Salam, Ben Evrim. 2 ay sürecek kısa dönem Caucasian Youth
Dream isimli AGH projesi kapsamında Azerbaycan’ın Gence şehrinde gönüllülük
yapıyorum. Buradaki ilk ayımı doldurdum bile. Zaman çok hızlı geçip
gidiyor.
Bu proje sayesinde ilk yurtdışı deneyimimi yaşamış oldum.
Aynı millete mensup olduğumuz bir halkın farklı kültürlerini ve farklı yaşam
anlayışlarını keşfetmek benim için çok heyecan verici. Azerbaycan herkesin
bildiği üzere kardeş ülke bu yüzden Azerbaycan’da ki herkes Türkiye’den
geldiğimi öğrendiklerinde bana karşı çok kibar ve sıcakkanlı davrandılar. Zaten
herkesin Türkçe konuştuğu bu ülkede dil konusunda hiç zorluk çekmedim. 1 ay
gibi kısa bir sürede Gence’yi benimsedim.
Gence şehri ise Azerbaycan’ın Bakü’den sonra gelen ikinci
büyük şehri. Leyla ve Mecnun’un yazarı olan, Azerbaycan’ın Milli Şairi Nizami
Gencevi’nin de memleketi aynı zamanda. Gence şehrinin tarihi dokusu çok güzel korunmuş durumda.
Şehrin sokaklarında gezerken bile büyük keyif alıyor insan.
Azerbaycan’da ki ev sahibi kuruluşumuza gelince; Teşkilatın ismi “Geleceğe Köprü”, kuruluş; Azerbaycan’da
Erasmus projeleri konusunda çalışmalar yapan sayılı dernekten biri. Azerbaycan’da
hala daha bu konuda çok fazla çalışma yapan dernek yok hatta çoğu Bakü’de ancak
Geleceğe Köprü Teşkilatı 2000 yılında faaliyete başlamış ve bu konuda baya
deneyimli. Kuruluşta gönüllülüğe dayalı bir kadro var. Yerli gönüllüler ile
yurtdışından gelen gönüllülerin birlikte çalıştıkları bir sistem. O yüzden kurumun
yaş ortalaması çok genç. Gence şehri 2016 yılında Avrupa Gençlik Başkenti
seçilmiş ve Gence’de yaşayan gençler bunun hakkını veriyor.
Peki ben Gence’de ne yapıyorum? İlk olarak Uşaq Evi denilen devlet
kurumlarında görev alıyoruz Haftanın 2 veya 3 günü buralara gidiyoruz. Uşaq
Evleri Türkiye’de ki Kimsesiz Çocuklar Yurtlarının Azerbaycan’daki versiyonu
diyebilirim. Buradaki küçük kardeşlerimizle hem eğitici oyunlar oynuyoruz hem de
dikkat testleri çözüp, resim çekiyoruz. Azerbaycan Türkçesi’nde resim çekmek
aslında resim çizmek demekmiş. Bunu da biz onlardan öğreniyoruz. Hepsi çok sevimli ve Türkiye konusunda baya
bilgi sahibi. Çünkü genel olarak Azerbaycan’daki herkes Türk televizyon
kanallarını izliyormuş.
Gence, tarihi dokusu dışında doğal güzelliklerini de
korumayı başarmış bir şehir. Göygöl manzarası karşısında hayran kalırken
Daşkesen yaylalarında Mihriban Ablanın çadırında sıcak bir çay içiyoruz.
Koordinatörümüz Kepez Dağı’nın hikayesini anlatırken o bölgeye özgü otlardan
yapılmış kete denilen yemeğin tadına bakıyoruz. Doğa yürüyüşleri yapıyoruz, kutsal mekanlar ve müzeler gibi görülmeye
değer yerleri bol bol geziyoruz.
Gence Şehir Müzesini gezmeye gittiğimizde ilgimi çeken bir
şey oldu. Tarihi eserler müzenin önüne sokağa konmuş vaziyette duruyor.
Azerbaycanlı arkadaşıma soruyorum “çok tehlikeli değil mi” diye? “Hayır neden
olsun ki” diyor. O tarihi eserleri incelediğim de ise şimdiye kadar hiç kimsenin
zarar vermediğini ve üstüne herhangi bir şey yazmamış olduğunu fark ettim. Bu
benim için çok şaşırtıcıydı.
Ben bu yazıyı yazarken tam olarak 2. ayın içine girmiş
bulunuyoruz. Bu beni biraz
endişelendiriyor çünkü Ateşler Ülkesi Azerbaycan’da daha keşfetmem gereken çok
şey var. Sevgiyle kalın…
No comments:
Post a Comment