Romence, Almanca, Fransızca
ve birçok dilde size rehberlik edecek görevliler de var. Eğer Moldova’ya
giderseniz dünya çapında bilinen bu mahzene girmeyi ihmal etmeyin. Burası
hakkında verebileceğim en önemli tavsiye ise yanınızda ceket bulundurmanız.
Gerçekten soğuk bir havası olan bu yerde ceketiniz yoksa veya ince
giyinmişseniz, soğuktan hastalanmanız muhtemel.
2 aylık Moldova maceramın son yazısının da sonuna geldiniz.
Umarım Moldova’ya gidecek olanlar için ve AGH yapmayı düşünenler için ufak da
olsa bir faydam dokunmuştur. Bana bu unutulmaz tecrübeyi sağlayan gönderici
kuruluşum Iyaca’ya, gerek projeye başlamadan önce, gerekse proje boyunca
yardımlarını esirgemeyen Sinan Biçer ve Serdar Dobur’a tekrar teşekkürlerimi
iletmek istiyorum.
Hepinize mutlu günler diliyorum, sağlıcakla kalın!
No comments:
Post a Comment