Saturday 15 September 2018

Moldova’dan Tecrübeler

Herkese tekrardan merhaba, daha önceki blogumda sizlere kim olduğumdan, AGH projelerinden, ilk iki hafta içinde şehire dair izlenimlerimden ve yaptıklarımdan kısaca bahsetmiştim. Şimdi ise projemi tamamlamış, 2 ay Moldova’da yaşamış ve Türkiye’ye dönmüş olarak ikinci ve son bloğumu yazıyorum.
Bu blogumda ise proje içeriğinden ziyade yaşayarak edindiğim tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle şehirde yaşadığım zorluklardan bahsetmek istiyorum. Bu sayede, sizler de katılmaya karar verirseniz göz önünde bulundurmanız gereken zorluklardan haberdar olursunuz. En önemli zorluk dil bariyeriydi. Rutin alışverişlerde almak istediklerimi anlatmak olsun, yol tarifleri olsun, Türkiye’de olmayıp Moldova’da çok alışılagelmiş davranışları özümsemek olsun, dil bilmeden bu işleri halletmek gerçekten zorlay
ıcıydı. Bu sorunu ise Moldova’nın konuşulan dili olan Rusçayı öğrenmeye başlayarak hallettim. Kiril alfabesi kullanılan bir yere gidiyorsanız kesinlikle alfabeyi okumayı öğrenmenizi tavsiye ederim çünkü bazı restoranlarda size direkt kiril alfabeli menü getiriyorlar.
Diğer zorlandığım bir konu ise evde tek başıma yaşamak oldu. Yemek, temizlik, evin rutin ihtiyaçlarını belirlemek gibi sorunları üstlenmem gerekti. Yine belli bir süre sonra gayet rahat bir şekilde yaşamaya başladım. Projeyi bitirdiğim gün fark ettim ki beceremem dediğim birçok şeyin üstesinden gelmiş ve tecrübe edinmiştim. Bu yüzden, AGH, limitlerinizin düşündüğünüzden daha da ötesinde olduğunu kendi kendinize fark etmeniz için muazzam bir fırsat.
Bu konu hakkında değinmek istediğim son nokta ise insanların size bakışları. Dış görünüşüm Moldova’nın yerli halkının görünüşünden çok farklı olduğu için 2 ay boyunca orada sürekli beni izleyen gözlere maruz kaldım. Her ne kadar art niyetli bakışlar olmadığının bilincinde olsam da, yürürken, otobüste, kafelerde sürekli bana baktıklarını bilmek biraz hoşnutsuzluk yaratıyordu. Daha sonra bana bakan insanlarla geldiğimde gülümsemeye başladım ve neredeyse bütün o insanlar gülümseyerek cevap verdi. O an bu sorunun en büyük çözümünün gülümsemek olduğunu anladım. Günlük hayatımda hatırladığımda gülümseten birçok olay da yaşadım. İngilizce bilmeyen yaşlı amca ve teyzelerin anlamadığımı bildikleri halde Romence konuşmaya devam edip gülerek saçlarımı işaret etmeleri gibi, arkadaşıyla benim Brezilyalı olup olmadığıma dair iddiaya girmiş kızın gelip bana soru sorması gibi çok eğlenceli durumlar da yaşadım.
Tabii ki AGH sürecinde sorumluluklarımız dışında haklarımız da var. Ben de 4 günlük izin hakkımı Ukrayna’nın Odessa şehrine giderek değerlendirmek istedim. Kuruluşuma bildirdikten sonra, rezervasyonlarımı yaptım, bilet aldım ve yola çıktım. Kişinev – Odessa çok yakın olduğu için siz de çok uygun fiyata otobüs biletleri bulabilirsiniz. Bu sayede benim için yeni bir ülke görme fırsatı yakaladım. Her gününü dolu dolu yaşadığım bu şehirde insanların hayatı eğlenerek nasıl yaşadığına bizzat tanıklık ettim. Her köşesinde farklı aktiviteler görebileceğiniz bu şehire muhakkak uğramanızı öneririm. Fakat, İngilizce bilme oranı bana oldukça düşük geldi. Bu yüzden, kendinizi bu duruma göre ayarlamanızda fayda var.
Odessa’dan çok bahsetmek istediğim bir şehir varsa orası da Moldova Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir cumhuriyet olan Gagavuzya’nın başkenti Komrat’tır. Ortalama 25 bin nüfusu olan bu şehirde Gagavuzca yani Türkçe kullanılmaktadır. Yani oraya gittiğinizde bütün insanlarla çok rahat bir şekilde ana dilinizle konuşabilirsiniz. Orada tanıştığım herkes çok misafirperver davrandı ve kendimi Türkiye’ye dönmüş gibi hissettim. Moldova’ya yolunuz düşerse günü birlik de olsa Komrat’a gidip görmeniz size güzel anılar kazandırır.
Moldova’nın en büyük ikinci kenti olan ve Transdinyester Cumhuriyeti’nin başkenti olan Tiraspol ise rotanıza eklemeniz gereken önemli şehirlerden bir tanesi. İlginçtir ki buranın para birimi olan Prinistrovya Rublesi, Moldova’nın para birimi olan Moldova Leinden daha değerli. Eğer tarihî mekanlara ilginiz varsa bu şehir sizin için ideal. Bir hayli fakir olan bu şehrin ekonomisini ise Rusya her yıl bir milyar dolar hibe sağlayarak ayakta tutuyor. Bu yüzden halkın %80 Rus pasaportuna sahip ve Rusya yanlısı.
Moldova’daki son günümde ziyaret ettiğim son yer ise Cricova’ydı. Kişinev’e 15 kilometre uzaklıkta olan bu şehir dünyanın en uzun şarap mahzenine ev sahipliği yapıyor. Dünyanın dört bir yanından bu mahzeni görmeye gelen insanlar var. Öyle ki mahzenin bir bölümünde farklı ülkelerin cumhurbaşkanlarının mahzeni gezerkenki çekildiği fotoğrafları görebilirsiniz. Bu mahzene giriş yapmak için rezervasyon yapmanız şart. Ayrıca, mahzen turu için çeşitli alternatifler var. İngilizce, Rusça, Romence, Almanca, Fransızca ve birçok dilde size rehberlik edecek görevliler de var. Eğer Moldova’ya giderseniz dünya çapında bilinen bu mahzene girmeyi ihmal etmeyin. Burası hakkında verebileceğim en önemli tavsiye ise yanınızda ceket bulundurmanız. Gerçekten soğuk bir havası olan bu yerde ceketiniz yoksa veya ince giyinmişseniz, soğuktan hastalanmanız muhtemel.
2 aylık Moldova maceramın son yazısının da sonuna geldiniz. Umarım Moldova’ya gidecek olanlar için ve AGH yapmayı düşünenler için ufak da olsa bir faydam dokunmuştur. Bana bu unutulmaz tecrübeyi sağlayan gönderici kuruluşum Iyaca’ya, gerek projeye başlamadan önce, gerekse proje boyunca yardımlarını esirgemeyen Sinan Biçer ve Serdar Dobur’a tekrar teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
Hepinize mutlu günler diliyorum, sağlıcakla kalın!

No comments:

Post a Comment